26 Aralık 2009

Hagi ve Popescu'yu Yollayın

Rijkaard ve Neeskens öncesinde Galatasaray ve Hollanda flörtü pek de iyi bir hatıraya sahip değildi. "Yabancı değil, Frank De Boer" geçmişti Florya'dan. Yarım sezon Büyükçekmece gölüne bakan villasında oturup, tası tarağı toplayıp dönmüştü memleketine. Peki Hollandalılar geçmişte dolaylı olarak Galatasaray'a yarar sağladılar mı acaba? Bilmeden de olsa, evet. İki adam Cruyff ve Van Gaal'ın ağzından çıkan birer cümle, Galatasaray'ın 90'ların ikinci yarısındaki parlak dönemine iki yabancı kazandırdı. Hagi ve Popescu! İlkinden başlayalım. Hagi iki büyük transferini de Dünya Kupaları sonrasında yaptı. 90 Dünya Kupası bittiğinde Real Madrid'e imza attı. Bunda, 80'lerin sonunda S.Bükreş ile yaptıklarının da payı vardı elbette. İki sezonun ardından gittiği lig Serie B ise; Real Madrid günlerinin iyi geçtiğini iddia etmemek lazım! Devir zaten Cruyff ve Rüya takımınındı. Brescia ile birlikte Serie A'ya yükseldi ama benzeri çok yaşanmış bir hikayede rol aldı ertesi sezon. Brescia'ya Serie A fazla geldi ve Serie B'ye geri döndüler. 94 yazı, Hagi'nin kariyerinde kırılma noktasıdır. Dünya Kupası'nda silik bir performans, 29 yaşındaki bu adamın kariyerine ülkesinde devam etmesine neden olabilirdi. O yine sihirli sol ayağıyla kaderini kendi çizdi. 4 yıl arka arkaya şampiyon olmuş Cruyff'un eli kuvvetliydi transferde. Onunla beraber Real Madrid'de aynı dönemde forma giyen kendisinden 4 yaş küçük Robert Prosinecki'yi istiyordu Başkan Nunez. Sonraları Sarı Fare ile birbirilerine gireceklerdi ama, Hollandalı Katalanların gözbebeğiydi. Onun dediği oldu. Küme düşen Brescia, Hagi'yi Barcelona'ya sattı. Real Madrid döneminde takım arkadaşlarıyla arasının iyi olmadığını savunan Madrid medyası, bu transferi fazla önemsemedi. Hagi, Barça'nın o sezon kadrosundaki 4 yabancısından biriydi. Balkanların bir başka efsanesi Stoichkov da kadroydu ve Cruyff ile araları bozulmuştu.
Hagi, Barselona'ya geldiğinde "Cruyff'un güvenini boşa çıkarmayacağım. 5. şampiyonluğu ve Avrupa'da kupayı alacağız. Barcelona'nın ofansif ve göze hoş gelen futbolunu sevdiğim için buraya geldim" dedi. Sözleşmesi 3 yıllıktı. Ertesi sezon Barça'da kıyamet kopacak, şampiyon Real Madrid olacaktı. Barça ilk 3 içinde yoktu. Stoichkov, apar topar Parma'ya satıldı. Cruyff ipini çekmişti ama; Hollandalı gittiğinde Başkan Nunez Bulgar'ı geri çağıracaktı. Ertesi sezon Atletico Madrid altın sezonunu yaşadı ve şampiyon oldu. Hagi'nin ikinci sezonunda Popescu da transfer edilmişti. İki transferde de menajer Becali'nin becerisini unutmamak lazım. Popescu, PSV yıllardından Cruyff'un iyi bildiği bir isimdi. Cruyff'un istemediği Robert Prosinecki'yi ise Başkan Nunez en sonunda transfer etmişti. El Clasico'nun diğer yakasından gelen Hırvat da ancak bir sezon kalabildi Camp Nou'da. Hagi, Galatasaray'a geldikten aylar sonra Cruyff'u bombaladı. Hollandalı teknik adamın onu saha içinde özgür bırakmadığından ve yanlış mevkilerde oynattığından yakındı. Aslında Barcelona'da kalmak istediğini ama kendisine güvenilmediği için Galatasaray'ı seçtiğini söyledi. Fatih Terim'i de övmeyi ihmal etmedi: "Türk teknik adam, beni takımın saha içindeki patronu yaptı. Ne Madrid'de ne de Barça'da bu kadar topla buluşmuyordum. Onunla tekrar kendimi buldum" Popescu çok daha başarılı oldu Barça'da. Kaptanlığa kadar yükseldi. İkinci sezonunda Bobby Robson ile çalıştı. Takımın santrforu Ronaldo'ydu. Sezon sonunda İngiliz teknik adam gidince Başkan Nunez koltuğu bir başka Hollandalı'ya teslim etti. Barça'nın portakallaşacağı yıllar başlıyordu. 90'ların Ajax'ını ve sonraları gittikleri her takımda Avrupa'yı kasıp kavuracak adamları yetiştiren Louis Van Gaal kapıdan girdi ve Popescu'nun ipi çekildi. O da, Hagi'den sonra Galatasaray'ın yolunu tuttu. Transfer, medya arşivlerine Galatasaray, Barcelona'nın kaptanını transfer etti şeklinde geçti. Popescu, Van Gaal'ın kendisini istemediğini ve bir yıl sonra Dünya Kupası'nda forma giyebilmek için oynayabileceği bir takıma gitmek zorunda kaldığını söyledi İspanya'da...
İki Hollandalı'nın ağzından iki Romen için aynı cümle çıktı: "Yollayın."
Yollananlar, yola koyuldular ve vardıkları yerde neler yaptılar?
O, bin kere yazıldı çizildi işte...

Diego Buonanotte Ağır Yaralı

Bu küçük adamın ismi iki gündür Atletico Madrid ile anılıyordu. Bir yıldır birçok Avrupa kulübü onu kıtaya getirmeye çalışıyor. River Plate'li Diego Buonanotte, Real Madrid'li Benzema kadar şanslı değilmiş. Bugün patlayan ikinci trafik kazası haberi bu. Peugeot 607'nin kontrolünü kaybediyor ve ağaca çarpıyor. Arabadaki 3 arkadaşı hayatını kaybetti. Buonanotte ise ağır yaralı. Kurtulmuş olmasına mucize diyorlar. (2. fotoyu haberi yazdıktan sonra buldum. Mucize gerçekten de) Vücudunda birçok kırık var. Futbola dönüp dönmeyeceği şu anda soru işareti.

2000'lerde Unutulmaz Maçlar (Avrupa)

2000'lerde Unutulmaz Maçlar serisinin ilk Türkiye içindi. Şimdi sıra Avrupa'da. İlk listede olduğu gibi mutlaka unuttuğum maçlar olmuştur. Hatırlatma sırası sizde...
Liverpool: 5 - Alaves: 4 ( 16 Mayıs 2001 )
Barcelona: 0 - Real Madrid : 0 (23 Kasım 2002 )
Chelsea: 4 - Barcelona: 2 ( 8 Mart 2005)
Liverpool: 3 -Milan: 3 ( Pen: 3 - 2 ) ( 25 Mayıs 2005 )
Milan: 6 - İnter Milan: 0 ( 11 Mayıs 2001)
Chelsea: 4 - Liverpool: 4 (14 Nisan 2009 )
Real Madrid: 2 - Barcelona: 6 (2 Mayıs 2009)
Chelsea: 1 Barcelona:1 (6 Mayıs 2009)
Manchester United: 4 - Manchester City: 3 (20 Eylül 2009)
Lyon: 5 - Marsilya: 5 (8 Kasım 2009)

Henry ve Comanchero

İki fotoğrafın arası 15 yıldır tahminen. Biri blog arşivinden, diğeri altta güzel bir kapak çalışması yapan Surface için yaptığı prodüksiyondan. Henry değişmemiş, değişen teknoloji (!) Comanchero dinleyerek okuyunuz lütfen...

Şoför Benzema

Bir ay dolmadan bu ikinci trafik kazası. Karim Benzema kulübün verdiği Audi Q7 ile Barcelona deplasmanı dönüşü kaza yapmıştı. Bu kez de tatilde Lamborghini'yi garaja çektirmiş. Direksiyonla bir derdi olduğu kesin. Araba kiralık. Madagaskar açıklarındaki Reunion'da (Fransa sömürgesi) tatil yaparken kaza haberi Madrid'e ulaştı. Döndüğünde Valdano'nun çekeceği kulakları Santiago Bernabeu'dan Vicente Calderon'a kadar uzar artık...

25 Aralık 2009

Luis Figo aka Judas

2009 biterken dünyanın her yerinde "son 10 yılın..." diye başlayan listeler yayınlanıyor, yılın unutulmazlarıyla beraber. Bu 10 yıla dair yazmak istediğim konu bir transferdi. Uzun zamandır da üzerinde çalışıyorum. Üç gün önce hoş bir sürpriz oldu. Blog okuru bir arkadaş, İspanya gezisinde çektiği bir fotoğrafı paylaştı. Evet konumuz Luis Figo. Kısaca "Judas " (hain) diyelim isterseniz. Figo, Barça'ya nasıl geldi, nasıl gitti? Real Madrid'e transferi bir gün içinde olmadı elbette. 2000 yılındaki bu transfer futbol dünyasında bütün taşları yerinden oynattı, 2000'lerde iki kulübün de kaderini çizdi. Barça o gidince kimler peşine düştü? Kimleri alabildi? Real Madrid onun gelişiyle beraber neler yaşadı? İki ay süren bir transfer hikayesi bu. Çok da fazla detaylara boğulmadan en kısa zamanda başlayacağım. Aperatif olarak arşivden bir yazı Judas'a giriş olabilir.

Hafta Sonu Futbol

26 Aralık Cumartesi
14:45 Birmingham-Chelsea / Spormax
17:00 Man City-Stoke City / Spormax
19:30 Liverpool-Wolves / Spormax
27 Aralık Pazar
15:30 Arsenal-Aston Villa / Spormax
18:00 Hull City-Man United / Spormax
28 Aralık Pazartesi
14:45 Tottenham-West Ham / Spormax
17:00 Chelsea-Fulham / Spormax
21:45 Wolves-Man City / Spormax
29 Aralık Salı
21:45 Aston Villa-Liverpool / Spormax
30 Aralık Çarşamba
21:45 Portsmouth-Arsenal / Spormax
22:00 Man United-Wigan / Spormax

Aris'in Cenazesi

1996-1997 sezonu Komşu'da cenaze kalkıyor! Panathinaikos'un 2 şampiyonluğunun ardından sezonu Olympiakos şampiyon bitirdi. 6 yıl daha kimseye bırakmayacaklar şampiyonluğu. Cenaze Aris'in. Kaldıranlar da PAOK'lular(!) 34 maçta 35 puan topluyor ve 18 takımlı ligi 16. sırada tamamlayıp küme düşüyorlar, fotolar da o günün hatırası...

24 Aralık 2009

2000'lerde Unutulmaz Maçlar

Bu listeler genelde 10 üzerinden yapılır ama ben ancak bu kadar kısaltabildim, 11'de durdum, bir tane daha kıyacak maç bulamadım. Sizin eklemek istedikleriniz; ya da illa ki benim unuttuklarım vardır. Yarın da son 10 yılda Avrupa'da unutulmaz maçlara bakarız.

Galatasaray: 0 - Arsenal: 0 ( Pen: 4 - 1 ) ( 17 Mayıs 2000 )
Fenerbahçe: 4 - Gaziantepspor: 3 (21 Nisan 2001 )
Galatasaray: 3 Real Madrid: 2 (3 Nisan 2001)
Fenerbahçe: 6 - Galatasaray: 0 ( 6 Kasım 2002 )
Beşiktaş: 3 Gençlerbirliği: 4 (5 Mart 2003)
Fenerbahçe: 3 - Beşiktaş: 4 (17 Nisan 2005 )
Galatasaray: 5 - Fenerbahçe: 1 (11 Mayıs 2005 )
Türkiye: 4 İsviçre: 2 (16 Kasım 2005)
Sevilla: 3 Fenerbahçe: 2 (4 Mart 2008)
Türkiye: 3 - Çek Cumhuriyeti: 2 ( 15 Haziran 2008 )
Türkiye: 1 - Hırvatistan: 1 (Pen: 3 - 1 ) (20 Haziran 2008)

23 Aralık 2009

Ajax'ın Gol Sıkıntısı

Ajax'ın ilk 15 dakika yaşadığı gol sıkıntısını çözmesi lazım. Böyle gitmez (!).. Ayıptır arkadaş, 5'i 6'yı anlarım da....
WHC:1 Ajax:14
18' [0 - 1] M. Pantelic
24' [0 - 2] M. Pantelic
26' [0 - 3] I. Aissati
27' [0 - 4] L. Suarez
30' [0 - 5] I. Aissati
33' [0 - 6] L. Suarez
44' [1 - 6] J. Stel
52' [1 - 7] L. Suarez
59' [1 - 8] L. Suarez
60' [1 - 9] J. Bosch (o.g.)
67' [1 - 10] K. Bakircioglu
83' [1 - 11] K. Bakircioglu
85' [1 - 12] D.d. Zeeuw
86' [1 - 13] L. Suarez
89' [1 - 14] L. Suarez

Mourinho'nun İtalya Deneyimi

- İtalya'da ne öğrendim? Mutfağınızı sevmeyi. Futbol adına bir bok öğrenmedim.

O Artık Faysal Xavier

Bana sadece yarım saat bir pozisyonu anlatmıştı, Euro 2000'de yarı finalde elime çarpan top penaltı değildi diye dil dökmüştü. "Tamam Abel" dedim, ne diyim! İyi adamdır Abel Xavier. İyi adam da; cami mi yaptırmış diyebilirsiniz. Yakında onu da yaptırır. Abel Xavier, inişli, çıkışlı, dopingli, orta karar kariyerinin sonunda müslümanlığı seçtiğini açıkladı. İslamiyet ile 2003 yılında Galatasaray'da oynarken tanışmış. Onun adı artık Faysal. Futbol kariyerine son noktayı koydu. Son hatırladığım David Beckham ile Los Angeles Galaxy'de birlikte forma giyiyordu. Körfezde ona çok iyi davranmışlar, kararını açıklarken de onlara teşekkür ediyor. İçine Yaşar Alptekin de kaçmış diyebiliriz aslında...

"... Only after a thorough knowledge and an intense experience, I took this decision. I'd like to thank the royal family for its love and affection. They embraced me and made me feel special."

Ha Roger Lemerre
Ha Pierre Cardin

Dün imzanın atıldığı basın toplantısında "Monsieur le President" dediğinde Ahmet Gökçek'in gözleri parıldadı. Kolay mı, Euro 2000'i kaldırmış Fransız teknik adam "Sayın Başkan" diye giriyor lafa... Roger Lemerre'in Ankaragücü'nün başına geçmesi ve bunun sadece 6 aylık bir süreyle kısıtlı olması aslında çok da yorum kaldırmaz. Çok aday varmış, aralarından Lemerre'i seçmiş Ahmet Gökçek. Hikayenin sonu, "büyük kupa kaldırmış bir teknik adam daha geçti Türk futbolundan" olacak fazlası değil. Lemerre uzun yıllardır lejyoner gibi dolanıyordu Kuzey Afrika'da. Tunus ardından Fas... Öncesinde Aimet Jacquet'den aldığı Fransız milli takımına 2000'de Avrupa şampiyonluğunu kazandırdı ama o kupayı da Jacquet'e yazar Fransızlar. Lemerre hazıra konan adamdı çoğunluk için. Elindeki altın jenerasyon, 2002 Dünya Kupası'na iki favoriden biri gidip; gruptan çıkamayınca da, ona ancak Tunus milli takımı talip oldu. Kulüp takımında en son deneyimi 13 yıl önce bir sezonluğuna Lens'te. 10 yıl ordu milli takımını çalıştırmış bir hocadır, illa ki disiplinlidir (!) ama 68 yaşına gelen bu Fransız dün iki paragraf not aldığı konuşmasını yaparken bile "Ben neden buradayım?" der gibiydi. Antalyaspor ya da İstanbul Belediye olsa; "tarihi, turistik yerleri görür, yer, içer döner" derdim. Muhtemelen Ankara'dan da bir Kapadokya yapacaktır. Halı alır, bakır alır, bizden diye hanutlanmaz. Ankaragücü neden yola Jürgen Röber ile devam etmedi, bilmiyorum, bir anlam da veremiyorum. Köln kulübüne ve taraftarına, "Kayınpederim ağır hasta tedavisiyle ilgilenmek için ülkeme dönüyorum" diyen Ümit Özat da dün Lemerre'in yardımcısı oldu. Alman bir teknik direktörle ikinci adamlık macerasına daha kolay çıkabilirdi Özat. Nasıl iletişim kuracaklar, belli değil. Ankaragücü Başkanı Ahmet Gökçek sanıyorum marka meraklısı, imaj kaygısı da var belli ki... Lemerre tercihi, Pierre Cardin marka pijama, kazak gibi... Versace'den Tom Ford'a giden yolda post-lümpen hareketler bunlar...

Kim?


David Villa

22 Aralık 2009

Katalunya ve KKTC?

Bu akşam iki maç var İspanya'da. Katalunya Milli Takımı, Arjantin ile oynayacak. Katalanların başında Cruyff var. 13 yıl sonra kulübeye dönüyor. Arjantin'de Maradona cezalı. Messi de oynamayacak. Şimdi soru şudur: Katalunya'yı FIFA tanımıyor ama bu maç oynanıyor. KKTC ile aralarındaki fark nedir? Varsa bir bilen buyursun...
İkinci maç Santiago Bernabeu'da. Clemente ve Luis Aragones teknik adam olarak çıkacak. Afrika'ya yardım maçı. Sergio Ramos ve Kanoute'nin ortak organizasyonu. Cristiano Ronaldo da bir günlüğüne Özbekistan'a gitmiş. Aldığı ve yardım kuruluşlarına bağışladığı rakam bir gün için 600 bin Euro?

Leo Franco Haberi

Leo Franco hakkında gelen bir soru var. Bugün ajanstan haber sitelerine düşen açıklamalarını Marca gazetesinin internet sitesinde bulamadığını ve haberin asparagas olup olmadığını soruyor bir arkadaş. Hayır haber doğru. Hatta eksik bile çeviri yapılmış. Marca özel röportaj ve haberlerini internet sitesine koymaz ve genelde akşam saatlerinde yayına alır. Leo Franco'nun söylediklerine gelince; "Atletico Madrid favori" demeci için sanırım bir açıklama yapması gerekecek. Kura çekildikten sonra kendi kulübünün internet sitesine, televizyonuna konuşmayan Arjantinli'nin Madrid'de söyledikleri yarın her yerde manşet olur...

Vincent Cassel aka Jacques Mesrine

Ben genelde vizyondayken yakalayamam filmleri. Bu da öyle oldu. İki film bir arada. Vincent Cassel uçuyor. Jacques Mesrine'in hikayesi. Dün gece ilk bölümü izledim. "Mesrine: Killer Instinct" Bu gece de "Mesrine: Public Enemy No. 1". Şiddetle tavsiye ederim...

1991-2009 FIFA Yılın Futbolcusu

Cevabı en kolay soruydu bugünlerde. FIFA Yılın Futbolcusu Ödülü kimin olur? Messi'nin oldu elbett ki. Beni şaşırtan şu oylamada finale kalan 5 isim arasında Iniesta'nın en az oyu alması ve Kaka'ya bile geçilmesi. 1991'den bu yana ilk üçü de listelemek lazım oldu tabii.
1991:
1. Lothar Matthäus (Alemania/Inter de Milán)
2. Jean-Pierre Papin (Francia/Olympique Marseille)
3. Gary Lineker (Inglaterra/Tottenham Hotspur)
1992:
1. Marco Van Basten (Países Bajos/AC Milan)
2. Hristo Stoichkov (Bulgaria/FC Barcelona)
3. Thomas Häßler (Alemania/AS Roma)
1993:
1. Roberto Baggio (Italia/Juventus)
2. Romário (Brasil/FC Barcelona)
3. Dennis Bergkamp (Países Bajos/Ajax)
1994:
1. Romário (Brasil/FC Barcelona)
2. Hristo Stoichkov (Bulgaria/FC Barcelona)
3. Roberto Baggio (Italia/Juventus)
1995:
1. George Weah (Liberia/AC Milan)
2. Paolo Maldini (Italia/AC Milan)
3. Jürgen Klinsmann (Alemania/Tottenham Hotspur)
1996:
1. Ronaldo (Brasil/FC Barcelona)
2. George Weah (Liberia/AC Milan)
3. Alan Shearer (Inglaterra/Newcastle)
1997:
1. Ronaldo (Brasil/Inter de Milán)
2. Roberto Carlos (Brasil/Real Madrid)
3. Zinedine Zidane (Francia/Juventus) y Dennis Bergkamp (Países Bajos / Arsenal FC)
1998:
1. Zinedine Zidane (Francia/Juventus)
2. Ronaldo (Brasil/Inter de Milán)
3. Davor Suker (Croacia/Real Madrid)
1999:
1. Rivaldo (Brasil/FC Barcelona)
2. David Beckham (Inglaterra/Manchester United)
3. Gabriel Batistuta (Argentina/AS Roma)
2000:
1. Zinedine Zidane (Francia/Juventus)
2. Luis Figo (Portugal/Real Madrid)
3. Rivaldo (Brasil/FC Barcelona)
2001:
1. Luis Figo (Portugal/Real Madrid)
2. David Beckham (Inglaterra/Manchester United)
3. Raúl González (España/Real Madrid)
2002:
1. Ronaldo (Brasil/Real Madrid)
2. Oliver Kahn (Alemania/Bayern Munich)
3. Zinedine Zidane (Francia/Real Madrid)
2003:
1. Zinedine Zidane (Francia/Real Madrid)
2. Thierry Henry (Francés/Arsenal FC)
3. Ronaldo (Brasil / Real Madrid)
2004:
1. Ronaldinho (Brasil/FC Barcelona)
2. Thierry Henry (Francia/Arsenal FC)
3. Andriy Shevchenko (Ucrania/AC Milan)
2005:
1. Ronaldinho (Brasil/FC Barcelona)
2. Frank Lampard (Inglaterra/Chelsea FC)
3. Samuel Eto'o (Camerún/FC Barcelona)
2006:
1. Fabio Cannavaro (Italia/Real Madrid)
2. Zinedine Zidane (Francia/Real Madrid)
3. Ronaldinho (Brasil/FC Barcelona)
2007:
1. Kaká (Brasil/AC Milan)
2. Lionel Messi (Argentina/FC Barcelona)
3. Cristiano Ronaldo (Portugal/Manchester United)
2008:
1. Cristiano Ronaldo (Portugal/Manchester United)
2. Lionel Messi (Argentina/FC Barcelona)
3. Fernando Torres (España/Liverpool)
2009:
1. Lionel Messi (Argentina/FC Barcelona)
2. Cristiano Ronaldo (Portugal/Real Madrid)
3. Xavi (España/FC Barcelona)

21 Aralık 2009

Kader

Ciro Ferrara- 40 yıl sezon içinde teknik direktör değiştirmeyen Juventus'a geçen sezon 36. haftada Ranieri'nin yerine geldi. Bugün yanında kimse yok... Koltuğuna Hiddink, Scolari, Trapattoni, Gentile ve Zoff aday.
****
Yine geç hatırladım. Blog 3 yılı geride bırakmış. Yolu buradan geçen herkese selam ederim...

Kaçan Balık

Futbol tarihi böyle kaçan balıklarla doludur. Zamanında almadığın adama gün gelir 10 katı para ödersin ya da kalkar ezeli rakibine gider senin kabusun olur. Real Madrid forması satmaz diye 2 milyona almadığı Pepe'ye 30 ödemişti mesela. Cristiano Ronaldo&Barcelona flörtü de 2003 yazından. Quaresma'yı almış Katalanlar. Txiki Begiristain, Lizbon'a Ronaldo'yu izlemeye gidiyor. Alex Ferguson'un Manchester United'a karşı forma giyen Ronaldo'ya hasta olduğu maç. İngilizler ellerini çabuk tutuyorlar. Ronaldinho transferiyle gevşeyen Barcelona ısrarcı olmuyor. Hikayenin devamını zaten herkes biliyor...

Naklen Yayınlar

21 Aralık Pazartesi
20.00 Kardemir Karabük – Adanaspor (D SPOR)
22.00 Wigan – Bolton (SPORMAX) (Ertelendi)
22 Aralık Salı
17.30 Antalyaspor – Eskişehirspor (TRT 1)
20.30 Manisaspor – Beşiktaş (TRT 1)
21.30 Katalunya – Arjantin (NTV Spor )
22.00 Lens – St. Etienne (KANAL A)
23 Aralık Çarşamba
13.30 Bursaspor – Giresunspor (TRT 1)
18.30 Fenerbahçe – Altay (TRT 1)
21.30 Galatasaray – Trabzonspor (TRT 1)

En Uzun Bayrak

Arjantin'de Rosario Central'in 120. yaşı şerefine taraftarları dünyanın en uzun bayrağını yaptırdılar. 4.370 metre. Guiness'e de rekor için başvuracaklarmış. Beşiktaş'ın 100. yılındaki şampiyonluğundaki bayrağının uzunluğunu unuttum tabii. Aradım 2.000 metre çıktı. Bu haberin bence ilgi çeken tarafı kulübün yaşı, bayrak 5 km olsa ne yazar... Son şampiyonluğunun üzerinden 23 yıl geçmiş ve 120 yılda Rosario'nun 4 şampiyonluğu var...

20 Aralık 2009

Bu Rekor Kırılır mı?

Boselli atmış, Estudiantes soyunma odasına 1-0 önde gitmiş. Barcelona soyunma odasında ikinci yarıya çıkarken Guardiola takımı bir araya topluyor ve diyor ki: "Kaybederseniz dünyanın en iyi takımı olmaya devam edeceksiniz. Kazanırsanız hepimiz efsane olacağız". İkincisini tercih ettiler Messi ve arkadaşları...
Bir yılda alınabilecek 6 kupanın altısı da. Bir de yanında takımın birinci santrforu olmayan gencecik Pedro'nun tüm kupalarda gol atması. Barselona'da Sport gazetesi dün bir anket yapmış finalin ardından; 2009 Barcelona tarihinin en iyi yılı mıydı? Anketi başlatan editör neyi amaçlamış bilmiyorum ama %3 hala "hayır değil" diyebiliyor. Ne bileyim; belki de Avrupa gol kralının Barcelona'dan çıkmamış olmasına bozulmuşlardır (!)

Altıda altı, pokerde masanın restini flash royal ile almak gibi... Bir daha o kareye oturduğunda daha fazla ne yapabilirsin ki! Oyunun bittiği andır o an. Yine de Fransız ve İngilizler için gelecekte daha fazlasını yapma şansı var. Artı bir kupa oynuyorlar ülkelerinde. 1999'da Manchester United, bu rekorun kenarından geçmişti. Efsane Şampiyonlar Ligi finalinde kupayı kaldırmışlar, Lig şampiyonluğu, FA Cup, Lig Kupası (edit:Bu kupa Tottenham'ın) ve Intercontinental' kazanmışlardı. 7 kupanın üçü eksik kaldı. Community Shield'da Arsenal 2-1 kazanmış, UEFA Süper Kupa finalinde ise Nedved, Mancini, Salas ve dün gece yine finalde sahaya çıkmış Veron'lu Lazio'ya 1-0 kaybetmişler, golü Salas atmıştı. Kim bilir, bir gün belki bir İngiliz kulübü 7'de 7 yapabilir ama bunu, teknik adamlığa o sezon başlamış bir hocayla mı yapar? İşte o imkansıza yakın... Türkiye'de bir yılda en fazla kupayı kazanan takım ise Fatih Terim yönetimindeki Galatasaray... 1999-2000'de Lig, UEFAKupası , Süper Kupa ve Türkiye Kupasını kazanmıştı. 5. kupayı, Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı Beşiktaş'a kaybetmişti.

Finalin Ardından La Plata

Estudiantes'in elinden kupayı alan Messi düne kadar Arjantin'de herkesin sevdiği bir adamdı. Ülkesinde bir kulüpte oynamadığından nefret eden bir taraf yoktu. Artık var. La Plata'dan manzaralar bunlar dünkü finalin ardından. Messi, Arjantinli değildir diyorlar. Messi'nin nereli olduğunu Haziran ayında hatılarmak zorunda kalacaklar ama...