15 Şubat 2016

İnan'dığın İçin
Yılmaz'dın Burak


Bizim spor tarihimizin en zayıf karnıdır kuşaklar boyu sporcu yetiştirmek. Zanatkaarlığın, esnaflığın babadan oğula geçtiği memleketin o güzelim düzenini, sözkonusu spor olunca mumla ararız. Burak Yılmaz bu yönüyle bana İtalyanların efsane kalecisi Buffon'u hatırlatır. Gülle atan babası Adriano, şampiyon bir gülle ve disk atan atlet olan annesi Maria Stella ve voleybolcu kızkardeşleri Guendaline ve Veronica'nın yaşadığı evden bir kalecinin çıkması tesadüf değildir, değil mi? Eski bir kaleci olan babası Fikret Yılmaz Antalya Talyaspor'da profesyonel basketbol oynamış annesi ve spor akademisi mezunu voleybolcu kızkardeşiyle büyüyen Burak Yılmaz gibi... İnsan genlerinin verdiği yeteneklere saygı duymalı ama büyük sporcu olmak istiyorsa da çok çalışmalı. Burak Yılmaz, yedi yaşında başladığı futbolda 23 yılı geride bıraktı. Türk futbol tarihinin en büyük golcüsü olmadığı ve hatta ilk üçte bile olmadığı kesin ama profesyonel kariyerinde kendini en çok geliştiren forvet oyuncusu kim derseniz son 10 yılda ilk sıraya onun ismini yazarım. Futbolcu babanın gelişiminde katkısı elbette ki tartışılmaz ama eskilerin zor beğenir tavrının onda ne kalıntılar bıraktığı soru işareti. 10 yıl önce genç takımından yetiştiği Antalyaspor'u Süper Lig'e yeniden taşıyan kadronun önemli bir parçasıyken gol kaçırınca aleyhine tezahürat yapılan Burak ile Çin'e giderken Galatasaray taraftarının ısklıkladığı Burak aynı Burak. Bir külüpte hancı olmayı istiyordu ama bunu ne Beşiktaş'ta ne de Fenerbahçe'de başaramadı. Antalyaspor'da oynarken kendisini isteyen Manisaspor'a gönderilmediği için bozulan Burak, o formayı Beşiktaş kendisini kiralık olarak yolladığında giymek zorunda kalmıştı. Bir transferin parçası olmak zor iştir. Yıllar sonra futbol sözlüğümüze "Holosko artı bir miktar para" ile kazınacak Slovak golcünün transferinde o "artı"dan sonra gelen isimdi Koray Avcı ile birlikte. 
Genç milli takımlarda kader birliği yaptığı arkadaşı Selçuk İnan ile aynı formayı terletme hayali kısa sürdü, savruldular. Burak, Fenerbahçe'ye, Selçuk, Trabzonspor'a gitti. Aragones, Fenerbahçe'yi anlamadı, Fenerbahçe de Aragones'i. O zor günlerinde başı önde gezen, saçlarını kazıtan ve sağ kanatta debelenen dibe vurmuş Burak'ı bir kez daha bir transferin parçası olmak kurtardı. Gökhan Ünal'ı için Fenerbahçe 3.2 milyon euro'nun üstüne bir de Burak'ı verdi Trabzonspor'a devre arasında. Bordo- mavili forma ile ligin en iyi yerli golcüsü olmayı başarırken burnu da kırıldı, başı da yarıldı ama kaderinde her takımda ıslıklanmak,yuhalanmak vardı. Selçuk İnan olmasa futbolu bırakırdı Beşiktaş'tan ayrıldığında. Trabzon'da da Şenol Güneş ile zirve yaptı. İstanbul üçlemesini tamamlamak için geldiği Galatasaray'da onu karşılayan elbette ki Selçuk İnan'dı. Şampiyonlar Ligi'nde 6 maç arka arkaya gol attığı, 8 golle bitirdiği Fatih Terim yönetimindeki sezona, üç yılında kazanılan iki şampiyonluğa, iki Türkiye Kupası ve üç Süper Kupa, Euro 2016 vizesi alan milli takımın bir parçası olmak bile onun yeteneklerini tartışmamızı engellemedi maalesef. Kimi zaman ceza sahası içinde kendini kolay yere bıraktığını söyleyenler haklı çıktı, kimi zaman penaltısı verilmeyen Burak... İstanbul kulüplerinin medyaya getirdiği röportaj yasakları, futbol tarihimizin kara lekesidir. Kıyasıya eleştirilen yeri geldiğinde itibarsızlaştırılan futbolcuların söz hakkını elinden almak onları dilsizleştirmenin kurbanlarından biri Burak Yılmaz. Aynı kaderi paylaştığı Selçuk İnan ile çete olduğunu iddia edenlere, her transfer döneminde kendisini satmak için perde arkasında görüşmeler yapan yöneticilere, akşam televizyonda Luis Suarez'in gollerini izleyip ertesi gün kendisi gol kaçırdığında yuhalayan formasını taşıdığı renklere tutkun olduklarını söyleyenlere bir diyeceği olmalıydı Burak'ın. "Yılmaz Burak" bilirdik onu, kaybettiği olmuştu ama vazgeçmediği için, buralara gelmişti. Şimdi futbolun vitrininden düşüp, daha 30 yaşında "İnan"dığı şeyleri geride bırakıp Çin'in yolunu tutarken "Her şeyi ama her şeyi açıklayacağım, basın toplantısıyla veda edeceğim" diyor. Ben de "Geç, ama çok geç" diyorum. Hani Selçuk İnan'ın koşu yoluna bıraktığı topa vurmaya yarım saniye geç kalırdın ya bazen, işte o kadar geç Burak...