13 Nisan 2012

Hafta Sonu Futbol


21:30 Stuttgart - Werder Bremen @Trt HD

14 Nisan Cumartesi
14:30 Liverpool - Everton @NTV Spor
14:30 İstanbul BB - Eskişehirspor @Lig TV
16:30 Schalke 04 - Dortmund @Trt Haber
19:00 Beşiktaş - Galatasaray @Lig TV
19:30 Bayern Münih - Mainz @Trt HD
21:00 Real Madrid - S. Gijon @NTV Spor
23:00 Levante - Barcelona @NTV Spor

15 Nisan Pazar
13:00 Espanyol - Valencia @NTV Spor
14:00 Kasımpaşa - Elazığspor @Trt 1
14:00 Rizespor - Sakaryaspor @Trt 3
14:30 Sivasspor - Bursaspor @Lig TV
16:30 M.Gladbach - Köln @Trt Haber
18:30 Freiburg - Hoffenheim @Trt HD
19:00 Fenerbahçe - Trabzonspor @Lig TV
20:00 Tottenham - Chelsea @NTV Spor
22:30 Rayo Vallecano - A. Madrid @NTV Spor

10 Nisan 2012

Celladını Kendin Seç

Seksenyedi yazıydı. Son model Mercedes’inde Napoli tabelasını gördüğünde güldü ve yanındaki karısına “Hatırlıyor musun?” dedi. “Neyi?” dedi Giovanna... “20 yıl önceyi... Fiat 600 ile gelmiştik Napoli’ye. 60 bin liret taksitlerini ödüyorduk.” 20 yılda onca şey yaşamışlardı, Luciano onca araba değiştirmişti. Kafa sallamakla yetindi Giovanna Moggi...

Siena yakınlarında Monticiano’da doğdu Luciano... Her İtalyan erkeğinin çocukluğundaki gibi o da futbola aşıktı, ona ilk topu hediye eden Graziano Galletti’yi hiç unutmadı, yıllar sonra basamakları tırmandığında onu yanından eksik etmedi. Futbolcu olmak istiyordu Luciano ama ufak bir problem vardı. Yeteneksizdi... Top kontrolu zayıftı ve mahalle arasında kalmaya mahkum tekniğiyle nereye gidebilirdi ki! İyi bir öğrenci de olmayı başaramadı. Liseyi zor bitirdi. Artık yola çıkma zamanıydı, ama nereden? İtalyan demiryollarında rayları kontrol eden memur olmak istiyor muydu? Elbette ki hayır ama fakir ailesinden destek gelmeyince Civitacecchia’nın yolunu tuttu. Tamam futbol yeteneği yoktu, iyi bir öğrenci değildi ama akıllı adamdı Luciano. Bir zaman sonra bilet sorumlusu oldu. Gün gelecek başka biletleri; milli takımın maç biletlerini karaborsaya vermekle de suçlanacaktı... 20’leri dördüncü lig takımlarında futbol oynayarak geçti. Üç kuruş parayı veren uzak kasaba takımlarına “Evet” diyordu yeteneksiz Luciano; çünkü o kasabalara giden trenler ona bedavaydı...


1967’de Büyük Inter’i yaratan Helenio Herreira, şampiyonluğu Juventus’a kaptırdığında 30 yaşındaydı Luciano Moggi ve taraftarı olduğu kulübün zaferini kutlarken; bir yandan da “Benim yerim futbol dünyası” dedi. İşten kalan vakitlerinde, hafta sonlarında durmadan maç izliyordu ufak stadyumlarda. Futbolcularla arkadaş olmayı başarmıştı. Onların sevdiği üç şeyden iyi anlıyordu: Kadınlar, arabalar ve futbol dünyasının dedikoduları... Yıllar sonra “Futbolcularla arkadaş olmak istiyorsanız, bir yemekte susup onları dinleyin. Onlar yalnız adamlardır ve konuşmak isterler” dedi. Bir spor gazetecisi Pini Zahavi’nin varlığından elbette haberdar değildi. İsrailli gazeteci o yıllarda Moggi ile aynı taktiği kullanıyor ve futbolculara yakın olmak için muhabbet adamı rolüne soyunuyordu. Zahavi yıllar sonra dünyanın bir numaralı menajeri olacak ve Moggi ile aynı transfer masasında onlarca futbolcu için pazarlık yapacaktı...

Avrupa’nın en muteber gençler turnuvası İtalya’da oynanıyordu ve Viareggio Cup’un müdavimi olan Moggi, 20 yaş altındaki genç yetenekler hakkında detaylı dosyalar tutmaya başladı. Ailelerine araştırdı, evlerine kadar gitti ve menajerleri olmak için saatlerce dil döktü... Başardı da... 1968 yazında hayatı değişti. Dönemin bir numaralı menajeri İtalo Allodi elinden tuttu Moggi’nin. Inter’i Inter yapan transferlerin baş sorumlusunu Torino’da Angelli Ailesi çağırıyordu ve Moggi, taraftarı olduğu kulübün kapısından Allodi ile birlikte girdi. Dosyalardan ilk çıkan isim Moggi’nin Floransa’da ufak bir kulüp olan Catolica Virtus’ta keşfettiği Paolo Rossi idi! Kimsenin tanımadığı Rossi ile birlikte Claudio Gentile’yi de bulup çıkartan Moggi idi. İki genç de İtalya’nın efsaneleri olacaktı bir zaman sonra...

Juventus alt yapısında tonla genç vardı ve A Takım’a çıkamayacağı belli olan isimleri allayıp pullayıp satma görevi Moggi’nindi. “Gelecekte milli takımın sol beki olacak” diye sağa sola haber saldığı Cheula’yı iyi paraya sattı. Cheula’dan bir daha haber alınamadı! Patronu Allodi, Juventus yönetimiyle ters düşüp ayrıldığında Moggi “Ben kalıyorum” dedi ama büyüyen egosu bir zaman sonra Juventus’ta efsane Boniperti’ye çarptı. 1976’da valizini toplayıp Roma’nın yolunu tuttu. AS Roma kulübünde çalışmak kadar başkentin etkili politikacıları ve gazetecilerini tanımak birinci hedefiydi. Yıllar sonra Hristiyan demokratlarla kurduğu dostluklar futbol arenasında çok işine yarayacaktı.Geldiği gibi eski kulübü Juventus’a ilk darbeyi vurdu ve Pruzzo’ya imza attırıp, oyuncuyu isteyen zengin Juventus’u medya karşısında zor durumda bıraktı. İtalya, yaptığı transferlerle kuzey ve güney takımları arasında dengeyi bozan Moggi’yi konuşuyordu artık…Gazeteciler her zaman baştacı oldu Moggi için. Onlarla arasını hep iyi tuttu ve yarım kilo prosciutto, parmesan ve bir şişe şarap ile başlayan minik hediye sepetleri bir zaman sonra yerini kaşmir paltolar ve pahalı saatlere bıraktı. 20 yıl sonra da o pahalı saatleri vermeye devam edecekti ve futbol dünyası 2006 yılında İtalya’daki Calciopoli skandalıyla tanışacaktı... AS Roma’da işleri yolunda gitmedi, kulübü satın alan patron ile yıldızı barışmadı ve Moggi altın kuralı devreye soktu. Roma’dan kim nefret ediyorsa, oraya gitti. 1980 kışında çantayı topladı ve Lazio’nun kapısından içeriye girdi ve girdiğine de pişman oldu. İki ay sonra “Totonero” skandalı patlak verdi. İtalya’nın ilk büyük şike skandalını ihbar eden bir manavdı. Massimo Cruciani ve “La Lampara” adlı restorantın sahibi Alvaro Trinca, bahis tutkunuydu ve restoranta gelen Lazio yönetimi ve futbolculara onlara kaybedecekleri maçları “söylüyorlardı”. Problem maçların o skorlarla bitmemesiydi. 23 Mart 1980’da İtalya Serie A’da maçların oynandığı yedi stadı polis ve savcılar bastı... Lazio ve Milan kısa sürede küme düşürüldü. Moggi “Ben yeni geldim. Hiçbir şeyden haberim yok” dedi ve kendini kurtardı.

Başkent ona uğursuz gelmişti. Lazio düştüğü ikinci ligden dönemeyince Moggi yine valizi topladı. 82 baharında Lazio çırpınırken o altın kuralı ikinci kez devreye soktu. Bu kez eski kulübü Juventus’un ezeli rakibi Torino ile el sıkışmıştı. Saffet Susiç’i keşfeden de Moggi idi. Onu evinden alıp italya’ya getiren de... Ama İnter’in parası daha çoktu. İki kulüp birbirine girdi ve federasyon Torino ve Inter’e “İkiniz de alamazsınız” deyince Paris Saint Germain’li Saffet Susiç efsanesi doğdu. Moggi’nin olduğu kulüp daha şampiyonluk yüzü görmemişti ama adamda şeytan tüyü vardı. Ertesi sezon Torino küme düşmekten zor kurtuldu ve ardından Moggi transferlerle takımı toparladı.
Torino taraftarı tribünlere döndü ve takım 80’lerin ortasında zirve yarışı verir hale geldi. Juventus yönetimi Moggi’den intikamını Aldo Serena transferiyle aldı. Torino’ya gelmesi beklenen forvet, öteki tarafa gidince şehirde kıyamet koptu. Torino taraftarı “Angelli’nin casusu Moggi” pankartları açtı ve İtalyan tribün tarihinin unutulmaz pankartlarından biri tribüne asıldı: “Almayın, hep satın. Biz de Pazar günleri kayak yapmaya gidelim.” “Lucky Luciano” o kafiyeli “Moggi Moggi, Quanti soldi rubi oggi? (Moggi bugün ne kadar çaldın?) tezahüratını duyduğunda bir yıl sonra bitecek olan kontratını çöpe attı ve sağlığı için kuzeyden yine güneye bir yolculuğa çıktı. İtalya’da herkes onun sadece bir transfer sihirbazı olmadığını biliyordu. Hakemlere en yakın isimdi ve kurulları da etkisi altına almıştı. Sahaya bir bozuk para atıldı diye kaybettikleri maçı, masada 2-0 kazanan Moggi’nin bu hünerlerine hayran kalan Napoli’nin efsane başkanı Corrado Ferlaino’ydu...

Moggi bu kez büyük oynuyordu çünkü geldiği kulüpte dünyanın en iyisi forma giyiyordu: Maradona... Ya da italyan medyasına göre ön adıyla “Problem” Maradona... Kuzey’e diz çöktüren ve 1986-87 sezonunda şampiyonluğu Napoli’ye kazandıran Maradona’nın yanına o yaz Careca’yı aldı Moggi. Takım şampiyondu ama soyunma odası kaynıyordu. Maradona kafasının estiği gün idmana çıkıyor ve kokain partilerinden fırsat buldukça tesislere geliyordu. Şampiyon Kulüpler’de ilk turda çekilmeyecek takımı çektiler: Real Madrid... Ve elendiler.. Son şampiyonun bu kez başına bela olan bir takım ve başkan vardı. Silvio Berlusconi ve Arrigo Sacchi yönetimindeki Milan!

Moggi, Maradona ile arasını hep sıcak tuttu. Medyada her seferinde ona destek çıktı ve Totonere skandalında olduğu gibi Arjantinli efsanenin sabahlara kadar süren kokain partilerden de haberinin olmadığını söyledi. Moggi her şeyi bilir ama medyanın önünde bilmezden gelirdi.
88 baharına 2 puanlı sistemde Napoli, 4 puan önünde girdi Milan’ın... Sonra garip şeyler olmaya başladı. 3 Pazar arka arkaya kazanamayan Napoli, 1 Mayıs 1988’de taraftarının önüne o unutulmaz maça çıktı: Napoli-Milan... Bir puan geride olan Sacchi’nin takımı maçı 3-2 kazandı, Napolili futbolcular sahada ağlarken, şehirde cam çerçeve iniyordu... O şampiyonluk için yıllar sonra ortaya çıkan tanıklar, Napoli’deki mafya örgütü Camarro’nun devrede olduğunu ve kokain partilerinden çıkmayan futbolcuların sezonun son üç ayında kasıtlı olarak çalıştırılmadığını iddia ettiler. Bugün Napoli şehrinde insanlar o şampiyonluğun satıldığına inanırlar...
Barcelona’nın alemci diye kovduğu Maradona bildiğinden şaşmadı.

Eşsiz yeteneğini Moggi’nin hünerleriyle birleştirdi ve ertesi sezon UEFA Kupası’nı alan takım, final öncesi Juventus ile eşleşti.. Sonucu Alman hakem Kirschen belirledi ve UEFA bir daha Kirschen’e maç vermedi. Moggi finalde de iyi çalıştı. Arie Haan yönetimindeki Stuttgart’ı Napoli’de devirdikleri gecenin devamında Excelsior Hotel’e hakem Germanakos ve iki yardımcısı için üç kadının yollandığı La Gazzetta dello Sport tarafından sabahın dördünde belgelendi...

Maradona’yı kaybederse koltuğunu da kaybedeceğine iyi bilen Moggi, onun tüm kaprislerine boyun eğdi; ta ki bir gün Napoli, Moskova deplasmanına gitmek için havalanına geldiğinde Maradona evinden “Canım istemiyor, gelmiyorum” diyene kadar... Moggi’nin yolladığı 4 takım arkadaşı da Arjantinliyi ikna edemeyince uçak onsuz Moskova’ya uçtu. Maradona oynuyordu ama bu kez saha dışında. Ertesi gün uçağa atlayıp Moskova’ya geldi ve tam işler düzeldi derken “Moskova’da turistim. Sahaya çıkmayacağım” dedi. Moggi için tek yol vardı, umutsuz ve sonu olmayan bir yol. “Ya ben; ya Maradona” dedi. Napoli elbette ki “Maradona”dedi ama ne tesadüftür ki (!) birkaç gün sonra Arjantinli’nin doping testinde kanında kokaine rastlandı.
Torino ve Roma bile bile lades oldular. 90’ların başında yine Moggi ile çalıştılar. 1994 yazında Angelli Ailesi ve kulübü Juventus çok ama çok yakından tanıdığı Luciano Moggi’ye “Gel” dedi. İtalya’nın “Yaşlı Kadın”ı celladını kendi seçti. Juventus’a Moggi 12 yılda büyük yıldız adayları ve yıldızlar (Zidane,İbrahimoviç, Nedved...) getirdi, takım şampiyonluklar, Şampiyonlar Ligi kazandı, doping iddialarının arkası kesilmedi. Moggi’ye göre İtalya’da kimse Juventus’un başarılarını çekemiyordu...
Juventus, iki yıl arka arkaya şampiyon olmuş, İtalya Milli Takımı, 2006’da Almanya’daki Dünya Kupası’na hazırlanıyordu. İktidardan giden Berlusconi’den koltuğu alan Prodi döneminde savcılar kilitli dolapları açtılar. “Lucy Luciano” hep şanslıydı, hep kurtulmuştu ama bu kez değil! Berlin’de Cannavaro kupayı kaldırırken, Juventus ecelini bekliyordu ve savcılığın kapısında çıkan Moggi, gazetecilere sadece bir cümle söyledi o gün. İtalya’da herkesin 30 yıldır bildiği ama söyle-ye-mediğini: “Ne yaptıysam Juventus için yaptım...” Roma, Lazio, Torino Napoli için yaptığı gibi...