6 Aralık 2015

Gonzalo Higuain


Fransa'nın Atlantik kıyısına Brest'e futbol oynamak için çok uzaklardan gelen bir adam ve tablolarına Zacarias imzası atan ressam eşi. Az sayıdaki valizlerin yanında iki de çocuk, Nicolas ve Federico. Ufak olanın yıllar sonra Beşiktaş'a yolu düşecek, soyadı yüzünden büyük futbolcu sanılacak ama o soyadını babasından fazla duyuran kardeşi daha dünyaya gelmemiş. Büyük burnu yüzünden ona "El Pipa" lakabını takmışlar ülkesi Arjantin'de. Az zaman kaldıkları Brest'te üçüncü çocukları dünyaya geldiğinde de işler sahada yolunda gitmemiş Jorge için. Jorge, onu her zaman kollayan Cesare Menotti'nin sözünü dinlemiş, tası tarağı toplayıp memlekete dönmüşler. Ressam anne Nancy, Arjantin'in efsane boks antrenörlerinden Santos Zacarias'ın kızı. Bir gün 10 aylık oğlu ateşler içinde kaldığında ambülans çağırmış, gelmemiş. Buldukları ilk otomobile kocası gibi futbolcu olan kardeşi Claudio ile bebeği koyup, hastaneye koşturmuşlar. Teşhis, menenjit. 20 gün ateşini düşürmek için çabalamış doktorlar. 


Hastane günlerinde baba Jorge'nin yanından ayrılmayan kadim bir dostu var. Bir River Plate efsanesi Daniel Passarella: Higuain Ailesi'nin kaderini değiştiren adam. Evet o çocuğun adı da Gonzalo Higuain. Doğduğu Fransa'nın pasaportunu taşıyan ve yeni yetmeliğine kadar da Arjantin vatandaşlığı olmayan, günü gelince de Fransa Milli Takımı'nda oynamayı reddeden Gonzalo Higuain. Maradona onu bugünlerde "Crespo ile Batistuta'nın bileşimi mükemmel bir golcü" olarak tarif ediyor ama cevheri ilk işleyen Passarrella. 10 yaşında River Plate altyapısına alınmasını sağlıyor Gonzalo'nun. Önce 10 numara oynatıyorlar, sonra "Bu çocuk iyi golcü olacak" diyorlar. 17 yaşında ilk kez A takımla maça çıkıyor, River Plate evinde kaybediyor, ona pek de fazla inanan yok ama yine Passarella çıkıyor karşısına. River Plate'in başına geçiyor. Copa Libertadores'te Brezilya takımı Corinthians'a iki gol atıyor ama onun hayatının değiştiren 8 Ekim 2006 tarihinde oynanan Superclasico. 
Ev sahibi River Plate formsuz, Boca Juniors gümbür gümbür geliyor El Monumental'a. Tribündeki Avrupa'nın dev kulüplerinin sportif direktörlerinin gözü bir adamda. Boca'nın orta sahasındaki genç yetenek Gago. River Plate o gün Higuain'in iki gol attığı, Bursaspor'un doyamadığı gencecik Fernando Belluschi'nin sahada basmadık yer bırakmadığı derbiyi 3-1 kazanıyor. Real Madrid teknik direktörü Fabio Capello'yu arayan Franco Baldini "Bu çocuğu hemen alıyoruz" diyor. Real Madrid, sezon sonunu bile beklemiyor, devre arasında 12 milyon euro ödüyor bonservisine. Kadroda Raul, Van Nistelrooy, Robinho var elbette ki zor işi Gonzalo'nun. Schuster ona sahada yer bulabilmek için "Kanatta oyna" diyor. Ronaldo'nun 60, Benzema'nın 32 attığı sezonda 26 gol atıyor Higuain. Santiago Bernabeu'daki altı sezonunda 100 golün üstüne çıkıyor ama Madrid kulübü bir değirmen, forma sattıran, çok konuşulan isimlerin gelmesi lazım. Gonzalo röportaj vermeyi sevmiyor, verdiğinde de 10 dakika ile sınırlı tutuyor, star ama süperstar değil. Baba Jorge'nin bir gün bir cümlesi yetiyor ona. "Artık koskoca adam oldun, Napoli'yi git ve her Arjantinli gibi orada tarih yaz." Demesi kolay da, ya yapması... Robin van Persie Manchester United'a gidince Higuain'in peşine düşen Arsene Wenger ikna edebilse belki Premier Lig'in tarihi değişecek. Cavani'yi 60 milyona PSG'e satan Napoli başkanı kesenin ağzını açıyor ve 40 milyon euro ödüyor Gonzalo için. İtalya'nın güneyinde Maradona ile tarihinde iki kez Kuzey'in Juve-Milan-Inter'ine başkaldıran Napoli, elbette ki omuzlarda karşılıyor yeni Arjantinlisini. 

Capri'de yaptığı tatilde tekneden atlarken başını vuran ve ölümden dönen Gonzalo ortalıktan kayboluyor. Napoli halkı Maradona'dan alışkın, yıldız dediğin adam gece kulüplerinde gezer, gündüz vakti imza dağıtır, ayda bir skandala karışır, paparazzilerle kavga eder. Başka bir adam olduğunu zor da olsa kabulleniyorlar. Gonzalo, alışverişe gideceği mağazaya kapanış saatinden sonra geleceğini söyleyen, yemek yiyeceği restoranın özel salonu olmasına dikkat eden, süreki kot pantalon-beyaz tişört gezen bir adam. Napoli'deki evinden çıkmıyor, yemeğini bile TV karşısında yiyor. Oynadığı maçları iki kez, Arjantin, İtalya ve İspanya ligini sürekli izliyor. Napoli geçen hafta skandalların efendisi bir başka Arjantinli Icardi'nin santrforu olduğu ligin en az gol yiyen takımı Inter'i onun iki golüyle devirdi. River'ın onun iki golüyle Boca'yı devirdiği gibi. O Napoli'ye geldiğinde hocası olan Rafael Benitez "Ben Real Madrid'in hocası olsam onu asla satmazdım" demişti. Benitez, Napolilere göre Napoli'yi sattı ve Real Madrid'in hocası oldu. Gonzalo Higuain ise yeni kralları...