Sil baştan yapılmış bir kadro, kariyerinde hiç kupa kazanmamış bir teknik adamla şampiyon olur mu? Fenerbahçe için sorunun yanıtı sezon sonunda belli olacak ama yakın geçmişte bunu başaran iki kulübün hikayesini hatırlatayım. Juventus, 2009-10 sezonunu 15 mağlubiyetle 7. sırada tamamlamıştı. Ertesi sezon kabus devam etti. 2010-11 sezonunda 10 mağlubiyet aldılar ve Serie A’yı yine 7. sırada tamamladılar. İki sezonda 25 mağlubiyet almış, kaybetme alışkanlığı tavan yapmış bir takım ertesi sezon ne yapabilir? Conte, Juvetnus’un başına geçtiğinde kariyerindeki tek kupa bir alt ligde Bari ile kazandığı kupaydı. Atalanta’da taraftar baskısıyla görevine son verilmiş hocayı dibe vurmuş Juventus’un başına getirdiklerinde kimse o takımın sezonu şampiyon tamamlayacağına inanmıyordu. Conte yönetimindeki Juventus çok fazlasını yaptı ve o iki sezonda 25 yenilgi almış takım o sezon namağlup şampiyon oldu. Değişen oyuncular, diziliş ve teknik adamın soyunma odasına kattıkları. Juventus o günden beri de şampiyon oluyor. İkinci örnek çok yakın tarihli. Sevilla geçen sezon başında Real Madrid’de başarısız olduğu için medyanın yerin dibine soktuğu “milli takımı bırakıp gitmiş” Julen Lopetegui’yi göreve getirdi. Kararı veren efsane sportif direktör Monchi olunca şehirde elbette kimse sesini çıkarmadı. Monchi büyük bir değişimin startını verdi ve iki transfer döneminde 17 yeni oyuncuyu takıma kazandırdı. Sezon sonunda Şampiyonlar Ligi biletini alan ve Avrupa Ligi finalinde Inter’i deviren Sevilla 11’inde bir önceki sezondan sadece iki futbolcu vardı… Lopetegui de ilk kupasını kazandı.. Fenerbahçe’nin yeni kadrosu ve Erol Bulut ilişkisine bardağın dolu tarafından bakmak isterseniz, başarılı olmuş projeler bunlar… Bir ezberin peşindeyseniz, sıfırdan kurulmuş kadro ve hiç kupası olmayan hoca ile işi zor dersiniz.
19 Eylül 2020
15 Eylül 2020
2003 Yazını Anımsıyor musun?
Lizbon’da 2003 ilkbaharı.. Sporting’deki gencin adını duymayan yok ama Portekiz kulübünün de o günlerde onu satmaya niyeti yok. Barcelona kulübünde transferden sorumlu Tixi Bergstein soluğu Lizbon’da alıyor. Cristiano Ronaldo 18 yaşında, yetenekli ama öğrenecek çok şeyi olan bir genç o günlerde. Katalan medyası Bergstein’nın Lizbon’da olduğunu manşet yapınca Madrid’den de bir haber geliyor. Geçmişte Porto forması giyen, Galatasaray’daki bir sezonun ardından ülkenin bir başka büyüğü Sporting’e giden bir garip golcü Jardel, Atletico Madrid’in transfer listesinde.
Atletico 2000 yılında küme düşmüş, kadrosu dağılmış, tekrar
döndükleri ligde esaslı bir kadro yapmak için çılgın başkan Jesus Gil çıtayı
yükseğe koyuyor. Bir futbolcuyu izlemeye/görüşmeye gittiğinizde bir başka
futbolcuya gözünüzün takılması bir transfer klasiğidir. Jardel derken –ki
Atletico Madrid onu transfer edemiyor- başkana “Ronaldo’yu alalım” mesajı
geliyor. “Harbi” Ronaldo o günlerde Real Madrid’de. Transfer operasyonu gizli
kalmıyor bir ertesi gün Madrid, “Atletico’ya bir başka Ronaldo” manşetine
uyanıyor. İşi bitiren ne Barcelona ne de Atletico Madrid… Ryan Giggs’in ayağına
giden Sir Alex Ferguson o günden 16 yıl sonra Lizbon’da ve Sporting’i 19 milyon
Euro bonservisine razı ediyor: Cristiano Ronaldo, Manchester uçağına biniyor…
Ronaldo Manchster United’ın kapısında girerken kulübün starı David Beckham yol ayrımında. 2003 yazında çok şey oluyor… Son 3 sezonda dibe vurmuş Barcelona’da yönetim devrilmiş ve yeni başkan Laporta’nın taraftara hediyesi David Beckham. Real Madrid’de Los Galacticos yılları. Başkan Perez, Figo’nun ardından Zidane ve Ronaldo’yu almış Santiago Bernabeu’ya yıldız yağdırıyor… Real Madrid’in yönetim katında Barcelona’ya gol atmak için plan yapılıyor. Paris Saint Germain forması giyen Ronaldinho ile transfer pazarlığı yapan Real Madrid bir günde rotayı Beckham’a kırıyor.
Başkan Perez’in kupalar kadar başka bir hedefi de
var. Deloitte’ın 10 yıl önce başlattığı ve en çok gelir elde eden kulüpler
listesinde (Para Ligi) bir numarayı kimselere bırakmayan Manchester United’ı
sollamak. İngilizlerin, Uzakdoğu pazarında yüzbinlerce formayı Beckham
sayesinde sattığını gören Perez, “çirkin Ronaldinho’nun forması satmaz.
Beckham’ı alalım” diyor. Yıllar sonra takımın en yetenekli futbolcularından
biri olan Angel di Maria’yı da rivayet odur ki forması satmıyor diye yollayan
yine Florentino Perez.. Arjantinli kanat oyuncusunun gittiği kulüp ise Perez’in
listenin bir numarasından indirdiği Manchester United…
Beckham
kavgasından Real Madrid galip çıkınca Barcelona da Ronaldinho’yu almak
“zorunda” kalıyor ama iş futbol sahasına geldiğinde Brezilyalı yıldız bir
zamanlar Real Madrid alt yapısına gelmiş ve gönderilmiş Samuel Eto’o ile
birlikte Perez’in takımını yıkıp geçiyor… Sonuç, Real Madrid Başkanı Florentino
Perez, Barcelona Paris’te Şampiyonlar Ligi’ni kazandıktan sonra sallanan
koltuğunda daha fazla oturamıyor ve 2006 yılında istifa ediyor… 2009 yılında
döndüğü zaman ise aldığı isim elbette ki Beckham gibi forması çok satan bir
Manchester United’lı: Cristiano Ronaldo!...
Ronaldo biri Ancelotti üçü Zinedine Zidane yönetiminde Real Madrid’e 4 Şampiyonlar Ligi Kupası kazandırıyor, Real Madrid, “Para Ligi” nin zirvesinden inmiyor ama onunla aynı sezonda (2009) imza atan bir başka yıldız Florentino Perez’in en büyük hayal kırıklığı oluyor.. Real Madrid başkanının o günlerde akıl hocası olan Zinedine Zidane, futbolculuğu döneminde de transferleri fısıldayan adam. 2005 yılında Serie A’yı sallayan bir Brezilyalı’nın alınmasını istiyor. Dedim ya 2003 yazında transferde çok şey oldu diye..
O yaz Milan, Kaka’yı Brezilya’dan getirirken Juventus ile boğuşuyor ve kazanan taraf oluyor. Juventus’u 3 yıl sonra şike skandalına kurban edecek Luciano Moggi “Biz adı Kaka olan futbolcuyu almayız. Kötü oynadığında ne manşetler atacaklarını hayal bile etmek istemiyorum” diyerek kaçırdıkları yıldız için bir bahane uyduruyor. Kaka İtalyanca’da Cacca ve Brezilyalı Kaka’yı Zidane başkanı Perez’e önerdiğinde Real Madrid’in patronu “Daha erken 60 milyon olsun o zaman alırız” diyor.. Sözünü de tutuyor Florentino Perez… 2009 Haziran ayında üç gün arayla önce 67 milyona Kaka’yı sonra 94 milyona Cristiano Ronaldo’yu alıyor… Nedir bu çılgınlık derseniz? Barcelona 10 gün önce biten sezonda Şampiyonlar Ligi, La Liga ve Kral Kupası’nı müzesine götürmüş ama sadece İspanya değil tüm dünya Perez’i ve Real Madrid’i konuşuyor…
6 Eylül 2020
Luis Suarez'in Hikayesi
Luis Suarez’in aklının ucundan geçmemiş ki kariyerinin neredeyse tamamını geçirdiği Avrupa’da vatandaşlık için başvuru yapmamıştı. Oysa ki Avrupa Birliği pasaportu bu transfer döneminde onun geleceğini belirleyecek resmi evrak oldu. Nasıl mı? Filmi 2002 saralım… 7 çocuk sahibi Rodolfo Suarez yokluk içinde yaşadığı kasabada eşi Sandra Diaz ile ayrılıp büyük şehir Montevideo’ya geldiğinde ailenin “4 numara”sı Suarez yedi yaşındaydı. Anne ve babası 9 yaşındayken ayrılan Suarez’in futbol kariyerinde onca skandalın baş aktörü yapacak kariyeri de o yıllarda şekillendi. Öfke kontrolü yoktu, kavgacıydı ve hakemleri aldatmak için sürekli kendini yere atıyordu ama aynı zamanda doğuştan golcüydü.
Çocukluk aşkı onun büyük futbolcu olmasına yardım etti. Onun ailesi gibi bir İtalyan aile de yeni bir hayat için çareyi Uruguay’a göç etmekte bulmuştu. Sofia Balbi, İtalyan bir mimarın kızıydı ve onu 15 yaşındayken tanıyan Luis Suarez, şehrin 20 km dışında oturan ilk aşkını otobüsle gidip görebilmek için sokakta telefon kartı satıyordu. Önce kötü sonra iyi haber geldi. Sofia Balbi ve ailesi Uruguay’dan Barselona’ya göç etti. Aşk acısı büyüktü, Suarez hakeme attığı kafayla ilk büyük vukuatını kariyerine yazdırdı. İyi haber ise Hollanda’dan gelen yetenek avcıları onu keşfetmişti. 19 yaşında Hollanda’ya Groningen’e geldiğinde ana dili İspanyolca’dan başka dil bilmeyen Luis Suarez’in hayali kız arkadaşının yaşadığı şehirde futbol oynamaktı ama Barcelona’ya giden yol, Barselona şehrine giden uçaktan fazlasıydı... Soluğu Barselona’da aldı ve Sofia Balbi artık gelecekteki 3 çocuğunun annesi olmak üzere onunla Hollanda’ya döndü.
Üç yıllık Ajax kariyeri onu çok şey öğretti, Avrupa’da herkes onun adını ezbere biliyordu ama bir huyu vardı ki onu törpüleyemedi ve o huy onunla Hollanda, İngiltere’yi dolaştı, Brezilya’ya da uğradı. Luis Suarez sahada kızdığında rakibini ısırıyordu! İlk kurbanı PSV’li Otman Bakkal’dı. İkinci kurbanını bir Liverpool-Chelsea maçında buldu. Ivanovic’i ısırdı ve İngiltere ayağa kalktı. Suarez ceza sahasında penaltı alabilmek için kendini yere atıyor, rakip tribünleri çıldırtıyordu. Patrice Evra’ya karşı ırkçı söylemlerinin ise affedilir tarafı yoktu. Affetmediler de… “Hannibal” Suarez’in son kurbanı Brezilya’daki 2014 Dünya Kupası’nda İtalyan stoper Giorgio Chiellini oldu. Bu kez ceza en ağırıydı. Suarez hayalini gerçekleştirmek eşinin ailesinin yaşadığı Barcelona’ya transfer olmuş ama FIFA ona 4 ay boyunca bırakın futbol oynamayı stadyumlara bile girme yasağı getirmişti.
Luis Suarez Barça formasıyla 191 maçta 147 gol attı. 2015’te kazandıkları Şampiyonlar Ligi’nden sonra 5 yıl boyunca bir tek Şampiyonlar Ligi deplasman maçında gol atamayarak garip bir seriye de imza attı… Messi’nin “Ayrılacak-kalacak” fırtınasını koptuğu günlerde hayatı boyunca elinden düşürmediği ve sakinleştirdiğine inandığı Mata çayıyla yine medya karşısına çıkan Uruguaylı golcü şimdi yol ayrımında… Hayatının ilk tek büyük aşkı olan Sofia Balbi sayesinde buralara geldiğini söyleyen Suarez’in buradan az öteye İtalya’ya gidebilmesi için ise yine eşine ihtiyacı var çünkü onu isteyen Juventus’un Avrupa Birliği dışı oyuncu kontenjanı dolu ve Suarez’in İtalyan pasaportuna ihtiyacı var.
İspanya Ligi’nde eşinin Avrupa Birliği pasaportu sayesinde “yabancı” sayılmayan Suarez için İtalya’da kural farklı… Eylül sonunda transfer kapanmadan vatandaşlık başvurusu yapması gerekiyor. İtalya’dan 30 yıl önce Uruguay’a göç eden bir ailenin damadı sıfatıyla şimdi Barselona’daki İtalyan Büyükelçiliği’ne başvurdu… Temel İtalyancanın sorulduğu bir dil sınavından da geçmesi gerekiyor Suarez’in… Bugünlerde kimseyi ısırmazsa ve pasaportu alırsa Juventus’ta çıktığı ilk idmanda son ısırdığı adamla karşı karşıya gelecek: Giorgio Chiellini… Bu kez ona sarılacağı kesin….
30 Ağustos 2020
Kaderin Oyunu mu bu?
Barselona’da 1973 kışı. Sotil, Asensi, Rexach ve elbette Johan Cruyff’lu Barcelona, evi Camp Nou’da Atletico Madrid’i ağırlıyor. Madrid ekibinin kalesinde yıllar sonra Barça kalesini koruyacak Pepe Reina’nın babası Miguel Reina, forvet hattında ise Fenerbahçe’yi de çalıştıran ve İspanya’ya Euro 2008’i kazandıran Luis Aragones var. Maçı 2-1 Barcelona kazanıyor ama o akşamı unutulmaz kılan Cruyff’un attığı gol... Sağ kanattan arka direğe yapılan ortaya uçarak sağ ayağıyla yaptığı vuruş ona “Flying Dutchman” (Uçan Hollandalı”) lakabını kazandırıyor. Bu gol Barcelona tarihinin en unutulmaz gollerinden biri oluyor.
Johan Cruyff, 5 sezon Barcelona
forması giydi, çok daha fazlasını kazanabilirdi ama bu golü attığı sezon
dışında şampiyonluk sevinci yaşayamadı. 173 maçta 59 gol attı ve Barça’dan
ayrıldıktan 6 yıl sonra yetiştiği Ajax’ın ezeli rakibi Feyenoord’da futbolu
bıraktı. Katalan kulübünün alt yapısını sil baştan kuran ve 1990-94 yıllar
arasında 4 şampiyonluk ve bir Şampiyon Kulüpler Kupası kazanan Hollandalı
efsane, 1996 yılında dönemin başkanı Nunez tarafından kulüpten kovuldu…
Barselona’da 1994 kışı. Johan Cruyff’un Rüya takımı, La Liga’nın son üç sezonunun şampiyonu ve El Clasico’daki randevu Barça’nın evi Camp Nou’da. Zamorano, Prosinecki, Sanchis ve sonraları Barça’ya transfer olup, 21 yıl sonra Barça’ya Şampiyonlar Ligi kazanıracak Luis Enrique’li Real Madrid’in karşısında Guardiola, Koeman, Bakero, Stoicjkov ve Romario’lu Barcelona var. 24. dakikada Barça’yı çeyrek asır sonra iki Şampiyonlar Ligi kazandıracak Guardiola topu kaleye sırtı dönük olan Romario’ya atıyor basit bir pasla. Brezilyalı golcü nefis bir dönüş ve son bitirişle perdeyi açıyor. El Clasico’nun sonunda tabelada Barcelona: 5 Real Madrid:0 yazıyor…
PSV Einhoven’den Barça’ya gelen
Romario sadece iki sezon forma giyebiliyor. 46 maçta 34 gol. Barcelona Başkanı
Nunez’e göre disiplinsiz bir futbolcu olan Romario’nun ipini Cruyff çekiyor ve
Romario, Barça’dan kaçan, Barça’nın kaçırdığı yıldızlar listesine adını yazdırıyor.
Barselona’da
1996 sonbaharı… Romario’dan bir yıl sonra yine PSV Eindhoven’den bir Brezilyalı
geliyor Barcelona’ya: Ronaldo… Johan Cruyff ayrılmış ve yeni teknik direktör
Bobby Robson… Rakip La Liga’da Compostela. Orta sahada topla buluşan Ronaldo
rakiplerinin birer birer ipe diziyor, çekiyorlar, düşmüyor, omuz koyuyorlar,
sarsılmıyor ve ceza sahası içinde aynı oyuncuyu iki kez ekarte edip golü
attığında kenarda hocası Robson başını iki eli arasına alıp inanılmaz gole
şaşkınlıkla bakıyor.
Barcelona’daki tek sezonunda 49 resmi
maçta 47 gol atan Ronaldo için “Dünyanın en iyi oyuncusu. Bizimle 10 yıl
kalacak” diyen Barça Başkanı Nunez, yeni kontrat imzalamaktan vazgeçtiğinde
“Talepleri komik” diyor. Inter bir yıl önce Barça’ya kaptırdığı Ronaldo’nun serbest
kalma bedelini ödeyip Brezilyalı golcüyü kapıyor. Barça’nın kaçırdığı efsane
Brezilyalı, 5 yıl sonra Real Madrid formasıyla El Clasico’da eski takımına
karşı forma giyiyor…
Madrid’de 2005 sonbaharı… Santiago Bernabeu’da El Clasico akşamı. Casillas, Roberto Carlos, Beckham, Robinho, Ronaldo, Beckham, Sergio Ramos’lu Real Madrid’in Barcelona karşısındaki galibiyeti görmek için 80 bin taraftarı tribünde. Perdeyi Eto’o açıyor. Barcelona o akşam Real Madrid’i 3-0’lık skorla dağıtıyor ama o El Clasico’yu unutulmaz kılan Ronaldinho’nun kendine has top sürüşü sonrasında son vuruşunda Casillas’ı çaresiz bırakan golü ve o golü Santiago Bernabeu tribünlerinde ayağa kalkarak alkışlayan baba-oğul.
2000’lerin başında dibe vuran
Barça’yı Xavi ve Iniesta ile ayağa kaldıran ve 2006’da Şampiyonlar Ligi
kupasını kazanan Ronaldinho iki yıl sonra dönemin başkanı Joan Laporta
tarafından “Yeni heyecanlar yaşaması lazım” sözüyle kapının önüne konuluyor.
Barselona’da gece hayatının hızlı adamı son sezonunda tartışılan göbeğiyle soluğu
Milan’da alıyor.
Barselona’da
2007 ilkbaharı. Kral Kupası yarı finalinde ilk maç. Rakip Schuster yönetiminde Güiza’nın
da forma giydiği Getafe… Xavi’den topu alan 20 yaşındaki Messi önce Paredes’e
ardından Nacho’yu geçiyor çalımla.. Yetmiyor, yetişen Nacho’ya bir çalım daha
atıyor, Alexis ve Belenguer de çaresiz Arjantinli karşısında. Messi’nin gol
vuruşu öncesinde son kurbanı ise Luis Garcia… Maradona’nın İngiltere’ye attığı
ve futbol tarihinin en güzel golü kabul edilen golün birebir kopyasını atıyor
Messi. O akşamın skoru Barça: 5 Getafe: 2
2000 yılında Barça’ya ilk imzayı 13 yaşında atan, 2003’de ilk kez forma giyen ve son 15 yılda Katalan kulübünün attığı gollerin yüzde 55’inde gol ve asistleriyle tabela yapan Lionel Messi şimdi yol ayrımında… Cruyff, Romario, Ronaldo, Ronaldinho gibi… Barcelona, unutulmaz gollere imza atanlara hep vaktinden önce veda etti… Kaderin bir oyunudur bu belki de güzel oyunun tarihinde… Bunu da 1992’de Wembley’de Sampdoria’ya uzatmalarda attığı enfes frikik golüyle Barcelona’ya ilk Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazandıran ve geçen hafta Katalan kulübünün teknik direktörlük kolduğuna oturduğunda Messi’ye “Artık ayrıcalıkların bitti” diyen Ronald Koeman düşünsün…
27 Ağustos 2020
Messi'nin Barcelona'da 20 Yılı
14 Aralık 2000: Barcelona, Arjantin’de Messi’ye profesyonel olmayan ilk kontratı imzalattı.
Şubat 2001: Messi’nin ailesi bir taraftan büyüme hormonu tedavisi gören oğullarının yanında olmak için Barselona’ya taşındı.
16 Kasım
2003: Messi, Porto ile oynanan hazırlık maçında 16 yaşında ilk kez Barça
forması giydi.
Mayıs 2005:
İlk La Liga şampiyonluğunu kazandı.
24 Haziran
2005: A Takım’da profesyonel sözleşmeye imza attı.
17 Mayıs
2006: Paris’te Barça Şampiyonlar Ligi’ni kazanırken, Messi kadroda yoktu.
18 Nisan
2007: Maradona’nın İngiltere’ye attığı efsane golünbirebir kopyasını Getafe’ye
attı.
2009/2011:
Guardiola yönetiminde iki Şampiyonlar Ligi kazandı.
7 Mart 2002:
Şampiyonlar Ligi’nde Bayer Leverkusen’e 5 gol attı.
20 Mart 2012: 231 golle Barça tarihinin en golcü ismi oldu. 2020 sezonu sonunda Messi’nin Barça formasıyla 634 golü var.
6 Haziran
2015: Barça’daki son Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kazandı.
Ağustos
2018: Iniesta’nın vedası sonrasında Barça’nın 1. kaptanı oldu.
Mayıs 2019:
Barça’daki son lig şampiyonluğu
2 Aralık
2019: 6. kez Avrupa gol kralı oldu.
30 Haziran
2020: Barça ve milli takım formaları altında 700. Golünü attı.
8 Ağustos
2020: Barça formasıyla son golünü Napoli’ye attı.
Messi Suarez Barcelona
Çok değil, iki hafta önce Bayern Münih karşısında 8-2’lik hezimetin üzütünsünü yaşayan Barcelona taraftarları bundan daha fazla neye üzülebilirdi diye sorsanız, elbette ki Messi’nin ayrılığı denirdi. Aralık ayında 6. Kez kazandığı Altın Top ödülünün töreninde “Benim Barça ile bağım imzayla, kağıtlarla değil” diyen Arjantinli yıldız önceki gece kulübe resmi evrak olarak kabul edilen faksı gönderip gitmek istediğini tüm dünyaya duyurdu. Peki Messi’ye bu kararı aldıran nedenler nedir? Frank Rijkaard döneminde çıkış yapan, Guardiola yıllarında zirveye oturan ve inmeyen Messi son yıllarda teknik adam tercihinden futbolcu transferine kadar birçok konuda Barça yönetimlerinin karşısına dikildiği yıllardır yazıldı çizildi. Barça’da önemli bir figür olan Luis Enrique’nin 2017’deki ayrılığı öncesinde kazanılan bir Şampiyonlar Ligi vardı. (2015)..
Önce Atletico Madrid’e ardından Juventus’a elenen Barcelona, 2018’de Roma’ya 4-1’in rövanşında 3-0, ertesi yıl ise Liverpool’a 3-0’un rövanşında 4-0 mağlup olup, ezeli rakibi Real Madrid’in 3 kez Şampiyonlar Ligi kazandığı yıllarda krize girdi. Neymar’ı satan Barça yönetimine kızan Messi, Griezmann transferine karşı çıktı. Kulübün yanlış transferler yaptığını savunuyordu ki haklıydı da.. Dembele-Coutinho’nun ardından Griezmann da katkı vermeyince Barça, sallanan defansı ve Messi atar ya da Luis Suarez’e attırırsa oyunuyla ve düşük profilli teknik adamları Valverde ve Setien ile bu sezon dibe vurdu. Önce Real Madrid geriden gelip şampiyon oldu ve ardından Bayern Münih hezimeti..Sezon içinde sportif direktör Abidal ile kavga eden, pandemi döneminde ücretlerde indirim isteyen Barça yönetiminin karşısına dikilen Lionel Messi, alt yapısından yetiştiği kulübe yolladığı faksla bonservissiz takımdan ayrılmak istediğini iletip yeni bir savaşı da başlattı. Serbest kalma bedeli 700 milyon Euro olan Arjantinli yıldız 2021 Haziran’da bitecek kontratını uzatmamış ve sarkan futbol sezonunda kontratının 10 Haziran öncesinde yenilenmediği için bonservissiz gideceğini ilan etti. Barça cephesi ise elbette Messi’yi bir taraftan kalmaya ikna etmeye çalışırken diğer taraftan 6 ay sonra bir kulüple imza hakkına sahip yıldızından 100-150 milyon Euro kazanmak için avukat ordusunu arkasına aldı. Messi için yeni adres büyük bir ihtimalle Manchester City olacak. PSG’nin bu yarışa girmesi beklenmiyor. Inter cephesi için yıllık brüt maaşı 90 milyon Euro’yu aşan Messi’nin ücretini sponsorlarla toparlasa bile bonservis ödemek istemiyor, ödeyecek parası da yok…
Messi’nin şok eden ayrılık kararı menajerliğini ailesinin yaptığı yıldızları akıllara getirdi. Ağabeyinin transferde her kulübe sorun çıkardığı bilinen Anelka, yine ağabeyinin menajerliğini yaptığı Ronaldino ve Real Madrid’den giderken Başkan Florentino Perez ile tartışan babasının amatörlüğüne kurban giden Mesut Özil… Milano’da ev alan ve Inter dedikodularının çıkmasına sebep olan Lionel Messi’nin babası Jorge Messi de bugün Barça yönetiminin başını ağrıtan adam…
Barça’da Koeman’ın teknik direktörlük koltuğuna oturmasının ardından Hollandalı hocaya “Kendimi Barça’nın içinde değil artık dışında hissediyorum” diyen Messi, yeni hocanın Luis Suarez ile yolların ayrılmasını istediğini öğrenince çılgına döndü ve kendi ayrılık kararı da verdi. Messi’nin bu kararına eski kaptan Puyol ve gündemdeki isim Suarez de “Messi haklı” diye destek verirken, Barça yönetimi gelecek yıl yapılacak seçimler öncesinde istifaya zorlanıyor.
23 Ağustos 2020
Lizbon'a Çıkan Yollar
İspanya’da Cruyff yönetimindeki Barcelona dört yıl arka arkaya şampiyon olmuş, geride kalan haftada göreve getirdikleri Koeman’ın frikik golüyle Wembley’de Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Sampdoria’yı devirmişler tarihlerinin en parlak yıllarını yaşıyorlar. Sonraları fazlasını da kazanacaklar ama Milan onları Atina’da 4-0 süpürdüğünde devrin en iyi futbol oynayan takımı Capello yönetimindeki İtalyan devi.. 1994-95 sezonunda karşılarına genç bir teknik adam çıkıyor.
Luis Fernandez, İspanya’dan Fransa’ya göç eden bir ailenin oğlu, uzun yıllar formasını giydiği Paris Saint Germain’e hoca olduğunda 35 yaşında. Bu akşam Lizbon’da karşılaşacağı Bayern Münih’i 94 sonbaharında grupta iki kez mağlup ediyor PSG. Çeyrek finalde rakip işte o Cruyff’un efsane Barça’sı… Hagi’li Barcelona’yı çeyrek finalde eliyorlar ama yarı finalde dönemin acı gerçeği Milan’a boyun eğiyorlar. Ertesi sezon Paris Saint Germain kan kaybediyor, takımın hücum hattındaki iki büyük silahı Weah ve Ginola ayrılmış ama Luis Fernandez Kupa Galipleri Kupası’nda finale taşıyor takımını… UEFA’nın final için belirlediği stadyum o günden 11 yıl önce Heysel faciasının yaşandığı Brüksel’deki King Baudouin Stadı… Karizmatik kaleci Lama sonraları iyi bir teknik adam olacak Paul Le Guen, Sambacı Rai ve Djorkaeff’li PSG, Rapid Wien’i devirip tarihinin ilk ve tek Avrupa Kupası’nı kazanıyor…
Milli Takım düzeyinde çok daha fazlasını yapmış Fransızlar için Marsilya’nın kazandığı Şampiyon Kulüpler Kupası’ndan sonra ülkeye gelen ikinci ve son kupa bu… O Marsilya kadrosundan Dechamps teknik adam olduğunda Luis Fernandez gibi 35 yaşında en genç ikinci teknik adam ünvanıyla Şampiyonlar Ligi’nde finale çıkacak ve Jose Mourinho’nun Porto’suna kaybedecek 2004’de ama elbette haberleri yok. İspanyol asıllı Luis Fernandez gibi ailesi Endülüs bölgesinden Fransa’ya göç eden Rudi Garcia da vatandaşının yaptığını yaptı ve O.Lyon’a geçen hafta Bayern Münih karşısında yarı final oynattı…
90’lar İtalyanların sahnesiydi… 1999 Şampiyonlar Ligi finalinde Camp Nou’da UEFA Başkanı Johanson ve Şenes Erzik, dev stadyumun üçüncü katından 85. Dakikada kupayı vermek üzere asansöre bindiler. Bayern Münih 1-0 öndeydi ve ikili zemin kata indiklerinde Manchester United 2-1 öne geçmişti.. 70’lerde Şampiyon Kulüpler Kupası’nı üç kez arka arkaya kazanan Bayern Münih mükemmel yönetimi ve futbolcu fabrikası bir ülkenin en büyük vitrini olmasına rağmen çeyrek asır boyunca bu kupanın hasretini çekmiş, PSG’e kaybetmenin rövanşını da UEFA Kupası’nda 1996’da bir başka Fransız, Bordeaux’yu devirerek almaktan başka kayde değer bir başarıyı tarihine yazdıramamıştı.
Camp Nou faciasından bir
sezon sonra Şampiyonlar Ligi’nde iki sezon arka arkaya final oynayan
Valencia’yı penaltılarla devirip kupayı müzelerine götürdüler ama 2000’lerde
sahne İtalyanlardan İspanyollar ve İngilizlere kayıyordu ve onlar hep
televizyon başındaydılar. 10 yıl sonra finale çıktıklarında karşılarında
Mourinho yönetiminde Inter vardı. O gün de kaybettiler ve kazanmak için 3 yıl
daha beklemek zorunda kaldılar. 2013 Şampiyonlar Ligi yarı finalinde kadrosunda
tek bir Güney Amerikalı oyuncu olmayan B. Dortmund, Real Madrid’i 4 golle
dağıtırken, Bayern Münih, Barcelona’yı iki maçta 7-0 üstünlükle geçip adını
finale yazdırmıştı. Kim derdi ki 7 yıl sonra Barça’ya çeyrek finalde 90
dakikada 8 atacaklar! O gün Wembley’da kazanan Almanya idi elbette, Almanların
finalinden kupayı müzesine götüren Bayern Münih’ti…
Virüslü yıl
2020’de çok şey oldu elbette futbolda da.. İspanyollar 13 yıl aradan sonra
Şampiyonlar Ligi yarı finalinde yoktular. Messi ve Ronaldo 14 yıl sonra bir
yarı finali evden izlediler. B. Dortmund’dan 7 yıl sonra bir başka Alman takımı
Leipzig yine Güney Amerikalı futbolcunun olmadığı 11 ile yarı finale çıkan
taraftı. Paris Saint Germain’in sambası ve tangosu fazla geldi onlar… Üstelik
bu kez sahada, Jean Fernandez, Deschamps’dan da genç bir teknik adam vardı
Leipzig’in başında: 33 yaşındaki Julian Nagelsmann. Bayern Münih ise 8 yıl önce
finalde “genç ve geçici” bir teknik adam olan Roberto di Matteo’ya kaybetmiş,
kupayı Chelsea kazanmıştı… Bu akşam Lizbon’da tarihin en uzun futbol sezonunun
finali var. Bir tarafta son 10 yılda 3 final oynayıp bir kez kazanan Bayern
Münih ve diğer tarafta tek kupasını çeyrek asır önce kazanan ve Şampiyonlar
Ligi’nde ilk kez finale çıkacak olan Paris Saint Germain… Luis Fernandez
nerede derseniz, o da Fransa’da finali yorumlayacak…
Monchi Kupası
Sevilla ezeli rakibi Real Betis ile
birlikte La Liga’nın en ateşli tribünlere sahip kulübü ama Endülüs
temsilcisinin İspanya Ligi tarihindeki tek şampiyonluğunun üzerinden 74 yıl
geçti. Kazandıkları 4 Kral Kupası’nın ikisi ise tarihlerinin değiştiği son 15
yılda çünkü 2005 öncesinde Avrupa’da bir tek kupası olmayan Sevilla’nın bugün
müzesinde 6 UEFA Kupası/Avrupa Ligi Kupası var. Üstelik de oynadığı 6 finali de
kazanarak.. Önceki gün bu kupayı 5 kez kazanan Inter’i dize getiren İspanyol
temsilcisinin başarısında bir numaralı aktör elbette ki sportif direktör Monchi…
Şimdi 20 yıl öncesine dönelim.
1999-2000 sezonunda Real Madrid,
Şampiyonlar Ligi’ni, Galatasaray, UEFA Kupası’nı kazanırken Sevilla, ezeli
rakibi Real Betis ve Atletico Madrid ile bir alt lige düşmüştü. Yönetim futbol
aklı olarak Monchi’yi seçti. 2003’te tarihinin en büyük harcamasını yapan ve
transfere 20 milyon Euro yatıran Sevilla ilk UEFA Kupası’nı kazanmak için
sadece iki yıl bekledi. Ertesi yıl podyumda yine Juande Ramos ve öğrencileri
vardı. Dani Alves, Sergio Ramos, Negredo, Jose Antonio Reyes, Monchi’nin
parlatıp sattığı yıldızlar oldu o dönemde. İspanyol sportif direktör transfer
sihirbazıydı, lokal scout’larla çalışıyor, geniş ekibi her sezon 250 yeni
futbolcu hakkında rapor hazırlıyordu. 2014’te tekrar sahneye çıktılar, kalede
sonraları Göztepe’ye gelecek olan Beto, Barça’ya giden Rakitic ve usta santrfor
Bacca.. Benfica’yı devirip 3. Kupyı kazandılar. 2015’te Varşova’da finalde
sürpriz bir takım vardı. Dnipro da Sevilla’nın serisini bozamadı. Yine İspanyol
bir teknik adam vardı başlarında: Unai Emery… Arka arkaya 3. Avrupa Ligi
Kupası’nı 2016’da Liverpool’u devirerek aldılar.
Kendini İspanya dışında ispatlamak isteyen Monchi’nin macerası Roma’da hüsranla sona erdi ama onun döneminde Cengiz Ünder, Roma’ya gitti. Sezon başında Monchi döndüğünde Sevilla’dan sıfırdan kadro yapmak için kolları sıvadı. 17 yeni futbolcu aldı Monchi. Transfere 170 milyon Euro harcadı ama bir taraftan da satışlardan 130 milyonu kasaya koydu. Takımın başına da İspanyol Milli Takımı’ndan Real Madrid ile anlaştığı için kovulan ardından da Real’de bozguna uğrayan, hiç kupası olmayan teknik adam Lopetegui’yi getirdi. Defansta Kounde, orta sahada G.Saray’dan gelen Fernando, veda sezonunda harika oynayan Banega, zorlu maçlarını kilidini açan ve finalde de iki gol atan Luuk de Jong, Marsilya’da kaybettiği bu kupayı Sevilla ile kazanan Lucas Ocampos, Milan’dan kiralanan Suso ve ve… Sevilla 6’da 6 yaptı. Kahraman elbette ki Monchi.
16 Ağustos 2020
Maestro'nun Dönüşü
Beş yıl önce Berlin Olimpiyat Stadı’nda santra noktasına doğru yürürken o zeminde kazandığı Dünya Kupası’nı hatırladı. O tarihi zaferden bir yıl önce 26 yaşında futbolu bırakmaya karar verdiğini yıllar sonra otobiyografisinde anlatacaktı. İstanbul’daki Şampiyonlar Ligi finali penaltı atışlarına kalmış, 3-0 geriye düştüğü maçı 3-3’e getiren Liverpool, onun da kaçırdığı penaltı sayesinde kupayı müzesine götürmüştü. Elbette bırakmadı futbolu, bıraktırmazlardı da çünkü İtalyan futbolunun gözbebeğiydi Andrea Pirlo… İstanbul kabusundan bir İstanbullu’nun, Cüneyt Çakır’ın düdüğüyle uyandı, Juventus forması giyiyordu ve Şampiyonlar Ligi finalinde karşılarında Barcelona vardı. Barcelona çok dik yokuş bir yoldan gelmişti finale, önce Manchester City ardından PSG ve Bayern Münih, daha ne olsun… Juventus da az değildi, finalde beklenen El Clasico ihtimalini ortadan kaldırmış Real Madrid’i devirmişti yarı finalde… O akşam Berlin’de Pirlo kaybetti ve bu kez gerçekten de futbolu bıraktı. 36 yaşına gelmişti ve dönüp arkasına baktığında Milan’dan ayrıldığı gün geldi aklına… Milan, İbrahimovic’li kadrosuyla ezeli rakibi Inter’in önünü kesmiş, şampiyon olmuş ve hocası Allegri, 30 yaşın üstündeki futbolculara sadece bir yıl kontrat verilmesini istemişti. Bu, Pirlo gitsin demekti, gitti de… Juventus’ta göreve gelen Conte’nin maestrosuydu, şampiyonluklar arka arkaya geliyordu ama Pirlo, Allegri ile bir kez daha çalışacaktı. O akşam sahada üzelen Pirlo, kulübede kaybeden teknik adam Allegri idi..
Pirlo, New York’un yolunu tutarken iki yıl sonra Juventus yine Şampiyonlar Ligi finalindeydi, bu kez rakip İspanya’nın diğer büyüğü Real Madrid… Pirlo’nun arkasında oynayan isimler o akşam Cardiff’de yine sahadaydı. Kalede Buffon, defans üçlüsü Chiellini-Bonucci-Barzagli. Barcelona’dan “şampiyon” Dani Alves’i, Napoli’de 36 gol atan Higuain’i almışladı. O finalde Higuain, eski takım arkadaşı Ronaldo’nun Juventus’u paramparça etmesine engel olamadı. Real Madrid 4 golle İtalyanları ezerken, Juventus’un patronu Agnelli’nin en büyük kupa hayali bir kez daha ertelenmişti..
Andrea Pirlo hedonisti,
futbolu keyif aldığı sürece oynamıştı, onun çocukluk hikayesinde, yoksul
ailenin futbolcu olup anne-babasına refaha kavuşturan, ev alan satırları yoktu.
Pirlo’nun futboldan en çok para kazandığı dönemde babası ve kardeşinin
yönettiği çelik fabrikası iflas etmiş, ikili sıfırı tüketmişti. 38 yaşında New
York’tan döndüğünde Pirlo’nun futbolun içinde kalacağının garantisi yoktu.
Sahadaki futbol zekası kadar parlak emlak yatırımları, şarap bağları… Andrea
bir moda ikonuydu ve emekliliğin tadını çıkartıyordu. Roberto Baggio gibi
kramponlarını astıktan sonra bir daha hiç dönmeyebilirdi futbol sahnesine…
Juventus yönetimi ligde her
yıl şampiyon olan takımın kaybettiği iki Şampiyonlar Ligi finalinin ardından bu
kupayı kazanabilmesi için o kupayı 5 kez kazanan adamı transfer ettiler.
Cristiano Ronaldo da kupayı getiremezse, son 10 yıldaki futbol projesi
çökecekti. Portekizli, Cardiff’deki finalin ardından bir sezon sonra yine
Juventus’un kabusu olmuş ve Allegri’nin çalıştırdığı takım çeyrek finalde Real
Madrid’e elenmişti. Ronaldo ile de olmadı… İki yıl önce bir gençlik fırtınasının
ikinci kurbanı oldular… Ajax önce Real Madrid ardından Juventus’u süpürdü
sahadan… Patron Agnelli ve Nedved-Paratici ikilisi sezon başında son kartlarını
oynadılar. Takım 8 yıldır arka arkaya şampiyon oluyordu ve takımın başına ligde
hiç şampiyonluğu olmayan Sarri’yi getirdiler… Koronavirüs İtalya’nın kuzeyini
vurduğunda Avrupa, Juventus’u değil Atalanta’yı konuşuyordu. Henüz pandemi ilan
edilmediği günlerde San Siro’da 50 bin taraftar önünde Valencia’yı yıkan
sezonun flaş ekibi adını çeyrek finale yazdırmıştı. Juventus’un ise derdi
büyüktü, kötü sezon geçiren Fransız ekibi O.Lyon’a ilk maçı 1-o kaybetmişler ve
futbol tatile girmişti… Haziran’da oyuna geri döndüklerinde 45 günde oynamaları
gereken 12 lig maçı vardı, düşe kalka da şampiyon bitirdiler ve korktukları
başlarına geldi. Ronaldo’lu kadro, O.Lyon’a elenip Ronaldo’nun memleketindeki
final 8 turnuvasını evinden izlemek zorunda kaldı… O günlerde Juventus’un 23
yaş altı takımının başına getirilen Andrea Pirlo için futbolda ikinci perde başlamıştı…
Zor kararı çok kolay aldı Juventus yönetimi.. Kaybedilen turun ardından 24 saat
bile beklemediler… 18 saat sonra Sarri’nin görevine son verdiler. Onlara yeni
bir teknik direktör lazımdı. Real Madrid ile kupayı 3 kez kazanan eski
yıldızları Zidane, son 10 yılın en parlak adamların Poccethino ve hatta
Inter’den kopup gelmesi beklenen eski hocaları Conte… İtalyan medyasını ters
köşeye yatıran kararı verdiklerinde Juventus’un yeni teknik direktörü Andrea
Pirlo’ydu… 2015’de bir Berlin akşamında Şampiyonlar Ligi müziğini beraber
dinlediği Tevez, Evra, Marchisio, Lichtsteiner, Barzagli futbolu bıraktı.
Vidal, Barça’da, Morata, Atletico Madrid’de, Pogba, Manchester United’da… Pirlo
şimdi yola Bonucci ve Chiellini ile devam edecek… Ronaldo’lu ya da Ronaldo’suz
bir yol ama yokuş ama taşlı…
Barcelona?
Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finalin tek maç üzerinden tarafsız sahada 15 Ağustos’ta oynanmaması mı garip yoksa Bayern Münih’in Barcelona’ya 8 gol atması mı? Tercih sizin ama daha az garip olan tabeladaki skor olduğunu düşünüyorum. Bayern Münih devler arasında en iyi yönetilen kulüpken Barcelona, transfer fiyaskoları ve Luis Enrique sonrası teknik adam tercihleriyle basiretsiz yönetiminin kurbanı bir dev. Önceki akşam Barça’nın kaleye attığı şuttan daha fazla gol atan Bayern Münih’in hocası Hans-Dieter Flick, Alman milli takımında Low’ın uzun yıllar yardımcısıyken, Barça’nın hocası Setien ile büyük deneyimini 60 yaşında Barça’da yaşamış ve La Liga deneyimi sadece 5 yıl olan bir teknik adam…
Şampiyonlar Ligi tarihinde ilk yarıda sadece Chelsea’den 3 gol yiyen Barça’ya her iki yarıda dört gol yağdıran Bayern Münih, Robben-Ribery yılları sonrasında mükemmele ulaşan kadrosu, hatlar arasını 20 metreden fazla açmayan oyun yapısı, uçan bekleri Davies, Kimmich, süper santrforu Lewandowski ve arkasında hiçbir şeyi 10’luk değil ama her şeyi 8.5’luk yapan Müller’iyle futbolda bir devri kapadı…
Alman Milli Takımı, çok yetenekli İspanyolların kupa üçlemesine kurban gitmiş ve 2014 Dünya Kupası’nda o İspanya çökerken, Brezilya’ya 7 atıp ardından finalde Arjantin’i devirip şampiyon olmuştu. O turnuvada başarısız olsalar Löw bavulunu toplardı. Dün Neuer, Boateng ve Müller’in karşısında bu kez kulüp düzeyindeki bir maçta o finaldeki Messi vardı. Hocaları da işte Löw’un yardımcısı… Almanların bu zaferi kurumsal yönetimin, eski futbolcuların eşsiz tecrübelerinin, bir futbol kültürünün zaferidir. Barcelona ise uzun yıllardır perde arkasında Messi’nin futbolcu ve teknik adam tercihlerine hayır diyemeyen ve her buhranda “Giderim” kartını oynayan Arjantinli’ye hayır diyemeyen yönetimlerinin kurbanı oldu.
Son 15 yılda Şampiyonlar Ligi’nin zirvesini domine eden, 3 takımla yarı finallere gelen İspanyollar 13 yıl sonra bu kupanın yarı finaline yoklar. Almanlar ise 3 teknik adamla geldikleri yarı finalde bir ilki başardılar. Hepsinden daha önemlisi Messi ve/veya Ronaldo 14 yıl sonra Şampiyonlar Ligi yarı finalini televizyondan izleyecekler. Barcelona da bir zamanlar orkestraydı ama uzun zamandır Messi ve saz arkadaşlarına dönmüşlerdi. O zaman Messi’yi sahneden alalım Bayern Münih Flarmoni’nin konseri var gelecek programda…
14 Ağustos 2020
9 Ağustos 2020
Yeni Posterler Hayallerimizin Fotoğrafıdır
Futbol tarihimizin
yakın geçmişinde şampiyonu belirleyen bir gol, bazen de kaçan bir pozisyon
oldu. Atamayana, attılar ya da çok atan arkasına bakmadı. 13 yıl öncesine
dönelim. Fenerbahçe tarihinin en iyi kadrolarından biri dağılırken, Appiah,
Tuncay, Anelka ve Rüştü başka formalar giymek üzere kulüpten ayrılırken,
Kalamış’taki kulüp binasına tarihin en iyi sol beki gelmişti: Roberto Carlos…
Diğer kanatta oynayacak isim ise Gençlerbirliği’nden 1.4 milyon Euro’ya alınan
Gökhan Gönül’dü… 4 yıl sonra bonservisi elinde olan Selçuk İnan, tercihini
Galatasaray’dan yana kullandı ve yakın geçmişteki ikinci kırılma yaşandı.
Fenerbahçe önce kadroyu koruyamamış sonra da oyunu orta sahalar kazanır
yıllarında Türk Pirlo’su Selçuk’u kadrosuna katamamıştı.
2013-2014
sezonunda Ersun Yanal, Fenerbahçe’yi Nisan ayında şampiyon yaparken, ön
liberoda oynayan Mehmet Topal iki stoperin arasına giriyor, dörtlü defans
oynayan takım, hücuma çıktığında iki beki Gökhan Gönül ve Caner Erkin ile
3-5-2’ye dönüyor ve uçuyordu… Inter’in Zanetti’si varsa Fenerbahçe’nin de
Gökhan Gönül’ü olabilirdi. Olmadı… Dünyanın herhangi bir yerinde ezeli rakibine
iki milli bekini kaptıran takım varsa da ben bilmiyorum. Gökhan ve kısa Inter
macerasından sonra Caner, şehir değil ama kıta değiştirdiler.
Fenerbahçe’nin
9 puan farkla şampiyon olduğu 2013-2014 sezonunda küme düşen takımlardan biri
Elazığspor’du. O gün kulübede üzelen iki isimden biri yıl sonra ligde
Başakşehir’i şampiyon yapacak olan Okan Buruk, yardımcısı ise dört gün önce
Fenerbahçe’nin yeni teknik direktörü olan Erol Bulut’tu… 13 yıl önce dağıtılan
kadro sonrasında çıkan fırtınayı dindirmek üzere Newcastle United’dan transfer
edilen Emre Belözoğlu ise Fenerbahçe’nin yeni sezondaki futbol direktörü…
Dağıtmak
kolay, toplamak zordur… İspanyol Milli Takımı’na 44 yıl sonra bir büyük kupa
kazandıran ve üçlemenin ilk halkasını kazanan Luis Aragones’i, La Liga’nın gol
kralı Güiza’yı da, son 20 yılın en büyük ama aynı zamanda en problemli
forvetlerinden biri olan Anelka’yı da, tarihin en iyi sol beki Roberto Carlos’u
Fenerbahçe’ye kazandıran Aziz Yıldırım’dı… Kuran da yıkan da kendisi oldu…
Tarihi “Eğer
öyle olmasaydı” diye yazmak, senaryolaştırmak pek revaçta… Tarihçi Emrah Safa
Gürkan’ın “Bunu Herkes Bilir” kitabı ya da 2. Dünya Savaşı’na Almanya
kazansaydı fikrinden yola çıkan dizisi gibi.. (The Man on the High Castle)
Futbol tarihi kaçan goller kadar elde tutulamayan yıldızların, arka kapıdan
firar eden gençlerin üzerinden de yazılabilir, okunabilir ama elbette
değiştirilemez. Fenerbahçe’nin yakın tarihini de belki de böyle okumak lazım.
13 yıl önce o sağlam kadro bozulmayıp, doğru takviyeler yapılsaydı,
Galatasaray-Beşiktaş-Bursaspor serisiyle devam eden şampiyonluklardan bir ya da
fazlasını kazanabilir miydi Aziz Yıldırım… Ya Selçuk İnan, Fenerbahçe forması
giyseydi? Ya da Gökhan Gönül ve Caner kesintisiz Fenerbahçe forması giyse,
Şenol Güneş, Beşiktaş’a iki şampiyonluk kazandırır mıydı? Oyun elbette 2-3
adamın üzerinden okunmaz ama yine de “Ya eğer” diye düşünmekte fayda var… Geçen
hafta bu köşede “Kaybedecek bir futbol aklınız var mı?” diye sormuş ve 10 yıl
önce dibe vuran Juventus’un Nedved ve sportif direktör Paratici’nın akıllarını
koydukları 9 seri şampiyonluğun öyküsünü anlatmıştım… O futbol aklını önce bir
İtalyan sportif direktörde (Giuliano Terraneo) arayan Fenerbahçe, Türk futbol
tarihinin en iyi orta sahalarından biri Emre Belözoğlu ile 4 yıl ayrılık
yaşadı. 2015-2019 yılları arasında Fenerbahçeli Emre’nin Başakşehir’de ne işi
vardı? Bir başka sportif direktör bu kez bir Fransız, Comelli gereğinden fazla
süslediği CV’siyle geldiği Kadıköy’den ardından bir transfer enkazı ve yüklü
bir borç bırakarak ayrıldı…
Evinin
işyerinin duvarına tuttuğun takımın posterini asan kaç kişi kaldı ki? Bir takım
posterinin ömrü eğer takım şampiyon olmamışsa bir yıldır. Ertesi sezon yeni
futbolcular ve yeni poster.. O posterlerde teknik adamlar ve sportif
direktörler değişmiyorsa dönüp zaten kim şampiyon olmuş diye bakmanıza gerek
yoktur… “Olaylar sağbekin lahana dolması yemesiyle başladı” diyen büyük usta
İslam Çupi elbette haklıdır ama bence “Yak bütün fotoğrafları, Ona ait bütün
eşyaları” diyen Tarkan da haklı çünkü Fenerbahçe’de Aziz Yıldırım dönemini
anlatıyor…
Yeni posterde Gökhan da olacak Caner de ve sportif direktör
Emre Belözoğlu da… 2016-2019 arasında neden yoktular diye sormak için çok geç.
Şimdi Kavafis’in “Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni
denizler.Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın aynı
sokaklarda” dizeleri karşılar mı bu adamların kürkçü dükkanına dönme
hikayelerini… Şehir mi değiştirdiler ki diye sorarsanız evet değiştirmediler.
Çok daha fazlasını yaptılar… Bir kıtadan ötekine gittiler…
6 Ağustos 2020
İrfan Can-Yaya Toure-Leo Messi-Marc
İRFAN CAN
KAHVECİ’NİN PEŞİNDEN KOŞANLAR
Sevilla’dan
Roma’ya giden sportif direktör Monchi’nin listesindeki Cengiz Ünder için
devreye o transfer döneminde Manchester City girince milli oyuncuya biçilen 8
milyon Euro değer katlanmıştı. Roma-City kapışınca kazanan Başakşehir oldu.
Şimdi benzer bir kapışma İrfan Can için bu kez 3 kulüp arasında yaşanabilir.
Bugün Avrupa Ligi’nde çeyrek final kapısını aralayacak maça çıkacak olan ve
gelecek sezon önce Şampiyonlar Ligi ardından Euro 2020 vitrinine çıkacak olan
İrfan Can’ı bu transfer döneminde satmak aslında doğru karar gibi görünmüyor.
Hem oyuncunun Avrupa arenasında fiyatını yükseltebilme ihtimali hem de Okan
Buruk için vazgeçilmez bir oyuncu olması, Başakşehir için zor bir seçimi
gerektiriyor. 25 yaşındaki İrfan Can modern futbolun aranan orta sahalarından
biri haline geldi. Sezon devamlılığı olmadığı yönünde takip raporları da var
hakkında ama bir gerçek var 3 kulüp onu istiyor. İngiltere’den Newcastle United
ve West Ham ve İspanya’dan Sevilla. Premier Lig için temposunu yükseltmek ve
güçlenmesi gerekiyor ama La Liga’daki futbol için hazır İrfan Can.. Roma’ya
Cengiz’i alan ve geçen sezonun başında Sevilla’ya dönen sportif direktör
Monchi’nin listesindeki ilk isim O. Marsilya forması giyen 23 yaşındaki Maxim
Lopez. Sevilla, Fransızların istediği rakamı düşüremezse Monchi’nin B planı
İrfan Can Kahveci… Transfer dönemi uzun ve yeni başladı, izleyip göreceğiz…
“ATİBA” YAYA
TOURE VE PEP GUARDIOLA
Pep Guardiola ile basamakları çıkan ve yıldız olan futbolcular da var Katalan teknik adam ile yolları kesiştiğinde keyfi kaçan ve bavulunu toplayan da. Ona Fildişi Sahilli Atiba diyelim: Yaya Toure.. Atiba ondan 3 ay büyük ve ikisi de 37 yaşında futbol kariyerlerine devam ediyorlar. Bugün Atiba, Beşiktaş formasıyla çok daha üst seviyede oynarken, Yaya Toure kariyerinin erken yıllarında Barça forması giymiş bir isimdi. Guardiola, Barça alt yapısından yetişen Sergio Busquets’i 2009 yılında orta sahaya monte ettiğinde Yaya Toure artık yedek stoper olarak yola devam ediyordu ve çareyi ayrılmakta buldu. Guardiola ile iyi ayrılmadıkları ortada ama 2010’da Manchester City’ye giden ve altın yıllarını (8 sezon) İngiliz kulübünde geçiren Yaya Toure bir kez daha karşısında Guardiola’yı buldu. İkili arasındaki soğuk rüzgarlar Yaya Toure’nin kulüpte sonunu hazırladı o da kürkçü dükkanına, Monaco öncesi çıkış yaptığı Olympikaos’a döndü. İki yıllık bir Çin macerası ve şimdi 37 yaşında kendine kulüp arayan Yaya Toure…
LEO
MESSİ’NİN TEK RAKİBİ MARC KİMDİR?
Oğluna
sevdiği futbolcunun ismini vermek dünyanın her yerinde futbolseverleri
eşleriyle karşı karşıya getirir. Leo Messi, 2000 yılında ailesiyle birlikte
Barselona’ şehrine geldiğinde, Katalunya bölgesinde o yıl doğan 4 çocuğun adı
Leo idi. 2004 yılında Messi, Barça formasıyla sahaya çıktığında ise bölgede
sadece 11 çocuğa Leo adı verilmişti ve erkek çocuklara verilen isimler
sıralamasında Leo, 262. sıradaydı… Yıllar içinde Barselona ve çevresinde Messi
sayesinde Leo ismi popüler oldu ve yeni doğan erkek çocuklarına Leo ismini
verenlerin sayısı 10 yıl önce 136’ya çıktı. Messi attıkça, Leo ismi da
çoğalmaya başladı. 2015 yılında 454 Leo ismi verilen çocuk dünyaya geldi. Leo
zirveye koşuyordu, 262. Sıradan ilk 10’a girdiği 2018 yılında 459 çocuk hayata
Leo olarak başladı ve 2019’un istatisikleri geldiğinde sıralamada Leo, 500
çocukla ikinci sıraya çıktı. Johan Cruyff’un oğluna verdiği isim Jordi, tarih
boyunca popüler bir isimdi Katalunya’da. Leo onu solladı ve artık önünde tek
bir isim var: Cristiano değil elbette! O isim Marc…
4 Ağustos 2020
Galatasaray'da 10 yılın Z Raporu
22 yıl önce Zidane, Dechamps, Inzaghi’li Juventus kaptanı Conte önderliğinde Ali Sami Yen zeminine çıktığında karşısında Terim yönetiminde Hagi’li Galatasaray vardı. Sarı kırmızılı takım Terim yönetiminde iki kez şampiyon olmuş, üçüncünün de net favorisiydi. Fazlasını yaptılar, 4 şampiyonluk ve UEFA Kupası.. O Juventus kadrosundan Igor Tudor gün gelecek Galatasaray’ın hocası olacak, Conte de 13 yıl sonra Terim’e büyük bir hediye verecekti. 2010-2011 sezonunda Juventus ve Galatasaray dibe vurdular liglerinde. G.Saray ligi 16 mağlubiyetle 8. sırada tamamlamış, Juventus ise 10 mağlubiyetle Serie A’yı 7. sırada bitirmişti.
İki takım da
hoca değişikliğine gittiler ve Juve’de göreve gelen Conte, ABD’deki hazırlık
kampına Felipe Melo’yu götürmedi. Terim çalıştırdığı ve çok yakından takip
ettiği Fiorentina yıllarından beğendiği Felipe Melo’yu kiralayarak 3. dönemini
başlattı Galatasaray’da… İki yıl arka arkaya şampiyon olan kadroda iki yaz
döneminde de çok önemli takviyeler yapılmış, kadro yenilenmiş ve zorda olan
Inter’den Sneijder alınmıştı. Conte’den önce iki sezonda toplam 25 mağlubiyet
alan Juve de Terim’in Galatasaray’ı gibi iki yıl arka arkaya şampiyon olurken
ilkinde 38 haftada yenilgi yüzü görmemişti.
Galatasaray’da
hiçbir başarı cezasız kalmaz. Dönemin başkanı Ünal Aysal, lige 1 galibiyet 3 beraberlikle
başlayan Fatih Terim’in görevine son verirken, Conte o sezon 3. şampiyonluğuna
koşuyordu. 19. Şampiyonluğu kazandıktan sonra Florya’daki ofisinde sırtını
verdiği tabloda yer alan 4 yıldızın beyaz olan bir köşesini boyayamadan ya da
tamamlayamadan ayrılan Terim elbette ki, Conte Juve ile 3 yapıp yeter deyip
İtalyan Milli Takımı’na gittiğinde koltuğu bırakan Prandelli’nin bir gün
Galatasaray’daki koltuğunda kısa da olsa oturacağından habersizdi.. Ya da onun
öncesinde İtalya Kupası’nda finale koşturduğu Fiorentina’da koltuğuna oturan
Roberto Mancini’nin Ünal Aysal tarafından yerine getirileceğini…
Bayern
Münih’in 8, Juventus’un 9 seri şampiyonluk kazandığı son 10 yılda PSG’nin uzun serisini
bozan Falcao’lu Monaco olmuştu. Galatasaray’da 2000 yılında Terim ayrıldığında
“Kalsa seri uzar mıydı?” sorusuna bir soru daha eklendi 2013 yılında. İki
soruya tarihin vereceği bir cevap yok elbette…
98’deki Juve
maçının kahramanlarından Tudor döneminde yapılan transferlerle yenilen kadroyu
Terim teslim aldığında, Beşiktaş, Gordon Milne dönemi gibi bir üçlemeyi Şenol
Güneş ile yapabilirdi ama Şampiyonlar Ligi mesaisi ama milli takım koltuğu;
olmadı… Hamza Hamzaoğlu ile 20. Şampiyonluğunu kazandıktan sonra zirveyi
Beşiktaş’a kaptıran Galatasaray, Terim’in 4. döneminde iki şampiyonluğu nefes
nefese finallerde kazanırken, hocasının aklında artık kırılacak bir rekor bir
de yıldız vardı…
Terim, 5 yıl
arka arkaya şampiyonluk ve 5. yıldızı armaya takıp ezeli rekabette rakiplerine
uzak ara yapmak niyetindeydi. Bu hedef tutarsa ezeli rakiplerinde mutlaka
yönetimler değişecekti, ki Beşiktaş’ta değişti… 2011 yılında olduğu gibi
transferde gelen-gidenlerin trafiği Florya yollarını tıkadı ama bu kez hesap
tutmadı. Bonservisi alınamayacak kadar pahalı ama yetenekleriyle ligi
süpürebilecek yıldız isimler kiralandı ve bonservisi elindeki marka golcü
Falcao kadroya katıldı. Geçen sezon 8 puan geriden gelen kadrodan sonra bu
sezon G.Saray’ın puan tablosunda hiç arkasına bakmaması gerekiyordu.
Son 25 yılda
yabancılardan en iyi performansı alan ve “havası başka” denilen Florya’da armayı
ve formayı benimseyen yabancılarla fark yaratan Galatasaray’ın bu sihri
bozuldu. Çünkü artık sosyal medya vardı ayağın tökezlese çukuru düştün eyyamı
yapan, daha dün gelen futbolcuya bugün “defol git” diyenlerle dolu bir sanal
dünya... Giderken itibarsızlaştırılan Sneijder’in yerine gelen Belhanda, asist
pası gibi detay istatistiklerle iteklenirken, Fransa Milli takım seviyesindeki
Nzonzi sosyal medyaya kurban verildi. Falcao sakatlanmış, müzmin sakat Lemina
bir var bir yokken, geniş tutulan kadroda Emre Mor, Jimmy Durmaz, Babel, Şener
safra olmaktan öteye gidemedi.
Elbette ki pandemi dönemi ve Muslera başta olmak üzere sakatlıklar, Mart ayındaki araya 3 puan geride giren Terim’in beş seri şampiyonluk hayallerine darbe vurdu ama Galatasaray ile aynı sezon dibe vurmuş Juventus, 9 yıl arka arkaya şampiyon olurken iki takım arasındaki fark bir adım geri çekilip baktığınızda futbola bakış açısıydı. Juventus’un bir sportif direktörü vardı Fabio Paratici.. Dünyaca ünlü yıldızları Juve markasıyla ikna edip bonservissiz transfer eden (aynı zamanda Ronaldo’ya, 100, direkt rakibi Napoli’nin golcüsü Higuain’e 94 milyon ödeyen, Pogba’yı da 100+’ya satan) adam…
Galatasaray’da özellikle Dursun Özbek döneminde olmayan futbol aklı işte budur… Yoksa kim gidip kontratının son yılına giren Belhanda’nın bonservisine 8+2 milyon Euro, Osmanlıspor’da 450 bin Euro kazanan Ndiaye’ye 2.75 milyon maaş verir, kim santrforsuz kalınca “Deli” Diagne’ye 13 milyon bonservis öder ya da kim Mancini’nin olduğu sezonun devre ortasında yangından mal kaçırır gibi 10 transfer (Alex Telles haricinde kimsenin G.Saray’da 11 çıkacağına inanmadığı Hajrovic, Salih Dursun, Ontivero, Veysel Sarı, Umut Gündoğan ve Endoğan Adili gibileri) birden yapar ki…
3 Ağustos 2020
Kaybedecek Futbol Aklın Oldu mu Hiç
On yıl önce yaz aylarında bir
İtalyan yaptığınız futbol sohbetinde Juventus, üç yıl arka arkaya şampiyon
olacak deseniz size bir espresso ısmarlar, “Senin ne güzel hayallerin varmış”
der, abartıp 5 derseniz “Gerçekten İtalya Serie A tarihini biliyor musun” diye
sorar, oldu ki 7 yıl arka arkaya dediniz tanıdık bir doktorun telefonunu verir,
masadan kalkarken 9 kez diye bağırırsanız polis çağırırdı… O gün karakolluk da
olsanız haklı çıkmanız için 40 mevsim geçmesi gerekiyordu. Ve haklı çıktınız
Juventus 9 yıl arka arkaya şampiyon oldu Çizme’de… Şimdi filmi 11 yıl öncesine
saralım:
Calciopoli şike skandalı
sonrasında düştüğü lige ertesi sezon dönen ve Inter’in şampiyonluklarına
refakat eden Juventus, 2009-2010 sezonunda ligi 7. sırada bitirdi. Şampiyon
Inter, Mourinho yönetiminde Şampiyonlar Ligi ve İtalya Kupası’nı da kazanmış ve
İtalya’nın kuzeyinde Milano ve Torino şehirleri arasındaki rekabette güç
dengesi Berlusconi yıllarında Milan’ın yaptığı gibi Milano’ya kaymıştı. Bir
şeyler ters gidiyordu ve değişim şarttı. Takım 15 mağlubiyet almış dibe
vurmuştu. Agnelli Ailesi’nin veliahtlarından Andrea Agnelli koltuğa oturmadan
operasyona başladı. Ferrari’de Jean Todt’un yaptıklarını yapacak bir futbol
aklı arıyordu Agnelli. Çok uzaklara gitmesine gerek yoktu. O sezonu 4. sırada
bitiren Sampdoria’da Giueppe Moratta futbol yönetiminde ülkenin yıldız ismiydi.
Adriano Galliani’nin Milan’daki ağırlığını hissettirmek için o da şampiyonluğa
oynayan bir takım arayışındaydı. Patronu Riccardo Garrone onun önünü açtı ama
asıl kıyamet bir başka ismin Marotta ile birlikte Juventus’a gitmesiydi. 2004
yılından beri Marotta ile çalışan ve kariyerini kimselerin hatırlamadığı eski
bir futbolcu onun transfer sihirbazıydı. Gözü iyi olan adam Fabio Paratici idi.
Teknik direktör seçiminde biraz duygusal davrandılar. Onların emeklerini sahada
hasata dönüştüren Luigi Delneri’yi Juventus’un başına getirdiler. İlk sezonları
büyük hayal kırıklığıydı. 15 mağlubiyetten sonra bu kez Juventus’un mağlubiyet
hanesinde 10 yazıyordu ve takım 38 maçta sadece 15 kez kazanabilmişti.
İngiltere’de başlayan yabancı
patron rüzgarı İtalya’da da esmeye başlamış ve Inter, Uzakdoğu sermayesinin
kontrolüne girmişti. Milan ve Roma da onu takip edecekti ve Agnelli Ailesi,
İtalyan bayrağını en tepede tutmaya kararlıydı. Teknik adamlık kariyerinde bir
başarısı olmayan adamı Juventus teknik direktörü yapar mısınız? İspanya’da
Guardiola ile başlayan evlat teknik adam modasının Conte tercihinde etkili
olduğunu söyleyebiliriz şimdi. Juventus’un 15 mağlubiyet aldığı sezonda
Atalanta ile küme düşmemek için çırpınan Antonio Conte 13 yıl Juventus forması
giymiş bir futbolcuydu. Atalanta tribünleri onu istifa zorladığında olayları
polis yatıştırmış, Conte istifasını vermek zorunda kalmış, kulüp de sezon
sonunda küme düşmüştü. Yıpranan Conte ertesi sezon bir alt ligden gelen teklifi
kabul etti ve geldiği sezon Siena’yı Serie A’a ya çıkardı. Marottta ve Paratici
ikilisi doğru adamı bulduklarına inandılar, Conte için tam zamanıydı…
Doğru zamanda doğru yerde
olmak için daha ne kadar iyi bir örnek olabilir ki? İki sezonda 25 mağlubiyet
alan Juventus, Conte ile ilk sezonunda tek bir yenilgi yüzü görmeden ve sadece
20 gol yiyerek şampiyon oldu. Rüzgar bu kez Torino’dan Milano’ya doğru esmeye
başlamıştı…
Fabio Paratici bugün futbol
dünyasında iki yıl Roma dışında hayatını Sevilla’ya adayan Monchi ile birlikte
en iyi sportif direktör ve transfer sihirbazı olarak kabul ediliyor. Paratici,
İtalyan kulübünün popülaritesini ve kazanma kültürünü de kullanıp çok sayıda
kontratı sona ermiş yetenekli futbolcuya Juventus formasını verdi..
Üç sezonun ardından Conte
milli takıma gittiğinde koltuğu Allegri’ye verdiklerinde Juventus tribünleri bu
kararı protesto ettiler. Onlar yine haklı çıktı, Allegri 5 şampiyonluk
kazandırdı ama Avrupa’da kupayı getiremedi. Sezon başında Serie A’da hiç
şampiyonluğu olmayan ama Napoli yıllarında kendilerini zorlayan Sarri’yi
seçen bu kez Paratici-Nedved ikilisiydi çünkü Inter, Juventus’un en
tepesinden Giuseppe Marotta’yı koparmış ve kulübün başına getirmişti. Conte
yuvaya dönmek yerine Juve’ye meydan okumak için Marotta’nın saflarına katıldı.
Bugün İtalya’da sezon finali var.. Juventus şampiyonluğunu kutladı ama asıl
merak edilen 11 yıl önce kovdukları Conte’nin çalıştırdığı Inter’in bu akşam
Atalanta deplasmanında ne yapacağı.. Atalanta kazanırsa, ligi Conte’li Inter’in
önünde kapatacak… Hiçbir futbolcunun adının geçmediği bir yazının sonunda,
sportif direktör, kulüp yönetimi, teknik direktör kelimelerinin bizde hafife
alındığını söylersem, 9 kez şampiyon olan Juventus kadar abartmış olabilir
miyim acaba…