8 Temmuz 2019

Portekiz'in Sardalya Konserveleri

Buenos Aires'in yoksul mahallelerinde toprak sahalarda top koşturan yetenekli çocuğu herkes tanıyordu ama 40 yıl önce bir Avrupalının bu elması keşfetmesi o kadar kolay değildi. 'nın iki büyük kulübü yerel yetenek avcılarıyla çalışırdı. 'yı da böyle buldu . 1982'de bonservisi için milyon pesatas'ların bugünkü karşılığı olan 7.2 milyon euro ödediler.

O dönemin  ekonomisinde çok büyük paraydı, Katalanlar 1973'te 'u Ajax'tan 361 bin euro karşılığında  etmişlerdi. Maradona, Barselona'da villasında 40 kişiyle yaşayıp, her gece sabahlara kadar parti yapınca sadece iki yıl kalabildi 'nun çimlerinde, üstelik Bilbao kasabının darbesiyle ağır bir sakatlık geçirmiş,  finalinde de meydan kavgasının uçan tekmeler atan adamı olmuştu. Barcelona, onu 1984'de 6.7 milyon euro karşılığında 'ye sattı...
***
35 yılda bonservis rakamları önce çift hanelere, son dört-beş yılda da üç haneli rakamlara çıktı. 90'larda yıldızları liglerinde toplayan İtalyanlar ekonomileri çökünce bayrağı İspanyollara devrettiler, onlar da astronomik yayın gelirleri ve müthiş pazarlama ağlarıyla Uzakdoğu pazarını keşfeden İngilizlere... Son 10 yılda İspanyollar futbolcu ithal eden bir ülkeden ihraç eden bir fabrikaya döndüler. Fransızlarla birlikte, İngiliz takımlarının yetenek tedarikçisi oldular.
Portekiz ise her zaman yerini bildi. Onlar fideyi diker, sular, mahsülü alır, parlatır, ambalajlar ve kimi zaman maliyetinin 100 katı fiyatına satarlar. Ülkenin üç büyük kulübü Sporting,  ve Porto'dan bugünlerde manşette olan kulüp Benfica. Altyapılarından yetişen Joao Felix'i 126 milyon euro'ya 'e sattılar...
***
Portekiz kulüplerinin dil avantajı nedeniyle Brezilyalı genç yetenekleri bulup ikna etmekte zorlanmadıkları ortada. , Quaresma ve Figo gibi eşsiz futbolcuları da son 20 yılda kendi içlerinden piyasaya sürdüler ama astronomik bonservis bedellerinin arkasındaki isim ne bir kulüp başkanı ne de bir sportif direktör... Futbol piyasasının bir numaralı menajeri  Portekizli ve onun son 20 yılda uçurduğu piyasada portföyündeki futbolcular kıtanın bütün liglerini domine ediyor. Bizim futbolcuların 30 milyon euro barajını aşamadığı transfer piyasasında nasıl oluyor da Portekiz kulüpleri 30'dan başlayıp 126 milyon rakamına ulaşabiliyorlar. Sardalya konservesinin hikayesi bir cevap olur mu acaba?
Lizbon'a gittiğinizde sizi sadece balık konservesi satan dükkanlar karşılar. Her birinin ambalajı duvara asılacak kadar güzel logo ve resimlerle bezenmiş yüzlerce çeşit konserve... Yetişkinler için bir oyuncak mağazası gibidir bu dükkanlar. Portekizliler, Avrupa'da ilk konserve fabrikasını 1853'de kurduklarında az nüfuslu ülkenin en büyük ihracat kalemlerinden birini ürettiklerinin belki de farkında değildiler. Geçen yüzyılın yarısında sayıları 150'yi bulan bu fabrikalar 70'li yıllarda yaşadıkları krizle kapandılar ve geriye 20 konserve fabrikası kaldı. Yeni teknolojileri uyguladılar, raf ömrünü uzattılar ve her ürün için sanatçılarla çalışıp ambalajları "Beni al" seviyesine çıkardılar...
Futbolda yaptıklarının sardalyayı işleyip konserve yapmalarından bir farkı yok. Sardalya bizde de var, çarşıda 20 TL. Portekizliler farklı tariflerle hazırladıkları sardalyaları bu konservelere koyup 100 gramını 4-20 euro arasında satıyorlar. Ürünler kaliteli, yetenekli futbolcular gibi, dükkanlar şık ve modern, stadyumları gibi, ambalajları harika, futbolları gibi, pazarlama taktikleri dahiyane, futboldaki menajerleri Jorge Mendes gibi..
Portekiz gibi mi olmak istiyoruz futbolda? O zaman 30 gol atan futbolcuya "Defol git" demememiz, gençlere güvenmemiz, menajerlerimizin yabancı dil öğrenmesi lazım. Yoksa sardalya bizde de var, en tazesi en güzeli, şimdi tam da mevsimi... Eminönü'deki balık-ekmek gibi mi satacağız futbolcuları, Lizbon'daki konserve dükkanları gibi mi...

Mehmet Topal


Attığı adım olay, söylediği bir cümle manşet olan futbolcular vardır, bir de ağzı var dili olmayanlar... Kolay kolay özel röportaj vermezler, maç sonunda sivri laf etmezler, ezeli rakiplerine laf atmazlar..  tatillerinin her anını paylaşmaz, gece hayatından ve paparazzilerden uzak dururlar. İşini iyi yapmaya çalışırlar.
Büyük bir takımda işini yapan ve böyle düşük profil çizen futbolcular gün gelir sanki haklarını savunamıyorlarmış gibi haksız eleştirilerin de hedefi olurlar. Böyle çok futbolcu var ama son 15 yılda kimse  kadar uymuyor bu tanıma. Eşiyle beraber sivil toplum kuruluşlarında yaptıkları çalışmalar, maddi ve manevi yardımlar çok daha fazla duyulmalıydı. 19 yaşındaki üniversite öğrencisi genç, Topal'ın ailesine küfür ettiğinde genci mahkum ettirmek yerine "Otizmli çocukların olduğu kafede üç ay boyunca hafta sonlarında servise yardım edeceksin" diyen Topal bu güzel insanlığını kendine saklamamalıydı..


'un 3 Büyükleri'nde yedi yıl forma giymek zordur. "Geçmişte çok daha uzun yıllar oynayanlar var" diyeceksiniz ben de "Twitter yoktu ki" diyeceğim. Bugünlerin acı gerçeği, tribüne gitmeyen ve hatta belki de maçları izlemeyen bir kitle, futbolcuları sosyal medyada linç ediyor, , Müjdat Yetkiner bugünlerin futbolcusu olsaydı çoktan gönderilmişti takımlarından... Mehmet Topal'ın yedi yıllık  kariyeri de kimsenin aklına gelmeyecek kadar kabus bir sezonun ardından son maçtaki ıslıklarla sona erdi.  bir endüstri, daha iyisini bulursanız oynatırsınız, Topal'dan daha iyisini bulsalardı oynatırlardı da bu yedi yılda.
Mehmet Topal tecrübesi ve aklıyla oynayan ve yüreğiyle yaşayan bir adam. 20 milyon TL daha kazanacağı kontratını yaktı çünkü,  ve Fenerbahçe'de kazandıklarının değerini bilen ama yokluk zamanlarındaki çocuk Mehmet'i de unutmamış bir memleket insanıydı...
***
Memleketi 'da seçmelere girdiğinde krampon alacak parası yoktu. Üç numara büyük emanet kramponların içine gazete kağıdı doldurup seçildi. 'ye gittiğinde ailesinden ilk kez ayrılmıştı, dayanamadı kendini otogara attı. O gün onu otogardan çeviren takım arkadaşı onun kadar büyük futbolcu olmadı ama Mehmet o arkadaşını unutmadı.
Galatasaray'da 'dan sağbek, Servet'ten ön libero yaratan, stoperler Song ve Tomas'ı ön libero oynatan "garip teknik adam" Feldkamp, Linderoth sakatlanmasa yüzüne bile bakmayacaktı onun. Tırnağıyla kazıyıp gelen futbolcular vardır ya, hazıra konmayan işte onlardan biri oldu Mehmet Topal. Rakipten top çalarken ya da saklarken ince fiziğini rakipten sakınıyordu. İşte bunun üstesinden gelip büyüdü "". Dişe diş oynamıyordu, saf ve temiz kalıyordu sahada. Rakibe nasıl top göstermez, vücut nasıl araya sokulur onu öğrendi. Omuzundan sakatlanmasa bir yıl önce gidecekti Valencia'ya... İki yıl kaldı ve 'da her zaman saygı gören bir futbolcu oldu. Geçen ay Valencia 100. yılı kutlamalarına davet edilen Topal, sokaklarda imza dağıtıyordu...
Malatya'da o büyük kramponların içine gazete kağıdı koyan çocuk büyüdü, Türk futbolunun son 15 yılında orta sahada bir marka oldu. Artık ayakları 46 numaraydı.. Biz ona burada "Örümcek" diyorduk, İspanyollar "Ahtapot" dedi... Bir zamanlar Galatasaray forması giymiş bir futbolcu olarak Fenerbahçe'de her zaman saygı gördü, ekmek yediği hiçbir kulüp için tek bir olumsuz cümle kurmadı Mehmet Topal. Geçen hafta "Bir daha ıslıklanmak istemiyorum" diyerek kendini yollara vurdu. O yollar nereye çıkar bilinmez ama Çanakkale Otogarı'na kaçarken vazgeçmiş çocuk yok artık... O 33 yaşında ve en az üç yıl daha futbol oynayacak ve bir gün alkışlarla kramponlarını asacak...

Futbolcu Esnafı Ailenin Üç Kuşağı


Doğduğu şehrin kulübünde oynamak her çocuğun hayalidir ve Madrid'in çocukları için takdir edersiniz ki bu kocaman bir hayal.. 100 yıldır dünya yıldızlarının, en iyilerin forma giydiği  ya da  formasını giymek... Size bir aile anlatacağım, onlar dede-baba-oğul hem Atletico Madrid hem de Real Madrid formasını giydiler. dünyasında Veron'lar, Maldini'ler, Hernandez'ler en bilinen üç kuşak futbolcular ama Llorente ailesi Madrid derbisinin iki yakasında forma giyme rekoru için torun Marcos'un Atletico Madrid'e imzasını beklediler ve o imza iki gün önce atıldı.


Filmi yine geriye sarıyoruz. , Real Madrid tarihinin en büyük futbolcularından biriydi. Di Stefano ve Puskas'lı kadroyla beş Şampiyon Kulüpler Kupası kazandı, futbolu bıraktığında kulüp tarihinin en çok gol atan üçüncü futbolcusuydu. 18 yıl Real Madrid forması giyen Paco Gente'nin iki kardeşi Julio ve Antonio da futbolcuydu. Yeğeni Francisco  ise Real Madrid'in bir başka meşhur jenerasyonun parçasıydı. Real Madrid altyapısında yetişti ama kendini Atletico Madrid'de buldu. İki yıl sonra bugünün parasıyla 300 bin euro karşılığında Real Madrid'e döndüğünde şehirde büyük gürültü koptu.
Akbaba Beşlisi'nin fırtına gibi estiği yıllardı. Butragueno ve Hugo Sanchez baş aktörlerdi forvet hattında. Amcası Paco Gente ile Real Madrid'de birlikte forma giyen 'nun kızı Maria Angela ile evlendi. Ramon Grosso da futbola Real Madrid altyapısında başlamış ve Atletico Madrid'in küme düşme tehlikesi geçirdiği sezonda Real Madrid'in ezeli rakibine kiraladığı genç bir futbolcuydu. Onun sayesinde Atletico Madrid o sezon kümede kaldı ve Ramon Grosso, Real Madrid'e döndü.
İlk milli maçına  Stadı'nda Türkiye karşısına çıktı. Real Madrid altyapılarında teknik adamlık yaptı ve aile 1995 yılında torun sevinci yaşadı, adını  koydular. 13 yaşında Real Madrid altyapısına gelen Marcos, altı yıl sonra bugün A takımı çalıştıran Zidane tarafından genç takım hocalığı yaptığı dönemde profesyonel sözleşmeye imza attı.
24 YAŞINDA SADECE 22 MAÇ
Dede efsane futbolcu, baba büyük yıldız, büyük amca Real Madrid'in unutulmaz isimlerinden biri.. Marcos Llorente'nin sırtındaki yük büyüktü ve 2014'te Lizbon'da Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kazanan Real Madrid yeni sezonu açtığında İspanyol medyası A takıma çıkan Marcos'un futbolcu dolu soy ağacını manşetlere taşıdığında genç orta saha oyuncusu 19 yaşındaydı.
Marcos Llorente'nin babası Atletico Madrid'den Real Madrid'e firar etmişti. Üç amcasından ikisi Jose Luis ve Antonio birer basketbol yıldızıydı. Ufak amcası Julio Llorente aralarında Real Madrid'in de olduğu beş İspanyol kulübünde oynamış ve 400'den fazla maça çıkmıştı.
Kuşaklar boyu esnaflık yapan ailelerin hikayeleri hep güzeldir. Llorente Ailesi de futbol esnafıydı... Marcos Llorente, Real Madrid'in yıldızlarla dolu orta sahasında formayı kapamadı ve Alaves'e kiralandı. 24 yaşına gelmiş ve Real Madrid formasını sadece 22 kez giyebilmişti. Anne tarafından dedesi 'nda attığı gollerle Atletico Madrid'i küme düşmekten kurtarmıştı. Babası Santiago Bernabeu tribünlerini ayağa kaldıran adamdı ve Atletico'nun Vicente Calderon Stadı'nda iz bırakmıştı. Marcos Llorente, şimdi yeni Metropolitano Stadyumu'nda dedesi gibi Atletico Madrid forması giyecek, 2002 yılında hayatını kaybeden dede Ramon Grosso, yedi yaşındaki torununun da futbolcu olmasını istermiş....
Marcos Llorente bunu başardı ama köklerindeki büyük futbolcular gibi olmak için yürümesi gereken çok uzun bir yol var...

Biliyorlar ve Susuyorlar


Bir  , takımını evinden yönetebilir mi? Aday kadroya aldığı futbolcuları stadyumda izlemeyen, kadroyu yazılı olarak açıklayan, medyanın karşısına çıkmayan, takım kampa girdiğinde idmanları evinden internet üzerinden izleyen ve maçlarda taktiği verip evinde televizyon başına geçen bir teknik adam olabilir mi?
Böyle bir teknik adam var.  Takımı'nın teknik direktörü  mart ayından beri oynanan 3 maçta da yedek kulübesinde yoktu, bu süre içinde tek bir demeci yayınlanmadı, tek bir kare fotoğrafı çekilmedi.
Filmi geriye saralım. 26 Mart'ta Malta ile deplasmanda oynayan İspanyol Milli Takımı maça bir gün kala hocaları Luis Enrique'nin acil olarak özel bir uçakla Barselona'ya uçtuğunu öğrendiler. Federasyon Başkanı Luis Rubiales, "Ciddi ve önemli bir aile problemi" nedeniyle Luis Enrique'nin maçta takımın başında olamayacağını açıkladı medyaya.
Geçen yıl bugünlerde 'ndaki ilk maçına çıkmasına iki gün kala teknik direktörü Lopetegui için  kulübü "Anlaştık" diye resmi açıklama yapmış ve federasyon başkanı Rubiales, beş dakikada kararını vermiş ve hocasını ilk uçakla 'dan Madrid'e gönderip görevine son vermişti.
İspanyol medyası, Malta maçı dönüşü Luis Enrique'nin problemini öğrense bile yazmadı. Ne tek bir gazete, ne de haber atlatmasıyla ünlü spor programlarının yöneticileri... Herkes sustu.
Elbette birileri bu özel ve ailevi problemin ne olduğunu biliyordu ama Luis Enrique'nin talebi doğrultusunda bütün medya, yöneticiler, futbolcular ve yakın arkadaşları "tıp" dedi.
***
1997 yılında Real Madrid'den 'ya transfer olduğu yaz eski kulübünün taraftarlarının "hain" ilan ettiği Luis Enrique, dört ay sonra Katalan bir ailenin kızıyla nikah masasına oturdu ve Kuzey İspanya'da doğan oyuncu Barcelona camiasından "Bizden biri" olarak anılmaya başlandı. 27 yaşındaki Luis Enrique'den iki yaş küçük olan Elena Cullell, Katalan burjuvazisinin tanınmış ailelerinden birinin kızıydı ve Gava'da Fransız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, ABD'de eğitim almış ve Barselona'da ekonomi okumuştu. Luis Enrique ile evlendikten sonra okul yıllarında yaptığı hosteslikten vazgeçti. Çiftin üç çocuğu oldu; 19 yaşındaki oğulları Pacho, 18 yaşındaki kızları Sira ve 9 yaşındaki ufak kızları Xana. İspanyol yıldzın Barça'da maçlar ve kamplarla evinden uzak geçirdiği yılların ardından teknik direktörlük yaptığı Roma ve Vigo'ya ailesi hiçbir zaman taşınmadı. Ailesinden uzak kaldığında, çocuklarının büyüdüğüne şahit olamadığından yakınan Luis Enrique, Barselona'yı çalıştırdığı dönemde aradığı huzuru buldu. Şehre yakın, eşinin kasabası Gava'da 800 m2'lik bir ev yaptıran ve 2 bin 400 metrekare alanda havuzdan, tenis kortuna kadar çocuklarına her türlü spor olanağını tanıyan Luis Enrique, futbolu bıraktıktan sonra yüzme ve bisiklet sporlarına merak salmış ve 'da maraton, 180 km bisiklet ve 3 bin 800 metre yüzmeden oluşan Ironman yarışına katılmıştı.
Çok sayıda maraton koşan Luis Enrique, mart ayında milli takım kampından ayrıldığı günden bu yana evine kapandı, onun tek bir kare fotoğrafını çekebilen yok...Federasyon, "Böyle milli takım mı yönetilir" baskılarını göğüsledi ve Luis Enrique'nin görevine devam edeceğini açıkladı. Geçen hafta iki maça çıkan İspanyol Milli Takımı'nın başında Luis Enrique yine yoktu. "Devlet sırrı" açıklanmıyordu, ailevi problem neydi, kimse yazmıyordu. Sonunda bir haber sitesi yazılı olmayan kuralı bozdu. Aileye yakın birinden aldıkları duyuma göre, Luis Enrique'nin iki kızından biri hastaydı ve tedavisi sürüyordu... Bu haber ne federasyon ne de Luis Enrique'nin ailesi tarafından doğrulanmadı. 30 yıldır futbolcu ve teknik adam olarak binlerce habere özne olan, yüzbinlerce fotoğrafı çekilen Luis Enrique evinden çıktığı gün tüm dünya gerçeği öğrenecek. Bir gerçek var ki, özel aile problemini bilip, 80 gündür yazmayan ve konuşmayan onlarca medya mensubu var İspanya'da...

Los Galacticos 4

Marine ve Thierry çiftini bir araya getiren futboldu. Genç yaştan beri futbola meraklı olan Carine, 'da La Louviere'de kadın  takımında oynamaya başladı. Thierry de Belçika ikinci liginde forma giyiyordu. Doğrusu vasat bir futbolcuydu ve birinci ligde santrfor olan karısı Carine kadar yetenekli olmadığını söyleyen arkadaşları vardı. 1991'de bir erkek çocukları dünyaya geldi. Carine hamileliğinin üçüncü ayına kadar futbol oynamaya devam etti. Çocukları olduktan sonra yoğun idman programı, onları spor eğitmeni olmaya itti. Belçikalı çiftin dört çocuğu oldu ve dördü de bugün futbolcu. En meşhurları ilk çocukları, 4 yaşında futbola başlayan ve görenlerin "Öğrenecek fazla şeyi yok, bu çocuk doğuştan futbolcu" dediği Eden Hazard... O 7 yaşındayken, Zidane, Brezilya'yı iki golüyle yıkmış  futbolunun büyük yeteneğiydi. Belçikalı kardeşler bir tatilde babalarının aldığı bir örnek Zidane formalarını giymiş, büyük futbolcu olmayı hayal ediyorlardı. Eden Hazard fazlasını başardı, bugün ona Avrupa kıtasının Messi'si diyenler hiç de haksız değil ve Hazard, şimdi çocuk yaşta idolü olan yıldızla 20 yıl sonra bir araya gelecek. Zidane'ın çalıştırdığı R.Madrid formasını geçen yıl giymeyi planlayan Belçikalı yıldızın bu planı, Fransız teknik adamın şok eden istifasıyla nadasa kaldırılmıştı. Ama Bakü'de 'ye 'ni kazandıran Hazard, İngiliz kulübünün  yasağıyla elinin kolunun bağlandığı dönemde "Gidiyorum" diyerek son noktayı koydu.

MESSİ İLE KİM REKABET EDECEKTİ?
Futbolda 100 milyon euro bonservis barajını 2013 yılında  ile aşan ve sonrasında transferde sesi soluğu çıkmayan , 2000'de Figo ile başlayan  transfer harekatının dördüncü dönemini de Hazard ile başlatmış olacak. 19 yıl önce Barcelona'nın kaptanı Figo'yu transfer edip ardından dört yıl içinde Zidane, Ronaldo ve Beckham'a imza attıran R.Madrid Başkanı , koltuğa tekrar oturduğu 2009 yılında Los Galacticos 2 filmini vizyona koymuştu. Kaka,  ve Benzema... Yıldızlar topluluğu bu kadro, Guardiola'nın Barça'sı duvarına çarptı ama genç yaşta geldikleri Real Madrid'de -Kaka hariç- 3. dönemin de aktörleri oldular. Perez'in Los Galacticos 3'ü futbol sahnesine koyduğu yıl 2013'tü. Şimdi takımdan göndermek için dil döktükleri Gareth Bale'e 101 milyon ertesi sezon James Rodrigues'e 80 milyon Euro ödeyen Real Madrid, üçü arka arkaya dört  Kupası ile büyük gişe başarısı yaparken, bu sezon başında baş aktörü Cristiano Ronaldo'yu 'a kaptırınca, Los Galacticos 4'ün çekilmesi kaçınılmaz olmuştu. Bu sezon attığı gollerle Avrupa'yı sallayan genç santrfor Jovic yeni senaryoda elbette başrolü alamazdı. Messi ile ancak kıtanın Messi'si rekabet edebilirdi. TEK EKSİĞİ ŞAMPİYONLAR LİGİ
Son iki sezonda dahi hocaları Guardiola ve Klopp ile 'çok fazla' olan  ve Liverpool'un gölgesinde kalan Chelsea'de daha fazla ne yapabilirdi ki Hazard... Neymar, Messi'nin gölgesinde kaldığı için 'e gitmiş, Cristiano Ronaldo da "Dört Şampiyonlar Ligi kazandırdım, bir yenisini de Juventus'a kazandırırım" diyerek Real Madrid'den ayrılmıştı. Yedi yıldır  sahnesinde olan Eden Hazard bir futbolcunun en verimli çağında (28 yaşında) Real Madrid'e geliyor. Fransa'da ve İngiltere'de şampiyon olan, iki kez Avrupa 'nı kaldıran Hazard'ın koleksiyonunda eksik olan kupa Şampiyonlar Ligi ve bunun için de tercih ettiği kulübün müzesinde bu kupadan 13 tane var. Madrid'de yönetmen iyi, başrol oyuncusu da hazır... Los Galacticos 4 önümüzdeki sezon vizyona çıktığında bakalım gişede ne yapacak?

Değmez

Avrupa Ligi yarı finalinde ilk maçı evinde 3-1 kazanan  rövanşta Valencia karşısında 50. dakikada 2-1 öne geçtiğinde "Bu iş bitti, finaldeyiz" diyen ekran başındaki taraftarları 'deki final için uçak biletlerini almaya başladılar.  taraftarı ise Bakü'ye finale gideceklerini Arsenal taraftarından 1.5 saat sonra öğrendi. İkinci yarı, 30 dakika uzatmalar ve penaltılar... 90 dakika içinde ucuz biletleri kapatan Arsenal taraftarı 'dan direkt uçuş olmayan Bakü'ye  aktarmalı yolculuklarını garantiye almış, Chelsealiler ise kaderleriyle baş başa kalmıştı. Bakü'deki finalde tribünlerde Arsenal taraftarının daha fazla olmasının sebebi buydu işte.
Kupa tarihinde harita üzerinde Asya kıtasında oynanan tek final 10 yıl önce İstanbul'un Anadolu yakasında Kadıköy'deki Werder Bremen-Shakhtar Donetsk finaliydi. O gün Shakhtarlı Willian, Bremen'de forma giyen Türk genci 'i mağlup etmişti. Biri Chelsea diğeri Arsenal formasıyla kendi rövanşlarına gidiyorlardı yine Asya kıtasına, Azerbaycan'a...
69 bin kapasiteli stadyumu inşaa eden Türk mühendislerdi, Eyfel Kulesi'ndeki çeliğin üç katını kullanmışlar, Bakü'ye son teknoloji bir Olimpiyat Stadı yapmışlardı. Açılışından üç yıl sonra ilk kez bir dev finale ev sahipliği yapan stadyumdan tüm dünyaya maçı yayınlayan ve teknolojik altyapıyı sağlayan da yine bir Türk şirketiydi.

SARRİ'NİN 29 YILDA İLK KUPASI
Rüzgarlar şehri Bakü'ye Chelsea'den iki gün önce gelen Arsenal, 19 yıl önce Kopenhag'da Galatasaray'a kaybettiği  Kupası'ndan sonra bir de 2006'da Paris'te Barça'ya Şampiyonlar Ligi finalinde boyun eğmişti. Gelecek sezon Şampiyonlar Ligi'ne gidebilmek için tek ihtimal bu kupayı almaktı. Formdaydılar, iki forveti yarı finalde yedi gol atmış, hocaları Emery bu kupayı Sevilla ile arka arkaya üç kez kazanmış, tribünde taraftarı daha fazla olan taraftılar. Chelsea'de ise yine kaos vardı. Takımın süperstarı Hazard'ın yüzde 90 'e gideceğinin konuşulduğu günlerde bu kupayı kazansa bile görevine son verileceği konuşulan hocası Sarri, finale üç gün kala dizinden sakatlanan takımın orta sahasındaki dinamosu Kante, vize problemi nedeniyle bir yıldır Londra'da takımını seyredemeyen ama Bakü'de yerini alan takım patronu Roman Abramoviç...
Nisan ayı sonunda Formula 1'e ev sahipliği yapan geniş caddeleri, gözlerimizi yaşartan Türk şehitliği, Ateş Kuleleri, yemyeşil parkları, Türkçe konuştuğunuzu duyduklarında gözlerinin içi gülerek sohbete gelen insanları, satranç tutkunu gençleri, yüreğimize dokunan müzikleriyle Bakü'de Olimpiyat Stadı'nın yolunu tuttuk. O gece orada olmamayı tercih eden tek isim 'dı. Arsenal'li Mkhitaryan Bakü'yü güvenli bulmadığı için Bakü'ye gelmemiş, sahada olmak yerine kukla olmayı tercih etmişti.
Futbolu bu maçla bırakan 'e, eski takımının yıldızları 15 dakikada üç gol atıp 29 yıldır bir tek kupa kazanamamış hocaları Sarri'nin hayalini gerçekleştirdiler. Bir zamanlar çalıştığı bankadan istifa edip tutkusu futbolun peşinden koşan İtalyan, üç kupalı, takım elbiseli meslektaşı Emery'nin elini sıkarken üzerinde yine o çok sevdiği eşofmanları vardı. Kupa töreninde ise madalyasına bir çocuğun gözleriyle bakıyordu.
Bakü'den bana kalan ise bir kelime oldu. Memleketimizde "Sağ ol" dediğimizde duyduğumuz "Bir şey değil" yerine kulağımıza da kalbimize de hoş gelen "Değmez" cevabı...