
Tamam belki de coğrafya bilgimiz kıttı ama Trabzon'u çok daha büyük bir şehir olarak kurgulamıştım kafamda. İlk kez ayak bastığımda ve çarşıyı gördüğümde "bu kadar mı?" demiştim. Sebebi Trabzonspor'du. Trabzon'u büyük gösteren şehrin futbol takımıydı. Kolay mı; 6 şampiyonluk, gelen çıkamamış Avni Aker'den, ligin en sert deplasmanı. 3 büyüklerin yıllar boyunca "beraberlik iyi sonuç" dediği şehir Trabzon. O gidişlerin sayısı arttıkça sevdim Trabzon'u. Çardak Pide'de İstanbul'un 3'de 1 fiyatına karın doyurmayı; ki bulamazsın o pideyi bizim buralarda. Maraş Caddesi ve Uzun sokak'ta yürümeyi. Yol üzerine futbolcuların fotoğraf kağıdına basılmış kartpostallarını satan işporta tezgahı, envai çeşit bordo mavi aksesuar. Meydanda çay bahçesinde süzgeç yüzü görmemiş demli çay. Anadolu'da çok şehirde o gün maç olduğunu bilmezsin, 3 büyükler şehire gelmiş hissetmezsin. Trabzon'da deplasmanda olduğunu sana hatırlatırlar. Zorlu Hotel'in iki cephesinde de birikir taraftar, maçın önemine göre sabaha kadar davul çaldıkları da olur kapı önünde. Rakip takım stada giderken 200 kişi otobüse tezahüratlarla gözdağı verir. Avni Aker alemdir, ilk 20 dakikada Trabzonspor atarsa o gün zor çıkarsın oradan, taraftarı şahlanır, dar eder sana sahayı. Formül, ilk golü atıp Trabzonsporlu futbolcuları taraftarın pençesine teslim etmektir. Sen aradan sıyrılıp, 3 puanla dönersin memleketine. Sabahtan akşama kadar Trabzonspor'u konuşurlar şehirde.
Yiğiter Uluğ'un yıllar önceki bir yazısıdır derleme bir futbol kitabında yayınlanan," Fenerbahçe, Barcelona olabilir mi?" yi sorgulur Uluğ. Aidiyet duygusu, taraftar potansiyeli üzerinden. Son noktasında "Barcelona olacaksa Trabzonspor olur" demiştim kendi kendime. Trabzonlu başka takım tutmaz. Anadolu hiçbir şehrinde bu oranı yakalayamazsın. Biz Türkler; Türk filmlerinde kaybeden garibanı, Dünya Kupası'nda favori Brezilya'yı tutarız. Kendi ligine gelince de kestirme yol 3 büyükleri tutmaktan geçer işte. Trabzon öyle değildir. Türkiye'nin her deplasmanında o şehirde yaşayan Trabzonlu; illa ki doldurur tribünü takım geldiğinde...
Bu yazının sebebi geçen gün gelen bir e-posta. İki Brezilyalı ismi vermiş blogu takip eden arkadaş. "Bunlar iş yapar mı?" diye soruyor Trabzon'da. Ben demiyorum, Mehmet Demirkol diyor dedim; "Messi gelse nafile bu zamanda". Sorun da bu ya işte, Trabzonspor'a kimin geldiği, kimin gelemediği konuşuluyor. Ben, Trabzonspor'un "kazanma kültürünü" kaybettiğini en azından toprağa gömdüğünü düşünüyorum. Ligin 4. büyüğününün arkasına çok 5. büyük aradık. Kocaeli, Antep, Manisa, Kayseri eh bu sezon da Sivas. Tehlikeli olan artık bazı yorumların ligin 4. büyüğü olarak Trabzon'un adını anmaması, Kayseri'yi, Sivas'ı yakıştırması o siklete. Büyük takımların büyük kalmasını sağlayandır kazanma kültürü. Onu kaybeden Torino'dur; A. Bilbao'dur mesela. İkisi de ülkelerinin Trabzonspor kadar efsane kulüpleridir. Trabzon bu kadar kolay mağlup olmazdı, bugün olmadıkları kupada hadi Manisa'ya kaybetseler, Adana Demirspor'a kaybetmezlerdi. Fenerbahçe kaç yıldır kaybetmiyor Avni Aker'de. Ya da Galatasaray 11 yıl neden mağlubiyet görmedi o stadda. Yoksa Şimek gelir, Şota gelir, Yattara gelir, Marcelinho gelir, Tekke gider, o gider, bu gider değil hesap. Artık kimse Trabzon'a ayakları titreyerek gitmiyor. Uzun yıllar şampiyon olamayan Galatasaray, Beşiktaş, Liverpool, Inter, onca takım var Avrupa'da. Problem gelmeyen şampiyonluk da değil. Problem o kazanma alışkanlığına kimin mezar kazdığı. Trabzonspor'un resmi ürünleri satılmıyor. Trabzonspor yeni stad yapacak diye Avni Aker'de taş üstüne taş konulmuyor yıllardır. Trabzonspor yıllardır Avrupa Kupaları'ndan uzak kalıp UEFA'dan beş kuruş para kazanamıyor. Peki nasıl zirveye oynayacak Trabzonspor? Ne zaman şampiyon olacak? Şampiyonlar Ligi'nin gediklisi Deportivo La Coruna'nın 3-4 yıl o kupadan uzak kalınca düştüğü hale bakın bu sezon. Na farkı var La Coruna'nın Trabzon'dan. Ya da bir zamanların büyüğü Torino'nun. Onlar ne zaman şampiyon olacak peki(!) Yeni futbol düzeninde; ya Almanlar gibi stadınızı yeni baştan yapıp, - ki Kayseri 2 yıl önde- bacanızı kendiniz tüttürmeye başlayacaksınız; ya da bir Rus ya da Amerikan sermayesiyle kendinize serum bağlatacaksınız. Trabzonspor, Barcelona -aidiyet- olmayı başarabilseydi; bu ikisine de ihtiyaç duymazdı. Ne yazık ki artık çok geç. İstanbul takımlarıyla açılan fark, Trabzon şehri ekonomisinin ürettiğiyle kapanmayacak kadar büyük.
"Trabzon 10 yıl daha geçse şampiyon olamaz" dediğimizde; gelmez biliyorum masaya o demli çay. Açılmadıysa da açılır Uzun sokak'ta Starbucks. Ne yapalım dandik Americano içeriz biz de...
Bir Bordo-mavi mağlubiyetin ardından pundunu bekleyen akbaba klavye işi değildir bu satırlar. Karadeniz derbisinde deplasmanda 4 atıp kazandığı bir maçtan sonra yazılmıştır; üstelik Ersun Yanal'sızdır. Mevzu o değil çünkü...