14 Haziran 2008

Hola Ramon

Euro 2008'e Hollanda ile en fiyakalı girişi yapan İspanyollar olmuştu. Her turnuvada olduğu gibi burada da tüm ülke havaya girmiş durumda. Aragones ilk maçtaki onbiri bozmaz. İsveç, İspanya'ya çok daha fazla bela olacak bir takım. Orta sahada İspanyollar, Rusya maçındaki kadar rahat olmayacaklar. İlk maçın en kötü hattı defanslarıydı ve Ibrahimovic 3 yıldan aradan sonra milli forma altında siftah yaptı. Bu grubun 2.si karşısında Hollanda'yı bulacak. Aragones çok daha kapalı oynatır diye tahmin ediyorum. Yunanistan'a 2004'deki kupa 50 yıl yeter. İlk maçtaki Rusya hücumları tekrar ederse; Yunanlıları devirirler bana göre. Bizim Ramon üzülmesin bu akşam. 2 maçı da pas geçiyorum, güneşi kalamar ızgara-rakı ile batırmak daha iyi bir fikir gibi geldi...

Başkalarının Istakaları

13. Avrupa Şampiyonası'nda 13. maç. Tarih 13 Haziran. İtalya'nın tarihinde hiç maç kazanamadığı gün. "San Buffon" penaltıyı kurtarıp İtalya'yı kupada tutuyor. İtalyan medyası hakem ateş püskürüyor ama maçta organize olamadıklarını da söylüyorlar. Hollanda, Romanya'ya yol verir mi? İtalyan gazeteleri şimdiden prese başladılar. Delikanlı olun kardeşim diyorlar. Donadoni eski takım arkadaşı Van Basten'e güveniyorum diyor. "Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da ondan..." der Murathan Mungan "bilardo topları"nda. Fransa'ya beraberlik yaramıyor, Hollanda'nın galibiyetinde gollü beraberlik; 3-0 Romanya mağlubiyetinde İtalya'nın 0-0 beraberliği Donadoni'nin takımını çeyrek finale taşıyacak...

Alçak Fransa

Fransızlar 2 yılda bir 4 yiyen bir takım değil elbette! L'Equipe 4-1'lik Hollanda mağlubiyeti sonrasında kendi dillerinde alçak ülke olarak geçen Hollanda(Pays Bas) ya gönderme yaparak "Fransa, alçak ülke" manşeti attı. Daha ağır bir mağlubiyeti bundan 50 yıl önce yaşadı Fransızlar. 1958 Dünya Kupası yarı finalinde Brezilya'ya 5-2 mağlup olmuşlardı. Eleme gruplarında ise 1968'de Yugoslavya'ya 4-1 kaybettikleri bir maç var. En son 4 yedikleri maç ise 1982 yılına ait. Hazırlık maçında Paris'te Polonya'dan 4 yediler.

Xabi Alonso Juventus'a

İmza atılmamış ancak bitmiş görünen bir transfer bu. Xabi Alonso Juventus'da. Liverpool'un 17 milyon euro'luk teklifi kabul ettiğini yazıyor Corriere dello Sport. İspanyollar pek Serie A'yı tercih etmez pek de başarılı olamazlar ama Xabi Alonso zaten Liverpool'da sorun yaşıyordu Rafael Benitez ile. Alonso'ya İtalyanların ödeyeceği yıllık ücret 3.5 milyon euro. Geçen sezon Tiago'yu aldılar, ellerinde patladı ve bu adama ihtiyaçları var orta sahada. Liverpool da gelen bonservisi Aston Villa kaptanı Gareth Bary'e yatırmaya kararlı...

Atletico Madrid&Marca&As

Atletico Madrid uzun zaman sonra yine moda oldu. Şampiyonlar Ligi vizesi aldıklarından beri takımın yıldızlarına dünyadan röportaj teklifleri yağıyor. Aguero, Forlan ve Simao 1 ay içinde 25 ülkeden 70 farklı medya kuruluşuna röportaj vermişler. Bakınız ürün satışı demek oluyor bu. Yeni stadın anlaşmasını imzaladılar ve 2011 yılında Vicente Calderon'u terk edip 70 bin kişilik yeni stada geçecekler. Bir not da Madrid medyasındaki rekabete dair. Marca ve As gazeteleri yıllardır kapışıyor. Marca her zaman büyük ağabey idi ama AS 12 yılda aradaki uçurumu kapadı. Marca 269 bin, AS 240 bin satmış Nisan 2008'de. İki gazete de bizim Fanatik ve Fotomaç'tan az satıyor. Marca'da flaş bir haberin gazetenin internet sitesinde okuyan kişi sayısı ise 500 bin ve üstü oluyor çoğu zaman. Adamlar gün içinde o kadar iyi internet içeriği hazırlıyor ki, gazeteyi de bayii de satamaz hale geliyorlar.

Barça'lı David Villa!

Rusya'ya yaptığı hat-trick sonrasında David Villa'nın fiyatını Valencia başkanı 40 milyon euro olarak açıklamıştı. İtalya'dan pek taliplisi yok. O parayı verebilecek Milan da Eto'o ve Drogba arasında gidip geliyor. İspanya'da Barça'nın gazeteleri bu transferi gazlamaya devam ediyorlar. 3 yıl öncesinden bir fotoğraf çıkartmışlar ortaya. David Villa sıkı bir Luis Enrique hayranı. Alves, Barça formasıyla önce poz verip imzayı atmıştı. Formül bu. Şimdi sıra David Villa'da. Real Madrid ise almasa da illa ki suyu bulandıracaktır bu transferde...

İspanya-İsveç Medya Savaşı

İsveç-İspanya maçı öncesi ilk maçı iki ülkenin medyası yapıyor. Torres-Aragones vukuatıyla kaşınan İspanyolları karıştırmak isteyen İsveçliler bu fotoğrafla İspanyol teknik direktörün karşısına çıkmışlar. İzin gününde Sergio Ramos gece diskoya gitmiş. Aragones de ne var bunda dağılın lan demiş İsveçli gazetecilere. Harbiden de ne var fotoğrafta, İspanya'da Guti'yi samanlıkta basmışlardı da birşey olmamıştı!..

13 Haziran 2008

Katil Hollanda

Birileri ölüm grubunda Hollanda, İtalya'ya 3; Fransa 4 atacak deseydi; kesin Amsterdam cafelerinden kafası güzel çıkmış derdik. Ölüm grubunun katili oldu Hollanda. Arkalarında 2 ceset bıraktılar şimdi Romenler iki ellerini havaya kaldırmış onları bekliyor. Sorbonne'da matematik profesörü kılıklı Domenech bu akşam Paris Ritz Hotel'in kapısında dikilen kahya gibiydi. O nasıl cekettir kardeşim, Tarabya'da piyanist şantör giymez o ceketi. İtalya gibi Fransa da ilk maçtan sonra medya dayağı yiyince kadroyu değiştirip çıktı ama ne fayda! Barça'da bütün sezon yatan Henry forsonu kullanıp kapmış formayı. Hollanda, Hollanda gibi başladı. Liverpool'lu Kuyt, Chelsea'li Malouda'nın üstünden vurdu kafayı. Fransa kaleye Govou ile ilk şutunu attığında dakika 22 idi. Sonra Hollanda mı gevşedi; yoksa Fransa mı işi ciddiye aldı yoruma açık. 1-0 önde olan takımın deli gibi saldırmasının da manası yoktu. Bol pas yaptılar ama ilk maçın en iyilerinden Engelaar çok top attı Fransızların ayağına. Bu finaller bugüne kadar oynadığıyla teknik adam basiretsizlikleri kadar kalecilerin turnuvası olarak da anılacak. Van der Saar, Şampiyonlar Ligi finalindeki formuyla devam ediyor. Adam yemiyor kardeşim. 2. yarının başındaki değişiklik bana kumar gibi geldi. Van Basten takım öndeyken Robben'i oyuna alıp Engelaar'ı çıkarttı. Orta sahası yumuşadı gibi Hollanda'nın ama bardağın dolu tarafından bakarsak çıkan kötüydü ve giren de Fransa'nın sağında sallanan Sagnol'un üstüne gitme misyonunu üstlenmişti. Henry'nin aşırttığı top girse Van Basten oynadığı kumarı kaybedebilirdi. Sagnol'un kanadı zaten patlamış, Govou geri gelmiyordu. Robben kesti cezayı, ortasına Van Persie çaktı voleyi. Dünyaları kaçıran Henry'nin tiplediği gole sevinen Fransızlar koltuklarına oturamadan 3. yediler. Turnuvanın en güzel golü demek için erken daha! Robben kapalı köşeden tavana astı. Kahya Domenech saçmaladıkça saçmaladı. Başlaması gereken forvet Benzema-Gomis idi bence. Gomis girdi, arkasından Anelka, kenarda forvet diye ben olsam beni de alacak. Dükkanın kepenklerini indiren Sneijder oldu. Hani oralardan iyi vurur topçuları vardır ya işte ondan, döndü 90'ın tozunu aldı. 4 gole rağmen Coupet'in yediği hatalı gol yoktu bence. Fransızlar iyi bir Vieira ve futbolu bırakmış Zidane'ı daha uzun yıllar arayacaklar. Herşeye rağmen Romanya maçındaki İtalya'dan daha iyiydiler. Hollanda açık ara turnuvanın en iyi takımı gün itibariyle. Bu grubun 2.si kim olur? Hollanda yarı finalde tekrar İtalya ya da Fransa ile-olası- oynamak istemiyorsa, Romanya maçına yedeklerle çıkar ve mağlup olur. Hollanda kazanır, İtalya-Fransa berabere biterse Romanya çeyrek finalde... 3-o ve üstü Hollanda kazanırsa biri yapsın vallahi hesabı. Domenech her türlü Ritz'in önünde...

Euro 2008 Manzaraları #1

"Thuram, Makalele ve Coupet'in çocukluğunu bilirim"

Hepimiz Hollandalıyız

Torino'dan Tuttosport gazetetesi Hollanda maçı sonrasında "bize Lippi'yi verin" manşeti atmıştı. Donadoni'yi itin ... koymuşlardı yani. Bugün sahaya çıkan İtalyan onbiri medyanın eseridir, baskısıdır. Doğru kadrodur o ayrı. Materazzi'nin sakatlığını hesaba katmadık, Panucci başladı göbekte Chiellini ile. Bu bölgede bizim gibi ızdırap çekiyor İtalyanlar. Nesta milli takımı bırakmış, Cannavaro sakat, Materrazi kafayı kırmış. 2006'daki Lippi'nin şampiyon takımı ile 2008'de Donadoni'nin takımı arasındaki fark; iki stoperin rakibe bastıkları bölge. 2006'de Cannavaro ilk toplara 30 metre çizgisinde basıyor, ön liberoların rakip orta saha yuvarlağında top yapmalarını sağlıyordu. Donadoni ile takım 20 metre geriden başlıyor oyuna. İlk 20 dakika bu Romenler sabaha kadar oynasa; bırak golü; pozisyona giremez diyordum ki çaprazdan Mutu ile karşı karşıya kaçırdılar. Piturca'nın turnuva taktiği aslında mantıklı. İlk maçta riske girmeden Fransızlara yenilmezsem, hem ikinci maça moralli başlarım hem de şansımı 3. maça taşırım. Fransızlara karşı almadıkları riski İtalyanlar karşısında aldılar Romenler. Penaltıyı kaçırmasına rağmen en çok Mutu, Rat ve Chivu'yu beğendim. Savunmanın göbeğinde biraz Rizespor gibiydiler ama Luca Toni bu. Oynadığı 10 stoperin 9'undan zaten alıyor hava toplarını. Maç ilk yarıda kopmadıysa tek sebebi kaleci Lobont ve sahada hayalet gibi gezen Perrotta'dır. Yıllardır adam gibi kanat oyuncusu yetiştiremeyen İtalyanlar, Luca Toni'ye Pirlo ve Grosso ile yüksek top attılar. Pirlo da maşallah Sabri gibiydi. Duran topların çoğunu kısa kesti, heba etti. İkinci yarının başında Donadoni'nin iki kuleye döneceğini tahmin ettim, sağolsun yanılttı. İki kişinin sıkıştırdığı Toni'nin yanına Borriello'yu alıp, Perrotta'yı oyundan alabilirdi. O ise Cassano'yu oyuna alıp Camoranesi'yi göbeğe Perrotta'nın yerine çekti. Cassano da anlamsız yere Grosso'nun iyi geldiği sol kanada gelince; Del Piero ile birlikte anlamsız bir kalabalık yarattılar. Mutu'nun golünde geri pasını veren Zambrotta, son 10 dakika hariç zaten kötüydü. Bu adama Milan 9 milyon euro ödedi bugün. Beraberlik golünün erken gelmesi İtalyanların kısmeti oldu. Romenlerin penaltısında Serie A'da hakemler bu pozisyonları pas geçtiğinden Panucci yaka paça yüklendi adama... Gün içinde not düşmüştüm. Mutu İtalya'nın ipini çekerse Fiorentina'ya zor döner diye. O baskıyla; hadi aslında iyi de vurdu ama Buffon bu, kıçı başı, eli, kolu oynar her daim. Quagliearella değişikliği geç oldu. Grosso muhteşeme oynadı, iki pozisyonda son vuruşa yattı, çıkardı. Nesta ve Totti'nin (ki sakat) milli takımı bırakma kararını bizim futbolumuzda bu derece önemli iki futbolcu verse; biz o adamları ipe çekeriz. İkisini de arıyor İtalyanlar. Fransa akşam kaybetmezse; İtalya maçına beraberlik kredisiyle çıkacak; lakin bu gece Hollanda kazanır da son maçta Romenlere buyur derlerse; -ki akıllıca yar finalde bu iki büyüğü görmemek- 2006'nın finalini oynayan İtalya ve Fransa yalan finale çıkacaklar. 3. maçlarda ekran başında Hollanda nüfusunun 10 katı Hollandalı olacak...

Henk Ten Cate

Neeskens ve 2. adam olmak başlıklı postun aktörlerindendi Henk Ten Cate. Bazıları 2. adam sıfatıyla daha iyi tutunuyor futbol dünyasında. Hollandalı da Portekizli Carlos Quieroz gibi 2. adam olarak iyi işler yaptı. Önce Barça'da Rijkaard'ın yanında, sonra da Avram Grant ile Chelsea'de. Chelsea görevine son verdiğinde Rijkaard'ın da Chelsea'ye gidemeyeceği ortaya çıkmıştı. Menajer Bayram Tutumlu, Michael Laudrup'u iyi pazarlıyor ama Atina'da blöflerini yemediler. Panathinaikos, Laudrup fiyatı yüksek çekince pas geçti Danimarkalı'yı. Henk Ten Cate, Panathinaikos'un yeni hocası. O ligde çatır çatır teknik adam yiyorlar. Rakibi; eski takımı Barcelona'nın ezeli rakibi Espanyol'dan ayrılıp Olympiakos'un başına geçen Ernesto Valverde olacak. Ben kafayı takmışımdır bu Henk Ten Cate'ye. Rijkaard'ın da Avram Grant'in de akıl hocası, taktiksiyeni bu adamdır der dururum...

Kaybeden Evine Döner

İlk maçlar sonrasında kendi medyasından en çok yumruk yiyen teknik adam İtalyan Donadoni. Hollanda'dan 3 yiyen kadroda 3 ya da 4 değişiklik yapacak bugün Romanya karşısında. Defansa Chiellini, orta sahaya De Rossi ve forvete Del Piero. Solda Grosso oynarsa Panucci kesik yiyecek. Gattuso da yerini Perrotta'ya bırakabilir. İşler yolunda gitmezse de ikinci yarıda Cassano girer sağ kanada. İtalyanlar kazanmak zorunda ve ne zaman buna mecbur olsalar genelde kazanırlar. İtalyanlar, Romenlerden son golü 1989'da yemiş hazırlık maçında. 2000'de çeyrek finalde 2-0 ile geçmişlerdi, 4 Euro eleme grubu, 2 Dünya Kupası eleme grubu ve 7 hazırlık karşılaşmasında 10 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 mağlubiyetleri var. Bir de 13 Haziran tarihine bakmışlar, o tarihte oynadıkları iki maçı da kazanamamış İtalyanlar. Burdan his yapıyorlar biraz. Romenlerde Mutu gol atarsa bir de maçı kazanırlarsa gelecek sezon Fiorentina'da zor oynar. Böyle bu İtalyanlar, ekmek teknesine işeyenleri kapı önüne koyuyorlar. İtalya kazanır bu maçı. İlk maçların fiyakalı takımlarından Almanya'nın 2. maçta dağılması sonrasında şimdi bakalım yine bir yakışıklı, Hollanda ne yapacak? Fransızlar 2002'deki gibi gol atmadan Paris biletini alırlarsa şaşırmamak lazım. Beraberlik de işlerine gelir en azından son maçta İtalya ile grup finalini oynarlar. Biri Frank zamanı; diğeri Euro çocuğu iki jenerasyondan karma onbir tutmadı. 2006 sonrası takımı bırakıyorum deyip geri dönen ihtiyarlar evlerinde kalsalar çok daha iyi bir kadroya sahip olurlardı. Son büyük kupanın iki finalistinden kaybeden evine dönecek, golü tarih atmıyor ki...

Deco Chelsea'de

Scolari'nin peşine Deco da takıldı. Barcelona zaten gözden çıkarmıştı. Chelsea ile anlaştı. Transferin rakamları belli değil. Lampard-Inter haberleri yarından itibaren patlama yapar. Bugün Portekiz liginde oynasa herkes onun için en uygun lig La Liga der. Premier Lig'in onun oyun karakterinde oyuncuları -özellikle büyük takımlarda- kaldıracağına inanmıyorum ki o da kolay sakatlanan futbolculardandır. Arsenal'de Wenger Rosicky'yi denedi, adamı kırdılar ve Çek, Euro 2008'den oldu. Chelsea'deki mevcut Portekizli kolonisi bağrına basacaktır Deco'yu ama onun gelişi sonrasında Lampard ayrılırsa Chelsea bir siklet aşağı düşer. Haberin kaynağı sorulmuş yorumlarda. Barselona'dan El Mundo Deportivo gazetesi...

12 Haziran 2008

Kapa Gözlerini Avusturya

Maçı Hırvatlar alsın temennim vardı, ilk maçlardan sonra da açıkçası temenniden öte gitmez diyordum. Löw sağolsun, "Polonya'yı böyle yendim Hırvatları da yenerim" dedi ve tuş oldu. Bereketli topraklardır eski Yugoslavya, dağılmasalar bir kupa alırlardı 1 önce 1 sonra. Avrupa'nın Brezilya'sı gibiler; teknik adam yetiştirir bir de üstüne İtalyan gibi mücadele ettirirler altyapıda. Polonya'dan sonra Hırvat orta sahasına karşı yine Podolski-Klose- Gomez üçlüsüyle oynamak büyük riskti. Löw bu riski aldı ve kaybetti. Almanlara ya topu vermedi Srna, Modric ve Raketic ya da defansın önünde ters kademelerde her pozisyonda bozdular Almanları. Bu turnuvada 2. kez ATV'den maç izledim. Lahm'ın 2006 Dünya Kupası'nda sol bek oynadığını hatırlamayan ve Jansen çıkınca sağ bekten sol beke geçen Lahm için zorlanacak diyen bir spikerden maç dinlemek büyük talihsizlik. Sağ bektJansen'i dağıttılar Hırvatlar, Löw de çıkartmak zorunda kaldı. Yerine giren Odonkor sağ açıkta top bile alamadı ikinci yarı. Gomez ilk maçta idare etmişti, bu maçta çekilmeyecek kadar kötüydü. Klose için de turnuva iyi başlamadı. İkili mücadelelerde eskisi kadar ayakta kalamıyor. Hırvatlar ilk dakikadan itibaren dişlerini göstermek zorundaydı bu maçta, papuç pahalı olduğunu anladıklarında golü kalelerinde görmüştü Almanlar. Bağıra bağıra geldi gol demek lazım. İkinci golde Lehmann'ın hatası var. Kapadığı köşede topu tokatlayamadı ve kısmet işte direkten seken top Olic'in önünde kaldı. Podolski iki maçtır aynı golü atıyor. Kafayla asistin gelişine vole. Turnuva ısınmaya başlıyor. Pek steril geçiyordu finaller ve kırmızı kart yoktu. Schweinsteiger yaptı siftahı. Çeyrek finalde sarı kartlar sıfırlanacağından ilk maçta sarı kartsız geçiren savunma ve orta sahalar kalan 2. maçlarda bir kartı göze alacak kadar sertleştirecek oyunu. Bu grup karıştı ve olan Avusturya'ya olacak. Polonya, Avusturya'yı devirirse; son maçta evsahibi taraftarların gözlerini kapaması lazım çünkü Almanlara bol averaj gerekecek gibi görünüyor. Çekleri devirip çeyrek finale çıkarsak aman Almanlar gelmesin diyorduk. Hırvatlar "pardon" dedi...

Serie A'dan Kaçış

Futbol ekonomisi tersine akmaya başladı. Sırf bu iki transfer bile İtalyan futbolunun yaşadığı krizin bir göstergesi. Luca Toni'nin açtığı Bundesliga kapısından içeri şimdi de Andrea Barzagli ve Cristian Zaccardo giriyor. Palermo sıcak parayı görünce dayanamadı elbette. Wolfsburg, Barzagli için 14 milyon, Zaccardo için 7 milyon euro ödeyecek. Bir zamanlar Alman futbolunun yıldızları İtalya'nın yolunu tutardı, akıntı ters döndü. İtalyanlar köhne stadlar, boş tribünleriyle teslim bayrağını çektiler. Tek kaynakları televizyon gelirleri ve keyfi yerindeyse kasaya para koyan başkanları. İtalyanlarda FIAT sallanırken; Volkswagen de işler tıkırında diye de bakmak lazım bu transferlere. Felix Magath bizim ligimizde çalışmasını istediğim bir teknik adamdır. Gelecek sezon sağlam geliyor Wolfsburg. Erik Gerets ile yapamadıklarını Magath ile yapabilirler, şampiyonluktan bahsetmiyorum tabii..

Euro 1992/1996/2000/2004

1992- İsveç
9. Avrupa Şampiyonası’nın kaderini yine politika ve tarih belirledi! Sovyetler’de yaşanan rejim değişikliği ve ülkenin parçalanması sonrasında SSCB, Estonya, Litvanya ve Letonya kökenli oyunculardan yoksun kupaya geldi. Yugoslavya’yı ise acı bir sürpriz bekliyordu. Ülkedeki iç savaş onların finallerden uzak tuttu ve büyük ikramiye grubu 2. tamamlayan Danimarka’ya çıktı. Çok daha fazlasını kazanacaklardı! Türkiye yine İrlanda ve İngiltere ile aynı grupta yer aldı ve bu kez daha az hasarlı da olsa yine grubu son sırada tamamladı. Finallerin sürprizi ise ilk kez katılan İskoçya idi. İki İskandinav ile aynı gruba düşen Fransa ve İngiltere’nin gruptan çıkması beklenirken, İsveç ve Danimarka kolkola yarı finallerin yolunu tuttular. B Grubu’nda sürpriz yoktu. Hollanda ve Almanya yarı finale geldi. Almanların kısmeti yine yerindeydi. Riedle’nin 88’de attığı golle İsveç’i 3-2 devirdiler. Son kupanın sahibi Hollanda, finallere son anda gelen Danimarka önünde mutlak favoriydi. 2-2 biten maç penaltılara gitti ve sahneye Schmeichel çıktı. Efsane kaleci, efsane golcü Van Basten’in penaltısını kurtardı ve bir savaşın finallere getirdiği Danimarka kupayı Kopenhag’a götürdü.1996- İngiltere
“Football Coming Home”. “Futbol evine dönüyor”du 10. Avrupa Şampiyonası finallerinin sloganı ve biz de vardık! İsveç, Macaristan, İzlanda’nın da yer aldığı gruptan İsviçre ile birlikte finallerin yolunu tuttuk. Teknik direktör Fatih Terim idi ve 4 yıl sonra çok daha büyük işlere imza atacaktı. Finaller kalabalıklaşmıştı ve artık finallerde 16 takım vardı. Otoritelere göre 2004’den sonra en sıkıcı finallerde Hırvatistan ve Portekiz’e 1-0, Danimarka’ya 3-0 mağlup olduk. Tek teselli gole giden rakibini düşürmeyen Alpay’a verilen Fair-Play ödülü oldu. İtalyanlar, Çek ve Almanların yer aldığı gruptan çıkamazken; çeyrek finallerde herkes işi penaltılara bıraktı. İngilizler, İspanyolları; Fransızlar, Hollanda’yı penaltı atışları sonrasında saf dışı bıraktı. Yarı finalde başrolde yine penaltılar vardı. Fransa’da Pedros kaçırdı ve Çekler 6-5 ile finale çıktılar. İngilizler, Almanlara Southgate’in kaçırdığı penaltıyla boyun eğdiler. Wembley’deki finale damgasını vuran iki golle Bierhoff oldu. Almanların golcüsü uzatmada attığı “altın gol” le kupayı 3. kez ülkesine kazandırdı.2000- Belçika-Hollanda
Şampiyona tarihinde ilk kez 2 ülke evsahipliği yapıyordu ve biz yine vardık. Artık çok olmuştuk! Finlandiya, Kuzey İrlanda ve Moldova’lı grupta Almanya’nın ardından finallerin yolunu tutan A Milli takım UEFA Kupası’nı kaldıran Galatasaray ağırlıklı kadrosuyla Mustafa Denizli yönetiminde bir önceki finallerden çok daha fazlasını yapmaya kararlıydı. Arnhem’de İtalya’ya 2-1 mağlubiyetle başladık, Eindhoven’de İsveç ile 0-0 berabere kaldık ve Brüksel’de Hakan Şükür’ğün 2 golüyle Belçika’yı devirip İtalya’nın ardından gruptan çıkmayı başardık. Çeyrek finallerde Portekiz’e 2-0 mağlup olan A Milli Takım çok değil 2 yıl sonra Uzakdoğu’da tarih yazacaktı. Fransa, İspanya’yı 2-1; Hollanda, Yugoslavya’yı 6-1 ve İtalya, Romanya’yı 2-0 ile devirip yarı finale adını yazdırdı. Fransa’nın şansı yanındaydı. Yarı finalde uzatmalarda Portekiz’i Zidane’ın penaltısıyla geçtiler. İtalyanların da onlardan aşağı kalır yanı yoktu. Frank de Boer, Stam ve Bosvelt’in kaçırdığı seri penaltılar, Gök Mavilileri, Rotterdam’daki finale yolladı. 98 Dünya Kupası’nın sahibi Fransızlar istim üzerindeydi ama İtalya defans yapmayı dünyaya öğreten ülkeydi. 55’de Delvecchio ile 1-0 öne geçtiler ama top Fransızları seviyordu 2 Temmuz 2000 akşamı. 90’da Wiltord maçı uzatmaya götürdü. 103’de ise Trezeguet’in volesi altın goldü. Kupa 2. kez Paris’in yolunu tutuyordu.2004-Portekiz
Final yolunu play-off’lara bırakmayı seviyorduk, Letonya’nın sahasında 1-0 kazandığı maçın İnönü’deki rövanşında İlhan Mansız ve Hakan Şükür’ün golleriyle 65. dakika 2-0 önde girdik. 12 dakikada gelen 2 gol Portekiz’deki finalleri evde seyretmemize neden oldu. Evsahibi takımın gençler düzeyinde şampiyon olmuş Figo’lu altın jenerasyonu için son şanstı bu finaller. Çeyrek finalde Beckham ve Vassell penaltıları kaçırınca İngiltere’yi elediler. Keyif vermeyen kapalı savunma futboluyla grup maçlarında dikkatleri çeken Yunanistan, Fransa’yı Charisteas’ın tek golüyle devirince Avrupa ayağa kalktı. Hollanda bu kez penaltılarda şanslıydı. İsveç’de İbrahimovic ve Mellberg gibi 2 büyük yıldız 11 metreden topu dışarı attı. Çekler, Danimarka’yı Koller ve Baros’un 2 golüyle kolay geçtiler. Lizbon’daki yarı finalde Ronaldo ve Maniche’nin golleriyle Hollanda’yı safdışı eden evsahibi Portekiz, finalde karşısında Dellas’ın uzatmada attığı golle Çekleri 1-0 deviren Yunanistan’ı buldu. Avrupa’nın spor gazeteleri Yunanistan için buraya kadar diyordu. Komşu’nun ise durmaya niyeti yoktu. Luz Stad’nda Markus Merk’in yönettiği ve 63 bin seyircinin tanıklığında Yunanistan yine beklenmeyeni yaptı. İnanılmaz savunması Portekiz ataklarına duvar oldu ve Charisteas’ın tek golü kupayı Atina’ya götürdü.
Euro 1976/1980/1984/1988
Euro 1960/1964/1968/1972

Finale Giden Yol

Gruplar sonrası eşleşme statüsüne yıllardır kafam basmıyor. 2002 Dünya Kupası'nda Brezilya ile aynı grupta yer aldıktan sonra yarı finalde bir kez daha karşılaştık. Finale gidebilmek için illa ki kendi grubundan gelenle-eğer çeyreği geçerse- 2 kere oynayacaksın. Euro 2008'de de değişen birşey yok. A ve B gurubunun ilk 2 takımı çeyrek finalde çapraz eşleşiyor ve kazanananları yarı final oynuyor. A ve B'nin çeyrek finalden çıkanları; C ve D ile neden oynamaz? Grupta oynadığın takımla bir daha ancak finalde karşılaşmak bana daha adaletli geliyor nedense... Konuyla pek alakasız fotodaki pankartı İtalyanlar ne yaptı acaba?

Evsahipsiz Turnuva

Hırvatların son 4 için süprizde tutuyordum Avusturya maçı gösterdi ki onlar pek öyle düşünmüyor. Çekleri geçersek bu grubun lideriyle oynayacağız. İlk maçlar sonunda Almanya-Hollanda finali en yakışıklısı olur havası doğdu. Low'in harika bir kadrosu ve takır takır çalışan bir sistemi var. Çeyrek finalde Almanlar ile karşılaşmak hiç iyi fikir değil. Maçı Hırvatlar alsın temennim var ama sadece temenni olarak kalacak gibi. Hırvatlar savunmada kalıp alacakları bir beraberlikle Polonya maçına beraberlik kredisiyle çıkmak isteyeceklerdir. İsviçre'den sonra ikinci evsahibi de bu akşam turnuvaya veda eder bence. Avusturya'nın zaten burada olmaması gerekiyordu. Kasabın toroman oğlu alsın topunu evine gitsin; biz saklambaç oynarız...

İspanyollar Kaşınıyor

Fernando Torres'in Rusya maçında 54. dakikada oyundan alınmasını ben anlayamamıştım. Sakatlığı var zorlamadılar yorumları geldi. Fernando Torres de anlamamış olmalı ki medyaya patlamış. Luis Aragones de fırçayı basmış. Teknik adamların kafayı taktıkları topçular vardır oyuncu değişikliklerinde. Torres de Aragones yönetiminde 40 maçın 22'sinde oyundan alınmış. Aragones'i sevmeyen İspanyol medyası Torres'in tarafında. 4 atmışlar, arıza çıkartıyorlar. Faturası çıkacaksa yine kendilerine çıkacak...

Posterlik

İspanyol medyası futbolun adaleti yok diyor İsviçre galibiyetimiz için. 2010 elemelerinde aynı grupta yer aldığımızdan bu feveran yorumlar. Maçın en muhteşem karelerinden biri bu. Arda'nın direğe vurup dışarı giden istem dışı kafası... Posterlik...

Scolari Chelsea'de

Onun adı geçmezken 3 aday vardı Chelsea'nın koltuğuna. Ancelotti, Rijkaard ve Mancini. Milan hocasından vazgeçmedi. Rijkaard ve Mancini ise kulüplerinden alacakları tazminatları yiyecekler galiba gelecek sezon. Chelsea resmen açıklamış. Luis Felipe Scolari, Euro 2008 sonrasında Londra'nın yolunu tutacak. Uzun yıllar milli takımlarda çalışmış bir hocanın tembelleşip lig maratonuna adaptasyonunun zor olduğuna inanırım. Scolari büyük hoca ama vereceği sınav da büyük...

Euro 1976/1980/1984/1988

1976-Yugoslavya
Türkiye’nin kuralarda yine şansı yoktu. Güçlü Sovyetler ile aynı gruba düşmüştük. İrlanda ve İsviçre’li grupta ancak 3. sırada yer aldık ve finallere yine uzaktan baktık. Avrupa’nın gözbebeği Cruyff’un sürüklediği Hollanda idi. Gruplarda İtalyanları safdışı bırakan Portakallar, dönemin en iyi takımlarından Çekoslavya’yı buldular karşılarında. Zagrep’deki maçta 77. dakikada beraberliği sağlayan Hollanda, uzatmalarda dayanamadı ve son 6 dakikada yediği 2 golle final şansını kaçırdı. Futbolda sonunda Almanlar’ın kazandığı bir oyun kuralı yavaş yavaş yer ediniyordu. Almanlar, Kızılyıldız’ın stadında evsahibi Yugoslavları 1-1 biten maçın uzatmasında son 5 dakikada Müller’in 2 golüyle vurdu. Finalde o kadar şanslı olmayacaklardı. 2-2 biten 90 dakika sonrasında uzatmalarda gol çıkmayınca penaltı atışlarına gidildi. Çekler’de Panenka’nın topun dibine girip attığı aşırtma penaltı futbol literatürüne geçerken, Almanlar Hoeness ile kaçırınca Çekler kupayı kucakladı.

1980-İtalya

Finaller 12 yıl sonra yine Çizme’ye döndü. Türkiye, Batı Almanya, Galler ve Malta’lı grupta 2. olabildi ama final yoluna adını yazdıran Almanlar oldu. 4’lü final yerini, 4’er takımın grup maçlarındaki mücadelesine bıraktı. Grup birincileri final oynayacak, ikinciler 3.’lük maçında karşılaşacaklardı. Finallerin sürprizi Yunanistan’dı, 24 yıl sonra çok daha büyük bir sürprize imza atacaklarıdan elbette ki haberleri yoktu. A grubunda Almanlar, Çekler ve Hollanda’nın önünde finale adlarını yazdırdılar. Erik Gerets, Ceulemans, Vandereycken’li Belçika B grubunda İspanyolları yenip, İngiliz ve İtalyanlarla berabere kalınca, Roma Olimpiyat Stadı’ndaki finalde Almanların rakibi oldular. Klaus Allofs, “Altın Kafa” Hrubesch’li Almanlar maça hızlı başladı ve 8. dakikada Hrubesch’in golüyle 1-0 öne geçtiler. Vandereycken 75’de penaltından eşitliği sağladı. Rumen hakem Rainea’nın bitiş düdüğü çalmasına 2 dakika vardı ve sahneye yine Hrubesch çıktı. Almanlar 2. kupalarını Roma’da 50 bin seyirci önünde kaldırdılar.

1984 - Fransa

Avrupa Şampiyonları’nıun 7.sine evsahipliği yapan Fransa’nın direkt final vizesi aldığı elemelerde Belçika, Danimarka, Portekiz, Romanya, İspanya, Yugoslavya ve Batı Almanya ilk sırayı aldı ve Paris’in yolunu tuttu. Türkiye yine Batı Almanya ile aynı gruba düşmüş ve Kuzey İrlanda, Avusturya ve Arnavutluk ile kozlarını paylaşmış ve 7 puanla 4. sırada kalmıştı. 1984 Avrupa Şampiyonası futbol tarihine en renkli ve en güzel futbolun oynadığı finallerden biri olarak yazıldı. Fransızların Platini, Giresse, Tigana, Luis Fernandez gibi yıldızları Michel Hidalgo yönetiminde turnuvanın favorisiydi. Yugoslavların teknik direktörü Todor Veselinovic idi ve Hadzibegic, Saffet Susic, Stojkovic gibi büyük yeteneklere sahiplerdi. Bir başka tanıdık yüz ise Danimarka’nın başındaydı. Sepp Piontek yönetimindeki Laudrup, Soren Lerby ve Arnesen’li Danimarka. Belçika ise Enzo Scifo ile turnuvaya iddialı gelmiş ama sakat Erik Gerets’i evde bırakmıştı. B Grubu da yıldız kaynıyordu! Schumacher, Briegel, Matthaeus, Litbarski, Voller, Rummenige’li Almanya, Arconada, Camacho, Gordillo, Santillana’lı İspanya, Chalana ve Jordao’lu Portekiz, Boloni ve genç yetenek(!) Hagi’li Romanya. Yarı finale yükselmeyi başaranlar Fransa, Portekiz, Danimarka ve İspanya oldu. Marsilya’da 90 dakikası 1-1 biten maçta Fransızlar, Portekizlileri Platini’nin 119. dakikada attığı golün ardından 3-2 ile yıktılar. İspanyollar final için Danimarka’yı 120 dakikada yıkamadılar ama penaltı atışlarında beşte beş yaptılar. İskandinav temsilcisi ise Elkjaer’in kaçırdığı penaltıyla final şansını yitirdi. Paris’teki finalde Platini çıktı sahneye, turnuvada 9 gol atan büyük yıldız 2-0 biten maç sonrasında Fransa’ya tarihinin ilk kupasını kazandırdı.
1988 -Almanya
Türkiye eleme grubunda Yugoslavya, Kuzey İrlanda ve İngiltere ile eşleşti. Wembley’de 8-0’lık mağlubiyet futbol tarihimizin en büyük hezimeti olarak arşivlerdeki yerini alırken, elemeleri galibiyet alamadan tamamladık. Almanya’nın evsahibi sıfatıyla direkt katıldığı finallerde Danimarka, İngiltere, İtalya, İspanya, SSCB, Hollanda ve İrlanda ilk kez yer aldı. İtalyanlar genç yetenekleri Paolo Maldini, Vialli ve Mancini ile iddialı gelmişlerdi, Almanya ile 1-1 berabere kalıp, evsahibiyle gruptan çıkmayı başardılar. Gary Lineker’lı İngiltere, İrlanda’ya ilk maçta 1-0 mağlup oldu. Futbolu icat edenleri Hollanda ve Ruslar da perişan edecekti. Van Basten’den 3 gol yiyen İngiltere, Aleinikov, Mikhailichenko ve Pasulko’nun 3 golüne de engel olamadı ve 3 mağlubiyetle ülkesine döndü. Tek kırmızı kartın çıktığı en centilmen finallerde kupaya elini uzatan son 4 takım Almanya, Hollanda, SSCB ve İtalya oldu. Hamburg’da Hollanda ezeli rakibi Almanya’yı Koeman ve Van Basten’in golleriyle 2-1 yenerken evsahibinin golü Matthaus’dan geldi. Ruslar, usta golcüleri Protasov ve Litovchenko’nun golleriyle Sttugart’da 60 bin kişinin önünde İtalyanları yıktılar. Münih Olimpiyat Stadı’nda finale Gullit ve Van Basten damgasını vurdu. 32’de Gullit Hollanda’yı 1-0 öne geçirdi, 54’de Van Basten’in sağ çaprazda neredeyse sıfır açıdan vurduğu vole Hollanda’ya ilk ve tek kupasını getirdi.

Telli Baba

Formula 1 değil ki bu futbol. Yağmur boşalınca pite gidip lastik değiştirir gibi tüm takımın kramponlarını değiştiremiyorsun ya da yüksek top oynayacak, mücadele edecek adamları pat diye oyuna alamıyorsun. Hava raporu falan hikaye... Yolu İsviçre'den geçen bilir. Kafasına göre bastırır oralarda yağmur, gün içinde 10 kere güneş açar ardından sağnak boşalır. Bu akşam olduğu gibi. Memleketin maçı olmasa kalkıp gidesi olurdu insanın ilk çeyrekte. İlk maça göre farklı ama yine pek ideal görünmeyen bir 11. Madem Emre bu kadar önemli bir oyuncuydu, ki Tümer asla onun pozisyonunda oynamadı neden Mehmet Topal olmadı Ayhan ile başlamadık. Arda ile kıpırdanan, Tuncay ile savrulan, Servet ile sert duran ama direkten dışarı giden karambol topu dışında pozisyonsuz bir ilk yarı. İsviçre'nin kapasitesi bu, futbolcuya en benzeyen 3 adamları da Türk zaten. Hakan Yakın gol sonrası Podolski görüntüsü çizmedi ama hemen ardından boş kaleye kaçırarak vatana ihanetten yargılanmaktan kurtuldu gönül mahkememizde. Maçın kader anıydı bu arka direkte kaçan pozisyon. Tümer'in bu kadroda olmaması gerektiğini savunanan taraftayım. İyiki de çıktı. Mehmet Topal ile nefeslenen ve aslan gibi oraya buraya koşan Aurelio 20 metre ileri attı kendini bu değişiklikle. Ve Semih. Sezon boyunca ne yaptıysa onu yaptı. Milli maçlardaki performansı hep soru işareti olan ama kalitesi ve kariyeriyle rakip takım üzerinde baskı yaratan Nihat'ın nefis ortasında asılı kaldı Semih. İsviçre'nin yüksek toplarından çekinirken, golü kafayla bulmak da futbol garipliği. Tuncay'ın atamadığı son toplar, Volkan'ın kendinden emin oyunu, kana bulanan Hakan Balta ve Emre Aşık... En azından mücadelenin bir samimiyeti vardı ikinci yarı. 2 sene öncenin hesabını bir son dakika golüyle kapatmak güzel olurdu elbet. Oldu da. Arda'yı galiba iyi tanırım. Soldan aktığında kıvır ve vur diye bağırdım ekran başında. Hocası Kalli olsa çoktan oyundan almıştı. Rakibin topuğuna çarpmasa girer miydi acaba o top? İşimiz Telli Baba'ya kalmıştı bu turnuvada. Kimin adağı ise yerine geldi işte... Çek'in arkasını yazdırır mıyız? Kısmet... Yarın Almanlar yenilirse biz de yenilmiş sayılmıyoruz: UEFA'nın kitabı der ki: Çeklerle berabere kalırsak sonucu penaltılar belirler. (7.08 maddesi)

11 Haziran 2008

Palacio'nun Kuyruğu

Ne zaman bir Boca Juniors maçı izlesem bir sahne canlanır gözümün önünde. Rodrigo Palacio almış topu gidiyor kanattan. Fuleli de adamdır, iyi uzar. Rakibi arkadan saçını çekiyor, o kuyruğu. Palacio acı içinde yerde kıvranıyor. Pek sakat gelir bana bu saçında kuyruk. 1 yıldır Avrupa'ya gelecek, bir türlü toplayamadı valizi. Boca verilen bonservisi beğenmiyor. Barcelona ve Lazio'nun teklifleri var. 14 milyon euro'yu gözden çıkartmışlar. Gago, Higuain, Banega hepsi bu rakamdan çok daha fazlasını kazandırdı Arjantin'e. Boca Juniors, hem ligde hem de Copa Libertadores'de boş çekince de kimsenin bu fiyatı arttırmaya niyeti yok tabii..

Ferguson Kopya Versene

2 yıl önceydi, maçın son dakikası, cepheden frikik, Tümer geldi topun başına, Beckham atmış İngilizler öyle finallere gitmişti. Kolay değildi, olmadı. Sonrası soyunma odasının girişine maçta atılmayan deparlar, çelmeler, tekmeler. Euro 2008'de İsviçre ile aynı gruba düşünce hiç şaşırmadım. Futbolun tanrıları çok sever bu eski defterleri açtırmayı. Garip tecelli, Kadıköy'de o gecenin sabıkalısı Emre bugün sahada olmayacak. Cam adam Gökhan Zan da. İkisinin de sakatlıkları artık kimseleri şaşırtmıyor. Onlar zaten mütamediyen yoklar. Servet'in sezonun son haftası sahaya çıkması hataydı, dinlenmesi gerekiyordu. Futbol tanrıları işte. Arkadaşları kupayı kaldırırken onu soyunma odasında unuttular. Servet oynamazsa dönüp iki Emre arasında dilek tut'a bakmak lazım. Herkesin kadroda olması gerek dediği Ümit Karan İstanbul'da ortağı olduğu gece kulübünün açılışını yaptı dün akşam. Gökhan Gönül için en büyüğünden bir soru işareti var. Şimdi yazmıyorlar, mutlaka yazacaklar. İki stoperle kaldık daha oynayacağımız 2 maç varken. İsviçre'de 3 Türk var. Belki de onlar çizecek kaderimizi, kıracak kalemimizi. Fatih Terim "önemli olan burada olmak" demiş basın toplantısında. Evet yoklamayı verdik; burdayız. Peki sınava çalıştık mı? Hayır. Kanaat notumuz? O da kötü. Tek şansımız var, ön sıradan kopya çekmek: "Alex Ferguson açsana şu kağıdını, göremiyoruz sistemini... "

Euro 1960/1964/1968/1972

1960-Fransa
17 ülkenin katıldığı elemelerde Türkiye, Romanya’ya 3-0 kaybettiği ilk maçın rövanşında İnönü Stadı’nda Lefter’in 2 golüyle üstünlük kurdu ama elenmekten kurtulamadı. Kupaya damgasını vuran İspanya’nın kapılarını tüm dünyaya kapatan General Franco oldu. Aşırı sağcı lider çeyrek finalde Di Stefano, Kubala’lı milli takımını, komünizm’in kalesi Rusya’ya göndermeyip turnuvadan çekilince Fransa’da yarı finallere 3 Doğu Bloku takımı katılmaya hak kazandı: Rusya, Çekoslavakya, Yugoslavya ve evsahibi Fransa. Yugoslavlar, Fransızları unutulmaz maçta 5-4 mağlup ederken, Ruslar, Çekleri 3-0 ile kolay geçtiler ve finale adlarını yazdırdılar. Paris’te Parc de Princes Stadı’ndaki finalde 90 dakika 1-1 sonuçlandı. 113. dakikada Ponedelnik’in golü Avrupa’nın ilk büyüğünü belirledi: SSCB1964 İspanya
29 Avrupa ülkesinin katıldığı turnuvanın evsahipliğini üstlenen General Franco’yu finallerde bir sürpriz bekliyordu. Yunanistan, Arnavutluk ile eşleşince kupadan çekildi. İngiliz ve İtalyanlar eleme turlarına katılmayı kabul ettiler ancak Almanların inadı sürüyordu. Çift maç eleminasyon sistemiyle başlayan turnuvada Türkiye, İtalya ile eşleşti. İlk maçta 6-0 ile hezimete uğrayan milli takım İstanbul’da da 1-0 kaybetti. Kupaya katılmak için 32 yıl daha beklememiz gerekecekti! Lüksemburg elemelerde Hollanda’yı eleyerek büyük bir sürprize imza attı ancak Danimarka’ya elenmekten kurtulamadılar. İspanya’daki dörtlü finale SSCB; Macaristan, Danimarka ve İspanya kaldı. Danimarka’yı 3-0 ile geçen Sovyetler, Macaristan’ı 2-1’lik skorla deviren İspanyolları finalde karşısında buldu. 4 yıl önce Sovyetlerden kaçan General Franco Madrid’de bu kez onların elinden kupayı almak istiyordu. İstediği oldu da. Santiago Bernabeu’da 80 bin vatandaşını arkasına alan İspanyol milli takımı bitime 6 dakika kala Marcelino Martinez’in golüyle sahadan 2-1 galip ayrıldı.1968-İtalya
Avrupa Uluslar Kupası adını Avrupa Şampiyonası’na bıraktı 1968 yılında. 4’lü finali belirlemek için elemelerde grup formatının uygulandığı kupada Türkiye, Çekoslavakya, Galler ve İspanya’lı gruptan çıkamadı. Finale gelen 4 takım İngiltere, SSCB, Yugoslavya ve İtalya oldu. Batı Almanya ilk kez katıldığı kupada gruptan çıkamayarak büyük bir sürprize imza attı. Napoli’deki yarı finalde İtalyanlar 120 dakikası 0-0 biten maç sonrası kura atışıyla adlarını finale yazdırdılar. Floransa’da Yugoslavya, İngilizleri, Dzajic’in tek golüyle yıktı ve Roma Olimpiyat Stadı’nda İtalya’nın rakibi oldu. 120 dakikalık final 1-1 sonuçlanınca takımlar 2 gün sonra aynı stadda bir kez daha karşı karşıya geldiler. Riva ve Anastasi’nin golleri İtalya’ya ilk Avrupa Şampiyonluğu’nu getirdi.1972-Belçika
Almanya, Polonya ve Arnavutluk ile eleme grubunda buluşan Türkiye, tek takımın gruptan çıktığı final yolunda yine hüsrana uğradı. 2 yıl önce Dünya Kupası yarı finalinde İtalyanlara 4-3 kaybeden Almanlar bu kupanın favorisiydi. Gerd Muller fırtınası esiyordu ve İngilizler de bu büyük golcüyü durduramadılar. Finallere gelmeyi başaran 4 ülke Belçika, Macaristan, SSCB ve Batı Almanya oldu. Sovyetler, Macarları Konkov’u golüyle geçerken Batı Almanya’da işi bitiren yine Gerd Müller’di. Evsahibi Belçika’yı 2-0 ile geçen Almanlar, yıllar sonra İtalyanlara mezar olacak Heysel Stadı’nda SSCB’yi ezip geçtiler. Müller’in iki ve Wimmer’in golüyle Almanlar, Avrupa Şampiyonası’nda ilk kez zirveye çıktılar...

10 Haziran 2008

Euro Hat Trick

David Villa'nın hat-trick'i sonrasında eski defterleri açmak lazım. Kupanın tarihinde kimler hat-trick yapmıştı? 1976'da Muller Yugoslavya'ya; 1980'da Klaus Allofs; Hollanda'ya; 1984'de Michel Platini Belçika ve Yugoslavya'ya; 1988'de Van Basten, Ingiltere'ye; 2000'de Kluivert, Yugoslavya'ya ve aynı finallerde Sergio Conceicao, Almanya'ya. Finallerde birden fazla hat-trick yapan Michel Platini. Golcülerin en çok gazabına uğrayan takım da Yugoslavya. İspanyollar 48 yıllık finaller tarihinde en farklı galibiyetlerini aldılar...

Aramızdaki Fark

Bizim futbolumuzla onlar arasındaki fark ne dünya yıldızları; ne üstü kapanan ya da 100 bin kişilik stadlar, ne yüzbin üyeler ne de kasadaki milyar eurolar. Aradaki fark bazılarına göre bu saydıklarımdır ama bana göre de bu fotoğraftır. İspanya-Rusya maçında tribünde iki adam. Real Madrid başkanı Ramon Calderon ve ezeli rakibi Atletico Madrid'in başkanı Enrique Cerezo. Bizim 3 büyüklerin başkanları birbirlerine ancak Papermoon'da görüyor. Derbilerde bile yanyana gelemiyorlar. Hangisi bırakın transferi bir kenara içindeki futbol aşkıyla kalkıp da bu finalleri izlemek için İsviçre-Avusturya'ya gitti? Stadı da yaparsanız, formayı da satarsınız, Adriano'yu da alırsınız ama bu anı satın alamazsınız...