8 Eylül 2007

Totti Ve Nesta Vatan Haini Mi?

Terim maçtan 24 saat önce -bu da yeni adet- onbiri açıklayınca; Hürriyet'in acar çocukları hemen haberi hazırlamışlardı: "İlk onbirde F.Bahçeli yok." Sakatları bir kenara; "F.Bahçe'nin Türk futbolcusu mu var ki" deyip topu San Siro'ya vururum. İtalya'nın şampiyonu Inter, ne tesadüf onlardan da İtalyan milli takım 11'inde kimse yok. Nasıl olsun ki? Zaten ellerinde bir Materazzi var; o da sakat. Hiç mi Inter'li yok peki? Var, Fransız milli takımının kaptanı Vieira! Sahadaki onbirleri görünce Moggi' -ki sahtekardır-yi yad ettim. Adam transferde her zaman işini bilirdi. Sahada eski-yeni Juventus vardı. Cannavaro, Buffon,Thuram, Vieira, Camorenesi, Del Piero, Zambrotta, Inzaghi. Hatta Henry... Donadoni hala rüştünü ispat etmekle meşgul. Sahadan Milan'ın yandan yemişi bir onbir var. Tek sorun Italyanların bir Kaka'sının olmaması. Orta saha Gattuso-Pirlo; önlerinde De Rossi, ya da yanlarında diyelim. Sağ bek Oddo, sol bek Marek J. kadar iş yapan Zambrotta, forvette tek kalem Inzaghi. Gattuso ve Pirlo'yu klonla, Milan-İtalyan Milli Takımı maç yapsın, Milan kazanır. Del Piero ve Camorenesi'li kanatların iş yapmayacağı başta belli, Oddo desen karşısında Malouda-Abidal'ı bulmuş, nereye çıkacak, çıksa arkasına atacaklar, Henry-Anelka sızacak. Zambrotta iyi top oynadı, hem Ribery'i kapattı hem de en çok topu getiren adam oldu. Ve Pirlo. Dünya Şampiyonu takım her topta onun ayağına bakıyor. Inter bu adamı ezeli rakibine satan bir kulüptür işte. Fransızlara bir puan yetiyordu elbet. 1998 kadrosunda oynayanlar ve yeni nesil kaynaşması süper bu adamlarda. Geçiş dönemi buna diyorlar işte. Domenech nedense bana hep Sorbonne'da matematik ya da felsefe profesörüymüş gibi gelir, o şekil gözlükler, surat ifadesi vs... Malouda'nın ve Camorenesi'nin birer şutu, Henry'nin pozisyonu, Cannavaro'nun kornerden gelen topa karambolü dışında pozisyon olmayan maça "iyi maçtı" denilebilir mi? Bence iyiydi. Avrupa'nın en iyi 2 milli takımı birbirlerine "nasıl oynatılmaz"ın dersini verdi. Bizim problemimiz de bu değil mi zaten? Hep ne oynadığımız tartışılır. Ne kadar oynattırmadığımız değil. Luce'ye sorsunlar anlatır. Öyle olmasa Gattuso'nun maçtan sonra forması 3 kg çeker mi? Bir de aklıma takılan Totti ve Nesta. İkisi de bu takımda oynar, ikisi de bir zaman önce milli takımı kendi istekleriyle bıraktı. Materazzi'nin(tişörtü de anlamlı) sakat olduğu dönemde bile; Nesta görevi kabul etmedi. Sanırım bizde ikilinin yaptığının karşılığı "vatan hainliği" suçlaması olur; Sinyor Kazım Kanat mesela: "Bunlara pasaport vermeyin"derdi...
İtalya: 0 Fransa 0

Room 309

Oleguer sen yakışmazsın bu kareye!

Barselona medyası 4 fantasticos ile tiraj alıyor. 2 aydır bütün manşetlerin onlarından hizmetinde. Ronaldinho, Eto'o, Henry ve Messi. Elbette dördünü özel çekimler dışında aynı enstantanede yakalamak kolay değil. Sport gazetesi kolayını bulmuş, biz de daha çok "sanatçı" selüliti yok eden program olarak tanınan Photoshop, Oleguer'i ham yapmış. Oleguer dediğin hem topçu hem de Katalan aktivisti ama yer yok ona gazetenin ilk sayfasında...

Sene 1945

Sene 1945. River Plate'den Labruna penaltı atıyor. Fotoğrafçı ceza sahası yayında. Şimdi uzak kale arkasından adamın dönen kılını çekiyorlar 1200'lük objektiflerle. Komik görüntülerdir bunlar eski maç videolarında. Gol olur fotoğrafçılar sahaya doluşur, gol sevincini futbolcunun burnunun dibinden çekerler. Şimdi öyle mi? Çektiğini direkt fotoğraf makinesinden merkeze yollayan da var.

Efsane Kadrolar 38

1982 Dünya Kupası şampiyonu İtalya: Zoff, Graziani, Bergomi, Scirea, Collovatti, Gentile. Conti, Rossi, Oriali, Cabrini, TardelliEuro 84 şampiyonu Fransa: Batts, Battiston, Le Roux, Bossis, Domergue, Giresse, Tigana, Fernandez, Platini, Lacombe, Bellone

Efsane Kadrolar 1/36

YouTube'da videosu var mı bunun?

Transfer piyasasının yükselen yıldızı YouTube. Onun öncesinde yeni transferi CM datalarından çözmek gibi abuk subuklar da var ama YouTube ile devam edeyim. Taze örnek Ankaraspor'lu Özer Hurmacı ve Federico Higuain. Youtube'daki promo videosuyla tanıtılan yıldız. Özellikle Güney Amerika transfer borsasında yeni iş tutan menajerlerin taktiği bu. Portföylerindeki futbolcuların görüntülerini Youtube'e salıyor; kulüplere de "buyrun buradan seyredin"diyorlar. "Massimo Moratti'nin oğlu CM'den oyuncu beğenir, babası da transfer eder"in üzerinden 7-8 yıl geçti. Şimdi moda YouTube'dan futbolcu keşfetmek. Yeni transferin adını duyanın kısa repliği: YouTube'da videosu var mı bunun? Yararı yok mu? Var. Adamı kanlı canlı olmasa da seyrediyorsun işte. Peki madalyonun öteki yüzü: Kasetten futbolcu beğenen teknik adamların izlediği kasetler bunlar işte. Bildiğin 7-8 dakikalık promolar. Artık bu kasetleri taraftar da seyrediyor. Best of albüm güzeldir ya külliyatı peki? "Uruguay'da bir çocuk varmış ağabey, daha 16 yaşında. 8 kişiyi çalımlamış, kendi ortasına uçarak kafa vurmuş, hemen bizim kulübe e-mail atıyorum"cular devridir bu devir.

İtalya - Fransa


İtalya-Fransa / 8.09.2007 21:50 San Siro

Pişti

İspanya'da basket, Paris'de rugby, bu hafta futbolu aldatan çok dünyada. Ben de reklamdan devam edeyim; sonda diyeceğimi başta söyleyeyim: Ne yapıyorsan yap orijinal ol bu dünyada, arakladığında, "esinlendim" deyip yediremiyorsun millete. Nike AirMax için 1998'de yapılmış bir reklam. Ajansı ABD'den. Çok mu iyi, fena değil işte de konu bu değil.Aradan 8 yıl geçiyor. Koreli bir ajans aynı fotoyu alıyor, "mirror" ediyor, Fat Down Diet Drink için "al sana oldu işte" diyor. "Pişti" diyor birileri birgün.

İstinye Park Şantiye Hatırası

Önce kim bunlar? İstinye Park'ın inşaasında çalışan usta ve işçiler. Alışveriş merkezi yakında açılıyor, reklamlarını Dream Design Factory hazırlıyor. Fotoğrafları Koray Erkaya çekmiş, bana bu memlekette Beyaz Türkler tartışmasını başlatan bir tekstil firmasının triko reklamını hatırlattı. Kavruk Türkler ve gözü sokulan sınıf farkı. Hoş soldan 1 dışında hepsi casting gibi duruyor ama. Biliyorum; "ayy ne kadar güzel olmuş" deyip yanından geçenler olacak bu şehirde. Ben demiyorum. Siz burayı yaptınız, bundan sonra bu kapıdan içeri nah girerseniz, bu da bunun hatırası olsun kareleri bunlar. İstinye Park birçok Türk şirketinin "size yer yok" diye kapıdan çevrildiği, A++ (istiyen bir + daha ekler) müşteriye hitap eden bir alışveriş merkezi. Sol başta sushi yiyen işçi favorim, oksimoronun kralı...

Keira Knightley

6 Eylül 2007

Gay Assulin ve Thiago Alcantara

Barcelona altyapısında 2 yıldır geliyoruz diye bağıran Giovani Dos Santos ve Bojan Krkic'i A takımla antrenmana çıkarken bile tüm dünya tanıyordu. Meksikalı Dos Santos, Uzakdoğu turnesinde tozu dumana kattı, Krkiç ise 17 yaş altında harikalar yarattı. Barça ki daha Messi''den çok ekmek yiyecek, bir de bu ikili onbiri zorlayacak. Biraz geri planda kalan 2 isim daha var. İkisi de 16 yaşında. İsrailli santrfor Gay Assulin (foto) ve Brezilyalı Mazinho'nun oğlu Thiago Alcantara. Guardiola'nın tedrisatından geçecekler bu sezon. Barça'nın altyapıdaki taktiği yetenekli futbolcuyu tesise hapsetmek değil. Messi de olduğu gibi futbolcunun ailesine Barselona'da yaşamak için iyi şartlar sağlıyorlar. Bizim memlekette hala 1987 doğumlular, İstanbul'dan kiralık gittiğinde "iyi oldu, pişer" deniyor. O dediğin kuyu kebabı işte...

Paolo Zappavigna

40 yaşındaydı. Roma Olimpiyat Stadı'nda Curva Sud'de faşist Roma Boys'un lideriydi. Honda CBR 1000 ile gazlamış gidiyordu. Pratica di Mare'de aşırı hız ve ters rüzgar sebebiyle kontrolü kaybetti. Yoldan geçen bir doktorun müdahelesine rağmen kurtarılamadı. 8 haziran çarşamba günü (2005) Roma Santa Maria kilisesinde yapılan cenaze törenine Roma Boys ve Curva Sud'deki tüm gruplar katıldı. Lazio'dan Irriducibili grubu, futbolcular Totti, Cassano, Aquilani de Paolo Zappavigna'yı son yolculuğuna uğurladı. Geride ölümünden bir gün Roma'nın oynadığı hazırlık maçında yedek kulübesinde Cassano 'nun yanında oturan 11 yaşında bir erkek çocuk bıraktı...

Ezequiel Ivan Lavezzi

Napoli geçen hafta akıllara ziyan bir galibiyet aldı Udinese deplasmanında. İlk hafta Cagliari'den evinde 2 yerken pek çaresizlerdi. Serie A'ya merhaba derken çarpıldılar işte. 2. hafta Udinese deplasmanında kimse onlara şans tanımıyordu. Manita yaptılar, 5 attılar. Zaleyata bile 2 gol attığına göre vay Udinese'nin haline. Maçın kahramanı ve Napoli şehrinin yeni idolü ise Ezequiel Ivan Lavezzi. Sezon başında Birra Moretti Kupası'nda Napoli'de en göze batan isimdi. Arjantin'den San Lorenzo'dan şampiyon takımın futbolcusu ünvanıyla geldi zaten. 22 yaşında ve 2 yaşında bir oğlu var. Vücudundaki 11 dövmesi de mahçup güneyli kadınların dilindey(miş). Bu şehir 20 yıldır bir adam arıyor. Onun yerine. Diego'nun yerine. O bu mudur? Bilemem

Cruyff ne derse o olur

Tenerife, 2 sezon Real Madrid'i çarpmasa Cruyff'un Dream Team'i kaç satır olurdu futbol tarihinde? Hakkını vermek lazım elbette büyük ustanın mamafih topçuluğuna yetişemedik. Yakın geçmişten devam edeyim. Barça'da başkan Nunez'in kovduğu adamdı Johan Cruyff. 2000'li yıllarda kulübede kimin oturduğu pek de önemli değil, takımı yöneten büyük ağabey o. Frank Rijkaard'ın üzerindeki etkisi tartışılmaz. Başkan Laporta da en has adamı. Hele bir adam daha var ki Ten Cate, Barça'da kağıt üzerinde Rijkaard'ın yardımcısıydı ama onun için taktiği verir derlerlerdi. O gitti; geçen sezon Real Madrid şampiyon oldu. Bugüne gelelim, geçen sezon son haftalarda kaptırılan şampiyonluğun yarası hala kanıyor. Barselona'da konuşulan ise Cruyff'un takımın başına bir başka Hollandalı efsaneyi getireceği: Marco Van Basten. Aslında bildik bir senaryo. Euro 2008'i Hollanda milli takımıyla tamamlayacak olan Van Basten, Barcelona'ya gelecek, Rijkaard da; "artık ne kazanayım ki" diyen Ancelotti'nin Milan'ına gidecek. Peki Ancelotti? Onun hep bir Manchester United hayali vardı zaten. Tenerife deyince illa ki Valdano ve Redondo'yu yazmak lazım bir başka postta...

Fernanda Lima

2007-2008 Transfer Sezonu

2007-2008 sezonu yaz transferleri sonrasında durum (kur=euro) budur. İngiltere'de Amerikan-Tayvan ve Oligark sermayesi farkını belli ediyor. Man. United-Man.City-Liverpool ve Arsenal liste başı. İspanya'da toplam rakamın %23'ü Real Madrid'e ait. Barça da 80 barajına dayandı. Bir de transferi ishali Atletico Madrid var tabii. Serie A'daki kriz devam ediyor, Juventus da para harcamasa Bundesliga'nın altına inerlerdi. Almanya'da Bayern Munih transfer yaptı diğerleri baktı durumu var. Hollanda 80 harcadı ancak sattıklarından çok daha fazlasını kazandı. Wischa Lig, Ukrayna, Lucescu'nun her zaman açık çeki vardır Ahmetov'dan. Bizim ligimiz nerede, ne kadar harcadık? Kime ne ödendi? Yok kayıtları ya da ben bulamıyorum.

İspanya neden kazanamaz?

Kazandıkları tek kupaya da evsahipliği yaptılar. 1964 Avrupa Şampiyonası. 43 yıl geçmiş aradan. İspanyollarda tık yok. Cümle alem Premier Lig bir numaradır der ama La Liga da hiç fena değildir. Lakin iş milli takıma gelince tıkanır kalırlar. Ligde oynayan yabancı yıldızlarla da pek açıklanacak bir durum değildir. Kalburüstü bir 11 çıkaracak kadar her zaman yıldız yetiştirdiler. Bir zamanlar Raul'un bir açıklaması vardı:" Bizde Real Madrid-Barça derbileri her zaman milli takım maçlarından daha önemlidir" Yeterli bir açıklama? Sanmam. 1984'de final oynadıkları günden beri ortada yoklar, 1992'de katılamadılar, 96 ve 2000'de çeyrek finalde elendiler, 2004'de gruptan çıkamadılar. Dünya Kupası'nda da her zaman şanslı kura çekerler ama orda da iş yapmadılar, biz bile 3. olduk onlar ancak 60 yıl önce 4. olabildiler. Kaç yıldır huysuz ihtiyar Luis Aragones 'e takıldılar gidiyorlar. Arjantin'den 2 güzel yorum konu hakkında: "Butragueno'lu kadroyla da kazanamadılar ya bakire ölecekler" ve "Bunların alayı metroseksüel, ondan kazanamıyorlar". Buyrun burdan yak işte...

5 Eylül 2007

Peki sen kimsin?

Yataktan kalk, dişlerini fırçalarken tekrarla: “Futbol asla sadece futbol değildir” Unutma gün içinde en az 20 kere daha söylemek zorundasın. Kahveni iç ama filtre olsun. Fotomaç ve Fanatik okuma. Fatih Terim’den nefret ettiğini hiç unutma. Sen Ersun Yanal’cısın. Hem onun laptop’u var. Olsun bugünlerde Lig TV yorumcusu ama dert etme. "Aykut Kocaman büyük adam" demeden evden çıkma. Gittiği her takım harabeye dönüyor ama aldırma. Avrupa’daki takımların neler yapmış haftasonu, internetten takip et. İspanya’da Barcelona di mi? Pis Franco, kaka Real Madrid. Yoksa biraz Sevilla modası mı var ne? Puerta’yı öğle yemeğinde House Cafe’de an mutlaka. Foe'yi de hatırlat ama. İngiltere’de işler nasıl? Liverpool ’lusun öyle değil mi? Rafael Benitez’e “Rafa” diye hitap et, tanıdık sansınlar. Manchester United’dan nefret et ama Alex Ferguson’un istikrarı üzerine arada bir laf sıkıştır. Nerde o güzelim yeşil beyaz formalarıyla Saint Etienne? O.Lyon’u da seversin ama. Paul Le Guen iyi hocaydı hani ne oldu ona? Başına ağrı girdi di mi? Aman aman Almanya, illa ki St. Pauli. Bak bu olmazsa olmaz. Schalke 04 de fena değildir. Kömürcüler, demirciler, emekçiler gider bu böyle... Jose Mourinho’yu pas geçtik bak, ilahtır o ilah ama oligarkları sevmezsin sen. Chelski demek lazım. Abramovich'e güvenmezsin zaten. İngiltere 1. Liginden illa ki bir takım belle kendine. Eskilerdenim, Britanya gördüm hesabı olsun. Guardian oku. Simon Kuper’in üzerine futbol yazarı var mı ki zaten! Günde iki kere “ben bir futbol dilencisiyim”diye fısılda, Eduardo Galeano’yu hatırla. Galeyena gelme ama. AEK eski İstanbulludur, Olympiakos’dan nefret et. Porto’yu da seversin sen, Mourinho hatırasıdır. Lazio, Inter, Milan ile işin olmaz. Sen Livorno ’lusun. 2 haftada bak 9 gol yemişler, şereflerine bir duble rakı iç, Lucarelli neden Luce ’nin takımına gittiyi meze yap. Luce demişken, onu nasıl unutabilirsin ki? Aziz Yıldırım’ı zaten hiçbir zaman sevmedin. Stadlar da eskisi gibi yarı yarıya olsun değil mi? Endüstriyel futboldan nefret edersin ama gizliden gizliye futbol ekonomisi de okursun işte. Tribün dergisi var mı arşivinde? İslam Çupi'nin adının geçtiği cümlelerde lütfen "İslam Baba" demeyi unutma. Pink Floyd dinlerdin zaten, Oasis mi dinliyorsun şimdi? Hıncal Uluç ’u da sevmezsin ama -Haşmet Babaoğlu romantik adamdır seversin- 90 Dakika’yı kaçırmazsın işte. Ronaldinho ’nun yeteneğini kabul eder ama sevmezsin. Sen Messi’cisin. Maradona ilahındı ama çok bozdu kendini. Castro’nun yanında gördüğünde gülümsedin ama değil mi?. Castro demişken Hugo Chavez ve futbolu aynı cümle içinde kullan ayda bir, eksilirsin. Hollanda futbolunu da takip edersin ama geçmişinden söz edersin. Rinus Michel demelisin, total football, hiç seyretmedin ama olsun, namın yürüsün. Ersun Yanal sevdasına; yürü Vestel Manisaspor dedin ama evdeki elektronik ya Panasonic ya Sony’idi. O da olmadı işte. İstanbul Büyükşehir’i desteklemek istiyorsun ama Baskın Oran’a oy verdin, olmaz işte. Yoksa Abdullah hocayı da çok tutarsın. Tanju Çolak ve Hakan Şükür ’e yer yoktur kalbinde. Metin Kurt ’tan bahsetsene, ya da Bülent ’in Kopenhag’da çıkan kolundan. Metin-Ali-Feyyaz üçü de üniversite mezunuydu, Rıza da dört ciğerliydi, of aman nostalji işte. Oğuz-Aykut dedim bak sen şimdi rakıyı tazelersin. Katalan halkını bir de Basklar’ı yere göğe sığdıramazsın. Boca garibanın takımıydı, onu da pas geçmeyesin. Alaçatı’ya gitmedim deme yediremezsin. Eskiden Gümüşlük'lüsün ama. Beyoğlu’nda yer içersin, ocakbaşına gidersin onu da çok zaman gizlersin. Sakarya, Bursa ve Eskişehir, Süper Lig’de her zaman olmalı -tribünü iyidir- öyle değil mi? Bahisi sevmezsin ama gizli gizli oynarsın. Eto’o adamındır, Cannavaro da belki. Henry de, John Terry de. Inzaghi ’den, Totti ’den, Fabio Capello 'dan nefret edersin...

Peki sen kimsin? Kimin karbon kopya suretisin.
Gece klişelerini sök de yat, yoksa kabus görürsün.
Bir bakmışsın futbol sadece futbolmuş.
Sen asla sen değilmişsin...

Alem sonrası Alex Ferguson

Haberi Hürriyet gazetesi bile yayınladığına göre yeni değil elbette. Ronaldo'nun meşhur alemi. Takımın yenisi, memleketlisi Nani ve Anderson'a da abilik etmişti Ronaldo. Ben büyük patronun ne diyeceğini merak ediyordum. Alex Ferguson ince görmüş: "What we’re seeing now is the maturity he is bringing to the club. Anderson and Nani are staying with him - it’s a fantastic thing to open your doors to help them settle in, until they learn the language and learn to look after themselves.” David Beckham'ın kafasına krampon fırlatmış adamdır Ferguson, medyaya böyle konuşur, o Ronaldo'yu Old Trafford'un ıssız bir köşesinde kıstırır.

Jbs mens underwear

Zenga'dan Bükreş üçlemesi

Walter Zenga ilginç adam. Çok değil 2 sene önce İmam Çağdaş'ta kebap yiyor ardından antrenmana çıkıyordu Antep'te. Ne işi vardı Antep'te? Geldiğinde de pek anlamamıştım, gittiğinde de. Araplar parayı verdi, kaçtı diyen de oldu arkasından. Teknik adamlık kariyerinde memleketinde hiç ekmek vermediler Zenga'ya. Romanya'yı Bükreş'i evi belledi ve ilginç bir üçlemeye imza attı. Bükreş'te 3 takımı çalıştıran teknik adam. Önce National Bükreş, ardından Steaua Bükreş ve şimdi de Dinamo Bükreş. Bükreş'te başka takım kaldı mı?

Kardeşim Puerta

Villarreal-Real Madrid maçı. Van Nistelrooy'un golüyle Real Madrid durumu 3-0 yapıyor. Sergio Ramos golün sevincini formasını çıkartarak ve içine giydiği tişörtü yazılı "Puerta, hermano, D.E.P., no te olvidaremos" mesajıyla kutluyor. Sevilla'dan eski takım arkadaşı Antonio Puerta'ya, kardeşine yolladığı bir mesaj. Hakem Medina Cantalejo "kuralı" uyguluyor ve sarı kartını çıkartıyor Ramos'a. İspanyol futbol federasyonu, sevinçteki samimiyeti gerekçe göstererek sarı kartı iptal etti. Hakem Cantalejo da sokakta başı önde dolaşıyor bugünlerde...

4 Eylül 2007

Vıcık vıcık bir Patrick Vieira hikayesi

Önce Anılar... Cengiz Kurtoğlu değil ama. T3 diye bir dergi var; Türkçesi çıktı bunun 2 ya da 3 yıl önce. Aldım bir sayısını, o zamanlarda LCD/plazma tv peşinde koşturuyoruz. Panasonic Viera'yı şöyle tanıtmışlardı: Adını Arsenal'in Fransız oyuncusundan alan..." Aldığım ilk ve son sayısı oldu o derginin. Sen teknoloji dergisi yapıyorsun, Panasonic'in Viera'sının "Vision-Era" olduğunu bilmiyorsun; bir de Patrick Vieira falan saçmalıyorsun. Kardeşim adam çok koşuyor, top kapıyor da neden plazma tv'ye adını versin hani krampon olsa anlayacağım. Patrick Vieira'dan devam edeyim. Maçlarda her daim formasının önünde ekstra bir ıslaklık vardır, hani milletin sırtı terler bu adam tersinden mi dersin, değil. Sümük desen ayıp. İşin aslı Vicks. Vieira, plazma değil futbolcu olan; maçtan önce nefes alışını kolaylaştırsın diye formasına Vicks boca ediyor. Bir zamanlar Hakan Ünsal gibi burnuna bant takanlar da vardı ne oldu onlara...

Jokerin kralı David Fairclough

Ole Gunnar Solskjaer futbolu bıraktı satırlarının geçtiği postta attığı 126 golün kaçını sonradan oyuna girip attığı sorulmuştu comment'lerde. Lig maçlarında yedekten gelip attığı gol sayısı 17. Jermain Defoe, Kanu, Andy Cole ve Tore Andre Flo'nun 13 gol var. Solskjaer'in tüm resmi maçlarda yedekten gelip attığı gol sayısı ise 29. Rekor ise Liverpool'da David Fairclough'a ait, 18 golle. Bizde bu türden istatistiklere ulaşmak çok zor. Arif Erdem de jokerdi bir zamanlar, bugünlerin jokeri "genç" Semih mesela, sanırım 10 golü geçmiştir...

Guti ve Ayhan

Bir taraftar refleksi var, Türkiye, İtalya ya da İspanya hiç değişmeyen. Yaz aylarında transfer döneminde kadroya gelen yeni futbolcular ve eskilerin harmanladığı yeni sezon ideal 11'i yapar herkes. Bazı futbolcular vardır işte başlıktaki Guti ve Ayhan gibi. Yoksa iki ismi teraziye falan çıkaracağım yok elbette. Kadrodaki eski futbolculardan bazıları taraftar gözünde satış listesine konmuştur, tut ki takımda kaldılar, sezon öncesi kimse onları ideal 11'ine yazmaz.Geçen sezon Real Madrid'i son haftalarda sırtında taşıyan Guti için de böyledir, 6 yıldır her yerde oynayan Ayhan için de. Gamsız adamdır Guti. Santiago Bernabeu tribünlerinin onu yuhaladığı anlardaki surat ifadesinde gizlidir bu gamsızlık. Yıllardır birileri gider, gelir, Gago geldi artık forma yüzü göremez denir, Guti öyle ya da böyle oynar. Ayhan için de farklı değildir işte. Ön liberoda, solda nereye koysan oynar.

Dergi okunmaz bakılır

442 demişken dergilerden devam edeyim. Yıllardır başta Vogue olmak üzere elinde bir sürü değerli dergi olan Conde Nast grubunun neden Türkiye'ye girmediğini merak ederim. Reklam pazarını mı yeterli bulmazlar acaba? Vogue Amerika edisyonunun başında efsane editör Anna Wintour vardır, bizim memlekette de taklitleri var. Mesela Alem'in başındaki kızcağız, komiktir. (Dergiciliğe devam etse Gülse Birsel olurdu belki yerli malı Wintour) Anna Wintour'un hayatı hem kitap hem film oldu, Şeytan Prada giyer ki biz de Şeytan marka giyer diye çevirdiler (The Devils Wear Prada). Moda endüstrisini nasıl parmağının ucunda oynattığının hikayesidir kitap/film Anna Wintour'un. Konuyu güncele getireyim. 3 yıl önce İtalya'dan dönerken havalanında bir Vogue almıştım evdeki meraklısına. 600 sayfadan fazla, köpek ölüsü bir dergiydi. Eylül 2007'de Vogue tam 840 sayfa çıkmış. Peki kaç sayfası reklam? 727 sayfa. Yani Anna Wintour reklamları toplamış, editörler de 113 sayfa hazırlamışlar. Dergilerdeki okunacak sayfa/reklam oranı bizim memlekette hala kabul edilebilir seviyede. Buradan illa ki topu spor dergilerine atayım. Bizim memlekette neden spor dergileri yaşamaz? Çünkü reklam alamazlar. Neden alamazlar? Çünkü Adidas ve Nike başta olmak üzere büyük spor markaları bu memlekette spor yapılmadığından ve korsandan dolayı verse de ancak 2 sayfa ilan verirler. Spor dergilerinin okuyucu profiline uyan elektronik, otomotiv, parfüm, tekstil markaları ise ilan vermekten kaçınırlar. La Gazetta dello Sport 'ta tam sayfa Armani Uomo ilanı olur, aynı ilan bizde gider kadın dergilerine verilir. Hikayenin sonu budur.

Avrupa'dan başka kıta tanımayanlar

Four Four Two'nun Eylül sayısının kapağında "Dünyanın en iyi 100 futbolcusu" var. Seçim İngiliz edisyonuna ait olduğundan -bizdeki çevirisi olmalı, bizim 442 yine bomba gibi bu arada- direkt onlara sallayacağım. Öncelikle bırak 100'ü herhangi bir konuda "en iyi" diye başlayan her liste sonunda kimseyi memnun etmez, subjektiftir, 3-5 editörün beğenisine kalmıştır. Tıpkı bir zamanlar GQ-İngiltere'nin Galatasaray-Fenerbahçe derbisini dünyanın 3. büyük derbisi ilan etmesi gibi ( Ben ilk 5'e almam mesela). En iyi 100'e döneyim ben, 84. sıradaki adam neden 34. sırada değil diyecek değilim, ilk sıradaki Kaka'yı da; her zaman 3. Ronaldinho'dan önde tutarım. Ki 2 numara Cristiano Ronaldo. Avrupa'nın en iyi 100 listesini yapmış İngilizler ve dünyanın en iyi 100 futbolcusu demişler. Güney Amerika'dan bir Allah'ın kulu yok. Türkiye'den en iyi 100'e girecek bir adam yok mu, bu da tartışılır. Balkanlar, İskandinavlar, Ruslar da kadro dışı. Aynı saçmalığa FIFA yılın futbolcusu aday listesinde de rastlıyorum. UEFA yapsa tamam da; FIFA her yıl 30 kişilik liste açıklıyor ve 5 büyük lig dışından bir tek futbolcu listeye giremiyor. Nasıl bitirmeli? Four Four Two be clever

Sonia Amoruso

Sarışın hanım kim bilmiyorum ama esmer olan Sonia Amoruso. Alessandro Del Piero'nun eşi, görüldüğü üzere Del Piero yakında baba olacak magazini yapıyorum. Bir eskiye gidelim, Sonia Amoruso kim peki? Juventus'da bir zamanlar forma giyen Nicola Amoruso'nun kızkardeşi.

Unutamadım seni

Sadece biz Hagi'yi aramıyoruz Hagi gittiğinden beri. Yeri dolmayan sadece Hagi değil. Futbol her yerde aynı. Bugün Marca'nın 1. sayfasında Sneijder var. Hollandalı sezona müthiş girdi, Atletico Madrid derbisinde frikikten yazdı, 5-0 kazanılan Villarreal deplasmanında da 2 tane yazdı ve gol krallığında bir numara oldu. Marca gaza gelmiş elbette, soruyor: "Yeni Di Stefano mu?" Figo, Zidane değil; Di Stefano mu? İrtifayı yüksek tutmuşlar. Biz de böyledir işte, Lincoln yeni Hagi mi? Yeni Sergen kim? Rıdvan'ın kopyası, böyle gider bu. Geçmişi arar durursun işte. Gelecek 10 yılda Hakan Şükür adı da bu başlıkların öznesi olacak...

Gustavo Eberto artık yok

Barbosa, Carrizo ve Gustavo Eberto. Arjantin'de son 5-6 yılda takip ettiğim 3 genç kaleciydi. İlk transferi Mariano Barbosa yaptı, Villarreal'e yaptı ama forma şansı bulamadı. Viera'nın gölgesinde kaldı. Bu sezon Recreativo Huelva kalesini koruyacak. Carrizo, Lazio'nun kapısında bekliyor. River Plate'de çıkış yaptı ancak pasaport problemini çözemedi. 3. isim ise Gustavo Eberto, Serie A'da X takıma transfer oldu demek isterdim Boca Juniors'lu kaleci için. Lakin öldü, testis kanserinden. 24 yaşındaydı. Testis kanseri ve kaleci deyince aklıma Molina geldi. D. La Coruna kalesini korurken Molina da bu kansere yakalanmıştı ancak tedavi sonrasında futbola geri dönmüştü. Eberto onun kadar şanslı değilmiş. Testis kanseri ve kalecilik arasında bir bağlantı kurmayacağım elbette. Kader deyip geçiyorum.

Antrenman topçusu

Atletico Madrid, "alırsak oyunu onun üzerine kurmak zorunda kalırız" dedi ve almadı. Boca'ya pahalı geldi. Villarreal istemiyor. Transfer sezonu kapandı. Riquelme boşta...
Arşivden: (4/8/2007) Riquelme bu sezon limon satacak

Irina Sheik

3 Eylül 2007

Barcelona ve Nike evliliği

Futbolun en romantik hikayelerinden biridir Barcelona'nın formasına reklam almaması. "Barça forması kutsaldır" vs.; bu çok yazıldı çizildi. UNICEF'e yardım dışında da Barça reklam taşımadı formasında. Bwin ve Pekin Olimpiyat Komitesi yüklü rakamlarla gelmişlerdi, ikna edememişlerdi Katalanları. Ben yıllardır inanmam "kutsal forma"da reklam olmadığına. Göğsünde Nike amblemi parlar Barça formasında, göğüs reklamı da olmadığından dikkat çeker. Nike'dan aldıkları para piyasanın çok çok üzerinde. 2012-2013 sezonuna kadar yıllık 30 milyon euro alıyor Barcelona. Nike'ın bu sözleşmeyi 5 yıl uzatma opsiyonu vardı ve onu kullanmak istediler, Barcelona toplandı ve olur verdi. Rakam artmasa bile bu 10 yılda 300 milyon euro demek. Bizde nasıl yürüyor bu işler? Adidas, Umbro, Nike kaç para veriyor kulüplere, bilinmez.

Blue Revolution

Chelsea'de Peter Kanyon çalışıyor! Geçen sezon teknik kadro ve futbolcuların seçtiği bir Best Of albümü yayınlamışlardı. Son ürünleri bir belgesel. "Blue Revolution: Chelsea FC" Londra kulübünün Roman Abramovich ve Jose Mourinho'lu yıllarını anlatıyor. Belgesel kulübün resmi ürünü. 24 Eylül'de satışa çıkacağı söyleniyor. Bu arada futbol belgeselleri için özel bir terim de türemiş: "Soccumentary". Documentary ve soccer evliliğinden doğmuş. Mourinho'nun Londra'ya geldiği gün ilk basın toplantısındaki sözleriyle bitireyim:
Jose Mourinho: "Please don't call me arrogant, but I'm European champion so I'm not one of the bottle, I think I'm a special one"

Adrian Rousseau iş başında

Arjantin'de Gonzalo Acro cinayetinden bu yana "olay" yoktu. Olmayacak demek değildi bu elbet. River Plate bu sezon yine can çekişiyor. Haftasonunda Racing deplasmanına gittiler, sahadaki skor 1-1. Saha dışında da River Plate'in kilit ismi Adrian Rousseau ve ekibi devreydi. Racing'lilere daldılar. Kavga sadece 5 dakika sürdü. Olaya müdahele eden polis sayısı 1300.Sonuç Racing'den biri ağır 4 yaralı.

Son model bahane

Mağlubiyete kılıf arayan teknik adamların çokça başvurduğudur, sakatımız vardı, eksiktik, hakem penaltımızı vermedi, saha kötüydü, hava sıcaktı vs.. Kaybettiğinde topu futbolcularına atanlar da vardır. Ben Felix Magath'dan devam edeyim çünkü bahanesi pek orijinal geldi. Magath, Wolfsburg'un başında. Cumartesi günü Hertha Berlin deplasmanında 2-1 mağlup oldular. Magath maç sonrası basın toplantısı mağlubiyeti nasıl açıkladı peki? : "Hertha Berlin'in sponsoru Deutsche Bahn (Alman Demiryolları) tebrik ederim. 1 saatlik yolculuğu bize 3 saatte yaptırdılar ve takımlarına yardımcı oldular." Yolculuk ne zaman yapılmış bu arada? Maçtan bir gün önce. O zaman ne demeli? Magath sen git bir çay koy.

Manita

Sevilla, Kral Kupası 2. maçında Santiago Bernabeu'da Real Madrid'e 5 atınca İspanyolların kullandığı bir futbol teriminden bahsedecektik, araya Adana girdi. Real Madrid'in Villarreal'i üstelik deplasmanda 5'lik yapması sonrasında artık yazmak farz oldu. Manita bizdeki gibi kız arkadaş, sevgili anlamı taşımıyor. "Hermanita"dan, kız kardeşten türeme ve küçük el anlamı da taşıyor. İş futbol olunca Manita demek rakibe 5 gol atmak manasına geliyor. Biz de hat-trick için "üçleme" diyenler var ama 4 gol atıldığında hala "4 köşe"den öte bir yaratıcılığa rastlayamadım, bir de eskilerden "arkayı dörtleyelim" var. 4 gole İtalyanlar poker yapmak diyorlar. Yani bu manita başka manita...

Aurelie Claudel