Bu satırları bir hafta önce Pazar ekine Hamit'in de Real Madrid'e gideceğini varsayarak yazmıştım... Hamit Altıntop transferi az önce resmen açıklandı...********************
"Aile geleneklerine göre eğitilen Desideria, yörenin zenginlerinden Ramiro ile evlenmesine karşılık mutsuz ve tekdüze bir yaşam sürer. Genç kadın arkadaşlarıyla birlikte tatil yapmak üzere, İspanya'dan Türkiye'ye gelir. Grubun rehberliğini yapan bir Türk genci Yaman'a aşık olur.”
Doksanların ortasında İspanya’da Türk algısına bir başka bakış açısı getiren Vicente Aranda’nın yazıp yönettiği “La Pasion Turca” (Türk Tutkusu) adlı film kısaca böyle anlatır kendini. Oryantalizmin doruklarında dolanan, Goya Ödülleri’nde 1995 yılında 12 dalda aday olan film, bizde pek ses getirmese de prodüktörünü İspanya’da ihya etmişti. Güzin Özipek ve Rasim Öztekin’in de tutkulu ama bir o kadar da batıdan uzak Yaman’ın anne ve kardeşini oynadığı “Türk Tutkusu”, İspanya imzalı “Midnight Express” eleştirileri de almıştı. Aradan 15 yıl geçmiş olmasına rağmen “La Pasion Turca” bugün hala İspanyolların gözünde bir Türkiye referansı. İtalya’da “Fumare come turco” (Türk gibi –çok- sigara içmek) ya da Osmanlı’ya ithafen söylenen “Mamma li Turchi” (Annecim, Türkler) ile gelişen olumsuz yargıların Endülüs topraklarındaki sinamatografik bir tezahürüydü bu film...

Bugün ise bir başka Türk tutkusu moda İspanya’da. Nihat Kahveci ile temellerini attığımız ardından bu sezon başında Mehmet Topal ile vitrinine yerleştiğimiz İspanya Ligi’nde, kazandığı kupalarla dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı kulübü ünvanını FIFA’dan alan Real Madrid, üç yıldır ne yapsa etse gerisinde kaldığı Barcelona’nın Katalan yeteneklerini gelecek sezon Türk çocuklarıyla alt etmeyi planlıyor.
Geçmişte Fenerbahçe’den rekor ücretle giden Baliç, Gençlerbirliği’nin ihraç ettiği Geremi’ye, Barça forması giyen Rüştü’ye elbette ki bir selam çakmak lazım ama bizim baş aktörlerimiz Mesut Özil, Nuri Şahin ve kuvvetle muhtemel resmi imzayı atmayı atması beklenen Hamit Altıntop...
Real Madrid’in efsane stadı Santiago Bernabeu’da Türk tutkusunu ateşleyen isim Mesut Özil oldu. Bu tutkunun peşinde koşan ise bu kez filmdeki Desideria değil, son 10 yılın tartışmasız en başarılı ve en popüler teknik adamı Jose Mourinho idi. Mesut, milli takım tercihini köklerinin bulunduğu Türkiye’den yana kullansaydı, 2010 Dünya Kupası’nda forma giyemeyecek ve Alman Milli Takımı sayesinde çıktığı vitrinden elinde bir Madrid biletiyle inemeyecekti. Doğru zamanda, doğru yerde olmak önemliyse hayatta; Mesut önce bunu başardı. Doğrusu onu İspanya’da bir Türk genci olarak değil Almanların 10 numarası olarak karşıladılar. Oynadığı mevkinin en iyilerinden biriyle, Kaka ile aynı takımda forma giyme fikri bir kariyer hatası olarak da görünmedi değil sezon başında. Biz hep “Erken” deriz, Semih Şentürk’e de 30’una yaklaşırken hep genç dediğimiz gibi...
Mesut, Galatasaray’a giden Lincoln’ün yerini dolduracak isimdi Schalke 04’de. Olmadı ya da olmasına müsade etmediler. Werder Bremen ona 2008’de 3 yıllık imza attırdığında tarihi bir hata yaptığının farkında değildi. Sözleşme eğer 5 yıllık olsa, Real Madrid kapılarına dayandığında belki de 15 değil; 40 milyondan başlatacaklardı pazarlığı. İstanbul’daki son UEFA Kupası finaline Werder Bremen’i getiren Mesut’a gözünü diken Mourinho, Dünya Kupası’nda Almanların futbol aklı Türk çocuğunu kimselere kaptırmadı. İlk sezonunda 22’lik Mesut’un 17 asisti yine Barcelona’yı geçmeye yetmedi ama kendi topraklarından bir gence Real Madrid kapılarını açtı.

2005’de Peru’da 17 Yaş altı Dünya Şampiyonası'nda son maçta Hollanda’ya 2-1 kaybettiğimizde tek golümüzü atan, “10 numara” Nuri Şahin’in kaderini de bir Hollandalı çizdi. Bundesliga tarihinin en genç gol atan oyuncusu, biraz Tugay, biraz Sergen biraz Oğuz Çetin’di orta sahada. 17 yaşında kulübede oturmak yerine eski hocası Bert van Marwijk’in elini tuttu ve bir sezon forma giydiği Feyenoord’da atlaması gereken basamağı atladı. Nuri artık olmuştu.. Hocası Van Marwijk, Hollanda Milli Takımı’nın başında Dünya Kupası finali oynarken, ardından başlayan bu sezon Nuri’nin sezonu oldu. Bundesliga’nın gözü kapalı şampiyonu Bayern Münih’i, Nuri’nin futbol aklına sırtına dayayan B. Dortmund’un genç kadrosu sildi süpürdü ve bitime üç hafta kala şampiyonluğunu ilan etti. Nuri için karar anıydı. Mesut referansı işe yaramıştı. Onu takımında görmek isteyen Mourinho, Mesut ile ayn menajerle çalışan Nuri’yi telefonda ikna etmeyi başardı. Muadili Fabregas’a 50 milyon Avro değer biçildiği futbol piyasasında sözleşmesi uzun vadeli olmadığı için Nuri de büyük fatura değildi. Mesut’tan para kazanamayan Almanlar, Nuri’yi de gerçek fiyatının belki de üçte birine Madrid uçağına bindirdiler.

İspanyol futbolunun bildik bir klişesidir: “Real Madrid treni bir oyuncunun kariyerinde bir kez geçer. Ya o trene binersin ya da Real Madrid’i televizyondan izlersin...” Şimdi Mesut ve Nuri’den sonra yine bir başka Türk, Hamit Altıntop o trene bilet kestirmek üzere...
Üç gurbetçi gencin yetişmesinde en büyük pay elbette ki Alman futbolunun parmakla gösterilen alt yapısı. 81 milyon nüfuslu ülkede kulüp sayısı 26 bin 837! 6 milyon 308 bin lisanslı futbolcu var! Sıkın durun, amatörlerle birlikte tam 16 milyon 308 kişi topun peşinden koşuyor. Yaş altı milli takımlarındaki Türk genci sayısı 7! 19 Yaş altı milli takımında iki Türk genci sıralarını bekliyorlar. “Tutkumuz futbol” bizde bir tv programı, Almanların ise yaşam biçimi... Bırakalım da İspanya’da “Türk Tutkusu”nu üç gurbetçi gencimiz ateşlesin.. Beş yılda ciğerini söktüğümüz, reyting uğruna linç ettiğimiz, bu toprakların son 10 yıldaki en yetenekli Türk genci Arda Turan’dan bunu istemek insafsızlık olurdu... (15 Mayıs 2011 /Sabah Pazar)