19 Ocak 2008

Madrid Derbisi #2

Madrid derbisi için Marca'nın verdiği muhtemel 11'ler. Vicente Calderon'da bu sezon bol gollü maçlar oldu. Bu 11'ler yine onu işaret ediyor. Blogdaki ankette %40 Atletico Madrid, %39 Real Madrid çıktı.

Liverpool Eğleniyor

18 Ocak 2008

Atletico Madrid-Real Madrid

*Atletico Madrid'in derbideki son galibiyeti 1999-2000 sezonunda deplasmanda. O sezon kazanıp bir de üstüne küme düştüler.
*Sahaları Vicente Calderon'da ise 10 yıldır galibiyetleri yok Real Madrid'e karşı.1998'de Jose Mari, Lardin ve Juninho'nun golleriyle 3-1 (Morientes) kazandılar.
*Real Madrid'in derbi tarihinde Vicente Calderon'da Atletico Madrid'den daha fazla galibiyeti var. Calderon'da Real Madrid 27, Atletico Madrid 23 kez kazandı.
*Iker Casillas'ın Atletico Madrid mağlubiyeti yok. 8 yıldır kalede olduğu hiçbir derbiyi Real Madrid kaybetmedi.
*Raul'un Calderon'da 4 golü var. Di Stefano 8, Ronaldo ise 6 gol atmış Atletico Madrid'in stadında.
*Reyes ve Jurado eski R. Madrid'li. Real Madrid'de Atletico Madrid forması giymiş oyuncu yok.
*Atletico Madrid de Torres de gittikten sonra Madrid kökenli futbolcu kalmadı. Real Madrid'de Raul, Guti, Casillas, Torres ve Balboa Madrid kökenli.

20 Ocak 2008 Pazar 20:00 Ntv Spor

Haftasonu Futbol

17 Ocak 2008

Tut Şu Çocuğun Elinden

Kulüp tecrübesi olmayan Jurgen Klinsmann'ın Bayern Munich gibi bir devin başına geçirilmesinde kalmıştık en son. Klinsmann'ın Alman milli takımında Loew ile yarattığı sinerjinin bir benzerini kimle yaratabilir Bayern Munich'de. İsime gelmeden önce sanırım Neeskens ve 2. adam olmak üzerine not düştüklerimi biraz tekrar etmek lazım. Teknik direktörlük koltuğuna oturan adamın hiçbir komplekse kapılmadan kendisinden tecrübeli, yaşça büyük bir futbol adamıyla yola çıkması. O yazıda bunun örnekleri var. Klinsmann da benzer bir arayış içinde. Adı geçen ise sıradan biri değil. Osvaldo Ardiles! Klinsmann, Tottenham da oynarken Ardiles onun ve Popescu'nun teknik direktörlüğünü yapıyordu. Kadrosunda Güney Amerikalı oyuncular (Demichelis, Sosa) bulunduran Bayern Munih'de; Klinsmann yardımcısı için bu kıtayı işaret etmiş. Arjantin medyası da bu tüyoyu alınca Osvaldo Ardiles'dir (Hoddle ile 2. karede) bu kişi diye çıkmış meydana. Zafere Kaçış'ın Carlos Rey'i Alman topraklarına gelir mi? Gelirse (Ten Cate)Neeskens-Rijkaard modeli tuttu demektir Avrupa futbolunda.

Harbiden de Yol Geçiyormuş

Özel televizyonların olmadığı, TRT'den; Avrupa'dan naklen yayın kovaladığımız, Hugo Sanchez'in taklaları, Butragueno'nun fırsatçılığıyla tanıştığımız yıllar. Öyle taraftar gruplarından falan haberdar değiliz. Zaten İspanya'da Ultras dediğinde 82 Dünya Kupası sonrası ortaya çıkmış. Ne Ultrasur ne Frente Atletico’dan haberdarız. Real Madrid’in “ateşli” kale arkası işte. Gol olunca sinek gibi tellere yapışıyorlar. Ne interneti yabancı dilde dergi, gazete bile yok. Varsa da nerede satılır, nerede satıldığını öğrenince; ne kadar pahalı dediğimiz yıllar. Babadan harçlıkla dönüyor hayat. İşte o zamanların hikayesidir bu fotoğraf karesi. Kim diyorsa diyor arkadaşlardan: "yaa Atletico Madrid’in stadında-herkes öyle ezbere Vicente Calderon da diyemiyor o yıllarda- tribünün altından yol geçiyormuş". Herkes kafasında canladırmaya çalışıyor. Yol mu önce varmış, stadı mı daha önce yapmışlar diyene "evet lan kazma, stadı tünel gibi kazmışlar diye sallayanı da" var bizim teşkilatta. Madrid’i görmemişiz, öyle google da yok, nereden bulacağız ki o tribünün ve altından geçen yolun fotoğrafını. Baba harçlığından, maaşa terfi edince Guerin Sportivo, France Football'la tanışıyoruz. Total Football vardı mesela 442’in rakibi. Batıyor o dergi, batana kadar da bu stadın fotoğrafını koymuyor. Mektup arkadaşlığı yoluyla yabancı dilini geliştirmeye çalışan boş adamlar var. "Yok mu kardeşim Madrid’li mektup arkadaşın, çeksin yollasın şu yolun fotoğrafını" diyoruz. Ordan da bir iş çıkmıyor. Madrid’e yolum düşmedi; internet’te çok zaman oldu -yıl kaç hatırlamıyorum- bir Atletico Madrid sitesinde bulmuştum bu fotoğrafın bir benzerini. Vay be dedik harbiden de yol geçiyormuş tribünün altından. Bu fotoğraf karesi futbol sevgimizin yokluk yıllarının uktesidir işte. Şimdi o yolun adının M-30 olduğunu bile biliyoruz da ne işimiz yarıyor ki...

Reklam Arası

We've got the studs
If you've got the balls
Cologne's Gay Football Team invites you for a Trial Training..

Kanlı Derbi

72 saat içinde 2 derbi oynadılar. Pazar akşamını kansız atlattılar ama dün akşamı kupa maçının sabahını yine kana boyadılar Yunanistan'da. Pazar günü 1-1 bitmişti lig maçı. Çarşamba akşamı Olympiakos 4 attı Pana'ya. Derbide 4 attın mı kutlarsın elbette. 24 yaşındaki Theophilos Stavrakis ve 26 yaşındaki Costas Bakandritsas da öyle yapmışlar. Pire'de Panathinaikos'luların saldırsına uğramışlar bir kafede. Bıçaklı saldırı! Stavrakis hayatını kaybetmiş, arkadaşı yaralı. Çok değil 9 ay önce, futbol değil voleybol derbisinde yine bir taraftar ölmüştü. O Pana'lıydı şimdi Olympiakos'lu. Yunanlılar yine ligi tatil ederler şimdi..

Futbol Kaç Derecede Oynanmaz?

Yaz vakti marketten doldurduğun alışveriş torbanda tavuk varsa gidip bir kafede soluklanamazsın. Derin dondurucudan çıkardığı eti tekrar dondurma, balığı oda sıcaklığında 2 saatten fazla tutma, 40 derece sıcakta öğle vakti sokaklarda dolaşma derler. Celsius temelli uyarılar işte bunlar hayatımızda. Geçen sezon Meduna, Manisa'da saha ortasında yere yığıldığında tribündeydim. Ne maçın sonucu, ne kaybedilen puanlar kimsenin umurunda değildi. Hava sıcaklığı akşam 9'da 35 dereceydi o akşam. Ağustos'un başında start vermişlerdi lige.
Bu sezon devre arası yok. Sivas'ta kar yok ama -25 derece soğuk vardı Sivasspor-Trabzonspor maçında. Buz ısırığı dediler, donma tehlikesi dediler ama maç oynandı. Tıp adamları aman dikkat diyor ama dinleyen yok. Ta ki gelecek hafta oynanacak olan Sivas-Fenerbahçe maçına kadar. Çünkü bu ülkede buz ısırığıdan muzdarip Umut, aynı şartlarla karşılaşacak Alex kadar reyting yapmıyor da ondan...
"Euro 2008 yüzünden devre arası kısa, Avrupa'da da böyle" diyorlar. Hayır değil. Almanlar, gitmiyor mu finallere? Bütün takımları neden Antalya'da peki? Neden Şubat'a kadar tatil Bundesliga? Bizim federasyon lig planlaması yapmayı bilmiyor da ondan. Hafta ortası lig maçları her ülkede oynanıyor. Avrupa'da maçı olanın -dinlenmek amacıyla değil- lig maçı erteleniyor. Premier Lig'de 3 maç eksiğine kadar örnekleri var bunun. İşkembe i kübradan sallamıyoruz ki! Galatasaray ve Fenerbahçe dışındaki 7 maç rahatlıkla hafta ortası, Şampiyonlar Ligi haftalarında oynatılabilir, bu iki takım için de uygun Salı-Çarşamba'lar bulunabilirdi. Bu durumda ne yazın boğucu sıcağında ne de kışın ayazında lig maçı oynatırdınız. Adamlar 38 haftalık lig yönetiyor, biz 34 haftayı programlayamıyoruz nedense.
Yediğimiz tavuk kadar değeri yok Türkiye'de futbolcuların. FIFA nezdinde de olduğunu sanmıyorum. Nedir bu işin kuralı, bilen varsa yazsın. Eksi ve artı kaç dereceden sonra futbol maçlarını hakem erteleyebilir? 10 cm kar olunca, top sekmeyince oynanmaz da; peki eksi kaç derece olunca bu oyun, oyun olmaktan çıkar?

Bizim Kupa ve Onların Kupaları

Türkiye Kupası'na UEFA Kupası'nın grup formatını kim layık gördü de; bu kupanın tadını kaçırdı bilmiyorum ama kupa dediğin çift maç eleminasyondur. Hatta çeyrek finale kadar tek maçtır en güzeli. 4 maç üzerinden grup oynattığında ne sürprizin tadı kalıyor; ne de yoğun maç trafiğinden ayaklar topa gidiyor. Stada giden de yok, ekran başında oturan da. Real Madrid'in aklı galiba haftasonundaki derbideydi ki-klişedir-Mallorca'ya Santiago Bernabeu'da çarpıldı (0-1) ve kupanın dışında kaldı. Başkan Calderon 3 kupa için adam başı 900 bin euro prim vaat etmişti oysa ki. Mallarco'da Galatasaray'a transfer olacağı iddia edilen Basinas 90 dakika sahadaydı. Pato ile fiyaka yapan Milan -ki bu kupa Ancelotti'ye göre angaryaymış- da Catania'nın kurbanı oldu. Fransa'da ligde dipleri tarayan 3 takım kupada bir üst turda: Paris Saint Germain, Lens ve Auxerre(Marsilya'yı elediler, Erik Gerets sallanıyor). Komşuda 72 saat önce 1-1 biten derbinin sıcak rövanşında Olympiakos, Pana'yı dörtledi.

Haftasonu Futbol

19 Ocak Cumartesi
13.00 Sakaryaspor - Orduspor (D Spor)
14.30 Hearts - Hibernian (Business)
15.00 Trabzonspor - G. Oftaş (Lig Tv)
17.00 Middlesbrough - Blackburn (Fox)
18.10 Lorient - PSG (Kanal A)
19.00 Beşiktaş - Kasımpaşa (Lig Tv)
19.00 Genoa - Atalanta (24)
19.20 Watford - Charlton (Business)
21.00 Getafe - Sevilla (Ntv Spor)
21.30 Fiorentina - Torino (24)
23.00 Villarreal - Valencia (Ntv)
20 Ocak Pazar
13.00 Eskişehirspor - Gaziantep BB. (D Spor)
13.30 VVV Venlo - PSV (Business)
15.00 Gaziantepspor - Fenerbahçe (Lig Tv)
15.30 Nec Nijmegen - Ajax (Business)
16.00 Udinese - Milan (Ntv Spor)
16.00 Juventus - Sampdoria (24)
19.00 Galatasaray - Bursaspor (Lig Tv)
19.00 Nice - Nancy (Kanal A)
19.00 Roma - Catania (24) Bant
20.00 A.Madrid - R.Madrid (Ntv Spor)
21.30 İnter - Parma (24)
22.00 Barcelona - R.Santander (Ntv Spor)
22.00 Lens - O.Lyon (Kanal A)
Credit:Tribündergi

16 Ocak 2008

Geordie Messiah 2.0

Sam Allardyce gittikten sonra Manchester United'dan 45 dakikada 6 gol yiyen Newcastle yana yakıla hoca arıyordu. Fransız Deschamps'ın adı geçti en son. Juventus'tan yok yere yolladılar bu adamı. Harry Redknapp sağolun almayayım dedi. Bu kaostan Kevin Keegan ismiyle çıkmak her kulübün harcı değil. Bizim siyah beyaz televizyonun en güzel topçularından Keegan 3 yıldır yedek kulübesinden uzaktı. Newcastle taraftarı ona tapar. Lakabı da Geordie (Newcastle muhtarında kaydı olanlar) Mesihi'dir. Takımı Premier Lig'e çıkartan, dönemin fırtınası (sanki bugünün değil!) Manchester United'ın ardından 2. yapan Kevin Keegan'dır da; benim yine bir çekincem var. Bu bir zamanlar efsane oldukları kulübe 2. kez dönüp hüsranla ayrılanlar kulübü var ya? İşte oraya bir zaman sonra Kevin Keegan da üye olur mu acaba? Bu kez Ginola, Asprilla yok ama Kevin Keegan'lı Premier Lig daha güzel. Biliyorum rezil bir final cümlesi oldu...

Cristiano Ronaldo ve Alex

Manchester United kariyerinde ilk hat-trick'ini Newcastle'a yapan Cristiano Ronaldo, Premier Lig'de 16 gole ulaştı. Tüm kupalarda attığı gol ise 22. İngilizler hemen incelemeye almışlar bu durumu tabii. Premier Lig'de santrfor olmayan bir oyuncu en fazla kaç gol atmıştı? Cevap yine Ronaldo. Geçen sezon 17 gol atıp bir sezon önce 16 gol atan Frank Lampard'dan bu ünvanı teslim almıştı Ronaldo. Aslında bu futbolun son yıllarda nereye gittiğinin de bir göstergesi. Orta saha oyuncularının skora katkısı. Pires Arsenal'de 2002-2005 arasında 14 gol attı sezon başına. Guardian'ın görevi tabii kendi liginin röntgenini çekmek. Biraz kafalarını kaldırsalar, bizim ligden Alex'i de görecekler!..

Madrid Derbisi Ne Olur?

Pazar günü (20:00) Madrid derbisi var. La Liga'da fikstür azizliği bu sezon Madrid derbisi ligin ilk haftasına rastladı. Biz de hala "ligin ilk 6 haftasında derbi oynanmaz" diye abuk sabuk bir kural var. Atletico Madrid ligin ilk haftasında Santiago Bernabeu'da 2-1 kaybetti. Uzun yıllardır olmadığı kadar bu sezon yarışın içindeler. En azından gelecek sezon Şampiyonlar Ligi görecekler. Real Madrid ligin ilk yarısını tarihinin en iyi performansıyla kapadı. Vicente Calderon'daki rövanş nasıl biter? Cumartesi akşamına kadar sürecek bir anket sağ kolonda beklemekte...

3. Devre

Foto Romanista'nın blogdan. Roma:3 Dundee United:0 hatırası olarak vermiş. Üzerindeki sloganlar ilgimi çekti. İtalya'da tribün terörüne Vernel etkisi yapsın diye bir zamandır 3. devre uygulamasında ısrar ediyor Federasyon. Bu "Terzo Tempo" (3. devre) maçın bitiş düdüğü sonrasında kaybedenin kazananı saha içinde sıcağı sıcağına tebrik etmesi. Floransa'da Inter, Fiorentina'yı devirmiş, (foto 2) soyunma odasına giderken tebrikleri kabul etmişti. Görüldüğü üzere Romalılar bu fikre karşı. "Nasıl geçirdik ama" tarafındayız ile renklerini belli etmişler. Fair Play uzun hikayedir de; ben de garip buluyorum bu 3. Devre uygulamasını. Kaybeden indirir tozluklarını, eğer başını, gider soyunma odasına. Nedir ki? Bir de üstüne kokteyl prolonge mi versinler adamlar!..

Patricio Rodriguez

Arjantin kapanış ligine 2 hafta kaldı. Kış turnuvasıyla büyükler lige hazırlanıyor. Independiente, Boca'yı 2-1 devirdi. Maçın adamı Patricio Rodriguez. 1990 doğumlu. Independiente forması giyiyor. Clausura 2008'de adından en söz ettiren isimlerden biri olmaya aday.

Descartes'ın Selamı Var Tümer

Tümer Metin için bir kayıp ilanı vermek lazım. Sezonun ilk yarısı bittiğinde yurtdışına çıktı, hala ortalarda yok. Kulüp arıyor kendine. Tümer mutlaka askere gitmeli diyenlerden değilim. 25 Aralık'ta yazmışım: Profesyonel sporculardan alın 100 bin euro, bedelli yapsınlar bu adamlar diye ve sonunda bir soruyla bitirmişim: Birliği belli olan Tümer nasıl pasaport kontrolden geçecek? Geçti de gitti bile. İbrahim Kutluay kadar piyasası olmadığından da hala boşta. Milano'da arkadaşının yanında kalıyor diyorlar. İşin komik tarafı bir Alman kulübüyle anlaşsa, hazırlık kampına da katılamayacak. Alman kulüpleri Antalya'yı mesken tutmuşlar. Tümer Metin kendi ülkesine giriş yapamıyor! Birliği de havanın -25 derece olduğu Sivas'ta. Ocak ayı sonuna kadar kulüp bulması lazım Tümer'in. Bu iş o kadar da zor değil. Avrupa'da 2.lig kulüplerinden birine verirsin 100 bin euro, adam sana para ödeyeceğine sen ödersin, kadrosunda gösterir seni. 2. antrenmanda baldırın çeker, 1 ay sonra diz bağların esner, sezonu kapatırsın. Peki tüm bunlara değer mi? Yargılamıyoruz canım onu ancak Tanrı yargılar. Ha bir de memlekete dönerse Askeri Mahkeme...
Konuyu Tümer'in 15 Mayıs 2007'de Fenerbahçe resmi sitesinde Sabah gazetesindeki haberi yalanlayan demeciyle bağlayalım: "Ben de her Türk evladı gibi gidip vatani görevimi zamanı geldiğinde yapacağım. Ben Milli Takım forması giyen bir futbolcuyum. Ülkemi nasıl uluslararası maçlarda temsil ediyorsam vatani görevimi de yaparım. Bundan kimsenin şüphesi olmasın."
- Şüphe mi? Sana Descartes'ın selamı var Tümer...

Carlos'ların Kaybedeni

Rus (Cavenaghi) ve Ukrayna (Lucarelli) liginde telef olan yıldızların hikayesi ayrı bir yazı konusudur. Chelsea ve Abramovich neresinden bakarsan bak bir başarı hikayesidir. Rus sermayesinin bir de batırdıkları, mahvettikleri var. Blogda çok kez hikayeleri geçti. Carlos Tevez ve Mascherano. Putin'in ülkeden kovduğu ve Londra'da yaşayan Boris Berezovsky 'nin sermayesiyle MSI şirketini kuran Kia Joorabchian'ın Corinthians operasyonu. 2 Arjantinli'nin yanında flaş bir transferi daha vardı Kia'nın Brezilya kulübü için. Carlos Alberto. Mourinho'nun Porto ile en büyük kupayı aldığı finalin yıldızlarından. Portekizli Londra'ya giderken yanında götürmedi onu. Porto da kalsa para kazanamayacaktı Carlos Alberto. Kia belasına bulaştı ve ülkesinin yolunu tuttu. Corinthians'ı şampiyon da yaptılar. Kia, 2 Arjantinliyi alıp Londra'ya; West Ham'a kaçtığında Carlos Alberto öksüz kaldı kendi topraklarında. Corinthians da küme düştü zaten. Werder Bremen'in sezon başında onun için ödediği 8.5 milyon euro bonservis kulüp rekoru olarak kayıtlara geçti. Bu sezon Bundesliga'nın elde patlayan yıldızı ünvanıyla kapadı ilk yarıyı. Oynadığı maç sayısı sadece iki. W. Bremen şimdi krize giren Carlos Alberto'ya Brezilya'da kulüp arıyor. Kia'nın köleleri Carlos Tevez ve Mascherano ise artık burunlarındaki halkayı çıkarttılar Manchester United ve Liverpool'da...

15 Ocak 2008

Cam Adamlar

Müzmin sakat Gökhan Zan için bir gazete "Gökhan Cam" manşeti atmıştı. Cam Adam tabiri bununla mı başladı; bilmiyorum. İspanyollar da "kristal ayaklar" diyor böylelerine. Hiçbir sezonlarında 30 maçın üzerine çıkamayan, vücutlarının farklı bölgelerinden mütemadiyen sakatlanan ve takımdan ayrı düz koşuyla sezonun yarısını geçiren futbolcular. Lakin bu tanıma uzun süreli ağır sakatlık geçiren futbolcuları katmamak lazım. Bizim topçulardan başlayalım. Emre Belözoğlu'nu ilk sıraya koymak lazım. Gökhan Zan da bu konuda istikrarlı. Ali Tandoğan, Nobre, Ricardinho ve Mehmet Yozgatlı da hiç fena değil. Fenerbahçe'de Kemal'in eline kimse su dökemez. Önder ve Deniz de hiç fena değil. Galatasaray'da Lincoln bu sezon bu sıfatın hakkını veriyor. İspanya'dan devam edelim. Eski Man. United'lı Heinze, Robben ikisi de camdan adamdır. Real Madrid'de tutunamayan Woodgate, eski Barça'lılar Overmars ve Motta. Motta senenin 10 ayı sakattır mesela. A. Bilbao'da Yeste, Valencia yıllarından beri illa ki Aimar. Serie A'da liste başı elbette ki Ronaldo. Inter'den Samuel ve sağlam görünen cüssesine rağmen Patrick Vieira. Brezilya'da gününü gün eden Adriano. Milan'ın en kolay sakatlanan adam Inzaghi. Bayern Munih yıllarından beri Ballack da hiç fena camdan adam değildir hani. Eski Fiorentina'lı Luca Toni de kristalizedir. Liste uzar elbette, canı sıkılan devamını getirsin yorumlarda...

Baba ve Oğulu Seyretmek

Birkaç yıl öncenin bir yazı konusuydu. "Ne zaman genç değilsin?" üzerine. Taraftarı olduğun takımın kadrosunda senden yaşça büyük biri kalmadığında; pantalonun paçasına da saçın traşına da dikkat edeceksin. Daha ağır olanı bir zamanlar seyrettiğin, hayran olduğun futbolcunun oğlunun profesyonel futbolcu olarak karşına çıkması. Cruyff'u seyredenler, -sıradan bir futbolcu olsa da- Jordi de ile tanıştılar stadda ya da ekran başında. Abidi Pele de kral adamdı Marsilya'da. Bir Weah bir de Abidi Pele'ydi işte o zamanlar. Biz bu adamı seyrettik, şimdi aynı takımda, Marsilya'da oğlunu seyrediyoruz. Andre Ayew 1989 doğumlu. Arsene Wenger'in radarlar yine iyi çalışıyor. Arsenal'e getirmek için 6.5 milyon euro teklif etmişler. Kontrol etmedim ama sanırım Afrika Kupası için Gana kadrosunda da olmalı Ayew. Yorumlarda bakalım kim hangi baba ve oğulu, 2 kuşağı gördü sahalarda...

Olympiakos - Panathinaikos

Panathinaikos'lular Atina'ya hiç dönmeselerdi, stadda yatsalardı keşke! Pazardan sonra Çarşamba akşamı da derbi var. Bu kez kupada. ERT hala ses vermedi. Yayın olacak mı belli değil...

La Liga'nın En İyi Yabancısı

İtalya'daki Trofeo Bravo ve Premio Golden Boy ödüllerinden sonraki durak İspanya. Don Ballon dergisinin La Liga'da forma giyen en iyi yabancı futbolcuya verdiği ödül. 1975 yılından beri dağıtılan ödülü Nihat Kahveci, Real Sociedad'daki muhteşem sezonu olan 2002-2003 yılında almıştı. Bizde ömrü 33 yıl olan bir futbol dergisini hayal etmek bile zor. Haftalık futbol dergisi yok derken Alkım yayınlarından F'yi örnek veren arkadaşlar var. F'yi yok saymıyorum elbette lakin haftalık aktüel haber veren, bizim futbolumuzdan da bahseden formatta bir dergi değil F. Dünya futbolunun eski yıldızları portreleri ağırlıklı; daha çok futbol kültürü üzerine bir külliyat.
2006-07 Lionel Messi/ Barcelona
2005-06 Ronaldinho /Barcelona
2004-05 Juan Roman Riquelme/ Villarreal
2003-04 Ronaldinho/ Barcelona
2002-03 Nihat Kahveci/ Real Sociedad
2001-02 Zinedine Zidane/ Real Madrid
2000-01 Luis Figo/ Real Madrid
1999-00 Luis Figo/ Barcelona
1998-99 Luis Figo/ Barcelona
1997-98 Rivaldo/ Barcelona
1996-97 Ronaldo /Barcelona
1995-96 Predrag Mijatovic /Valencia

G-14 İçin Yolun Sonu

G-14, Avrupa ligi diye yola çıktı, büyük kulüplerin bir araya geldiği bir organizasyondu, UEFA nezdinde haklarını arayacakları, yeri geldiğinde pastadan fazla dilim almak için ufakları ezecekleri bir birlikti. Kurulduğu ilk günden bu yana kağıt üzerinde kalan derneklerden öteye bir faaliyetleri olmadı. Olsa olsa kulis yaptılar. UEFA da karşılarında dik durdu. Aksi zaten birliğin dağılması demekti. Bugünlerde G-14'ün vefat ilanının verileceği konuşuluyor. UEFA kulislerinden her zaman en sıkı haberleri veren L'Equipe de bu iddianın arkasında duruyor. Barcelona başkanı Laporta ve Bayern Munih'in patronu Rummenigge'nin üyesi oldukları G-14 (18 takım) ile ters düşmeleri ve Michel Platini'nin muhalefeti organizasyonun sonunu hazırladı. G-14 ilk günden bu yana 1.viteste gidiyordu, yakında kontak kapatırlar. Bu işi en çok üzülecek olan ise G-14'ün ateşli savunucusu ve başkanı Olympique Lyon'un patronu Jean Michel Aulas olacak.

Trofeo Bravo

Türkiye'de verilmeyen ödüller meselesinden İtalya'ya, Guerin Sportivo'nun Trofeo Bravo'suna gidelim. Guerin Sportivo, Türkiye'de halihazırda benzeri olmayan bir dergi (bkz: Türkiye'de haftalık futbol dergisi yok) 1978 yılından bu yana Avrupa'da 21 yaş altındaki futbolcular arasında en iyiyi seçiyorlar. Benzer bir ödülü 5 yıldır Tuttosport gazetesi de veriyor. Van der Vaart, Rooney, Messi, Fabregas ve Aguero sırasıyla son 5 yılda "Premio Golden Boy" ödülü aldı Tuttusport'tan. Guerin Sportivo'dan 2007'de Messi ödülü alırken fazla zorlanmadı tabii. Son 10 yılda bu ödüle layık görülenlerin hepsi kariyerlerinde tavan yaptılar. "overrated"siz bir liste yani...
2007 Lionel Messi Barcelona
2006 Cesc Fabregas Arsenal
2005 Arjen Robben Chelsea
2004 Cristiano Ronaldo Man Utd
2003 Wayne Rooney Everton
2002 Christoph Metzelder Borussia Dortmund
2001 Owen Hargreaves Bayern Munich
2000 Iker Casillas Real Madrid
1999 Gianluigi Buffon Parma
1998 Ronaldo Inter Milan
1997 Ronaldo Barcelona
1996 Alessandro Del Piero Juventus

Plaketi Olmayan Var Mı?

Her Türk vatandaşının evinde mutlaka bir plaket vardır. Yoksa da 10 yıl içinde olacaktır. Kimse telaşlanmasın, önce kadınlar ve çocuklar! Çılgın gibi plaket dağıtılır Türkiye'de. Çok insan da ekmek yer bu plaketlerin üretiminden. Eğitim yılının sonunda her özel okul ve üniversite; yılın en iyileri törenleri düzenler. Haber bültenlerinde, ilgili programda adları geçsin; bedava reklamları yapılsın diye. 3 yıl önce kurulan üniversite "geleneksel" yılın ödülü verir. 8 yıllık eğitim kurumları yılın magazincisini seçer. Konuyu dağıtmadan futbolla devam edelim. Bizim futbolumuzda ayın, yılın en iyileri standartı yok. Prestijli bir ödül de yok. Sıkı bir futbol takipçisinin; X 2003'ün en çok umut vaat eden genci ödülü sahibiydi; Y Ekim ayının en başarılı teknik direktörüydü, Z yılın futbolcusuydu demesi mümkün değil bizim memlekette. Milliyet'in geleneksel spor ödüllerinin de eski tadı kalmadı. Şampiyon takım yılın takımı olacaksa; neden anket düzenlenir ki? Bu; Süper Lig'in sponsoru Turkcell'in el atması gereken bir meseledir ya da bir başka kurumun. Four Four Two Türkiye'nin, bizim topraklarda France Football'ın ödülleri benzeri bir yarışma yapması lazım. Sporun ve sporcunun dostu Fıratpen seçerdi bir zamanlar her ay en iyileri. Şimdi kim yapıyor bilmiyorum. Arada sırada, çatal bıçak gürültüsü eşliğinde sahnedeki uzun masada oturan futbolcu, teknik adamların rutin açıklamaları geliyor ekrana. Kim ne ödül aldı? Hatırlayan yok. Futbolu bu kadar severiz, yılın spikerini bile şu gariban blogda seçtik. Türkiye'de gelecek vaad eden 21 yaş altındaki futbolcular arasında bir seçim yapılsa, -genç Semih adaylar arasında olmasa- fena mı olurdu? Kimse yapmazsa Mayıs ayında ben yapacağım. "Geleneksel" de deriz icabında...

14 Ocak 2008

Si yo fuera Maradona

Emir Kusturica'nın da bir Maradona belgeselinden. Manu Chao güzellemesi. Sözkonusu futbol olunca susup dinlediğim Bay B. yollamış; "ben olsaydım Maradona gibi yaşardım"...
Si yo fuera Maradona
Viviria como el
Si yo fuera Maradona
Frente a cualquier porteria
Si yo fuera Maradona
Nunca m’equivocaria
Si yo fuera Maradona
Perdido en cualquier lugar
La vida es una tombola
De noche y de dia
La vida es una tombola
Y arriba y arriba (x2)
Si yo fuera Maradona
Viviria como el
Mil cohetes... mil amigos
Y lo que venga a mil por cien
Si yo fuera Maradona
Saldria en mondovision
Para gritarle a la FIFA
Que ellos son el gran ladron
La vida es una tombola
De noche y de dia
La vida es una tombola
Y arriba y arriba
Si yo fuera Maradona
Viviria como el
Porque el mundo es una bola
Que se vive a flor de piel
Si yo fuera Maradona
Frente a cualquier porqueria
Nunca me equivocaria
Si yo fuera Maradona
Y un partido que llamar
Si yo fuera Maradona
Perdido en cualquier lugar
La vida es una tombola
De noche y de dia
La vida es una tombola

Cassano'nun Fiyatı ve Holosko

Holosko'nun Beşiktaş'a transferi sonrasında, "Avrupa'da transfer piyasasının bir kantarı varsa eğer; Holosko, 5 milyon euro+2 futbolcu etmez." demiştim. Bu ne Holosko'nun yeteneklerini tartışmak ne de Beşiktaş'ta başarılı ya da başarısız olur demekti. Bunu bilecek adam da yok bu dünyada zaten. Avrupa'da transfer piyasasının bir kantarı varsa; ki var - ki bazen kaçtığı da oluyor- son bir transfer üzerinden değerlendirelim. İkisi de forvet olmasına rağmen hala elma, armut hikayesi diyen de olacaktır mutlaka. Antonio Cassano için Sampdoria, Real Madrid'e (halen kiralık oynuyor) 5.5 milyon euro ödeyecek. Cassano'nun kariyerine, oynadığı kulüplere (Roma Real Madrid) bakalım ve Holosko'nun fiyatını transferde adı geçen 4 kulübün gelir dengesini de (lig, yayın geliri vs..) göz önüne alarak bir kez daha değerlendirelim. Mesela Beşiktaş, Lig yayın havuzundan aldığı yıllık paranın kaçta kaçını bu transfer için harcadı. %25 ?.. Aralarında kaç yaş var diyenler için sadece "2"notunu da düşeyim...

Yeni Kaptan Gattuso

Maldini sonrası Milan kaptanı kim olacak? 2007'in son günlerinde La Gazzetta bunu anketine taşımış ve Gattuso, Ambrosini'nin önünde yer almıştı. Elbette sonucu anket belirmeyecek. Patron Berlusconi'ye sormuşlar "Gattuso olur, ona yakışır" demiş. Dün ve bugün hala "Ronaldo Fener'e geliyor" manşeti atan Türk spor medyası galiba Serie A maçlarını izlemiyor. Ancelotti, Katar'daki maçta 2 gol atan Gilardino'yu kesip Napoli'ye karşı Ronaldo'yu onbirde başlattı. Ronaldo da 2 attı ve alkışlarla oyundan alındı 2. yarıda. Ancelotti 3 gün sonra satacağı adamı 11'e koyar mı? Biri çıkar; evet pazarlıyor der o başka! San Siro'da şampiyonluk yarışından kopmuş Milan'ı izlemeye gelen seyirci sayısı 70.076. Elbette ki Pato faktörü de var ama yine de muazzam bir rakam. Zambrotta'yı da birkaç gün içinde Barcelona'dan getiriyorlar.

Zula

Castro'un Türk Mezarcısı

Bu kez futbol değil Fidel Castro! Her ay düzenli aldığım bir dergi değildir, bu ay neden aldım onu da bilmiyorum: CNBC-e Business. Ocak 2008 sayısı 26. sayfada bir haber var. Okurken kanım çekildi. Giriş bölümünü aktarıyorum: "Küba lideri Fidel Castro olaylarla dolu yaşamanının sonuna yaklaşırken, adadaki 45 yıllık Amerikan ambargosunun da gevşetilmesi günden güne daha çok konuşulmaya başlandı." Sanırım bu kadarı yeter. Haberin devamında Castro öldükten sonra Havana'nın eski parlak günlerine dönüp dönmeyeceği yönündeki endişelerini; 16. yüzyılddaki Antwerp örneğiyle açıklamış editör. Bunu yazan gazetecinin dileği: "Castro bir an önce öl de önümüzü görelim. Bakalım Havana'nın hali nice olacak?" Kapitalist klavyenize kusmak istedim bir an. Sizin hiç mi babanız ölmedi be kardeşim!..

Tim Borowski Bayern Munih'de

Bayern Munih bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde yoksa sebebi en kestirmeden Michael Ballack 'ın yerini dolduramadığıdır. Kaptanını bedelsiz Chelsea'ye kaptıran Bayern Munih şimdi aynı yöntemle Tim Borowski'yi kadrosuna kattı. Tüm kariyerini Werder Bremen'de geçiren ve sözleşme yenilemeyen Borowski için Bayern Munih beş kuruş ödemeyecek. Ballack'ın poziyonunda da oynar da; ben Bastian Schweinsteiger 'i Serie A'nın büyüklerine pazarlayacaklarını sanıyorum.

Milan'ın Müzesindeki Eksik

Pato'nun ayağı uğurlu geldi. Napoli'yi 5'ledi Milan San Siro'da. Maç öncesinde uluslararası arenada kazanılan 18 kupayı sahaya getirmişler. Tek eksikleri UEFA Kupası. Ayıplıyorum onları!..
7 Şampiyon Kulüpler& Şampiyonlar Ligi
1963 Finale Milan-Benfica 2-1
1969 Finale Milan-Ajax 4-1
1989 Finale Milan-Steaua 4-0
1990 Finale Milan-Benfica 1-0
1994 Finale Milan-Barcelona 4-0
2003 Finale Milan-Juventus 3-2 (pen)
2007 Finale Milan-Liverpool 2-1
2 Kupa Galipleri
1968 Finale Milan-Hamburg 2-0
1973 Finale Milan-Leeds 1-0
5 UEFA Süper Kupa
1989 Barcelona-Milan 1-1 0-1
1990 Sampdoria-Milan 1-1 0-2
1995 Arsenal-Milan 0-0 0-2
2003 Milan-Porto 1-0
2007 Milan-Sevilla 3-1
4 Kıtalararası
1969 Milan-Estudiantes 3-0 1-2
1989 Milan-Nacional Medellin 1-0
1990 Milan-Olimpia Asuncion 3-0
2007 Finale Milan-Boca Juniors 4-2

AEK Yararına Derbi

AEK derbiden 24 saat önce 5 atıp kazanınca liderliği ele geçirdi. Haftayı lider kapatabilmeleri için de derbinin berabere bitmesi gerekiyordu. Öyle de oldu. 1-1 bitti komşunun derbisi. Pana'nın ilk golünde Olym defansı uyudu, N'Doye süper çaktı. Olympiakos'un oyun tutturamadığı, Kovacevic'in sahada gezdiği derbide beraberlik golü tam hakem faciasıydı. O golü Pana'ya verseler, tribünler sahaya inerdi Pire'de. Kalecinin zıplamasına engel olacak şekilde ellerini açmış Olympiakos'luya devam diyen hakem altıpasın içindeki karambolden gele golü adeta yarattı. 2. yarı Pana daha iyi oynadı. Oyunu yıktıkları dakikada hesapta ele değen bedava bir penaltı kazandılar. Eski kalecileri Niko berbat atılan penaltıyı çıkardı. Ne Postiga oynadı ne Belluschi. Yunan rejisi tribünleri göstermemeye yemin etmiş, bir de sırttaki isimleri kendi alfabelerinde yazmaktan vazgeçseler artık Yunanlılar. Orta kalite futbol, bol boğuşma ve 1-1 beraberlik. Derbi derbidir yine de... Takım kadroları budur!...
ΟΛΥΜΠΙΑΚΟΣ (Τάκης Λεμονής): Νικοπολίδης, Πάντος, Τοροσίδης, Ζεβλάκοφ, ʼντζας, Μενδρινός (70΄ Σίσιτς), Πατσατζόγλου, Τζόρτζεβιτς, Γκαλέτι (83΄ Νούνιες), Λούα Λούα (77΄ Κωνσταντίνου), Κοβάσεβιτς.
ΠΑΝΑΘΗΝΑΪΚΟΣ (Ζοζέ Πεσέιρο): Μάλαρζ, Βύντρα, Νίλσον, Γκούμας, Σαριέγκι, Σιμάο, Τζιόλης, Ίβανσιτς, Καραγκούνης, Σαλπιγγίδης (62΄ Παπαδόπουλος), Εντόι

13 Ocak 2008

Panathinaikos'lu Talihsiz Genç!

Bugün komşuda büyük derbi var: Olympiakos-Panathinaikos. Derbinin 1001 hikayesi vardır elbet, ben birini anlatayım: Volos'da Olympiakos taraftar derneği Pire'ye otobüslerle maç gidiyorlar. Yolun belirli bir noktasında birkaç kez molotof kokteyli atılıyor otobüslere. Polis de işin üstünde durmuyor, iş başa düşüyor. Manchester United ile oynadıkları Şampiyonlar Ligi maçına giden Volos'luların otobüsüne silme "sağlam" taraftar dolduruyorlar. Geridenden motorlu takviye birlikleri. Otobüs aynı noktada yavaşlıyor, yine molotof kokteyli. Atan motorunda gazına yükleniyor. Arkadan gelen motorlar kıstırıyor bu adamı. Panathinaikos tribününden tanıdık bir yüz olduğu konusunda herkes fikir birliğine varıyor. Önce güzel bir dövüyorlar, üzerinde sigara söndürüyorlar, yere yatırıp suratına işiyorlar. Bu kadar da değil! İş tecavüze kadar varıyor. Yok hayır sopayla!.. Sonra da Volos yakınlarında boş bir arazide çırılçıplak bırakıyorlar bu Panathinaikos'lu "talihsiz" genci. Artık nasıl döndü bu komşu Atina'ya; o kadarını bilmiyorum...