7 Ekim 2011

Türkiye: 1 Almanya: 3

Karnımızın doymasını bırak, aç kaldık..... 0-2 olduğunda da, 1-3 olduğunda da çok sevdiğim satırlar geldi aklıma Mungan'dan... Belçika evinde kazanmış. Salı bizim Azerbaycan'ı yenmemiz yetmiyor belki de... Bekle ki, Almanlar, gruptan firesiz çıksınlar, Belçika'ya yenilmesinler... Biz yazgımızı başkalarının ıstaklarına bırakmışız arkadaş! Üzgünüm, ne taktiği; ne performansı... Gece, Murathan Mungan'ın olsun....

Ayrıldığımız gündü.
Mutfaktaydık, buzdolabının yanında, kapısı açıktı, herşey bambaşka
görünüyordu yüzüne vuran o soğuk ışıkta
"Biliyor musun " dedin. "Sen neye benziyorsun biliyor musun?"
Epeydir aradığın bir şeyi bulmuş olmanın hem sevinç, hem keder veren gizli bir an için bulandırmıştı yüzündeki tedirginliği, kırgınlığı.
Sis ışığa çıkmıştı. Sonra yavaşça çevirip başını yüzüme baktın kuyuya düşmeye benzeyen derin bir korkuyla.
"Neye?" dedim,yan yanayken yaşadığımız ayrılığın adını sorar gibi,"Neye?"
"Bilardo toplarına."
"Neden?" dedim.
"Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da ondan..."
Bir uçurum gibi derinleşen sessizlik o an başlamıştı bile bizi birbirimizden uzaklaştırmaya.
Beni terk etmeden önce yaptığın son konuşma oldu bu. Sonra iki arkadaşım geldi,birinin omzunda ağladım,hangisiydi şimdi hatırlamıyorum. Sonra birlikte başka bir kente gittik,anlarsın ayrılığın ilk günlerinde o eve katlanamazdım, sonra ben başka aşklara, sonra başka evlerin
duvarlarına başka takvimler aştım.
Şimdi ne zaman birinden ayrılsam ıstakaların sesi patlıyor kulaklarımda
ardından bilardo topları
dağılıyor dört bir yana
Seni hatırlıyorum o soğuk ışıkta
bir daha
bir daha
bir daha /Murathan Mungan

Karnımız Doysun Yeter

Marka olmayı başarmış bütün şeflerin kökeninde esnaflık var. Gün geliyor, onca şubeyle dünyanın dört bir köşesinde dükkanlar açıyorlar ama muteber olan dükkan her seferinde şefin sabah geldiği dükkan oluyor. Gece 3’te kalkıp balık haline gidenler, sebze ve meyve için bahçe bahçe dolananlar, kendi mahsülünü alabilmek için tarla kiralayanlar. Mutfağa gelen kadar onca detay. Buzhane görmüş ürün kullanmayanlar, yeni tadlar için dünyayı dolananlar, kendini tekrar etmeyenler ve yenilik peşinde koşanlar… Futbol sahasındaki Joachim Löw gibi…

Onun yıllar önce Fenerbahçe’de çalışıp gönderilmesi de İstanbul’da açılan bir İtalyan lokantasının şefinin üç ayda gönderilmesi gibi.. "Eninde sonunda makarna, pizza" diyor dükkanın sahibi de burada. Kim uğraşacak o yabancı şefin maaşıyla, eviyle, arabasıyla… Mutfakta yabancı şeften kaptıklarıyla bir memleket insanı da yapabilir alasını diyorlar ve şefi ilk uçağa koyup yolluyorlar. Adam alıp yürüyor, sonra… Toprak desen var Almanya’da, tarlalar bereketli, ekmeyi de biliyorlar, biçmeyi de. Löw de tarla tarla dolaşıyor işte. Malzemenin en tazesini gencini bulabilmek için yıl boyunca tribünlerden inmiyor. Kendisinden daha lezzetli sofralar hazırlayan şefler olduğunu da iyi biliyor. Tut ki adam 2 Michelin yıldızlı... Üçüncüyü alabilmek için deniyor, deniyor, yavaştık dediği oyununun pas trafiğini hızlandırabilmek için menüden birini çıkartıp (Löw, 71 maçta 72 oyuncu kullandı. 47 futbolcuya ilk kez forma veren teknik adam oldu) bir diğerini koyuyor.

Guus Hiddink ise İstanbul’un marka restoranlarına yılda 3-4 defa uğrayan ve 15 gün kalan marka şefler gibi.. Adı müşteriyi çekmeye yetiyor ama iyi malzeme bulmak için şehri tanımak lazım… İyi malzeme bulamayınca sınırın ötesinden sipariş de veriyor ama iş bizim çarşıda bitiyor. Tut ki dükkan Ulus’ta. Restorandaki yardımcısı Oğuz her seferinde Beşiktaş pazarına götürüyor bu şefi. İstanbul takımlardan gelenler ne ise; Beşiktaş pazarındaki de o işte… Uzaklar yoruyor Hiddink'i, kim düşecek iyi biberin, fasulyenin, etin peşine… Zaten patron da zorda, Metro’dan donmuş karides aldırmış mutfağa…

Bu akşam esnaf kalmayı başarmış Löw ile dünyaca ünlü, şubesi bol Hiddink’in sofralarına misafir olacağız. Bizim derdimiz lezzetli yemekler değil. Çok zamandır arıyoruz farklı bir lezzeti ama iyi futbolla gelen o damak tadı bizde yok. Tek derdimiz karnımızın doyması… Aç kalmayız inşallah...

Hayatım Futbol

Hayatım Futbol, internette futbol içeriğinin peşine düşenler için tanıdık bir adres. Uykudan uyandı diyelim. Bu kez öncelikle iPad versiyonuyla. Yakın zamanda içerik internet sitesinde de yer alacak. Hayatım Futbol haftalık yayınlanacak ve İpad'i olanlar içeriğe App store'dan ulaşabilirler. Türkiye-Almanya maçı elbette ki ilk haftanın konusu. Yazar kadrosundaki arkadaşlar Ali Murat Hamarat ve Coşkun Çelik dışında blog vasıtasıyla tanıştığım güzel adamlar. Hayırlı olsun, yolları açık olsun...



Editör : İlker Yılmaz

Editör Yardımcısı:Uğur Karakullukçu

Yazar Ekibi: Alper Öcal, Emre Özcan, Fırat Topal, Orhan Uluca, Salih Demirci, Ali Murat Hamarat, Coşkun Çelik, Fatih Demireli, İsmail Şayan...

Hayatım Futbol Sayı #1

Soruşturma... Yuvarlaktır; Bir Şampiyonlar Ligi Takımı: Trabzonspor; Panzer'in Yeni Zırhı Ömer Toprak; Türkiye-Almanya maç önü; Almanya bir başka; Bir azim öyküsü; Panorama / Süper Lig Panorama / La Liga Panorama / Premier League Panorama / Bundesliga Panorama / Serie A Panorama / Eredivisie Panorama / Bank Asya 1. Lig

6 Ekim 2011

Tam Saha İletişim Rezaleti


Bu bir tercih meselesi, niye öyle yapıyorlar bilmiyorum ama saygı duyuyorum. Memleketin sınırlarını aştığımızda aynı mesleği paylaştığımız bazı insanlarla aynı yerde yemek yemiyoruz. Bazılarımız başka sokaklara sapıyor. Taksim’de hepsini bir arada bulacağınız bildik fast food markalarını arıyorlar. Bazıları da bilmedik dükkanlara atıyor kendini, annelerinin hiç pişirmediği, bizim pazarlarda hiç satılmayanlarla yapılanlarla doyuruyor karnını...

Benim de, senin de, Arda’n ın da bu memleketin pazarlarından taşanlarla karnı çok doymuştur. İsterdim ki Madrid’in bilmediği sokaklarında kaybolsun ve attığı imzanın arkasından bir konuşmuşsa bir daha dönmesin bizim sofralara. Orada geç vakitte otururlar sofraya, öyle doysun karnı, yediğinin o dildeki manasını öğrensin, garsondan hesabı onun dilinde isteyebilsin...

Futbol ortak dil. Yetenekliysen oynarsın.. O en kolayı... İdman dediğin belki biraz daha ağırdır ama yeni olmanın şevkiyle o da koymaz adama... Yapmadı Arda.. Böyle olmasını dilemezdim. La Liga başladıktan sonra Madrid medyasına konuşmasını, topuna bakmasını, İspanyolca öğrenmesini beklerdim... Yapıyorsa bile; bir tarafını koparamadı. Ne oralı; ne de buralı olamamak en zorudur. Çeker durur seni hayat iki yakadan. Paramparça olursun...

Sözlerini alıntılamayacağım,mesele bu değil.. Federasyon’un resmi mi resmi dergisi Tam Saha dergisine verdiği röportajda kapatamadığı hesapların Galatasaray taraftarını özellikle de genç nesil taraftarı yaraladığı ortada. "Susma sustukça sana sıra gelecek" demiştim bir zamanlar. Bu da onun bir tezahürü. Bir ilişkide sakat yaşanan ne ise onun söylediklerinde bu saklı. Böyle bitmez mi aşklar? Söylenmeyenlerin hepsinin bir anda söylediğinde...

Biriktirmiş mecburiyetten Arda. Haksızlığa uğradığı her an söylemesi gerekenler kulüp tarafından ya da otokontrol yüzünden söylenmemiş. Suratına edilen küfürler, sahip çıkmama ya da hiç katılmadığım o takım için gelir -kime ne, kimin ne kazandığı- dengesi. Bunlar orijinal satırlar değil. Galatasaray’da son 3 yılda yabancı futbolculara karşı 2000’de başarıyı getiren yerlilerin futbolu bıraktıktan sonra yaptıkları yorum desteğiyle, Türk oyuncuların Florya’da faşizan bir tavır geliştirdiklerini bilmeyen yok...

Söylediklerine itiraz edersiniz ya da katılırsınız, tek satırı bile sizi yaralar ya da yeter artık sus diye haykırırsınız, uzatmamak lazım çünkü belki de mesele başka...

Almanya maçına 5 gün kala bir röportaj Türkiye Futbol Federasyonu’nun resmi sitesinden yayınlanıyor. Tam Saha dergisi piyasada satılan bir dergi değil. Aylık iş yapmanın sakıncası... Arda ile yapılan röportajın tarihi Avusturya maçının oynadığı Eylül başı. Bir ay önce verilen cevaplar... Soruları soran ise Milli Takım Teknik Direktörü Guus Hiddink’in tercümanı Türker Tozar. Dünyanın hiç bir yerinde milli takımın hocasının tercümanı gazeteciliğe soyunmaz. Türker Tozar tercümanlığı layığıyla yapan bir isim. O işinde başarlı mı, başarılı...Ama Türk futbolunun yöneten yapının tam göbeğinde oturup, federasyondan maaş alıp, milli takımda oynanan bir futbolcuya “Bizim futbolumuzun eksikleri, sana da haksızlık yaptılar kardeş, al pası verdim sana ” temalı provokatif soruları soracak isim değil.

O zaman adama sorarlar dön bir bak aynaya diye! Türker Tozar senin oturduğun masa İstinye'de... Orada batırıyorlar Türk futbolunu!.. Bunu bir gazeteci sorsaydı, sorun olmazdı lakin Hiddink’in -Chelsea ne oldu(!)- tercümanı sorularıyla federasyon kanalıyla milli takım futbolcusuna eski defterleri açtırıyor ve ayrıldığı kulübe eleştirilerine çanak oluyorsa orada dur demek lazım.


Sonunda ne oldu? Almanya maçı gibi hayati bir maç bir öncesinde Pazartesi gününden itibaren Arda röportajı ve yankıları konuşuluyor bu ülkede. Maça iki gün kala da Arda röportajları okuyacaksınız yarın (bugün) gazetelerde. Belki de bu söyledikleri yüzünden Emre'den sonra Arda'da da yuhalanacak o stadyumda... Milli takım tercümanının bir ay önce yaptığı röportaj yüzünden, Arda çıkıp “ Ama bir ay önce konuştum” diyecek, gündem milli takımdan kopacak ve biz kalkıp Euro 2012’ye gitmekten bahsedeceğiz... Sonra ara ki Milli Takım ruhunu bulasın... Bunun adı "Tam Saha" iletişim rezaletidir...

3 Ekim 2011

Javi Varas

Maçın ilk yarısında Frente Atletico grubunun olduğu kale arkasının önünde oynuyordu. İspanyol gazetecinin geçtiği not: "Frente, Javi Varas'ın annesinin eski mesleğini sorguluyor" idi. Sevilla, yine iyi defans yaptığı bir maçtan istediğini aldı. İki eksikle gelmişlerdi Madrid'e. Valencia'yı 9 kişiyle devirirken kalesinde devleşen Javi Varas, Vicente Calderon'da son 3 maçında 10 gol atmış Atletico Madrid'e kalesini kapadı. De Sanctis, Sevilla'ya gittiğinde Palop'u nasıl kesecek adamın bir heykeli eksik diyorlardı Sevilla'da. Büyük kaleci Palop artık 38 yaşında. Ondan kaleyi devralan Javi Varas, dünkü maçta Atletico Madrid kalesinde en az kendisi kadar iyi oynayan Courtois kadar genç değil. 29 yaşına gelmiş bir kaleci için geride boş bir kariyer var. Sevilla'nın B takımında geçen uzun yıllar... Sevilla A takımının kalesine ilk kez geçtiğinde de 27 yaşındaydı. Genç kalecileriyle meşhur İspanyol futbolu için bir istisna Javi Varas...

2 Ekim 2011

Çıldırtan Hakemler

Dün Merseyside derbisinin içine eden de hakem, akşam Inter-Napoli'nin de. Everton zaten yıldızları satmış zar zor ayakta kalmaya çalışan bir takım. Jack Rodwell'in Luis Suarez'e fotoğraftaki faulünde Suarez'in yerde kıvranışı Oscar'lık. Darbeyi alan değil diğer ayağını tutuyordu yanlış hatırlamıyorsam. David Moyes doğal olarak topa tuttu hakem Atkinson'u... Sezon başından beri Dalglish de Liverpool'a maçına verilen hakemlerden ve çıkan kararlardan şikayetçiydi. Premier Lig'de konuşan, sallayan hocaya sus payını veriyorlar.
Inter-Napoli maçının hakemi Rocchi için Inter Başkanı "Bir daha maçlarımda görmek istemiyorum" diyor. Verdiği penaltı ile maçın kaderini belirledi. Üstelik Inter'i de 10 kişi bıraktı. Devre arasında oyundan atılan ve ikinci yarıda tribüne çıkan Inter'in hocası Ranieri de fena esmiş... Inter aleyhine her hakem hatasından sonra bunun 2006'nın bir rövanşı olduğu söyleniyor ki, yeteri kadar bayık bir konu bu. Juventus için de Serie A'ya geldiği zaman hakemler ters çalacak denmişti, dendiğiyle kaldı...

10 Numara