27 Haziran 2020

San Siro'daki Motosiklet

Atalanta, İtalyan futbolunun son iki sezonda yükselen yıldızı. İyi futbol oynuyor, bütçesi düşük kadrolarıyla büyüklere kafa tutuyorlar hem İtalya hem de Avrupa'da. Atalanta koronavirüs günlerinin de flaş takımıydı, hatırlarsınız Valencia ile Milano'da oynadıkları Şampiyonlar Ligi maçında virüs sinsice İtalya'nın kuzeyinde gezerken dolu tribünler salgının yayılmasında etkili olmuştu. Atalanta'nın bir başka hikayesi ise futbol tarihinde tribünden atılan en garip yabancı maddenin oynadığı maçta yatıyor. 2001 yılında Bergamo'dan Milano'ya Inter deplasmanına giden Atalanta taraftarı San Siro yakınlarında karşılarında Inter'in kale arkası grubunu buluyor. Çıkan arbedede Atalanta taraftarının motoru sahipsiz kalıyor. Sonrası akıllar ziyan... Maçın başlamasına 15-20 dakika kala tribüne girişi hızlandırmak için kapıları açan görevlilerin ihmali ve rampayla çıkılan tribüne ele geçirilmiş motorla gelen Inter taraftarı. Motoru tribünden aşağıya saha kenarı ile tribün arasındaki boşluğa atıyorlar. Biri size gelip dün maçta tribünden motorsiklet attılar dese ne derdiniz?...

Davulcu Manolo'nun İflası

İspanya Milli Takımı'nın bir maçını bile izlediyseniz onu mutlaka görmüşsünüzdür tribünde çünkü her canlı yayın yönetmeninin favorisidir Davulcu Manolo. İspanya'nın en ünlü taraftarı. Ne Real Madrid'i tutar ne de Barcelona'yı. 1979 yılından beri milli takımın peşinden elinde davulu koşturuyor. Manuel Cacares Artesero, Valencia'da Mestella Stadı'nın karşısında içinde 40 yılın hatırlarını da biriktirdiği bir kafe işletiyordu. Valencia'ya giden bir futbolsever için o mekana gitmek, onunla bir hatıra fotoğrafı çektirmek şehir rehberlerinde bile önerilir olmuştu. Davulcu Manolo'yu ülkesinde seven de var sevmeyen de. Futbol Federasyonu bütçesinden deplasmanlara gittiği için onu profesyonel taraftar olarak kabul edenler onu hep eleştirdi. Milli Takım ve futbol aşkına yollar düşen ve bir deplasmandan döndüğünde eşinin kendisini terk ettiğini ve çocuklarını alıp gittiğini öğrenen Davulcu Manolo'yu hayata bağlayan Valencia'daki kafesiydi. Koronavirüs günleri o kafenin sonunu getirdi. Manolo iflas ettiğini ve dükkanını kapatmak zorunda olduğunu açıkladı... Oysa ki o Haziran-Temmuz aylarında Euro 2020'de milli takımın peşinden koşacaktı. 

Heysel'e Bir Bilet

Tribüne giden kapılarda turnikelerin bile olmadığı yıllar, biletlerin saman kağıdına basıldığı, görevlinin köşesindeki kulakçığı kopardığında kendini stadyumda bulduğun yıllar. Bu bilet 35 yıl öncesinden. Liverpool-Juventus Şampiyon Kulüpler Kupası finali. Heysel Stadı yazıyor üzerinde... Maçların ayakta izlenebildiği, UEFA'nın güvenlik kriterlerinin olmadığı günler... 300 Frank ödemiş bileti alan. Bu biletin sahibi o gün Heysel'de hayatını kaybeden 30'u İtalyan 39 taraftardan biri mi bu bilinmiyor. Biletin üzerinde bir de uyarı yazısı var. “Organizatör maç öncesinde ve esnasında hangi nedenle olursa olsun bir kazadan mesul değildir. Bileti alan organizatöre karşı hak iddia edemez” yazıyor. Maça gelen taraftarlar İngiliz ve İtalyan ama bilet üzerindeki uyarı Belçika'da oynandığından Fransızca ve Flemenkçe yazıyor. Okusalar da anlamayacaklar ama ne fark eder.. 35 yıl önce 29 Mayıs akşamı İngilizler, İtalyan tribününe saldırdığında kavgadan uzaklaşmak için sahaya inmeye çalışan ve tel örgülerin olduğu duvarın dibinde izdihamda hayatını kaybedenlerden biri de 11 yaşındaki Andrea Casula idi. Yaşasaydı bugün 46. doğum gününü kutlayacak, Juventus'un sayısız kupasının sevincine ortak olacaktı. O akşam o maç tribünlerde 39 kişi ölmüşken neden oynandı, bugün hala bilinmiyor. Boniek'e yapılan penaltı değildi. Platini attı, kupayı Jvuentus kazandı. İngiliz kulüpleri 5 yıl Avrupa Kupaları'na gidemedi. Juventus, 20 yıl sonra Anfield Road'a geldiğinde KOP tribünü “Dostluk” diye bir pankart açtı, elbette pişmandılar, özür diliyorlardı ama Juventuslular sırtını döndüler bu pankarta... Heysel Stadı'nın adı artık King Baudouin Stadı. 1985'deki faciadan 20 yıl sonra 40 milyon Euro harcayıp yenilediler stadı, 29 Mayıs 1985 akşamının izi kalmadı tribünlerde, peki ya hatıralarda...

Milano'dan Firar Eden Sol Bek

Sebastian Rambert'in Inter'e geldiği 1995 yazında başkan Moratti'nin asıl hedefi Manchester United'da 9 ay ceza alan Eric Cantona idi. Alex Ferguson'un 92 kuşağı takıma yerleşmiş ve Scholes orta sahada parlamaya başlamıştı. İngilizler, Paul Ince'in İnter'e gitmesine izin verdiler ama Moratti'nin Cantona hayali kısa sürdü. Aynı yaz kulübün kapısından giren Brezilyalı sol bek 22 yaşındaydı. Palmeiras ile iki sezon arka arkaya şampiyon olmuş ve Avrupa'ya transferinin sinyallerini vermişti. İngiliz teknik adam Roy Hudgson onu kanatta forvet olarak oynatmakta ısrar ederken o sol bek oynaması gerektiğini söylüyordu. Kazanan ne Inter ne de Roy Hudgson oldu. Rambert takımdan gönderilirken Brezilyalı sol bek de Real Madrid'in yolunu tuttu. Roberto Carlos 11 yıl sonra Fenerbahçe'ye gelecekti ama Santiago Bernabeu'da yazması gereken bir hikayesi vardı, yazdı da...

Buenos Aires'te İki Baba ve Oğulları

Güney yarım kürenin ilkbaharıydı, 14 yıl önce Superclasico'da deplasmandaki Boca Juniors favoriydi, zor günlerden geçen ev sahibi River Plate ise derbi havasına güveniyordu. O gün Buenos Aires'e Avrupa'dan çok kulüp yöneticisi ve menejer geldi. Boca'nın orta sahasındaki yıldızı Gago için büyükler kapışıyordu. River Plate'de o gün derbi zaferine imza atan genç çocuk Jorge Higuain'in oğluydu. Çocuk küçükken menenjit geçirmiş, ateşlendiğinde kadim dostu onu hastaneye yetiştirmişti.  O dost ise Daniel Passarella idi, yıllar sonra Jorge'nin oğlunun kazandırdığı Superclasico'da River Plate kulübesinde teknik adam olarak oturan Passarella... Gago kavgasından zaferle çıkan Real Madrid oldu yanında genç Gonzalo Higuain'i de aldılar. Çocuk Buenos Aires'ten Madrid'e geçecekti, babası da Fransa'ya futbol oynamaya gitmiş ve Gonzalo çocuk yaşta çift pasaport sahibi olmuştu. Gago yapamadı Avrupa'da, bir başka Boca efsanesi Riquelme gibi.. O günlerde Gago transferinin gölgesinde kalan Gonzalo Higuain ise Real Madrid, Napoli ve Juventus formalarıyla zirveye çıktı.

Buenos Aires, uzaklara gidenlerin hikayelerinin biriktiği şehir... Angel Rambert de burada doğmuş, futbol onu Fransa yollarına düşürmüştü. Jorge Higuain sadece bir sezon kalmıştı Fransa'da ama Angel Rambert, ondan 27 yıl önce geldiği eski kıtada, Lyon'da çok sevilmiş ve 10 yıl forma giymiş bir santrfordu. Armut dibine düşermiş hikayesi. 1974 yılında dünyaya gelen oğlu Sebastian'nın da futbolcu olmasını istiyordu baba Angel.  Sebastian başardı ama babası o günleri göremedi, 47 yaşında hayatını kaybeden Angel Rambert geride gözü yaşlı 9 yaşındaki oğlu Sebastian'ı bıraktı. 90'lar, futbolcuların video kasetlerden izlenip alındığı yıllar. 1995 yazında Inter Başkanı Massimo Moratti yine kesenin ağzını açmıştı. Arjantin'den yirmilerinin başında iki genci getirtti İtalya'ya. İmza töreninde Inter efsanesi Facchetti'nin iki yanına aldığı Arjantinli gençlerden Sebastian, İtalyan gazetecilerin gözdesiydi çünkü santrfordu, diğer genç ise defans oyuncusu... Sebastian Rambert, Inter'de bir tek lig maçına bile çıkamadı, ona formayı bir kez olsun vermediler, İspanya'ya Zaragoza'ya sonra da Boca Juniors'a kiraladılar. İmza gününde gölgede kalan defans oyuncusu ise Javier Zanetti idi.. 19 yıl Inter formasını giydi, efsane kaptan olarak futbola veda etti..