27 Aralık 2015

2015 Türkiye-Avrupa
5X4 Z Raporu


Kazananlar 

FATİH TERİM
Bazı sözler güzeldir, altı doldukları takdirde ise çok güzel. “İmkansız diye bir şey yoktur mucizeler zaman alır” gibi. Euro 2008’de bize masal gibi bir turnuva yaşatan takımın mimarı Fatih Terim, 8 yıl sonra milli takımı Fransa’ya götürüyor.  2015’te maç kaybetmeden, “biz bitti demeden bitmez” ile çıkıyoruz Euro 2016 yoluna. Hem zaten bizim olmadığımız turnuvalarda başka ülkeleri tutmaktan sıkılmadık mı?
FERNANDO MUSLERA
Onca transfer yanlışı yapan Galatasaray’ın son 10 yıldaki en doğru kararı Muslera’ya 2011’de yıldızlaştığı Copa America öncesinde imza attırmak olabilir. Geçen sezon kazanılan şampiyonlukla gelen 4. Yıldızda en büyük emek onun ellerinden geldi. 2015’in ikinci yarısında hatalı goller de yedi, zaman zaman vasat da oynadı ama taraftarın ve futbolseverin gözündeki kredisi bir maç değil birkaç sezonluk.
ATİBA
2015’i yarıladığımızda Beşiktaş ile yolları ayrılabilirdi. Mario Gomez harika transfer ama Atiba’nın takımda kalması ondan da büyük transfer. Altı yıllık şampiyonluk hasretine son vermek isteyen Beşiktaş’ın orta sahasında dört ciğer, 10 ayak, 10 kol ile oynuyor sanki.  Melo, Galatasaray’da 4 yıl bu mevkide ne yaptıysa onu yapıyor. Düğünde davul da çaldığına göre artık bizim Atiba diyebiliriz.
SELÇUK İNAN
2014 onun içi iyi geçmemişti ama 2015’te Galatasaray ve A Milli Takım için kader adamı oldu. A Milli Takım onun attığı muhteşem frikikle Euro 2016 biletini aldı. Bir golü Galatasaray’ın  Avrupa Ligi’nde devam etmesini sağladı. Son 5-6 yılda ondan daha iyi yerli orta saha oyuncusu yok, onun da haksızlıklara karşı dili yok. Az konuşan, çok iş yapan, kazanmak için doğmuş adam Selçuk İnan.

CÜNEYT ÇAKIR
Başarısında yardımcıları Bahattin Duran ve Tarık Ongun’un da payı büyük ama başrol onun elbette. 2015 Şampiyonlar Ligi finalini yöneten Cüneyt Çakır, Euro 2016’da da görev yapacak. Fransa’da finali yönetmemesi tek dileğimiz! Türkiye’de kafasında kırk tilki ile maç yönetiyor ama Avrupa arenalarında çaldığı düdüklerle itibarı en yüksek hakemlerden biri.


Kaybedenler
DURSUN ÖZBEK
Şampiyon bir kadroyu teslim alan Galatasaray başkanı, altı aylık süre içinde taraftarını sabır testine soktu. Garip transferler, faks cihazına takılan imzalar derken Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’ne veda etti, ligde de Beşiktaş’ın 9 puan gerisine düştü. 2015’in ikinci yarısındaki Dursun Özbek’i Dursun Özbek de beğenmemiştir zaten.
BURAK YILMAZ
Son 5-6 sezonun tartışmasız uzak ara en iyi yerli forveti ama santrfor dediğin biraz gamsız olur. Burak Yılmaz her şeyi kafaya takan, eleştirileri de tribünü de gereğinden fazla dinleyen bir golcü. Üstüne bir de bitmek bilmeyen adale sakatlıkları gelince, hazır olmadan sahaya koşan Galatasaray’ın golcüsü 2015’i unutulacak bir yıl olarak kariyerine yazdırdı. Ayağa kalkması lazım çünkü Euro 2016’da ona ihtiyacımız var.
İSMAİL KARTAL
Fenerbahçe’de çalışmak her olmasa da çok teknik adamın rüyası ama İsmail Kartal bu rüyayı 2015 yılında taraftarın kabusu yapmayı başardı. TT Arena’daki Galatasaray derbisine giderken “Haddimizi bilerek oynayacağız” dediğinde aslında film kopmuştu ya. Ersun Yanal’dan aldığı büyük mirası tüketirken hovardaydı. Eskişehir’deki teknik adamlık fiyaskosunu hatırlarsak geriye söylenecek tek şey kalıyor: Bazen hep ikinci adam olmak iyidir.  
RECEP BÖLÜKBAŞI
Haziran ayında Galatasaray ile Kupa finali oynayan Bursaspor kadrosunu koruyup, kaleci-stoper-golcü takviyesi yapsa bu sezon Şenol Güneş yönetiminde şampiyonluk yarışı verebilirdi. Şenol Güneş gitti, kaptan Volkan Şen ve 3 arkadaşı Fenerbahçe’nin yolunu tuttu. Bursaspor Başkanı Recep Bölükbaşı, geçen sezonun en renkli futbolunu oynayan takımı erirken izlemekle yetindi.
 DENİZ ÇOBAN
İki damla gözyaşı görsek, empati kuran milletiz biz. İyi ki de öyleyiz ama bazen kantarın topuzu kaçıyor. Kasımpaşa-Rize maçında hata yaptığına inanıp özür dileyen ve hakemliği bırakan Deniz Çoban’ın vasat kariyerinden gelecek nesillere örnek olacak bir hikaye çıkmazdı maalesef. “ Yakında kesin yorumcu olur” diyenler haklı çıktı, Çoban yorumcu oldu.

Avrupa kazananlar
MASSİMILIANO ALLEGRI
Barcelona’ya Şampiyonlar Ligi finalini kaybetmiş olabilir ama Allegri, Juventus’u Berlin’deki finale getirirken ve İtalya şampiyonluğunu kazanırken teknik adamlık dersi verdi. Milan’ı batıran hoca için 2015 unutulmayacak bir yıldı.
LEWANDOWSKİ
9 dakikada 5 gol atılabileceğini üstelik de bunu  sıradan bir takıma değil Wolfsburg’a atarak gösteren Lewandowski, 2015’in bir numaralı golcüsüydü. Euro 2016 elemeleri, Şampiyonlar Ligi, her yerin kralı Polonyalı santrfor, 2016 yazının transfer döneminde Real Madrid’in bombası olabilir.

RİYAZ MAHREZ
2014 yılında bonservisine 500 bin Euro ödenen bir futbolcu nasıl olur da şimdi 40 milyonluk adam olur. Mahrez, bir yıl önce ligin son sırasında olan Leicester’ın bu sezon Premier Lig’de liderlik koltuğunda oturmasında takımın golcüsü Vardy’den de büyük paya sahip.

MESUT ÖZİL
Sahada buz gibi, sıfır duygu, dünya umurunda bile değil. Top onun ayağındayken onun maçı, top ayağından çıktığında ise takımının. Premier Lig’de yarım sezonda 15 asist yapan Mesut Özil rekora koşuyor. Arsenal şampiyon olursa sezon almanağının kapağında en önde o olur.
GONZALO HIGUAIN
Napoli’de birileri futbol tarihine adını yazdıracaksa bu Arjantinli olmalı. Maradona’dan çok yıllar sonra bir başka Tangocu, İtalya güneyinde şampiyonluk ateşiyle kavrulan tutkulu Napoli tribünlerinin duvarındaki posteri olmayı başardı. Gonzalo Higuain atarsa Napoli kazanıyor. 2015’teki seriyi 2016’ya taşırsa, Napoli şampiyon olabilir, neden olmasın…


Avrupa kaybedenler 
SEPP BLATTER-MİCHEL PLATINI
Fransız Liberation Gazetesi, ikilinin skandalı patladığında unutulmaz bir birinci sayfaya imza atmış ve İtalyan mafyasını hatırlatan “FIFA NOSTRA” manşetini atmıştı. Blatter ve Platini, yolsuzluklar yüzünden 8 yıl futboldan men cezası aldılar. Futbol temiz mi bilmiyoruz ama bildiğimiz onlar olmayınca daha az kirli.

JOSE MOURİNHO
“Özel biriyim” diyor, nevi şahsına münhasır bir insan olduğu kesin. Şampiyon Chelsea’nin teknik direktörü de o, beş ay sonra küme düşme potasına sürüklenen de. Hikayesi uzun ama kısası, soyunma odasını kaybedersen, sahada da yenilirsin. Manchester United’a gidip bizlere intikam sıcak yenen bir yemektir hikayesi izletebilir.

RAFAEL BENİTEZ
Real Madrid’den teklif alınca bırakıp gittiği Napoli’de onun adını iyi anan yok. Real Madrid’de de cezalı oyuncu oynatıp Kral Kupası’ndan ihraç edildiğinde Barcelona’dan yediği 4 goldekinden daha fazla yüzü kızardı İspanyol teknik adamın. Yerine her gün birini yazıyorlar. Zinedine Zidane eşikte bekliyor, Rafael Benitez için Madrid’de  çanlar çalıyor.

WAYNE ROONEY
Alex Ferguson yönetiminde dört farklı jenerasyonla Premier Lig’in şampiyonluklarına ambargo koyan Manchester United’ın kaptanı için 2015, yaşanmasa da olur bir yıldı. Dünyanın en çok kazanan forvet oyuncularından biri ama Hamza Hamzaoğlu’nun Umut Bulut için dediği gibi: “Golcü ama gol atamıyor.” Rooney, Düşler Tiyatrosu’nun kaybeden kaptanı.

FELİPE MELO
Her yaz açtığı kalacak-gidecek papatya falından “Gittim” çıkan Felipe Melo, 2015’i ağzında pas tadıyla bitirenlerden. 5 yıl önce Hollanda maçında yaptıklarıyla milli takım kapısı ona kapanmıştı. İtalya’da yılın son maçında penaltı yaptı, takımını yaktı, rakibine uçan tekme attı, kendini yaktı. 2016’da ayağa kalkmaya çalışacak ama “Sertlik istemeyen gitsin tenis izlesin” dediği insanlar için bile artık inandırıcı değil.



20 Aralık 2015

Ben Gerard Pique


Adım Gerard Pique Bernabeu, 2 Şubat 1987’de Barselona’da doğdum. Soyadım size Real Madrid’i ve onun eski başkanının adının verildiği Santiago Bernabeu Stadı’nı hatırlatabilir ama ben “Bernabeu” denildiğinde, Amador Bernabeu’yu bilirim. Kendisi dedem olur. Barselona’nın eski direktörlerinden, onun sayesinde doğduğum gün beni Barcelona kulübüne üye yapmışlar, oğlum Milan doğduğunda onu da kulübe yapan dedemdir. Babam avukat, annem ise özel bir hastanede üst düzey yönetici. Size yoksul mahallede yetişmiş bir futbolcu hikayesi anlatamayacağım, üzgünüm. Futbola elbette ki Barcelona alt yapısında başladım, en iyilerin olduğu yerde. Dedem bir gün teknik direktör Louis Van Gaal’ı evimize yemeğe çağırmıştı. “Torunum Barça alt yapısında oynuyor” dediğinde onun bana “Barça’da oynamak için çok zayıfsın” dediğini hiç unutmadım. Alt yapıda Fabregas ile birlikte büyüdük, aynı yaştayız, ben de o zaman orta saha oynuyordum. Fabregas, Arsenal’e gittiği için mi ben de Barcelona A takımında oynamadan Manchester United’a gittim. Bence bu bir  tesadüf. Hayat hikayemi uzun uzun anlatma niyetinde değilim bugünlerde başım yine tutamadığım dilim yüzünden belada. Kısaca özetleyeyim geride kalan 10 yılı isterseniz… Man. United’da Cristiano Ronaldo takım arkadaşımdı ama şimdi en büyük rakibim. Bir yıl Zaragoza’da kiralık oynamasam bence bugün Barcelona’da olamazdım. Man. United’a bedava gittiğim için bana çok kızgın olan başkan Laporta, 4 yıl sonra benim İngiltere’de mutsuz olduğumu annemden öğrenip aradığında bunun bir şaka olduğunu sandım. Tabii ki kabul ettim ve yuvama döndüm. Shakira’yı tanımayan var mı aranızda? Yoktur elbette, onunla 2010’da tanıştık, aynı gün doğmuşuz, tamam yıllar farklı... İki çocuğumuz var Milan ve Sasha. Gelin size içinde bol bol Real Madrid geçen vukuatlarımı anlatayım. Sondan başlayalım isterseniz... Real Madridli Arbeloa da İspanya Milli Takımı’nda. Onun arkadaşım olmadığını sadece tanış olduğumuzu söylediğimde medya bana çok kızdı. Tamam “conecido” (tanış) derken, “cone” (bok) kısmını vurgulamış olabilirim ama hakaret etmek gibi bir niyetim yoktu, sadece arkadaş değiliz, anlayın işte. Sergio Ramos’un ne dediği çok umurumda değil, milli takımda Barselonalı gazeteci sorusuna Katalanca cevap vermemi istediğinde araya girip bana fırça attığını ve “İspanyolca konuş” dediğini hatırlarsınız, orada ses çıkarmamıştım. Santiago Bernabeu’da bundan birkaç yıl önce El Clasico’nun ardından Real’li oyunculara “Şimdi gidip kralınızın kupasını alacağız” demiş olabilirim. Onları 5-0 yendiğimiz maçta beşinci golden beş parmağımı-ki bizim memlekette “manita” derler- gösterdiğimde tribünlerin hoşuna gitmediğinin de farkındaydım. Madrid’de bana çakmak attıklarında bunu hakeme göstermek istediğimde kaptanım Puyol ortalığı germemek için çakmağı elimden alıp saha dışına atmıştı. O artık futbolu bıraktı ama ben hala Barcelona’da kaptan değilim, takım içi oylamada dört kaptan listesine adımı yazan çok az arkadaşım var galiba. 2010 Dünya Kupası’nı aldığımızda Madrid’de otobüsle turlarken yuhalandığım doğrudur, ne yapayım ben Katalanım. İbrahimovic, Barselona’da oynarken otoparkta çekilmiş fotoğrafımı yıllardır konuşuyorsunuz ama hayır orada öpüşmüyorduk. İyi poker oynarım, Manchester’da Pazartesi akşamları Rooney, Vidic ve Ferdinand ile iyi bir karemiz vardı. Soyunma odasında her zaman beklenmedik şakalar yaptığım doğrudur. İki yıl önce Helsinki’ye gittiğimiz uçakta koku bombasını evet ben attım, pakette iki tane vardı, bir diğerini de gazetecilerle röportaj yaptığımız yerde patlattım, evet herkes dağıldı. Real Madrid, kupada cezalı oyuncu oynattığını öğrendiğimde Twitter’dan kahkaha atan ve dalga geçen emojileri yazan da benim, size bilgisayarım açık kalmış, bunları da kuzenim yazmış demeyeceğim. Ama ne yapayım çok komikti. Geçen yıl Brezilya’da Dünya Kupası’nda boşboğazlık yapıp Fabregas’ın Chelsea’ye transfer olduğunu söylemiş olmamla kupaya erken veda etmemiz arasında ne alaka var. Real Madrid bizden 4 gol yedikten sonra Ronaldo doğum günü partisi verip o partide Kevin Roldan şarkı söylerse ben de şampiyon olduğumuzda “Her şey seninle başladı Roldan, teşekkür” derim, bunda ne var. Milli takımla İspanya’da bir çok stadyumda yuhalanıyorum, Lion’da, Oviedo’da ıslıkladılar, çok fazla takılmıyorum buna. Benim için atılan en güzel manşet “Piquenbauer” olabilir çünkü dedem Beckenbauer büyük futbolcu diye anlatırdı bana.  Aklıma gelenler bunlar, bende bu çene olduğu sürece yeni hikayelerimi yakında spor sayfalarında okursunuz zaten… 

15 Aralık 2015

Beşiktaş: 2 Galatasaray: 1


GÜNAY                     10/5
Moralsiz Tolga'nın "beli" ağrıyınca kaleyi devraldı, Fevzi'yi hatırlatan hatayı yaptığında dünyası karardı ama Gomez onu ayağa kaldırdı. Olcan'ın plasesi dışında Galatasaray zaten onu zorlayacak futbolu oynamadı.
BECK                10/7
Gösterişli futbol oynamadığı kesin ama tam bir görev adamı, risk almayı sevmiyor, hücuma desteği eksik denebilir ama karşısında oynayan Yasin'i fiziğiyle ezdi. İki kez pas arası yapıp, defansı rahatlattı.
RHODOLFO                           10/7
Rakip sahada çoğalamayan bir takip karşısında sezonun belki de en rahat maçını oynadı. Kayseri ve Akhisar maçlarında bile çok daha fazla efor sarfetmiştir. Umut kendi kendini tuttuğundan ona iş düşmedi.
ERSAN                      10/7
Onun yokluğunda Beşiktaş iki maç kaybetti, bu maçlarda kalesinde 5 gol gördü. Sakatlık dönüşü, fizik olarak hazırdı ama derbide partneri Rhodolfo gibi karşısında rakip bulamayınca duran toplarda gol peşinde koştu.
İSMAİL                     10/8
Galibiyeti getiren goller Gomez ve Töre'den gelmiş olabilir ama dün hırsın ve mücadelenin adı İsmail idi. İlk yarıda net bir gol de kaçırdı ama kanadında 70 metreye adeta tren rayları döşemiş gibiydi, gitti, geldi, gitti, geldi.
ATİBA                           10/8
Beşiktaş'ta oynadığı futbolun ligde karşılığı yok. Son haftalarda artık yoruldu yorumlarının kenarından dolandı ve derbi motivasyonuyla yine her zamanki gibi orta sahaya damgasını vurdu. Devre arası tatilini dört gözle bekliyordur.
OĞUZHAN                 10/6
İlk yarıda çok daha etkili paslar atabilirdi, Galatasaray'ın top kayıplarında dengesiz yakalanan savunma karşısında top kayıpları yaptı. Skora gol ve asistle katkı yapmayı alışkanlık haline getiren bir aktör için sıradan bir filmdi.
OLCAY                      10/5
Beşiktaş'ın çözülemeyen adamı. Gününde olduğunda tabelayı değiştirir ama dün geceki gibi olduğunda kenardan tabelanın kalkmasını bekler. İsabetsiz şutlar, pas bağlantılarında dengesizliği. Forması artık hiç garanti değil.
SOSA                           10/6
Maçın başında gollük şutunu Muslera nefis çıkardı, her zaman klas ama kondisyonu 60 dk. Dün maçın adı derbi olunca limitlerini zorladı, sahadaki muadili Sneijder gol atmış olabilir ama oyun içinde daha fazlasını yaptı.
QUARESMA                           10/6
İlk yarıda Galatasaray kalesini abluka aldıkları dakikalarda arka arkaya şut denemelerinden sonuç alamadı. Beşiktaş'ın tabelayı ilk yarıda değiştiremediyse biraz da onun oyun içindeki gel-gitlerinden. Yerini galibiyeti getiren Töre'ye bıraktı.
GOMEZ                     10/8
Büyük maçları büyük oyuncular alır. Fenerbahçe'den sonra Galatasaray'ı da mat etmeyi başardı. Muslera'yı avladığı şutuyla geçen sezon Kuyt'ın attığı gole selam çaktı. Bu lig için her zaman fazla santrfor, şampiyonluk inancının da baş aktörü.
KERİM FREİ            10/8
Lizbon dönüşü hem fizik hem de moral olarak dipteki Beşiktaş'ın derbide 60'dan sonra düşeceği tezine Şenol Güneş'in ürettiği anti-tezin iki aktöründen biri. Galatasaray'da olsa banko oynar, Beşiktaş'ta yedek. Galibiyet golünün ortası ondan geldi.
GÖKHAN TÖRE                 10/8
Lizbon'da yoktu, derbiye saklandı, hatta fazlasıyla saklandı ki yedek kulübesinde başladı. Beşiktaş bu sezon şampiyon olacaksa Gomez-Töre-Oğuzhan ile olacak diyen birinin kaleminden çıkan bu satırlarda galibiyeti getiren golü atan adamdı.
NECİP                          10/?
Sezon başından beri Sosa çıkar Necip girer Beşiktaşlılar için bir deja vu. Bu genelde 60'lı dakikalarda olurdu, dün Sosa biraz canını dişine takınca Necip ancak 87'de girdi, 7 dakika koştu, derbi bitti. Galibiyet sevinirken daha çok yorulmuştur.
GALATASARAY
MUSLERA                10/8
7 net kurtarış yapıp, bu sezon en iyi performansını ortaya koyduğu derbide Gomez'in golünde hatalıydı derken bile insan iki kere düşünüyor. Muslera için "Ben daha ne yapayım" 90 dakikasıydı. İki golde de top sağından filelerle buluştu.
SABRİ           10/3
En olumlu hareketi Töre oyuna girdiği ilk pozisyonda kademeye girip mutlak pozisyonu önlemesi. 4 milyon TL'yı feda ettiği için yönetimin sempatisini kazandı, iyi niyetle oynansa bu oyun bir 15 yıl daha oynayabilir.
SEMİH                          10/4
Chedjou'dan ön libero olur mu sorusundan önce sorulması gereken Semih, Chedjou'nun yerine oynar mıydı? Hatalı çıkışlar, pas hataları, ikinci golde kafasından seken top. Ona "artık" güvenen bir hocası var(mış) ama güvendiği dağlara kar yağdı.
HAKAN                     10 /5
2-3 hafta öncesine kadar Galatasaray adına sezonun en iyi adamı olan Hakan Balta yorgunum diye bağırıyordu ama sanki inadına ondan sol bek de yarattılar. Dün savunma göbeğinde bunaldı, Muslera 7 top kurtarmışsa, Balta nasıl iyi olsun ki!
OLCAN                      10 /6
Maça sol bekte başladı, ikili mücadelelerde motiveydi, Selçuk ile birlikte kendini paralayan iki isimden biriydi ama önünde oynayan üflesen uçacak Yasin ile ne yapabilirdi ki? Bir şutunu Günay çıkardı.
SELÇUK                     10/8
Galatasaray'ın kaptanı sahada tek başına savaştı. Takım arkadaşları tel tel dökülürken ayakta kalan tek isimdi. Aslında bu haftaların ezberi. Yanında oynayan Chedjou bile hayran hayran onu seyretti evet seyretti...
CHEDJOU                10/4
Veli Kavlak'ın sol bek oynamasından daha kötü ne olabilir? Chedjou'nun ön libero oynaması. Nerede duracağını bilmeyen, ağır bir adamı sırf fiziği iyi diyen orta sahanın göbeğine dikerseniz yapacağınız şey sulamaktır.
PODOLSKİ               10/4
Derbi öncesinde Galatasaray taraftarının en güvendiği isimdi ama onun işi üçgeni kurmuş arkadaşlarından son topu alıp gol vuruşunu yapmak. Dün Galatasaray'da bunu yapabilecek kimse yoktu. O da sesi kısık solist gibiydi.
SNEİJDER      10/5
Hamzaoğlu gidince bol bol konuştu ama biraz da aynaya bakması lazım. Bu kadar top kaybıyla dünyada forma giyebileceği bir üst düzey takım yok. Günay'ın hatasında o uzaklıktan topa vurmak onun için elbette çocuk oyuncağı.
YASİN                          10/3
Galatasaray'da eğer kendini büyük futbolcu sanıyorsa Hasan Şaş'ın ya da Arif Erdem'in eski maçlarını izlesin. Özgüveni bu kadar yüksek bir futbolcu bir o kadar güçsüz olursa ortaya bu çıkıyor. Tabela kalkıyor, Yasin oyundan çıkıyor.
BURAK                      10/3
Denizli geçen hafta onun adalesini tartarak oynadığının sinyalini vermişti. Güçsüzlüğü tekrar sakatlanmamak adına kendini fazla zorlamamasından. Dün bir kez "hata"ya düştü, kısa bir depar attı ve kenara beni değiştirin dediğinde dakika 35'ti.
UMUT                          10 /3
Beşiktaş, güzel oyunuyla hak ettiği derbiyi kazanamayabilirdi. Umut Bulut, Olcan'ın önüne düşen topu ceza sahası içinde büyük bir soğukkanlılıkla usta bir stoper gibi kontrol edip Beşiktaş ceza sahası dışına çıkardı. Sorun onun Galatasaray'ın santrforu olmasıydı.
TARIK           10 /5
Hamza Hamzaoğlu'nun favorisi Bilal'ı Mustafa Denizli unuttu. Hamzaoğlu'nun unuttuğu Tarık'ı Denizli hatırladı. Galatasaray'a geldiğinden beri formaya yabancı, bir derbide sonradan oyuna girip skora etki edeceğine kendisi de inanmıyordur.
ŞENOL GÜNEŞ 10/8
Tolga krizini iyi yönetemedi ama derbiye takımı iyi hazırlamış. 60'tan sonra Kerim ve Gökhan Töre'yi yedek batarya olarak kullandı ve oyunu tuttu. İki sezon derbi kazanamayan Biliç'ten sonra Olimpiyat'ta ikide iki yapmak şık teknik adamlık.
MUSTAFA DENİZLİ           10/ 1
Chedjou'yu ön libero oynatan, Burak sakatlandığında Podolski'yi öne atıp, bitik orta sahaya Bilal'i almayan Mustafa Denizli'yi yorumcu Mustafa Denizli yerden yere vururdu. Bize de laf düşmezdi. İnandıklarını yapmadığı sürece kaybettiği sadece bir derbi ve 3 puan değil.

13 Aralık 2015

Ne İşin Var Instagram'da
Yat Uyu

İngilizlerin efsane golcüsü Gary Lineker bugünün usta yorumcusu aynı zamanda da sosyal medyayı en efektif kullanan şöhretli isimlerden biri. İncelikleri gören zekası, kariyerinin getirdiği saygınlık ve kendisiyle dalga geçen özgüveni sayesinde Twitter'da attığı mesajları onu hayatında hiç izlememiş genç kuşakları bile hayranı yapmaya yetiyor. 
Elbette sosyal medyayı herkes Lineker gibi kullanamıyor çünkü yazdığınız her satır, paylaştığınız her fotoğraf bıçak sırtında dolanıyor sanal alemde. Özel hayatlarına dikkat eden, gittikleri mekanlara arka kapıdan girip çıkan futbolcular iş sosyal medya olunca özellikle Instagram'da taraftara "malzeme" veriyor. Ertesi gün maçı olan bir futbolcunun sabaha karşı Instagram'da fotoğraf paylaşması anında taraftar yorumunu getiriyor: "Ne işin var bu saatte Instagram'da! Git uyu." Rakip takım futbolcusuyla aynı masada kahve içen, yeni transfer olduğu kulüp hakkında yıllar önce sosyal medyaya olumsuz bir cümle yazmış olanların halini siz düşünün artık. 
Balçova Yaşamspor'un sosyal medya kazası sonrasında meşhur olan kalecisi Engin Kaya'yı hatırlarsınız, iki maç cezayla kurtulmuştu ama kariyeri de az buz yara almadı. Felipe Melo, ortalıkta dolanan sinkaflı bir mesajı takipçileriyle paylaştığı için iki maçı tribünde izlemek zorunda kalmıştı. 
Performansından memnun olmayan bir taraftarın eleştirisine ağır küfürle cevap veren Rio Ferdinand, hakemi eleştirdiği için para cezası alan Ryan Babel, homofobik mesajı nedeniyle 15 bin sterlin ödeyen Macheda ve Santos günlerinde yönetimini beğenmediği hakeme "hırsız" diyen sonra da "Tviti ben atmadım, arkadaşım attı" diyen Neymar, Aziz Yıldırım'a hakaret eden ve iki maç ceza alan futbolcu Mesut Yılmaz yakın geçmişte sosyal medyanın azizliğine uğrayan isimler. Real Madrid, cezalı oyuncu oynatıp Kral Kupası'ndan ihraç tehlikesiyle karşı karşıya kalınca Twitter'dan emojilerle dalga geçen ve kahkahalar atan Barcelonalı Pique ve o mesajdan dört gün sonra Barcelona, Valencia'da puan kaybedince, Pique'nin rot balansıyla oynamak için Twitter'ı kullanan Real Madrid efsanesi Guti... Bir de madalyonun öteki yüzü var elbette. 
Stadyumlarda küfürü bitireceğiz derken çok daha büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Mahlas kullanıp, önüne gelene hakaret ve küfür etmeyi özgürlük çemberi içinde gören ve rakip takım futbolcusundan, kötü oynayan kendi oyuncusuna kadar herkese sövüp, sayanlar. Felipe Melo gibi oynadığı takım dışında hiçbir takım taraftarı tarafından sevilmesi pek mümkün olmayan bir oyuncunun gittiği İtalya'da saha ortasında beyin travması geçirip, geçici hafıza kaybına uğradığı haberinin altına Türkiye'den 'paylaşım' olarak "Gebermesi gerektiğini" yazanlar, küfür edenler... Lizbon'da gerçekten de kötü bir performans ortaya koyup iki golde de hata yapan Tolga Zengin'in (kariyerinin istikbali için sosyal medya hesaplarını kapamalı Tolga) o hiç de futbol sahasında gerekli olmayan 'iyi adam'lığını bir kenara bırakıp, canını, gururunu paramparça edecek hakaretleri edenler... 
Sevilen futbolcunun Instagram'da paylaştığı fotoğrafın altına son yılların en gereksiz kelimesi "Adamsın"ı yazarken, kendisinden önce de yüz kişinin yazdığını fark etmeyenler, futbolcunun gittiği mekanı, sevgilisini sorgulayanlar... Futbolcunun eşi ve kız arkadaşının sayfasına gidip fotoğraflarının altına "Çirkin, onu hak etmiyorsun" diye yazan genç kızlar ve sosyal medyada neredeyse birbirlerinin saçlarını yolacak kadar birbirlerine giren bir garip insanlar. 
Son günlerin popüler tartışması, duymuşsunuzdur. Galatasaray yönetiminin, futbolcu transferlerinde sosyal medyadaki taraftarın baskısı altında kaldığı ve kulübü, Twitter kullanıcılarının yönettiği yönündeki eleştiriler. Pek de haksız sayılmaz bunları söyleyenler. Sabri ve Umut'a yönelen eleştiriler, Aydın Yılmaz'ın takımdan gönderilmesi, Niasse'nin imza atmasının önüne geçilmesinde taraftarların büyük payı var. 
Sosyal medyadan çıkan sonuçlarla ne ülke ne de bir spor kulübü yönetilir elbette ama bir gerçek var ki Twitter'ı kuran Jack'i biz hiç anlamamışız, ya da yanlış anlamışız. Jack, Twitter'ı yolda görseniz imza alacağınız, hatıra fotoğrafı çektireceğiniz, merhaba dediğinizde sesinizin titreyeceği futbolculara, teknik adamlara hakaret edin, küfürün gözüne verin diye kurmadı!

6 Aralık 2015

Gonzalo Higuain


Fransa'nın Atlantik kıyısına Brest'e futbol oynamak için çok uzaklardan gelen bir adam ve tablolarına Zacarias imzası atan ressam eşi. Az sayıdaki valizlerin yanında iki de çocuk, Nicolas ve Federico. Ufak olanın yıllar sonra Beşiktaş'a yolu düşecek, soyadı yüzünden büyük futbolcu sanılacak ama o soyadını babasından fazla duyuran kardeşi daha dünyaya gelmemiş. Büyük burnu yüzünden ona "El Pipa" lakabını takmışlar ülkesi Arjantin'de. Az zaman kaldıkları Brest'te üçüncü çocukları dünyaya geldiğinde de işler sahada yolunda gitmemiş Jorge için. Jorge, onu her zaman kollayan Cesare Menotti'nin sözünü dinlemiş, tası tarağı toplayıp memlekete dönmüşler. Ressam anne Nancy, Arjantin'in efsane boks antrenörlerinden Santos Zacarias'ın kızı. Bir gün 10 aylık oğlu ateşler içinde kaldığında ambülans çağırmış, gelmemiş. Buldukları ilk otomobile kocası gibi futbolcu olan kardeşi Claudio ile bebeği koyup, hastaneye koşturmuşlar. Teşhis, menenjit. 20 gün ateşini düşürmek için çabalamış doktorlar. 


Hastane günlerinde baba Jorge'nin yanından ayrılmayan kadim bir dostu var. Bir River Plate efsanesi Daniel Passarella: Higuain Ailesi'nin kaderini değiştiren adam. Evet o çocuğun adı da Gonzalo Higuain. Doğduğu Fransa'nın pasaportunu taşıyan ve yeni yetmeliğine kadar da Arjantin vatandaşlığı olmayan, günü gelince de Fransa Milli Takımı'nda oynamayı reddeden Gonzalo Higuain. Maradona onu bugünlerde "Crespo ile Batistuta'nın bileşimi mükemmel bir golcü" olarak tarif ediyor ama cevheri ilk işleyen Passarrella. 10 yaşında River Plate altyapısına alınmasını sağlıyor Gonzalo'nun. Önce 10 numara oynatıyorlar, sonra "Bu çocuk iyi golcü olacak" diyorlar. 17 yaşında ilk kez A takımla maça çıkıyor, River Plate evinde kaybediyor, ona pek de fazla inanan yok ama yine Passarella çıkıyor karşısına. River Plate'in başına geçiyor. Copa Libertadores'te Brezilya takımı Corinthians'a iki gol atıyor ama onun hayatının değiştiren 8 Ekim 2006 tarihinde oynanan Superclasico. 
Ev sahibi River Plate formsuz, Boca Juniors gümbür gümbür geliyor El Monumental'a. Tribündeki Avrupa'nın dev kulüplerinin sportif direktörlerinin gözü bir adamda. Boca'nın orta sahasındaki genç yetenek Gago. River Plate o gün Higuain'in iki gol attığı, Bursaspor'un doyamadığı gencecik Fernando Belluschi'nin sahada basmadık yer bırakmadığı derbiyi 3-1 kazanıyor. Real Madrid teknik direktörü Fabio Capello'yu arayan Franco Baldini "Bu çocuğu hemen alıyoruz" diyor. Real Madrid, sezon sonunu bile beklemiyor, devre arasında 12 milyon euro ödüyor bonservisine. Kadroda Raul, Van Nistelrooy, Robinho var elbette ki zor işi Gonzalo'nun. Schuster ona sahada yer bulabilmek için "Kanatta oyna" diyor. Ronaldo'nun 60, Benzema'nın 32 attığı sezonda 26 gol atıyor Higuain. Santiago Bernabeu'daki altı sezonunda 100 golün üstüne çıkıyor ama Madrid kulübü bir değirmen, forma sattıran, çok konuşulan isimlerin gelmesi lazım. Gonzalo röportaj vermeyi sevmiyor, verdiğinde de 10 dakika ile sınırlı tutuyor, star ama süperstar değil. Baba Jorge'nin bir gün bir cümlesi yetiyor ona. "Artık koskoca adam oldun, Napoli'yi git ve her Arjantinli gibi orada tarih yaz." Demesi kolay da, ya yapması... Robin van Persie Manchester United'a gidince Higuain'in peşine düşen Arsene Wenger ikna edebilse belki Premier Lig'in tarihi değişecek. Cavani'yi 60 milyona PSG'e satan Napoli başkanı kesenin ağzını açıyor ve 40 milyon euro ödüyor Gonzalo için. İtalya'nın güneyinde Maradona ile tarihinde iki kez Kuzey'in Juve-Milan-Inter'ine başkaldıran Napoli, elbette ki omuzlarda karşılıyor yeni Arjantinlisini. 

Capri'de yaptığı tatilde tekneden atlarken başını vuran ve ölümden dönen Gonzalo ortalıktan kayboluyor. Napoli halkı Maradona'dan alışkın, yıldız dediğin adam gece kulüplerinde gezer, gündüz vakti imza dağıtır, ayda bir skandala karışır, paparazzilerle kavga eder. Başka bir adam olduğunu zor da olsa kabulleniyorlar. Gonzalo, alışverişe gideceği mağazaya kapanış saatinden sonra geleceğini söyleyen, yemek yiyeceği restoranın özel salonu olmasına dikkat eden, süreki kot pantalon-beyaz tişört gezen bir adam. Napoli'deki evinden çıkmıyor, yemeğini bile TV karşısında yiyor. Oynadığı maçları iki kez, Arjantin, İtalya ve İspanya ligini sürekli izliyor. Napoli geçen hafta skandalların efendisi bir başka Arjantinli Icardi'nin santrforu olduğu ligin en az gol yiyen takımı Inter'i onun iki golüyle devirdi. River'ın onun iki golüyle Boca'yı devirdiği gibi. O Napoli'ye geldiğinde hocası olan Rafael Benitez "Ben Real Madrid'in hocası olsam onu asla satmazdım" demişti. Benitez, Napolilere göre Napoli'yi sattı ve Real Madrid'in hocası oldu. Gonzalo Higuain ise yeni kralları...

30 Kasım 2015

Bale ve...


Gareth Bale'in iki sezon önce El Clasico'da Barcelonalı Bartra'yı perişan eden deparını ve golü getiren son vuruşunu hatırlarsınız.Kanatta aldığı topla depara kalkarken hızını alamayıp taç çizgisinin dışından virajı dönen Galli yıldız o günlerini arıyor şimdi. Geçen hafta Barcelona, Santiago Bernabeu'da Real Madrid'i sürklase ederken Cristiano Ronaldo gibi sahada yokları oynayan Gareth Bale kendisini darağacına çıkartan İspanyol medyasının karşısına ilginç bir bahaneyle çıktı.Real Madrid'in 100 milyon euroluk adamı, geldiği günden bu yana sürekli sakatlanıyor ve adele sakatlıkları onu maçların beşte birini evinde izlemeye mecbur kılıyordu. Bale'e göre sakatlığının sebebi bir Lamborghini. İngiltere'de bir şirket, üyelerine yıllık 43 bin euro karşılığında son model spor otomobilleri yıl boyunca deneme şansı veriyor. Bale de bu kulübün üyesi. Ona göre Lambourghini'nin dar sürücü koltuğuna oturduğunda sıkışan tendonları onun başına dert açıyor. Bu konuda vatandaşı Ryan Giggs'ten kopya çekmiş olabilir. Çünkü Giggs de Manchester United yıllarında yaşadığı adale sakatlıklarında kullandığı Ferrari'yi suçlu bulmuştu. Bale'in gerekçesi aslında mantıklı. Futbolcuların uzun uçak yolculuklarında geniş aralıklı koltuklarda uçmasının sebebi sadece Business Class konforu için değil aynı zamanda adale gerginliklerini önlemek için. Bale, Lamborghini'ye bir daha biner mi ya da benzer bir otomobille Real Madrid tesislerine geldiğinde Madrid medyası "Hayırdır" diye sorar mı bilinmez ama garip sakatlık hikayelerini hatırlat fikrini ondan aldığımı söylemem lazım. Bizden başlayalım. Bu sakatlıklara aslında sakarlık ya da talihsizlik demek lazım. Rüştü Reçber, kramponlarını temizlediği falçatayla elini kesmiş, eldivenlerini bir süre çıkarmak zorunda kalmıştı. Volkan Demirel'in saha kenarında galibiyeti kutlarken, formasını tribüne atacağı anda kayıp düştüğünde omuzundan sakatlandığını hatırlarsınız elbette.İbrahim Üzülmez'in banyoda düşüp tendonundan sakatlanması ise elbette büyük talihsizlik. Rakibin tekmesi, zeminin azizliği, yorgun adalelerin isyanından sonra futbolcuların sakatlık kabusunu en çok yaşadıkları yer galiba dinlenmek için geçtikleri TV karşısındaki geniş ve rahat koltuklar.
Rio Ferdinand bize şunu öğretmişti. Televizyon izlerken ayaklarınızı sehpaya uzatıp uzun süre oturmayın. İngiliz stoper saatlerce ekran başında aynı pozisyonda kalınca, tendonlarında aşırı gerginlik oluşmuş ve Leeds United'ın doktorları "Oynayamaz" raporu vermişti. Kayıpsa aradığın en son yerdedir ile meşhur uzaktan kumandaların sakatladığı çok futbolcu vardır ama en bilineni İngiliz kaleci Seeman. Biraz tembellik yapıp, kumandaya plonjon yapan Seeman sırtından sakatlanmıştı. Deplasmanda, kampta gün ağarıncaya kadar Playstation oynayan ve ertesi gün maça, idmana bel ağrılarından dolayı çıkamayan çok futbolcu var ama biz onları hep sahada aldığı darbe yüzünden yok biliriz.Yıllarca sırt ağrılarından şikayetçi olan ve kariyeri bozguna uğrayan İtalyan stoper Nesta'nın Playstation aşkı en garip sakatlıklarından birini duymamızı sağlamıştı.Rakiple ikili mücadeleye girdiğinde bir AS 900 kamyon çarpması etkisi yaratan Nesta, saatlarce Playstation oynayınca çocuk diliyle parmağı 'uff' olmuştu. Uzun boyluysanız uçakta koridor koltukları tercih eder, son yıllarda ucuzladıkça daralan koltuk araları eziyetinden kurtulmak için ayaklarınızı hafif koridora çıkartırsınız değil mi? Yapmayın demiyorum ama yapan bilir, hostesin sürdüğü servis arabası illa ki diz kapağınıza çarpar, acı içinde kıvranırken "Pardon" diyen hostese nezaketen "Önemli değil" dersiniz. Eğer adınız Bayern Münih'li Boateng ise yaşadıklarınız ertesi gün haber olur gazetelerde. Hikayenin sonunda iki Arjantinli var. La Liga'nın en muteber orta sahalarından Banega, benzincide el frenini çekmeyince, pompa başındaki yıldızın ayağı otomobilin altında kalmış, bileği kırılmıştı. Bir maçta üç penaltı kaçırmak derseniz akıllara Martin Palermo gelir ama 'Deli'nin sakatlık hikayesi başkadır. Arjantinli çılgın gol sevinçlerinden birini Villarreal forması giyerken yaşamış ve son dakikada attığın bir golü taraftarıyla kutlamak için reklam panolarının üzerine çıktığında düşüp ayağını kırmıştı.Kısadan hisse, bir Lamborghini'niniz olmayabilir ama uzaktan kumandaya dikkat! 

28 Kasım 2015

Hafta Sonu Naklen Yayınlar


28 Kasım Cumartesi
13:30 Boluspor - Göztepe @TRT Spor
13:30 1461 Trabzon - Adanaspor @TRT Avaz
16:00 Medicana Sivasspor - Medipol Başakşehir @LigTV
16:00 Şanlıurfaspor - Kayseri Erciyesspor @TRT HD
16:00 Adana Demirspor - Balıkesirspor @TRT Avaz
16:30 Bayern München - Hertha Berlin @Eurosport2
16:30 Terek Grozny - Zenit St. Petersburg @Tivibu
17:00 Barcelona - Real Sociedad @LigTV3
17:00 Manchester City - Southampton @LigTV4
18:00 Paris Saint-Germain - Troyes @LigTV2
18:30 Alanyaspor - Karabükspor @TRT Spor
19:00 Eskişehirspor - Mersin İdmanyurdu @LigTV
19:15 Atletico Madrid - Espanyol @LigTV3
19:30 Leicester City - Manchester United @LigTV3
20:45 Excelsior - Feyenoord @Tivibu
21:00 Nantes - Bastia @LigTV2
21:30 Malaga - Granada @İdman TV
21:45 Milan - Sampdoria @LigTV2
22:45 Tondela - Porto @Tivibu
23:00 Las Palmas - Deportivo La Coruna @LigTV2
23:05 Celta Vigo - Sporting Gijon @LigTV

29 Kasım Pazar
13:00 Getafe - Villarreal @LigTV4
14:00 Gençlerbirliği - Gaziantepspor @LigTV
14:00 Tottenham - Chelsea @LigTV3
15:00 Saint-Etienne - Guingamp @LigTV4
15:30 PEC Zwolle - Ajax @Tivibu
16:00 Altınordu - Yeni Malatyaspor @TRT Spor
16:00 Roma - Atalanta @LigTV3
16:05 West Ham United - West Bromwich @İdman TV
16:30 Borussia Dortmund - Stuttgart @Eurosport2
17:00 Beşiktaş - Akhisar Belediyespor @LigTV
17:00 Eibar - Real Madrid @LigTV4
18:15 Norwich City - Arsenal @LigTV3
18:15 Liverpool - Swansea City @Digiturk
18:30 Samsunspor - Giresunspor @TRT Spor
18:30 Bayer Leverkusen - Schalke 04 @Eurosport2
19:00 Empoli - Lazio @LigTV4
20:15 Kasımpaşa - Galatasaray @LigTV
21:30 Sevilla - Valencia @LigTV4
21:45 Palermo - Juventus @LigTV3
22:00 Marsilya - Monaco @LigTV2
00:00 FC Dallas - Portland Timbers @Eurosport
02:30 New York Red Bulls - Columbus Crew @Eurosport

30 Kasım Pazartesi
18:00 Dinamo Moscow - Lokomotiv Moscow @Tivibu
20:00 Fenerbahçe - Trabzonspor @LigTV
20:00 Sassuolo - Fiorentina @LigTV3
21:00 Sporting Lisbon - Belenenses @Tivibu
22:00 Napoli - Inter @LigTV3
23:00 Sporting Braga - Benfica @Tivibu

22 Kasım 2015

Hamza Hamzaoğlu'na


Milli takımla çıktığı uzun yolculuktan “Evin yanıyor, gel söndür” deyip çağırdılar. Söndürmekle de kalmadı, üç de kat çıktı o evin üstüne. Sonra git dediler. Hamza Hamzaoğlu’nun bir yıllık Galatasaray serüveninden teknik adamlar için hayatta kalma rehberi çıkar mı?
Meğerse evi bildiği Galatasaray onun değilmiş, kiracıymış, haberi yokmuş... “İsviçre’den ağabeyimiz gelecek; olmadı İstanbul’dan amcamız oturacak. Al yastığını yorganını, git” dediler. Hamza Hamzaoğlu’nun Galatasaray için gel-git hikayesi özetle budur. Bir de onun bir yıl içinde yaşadığı gel-git’lerden geriye kalan bir teknik adamın hayatta kalma rehberi:


PARAYI KONUŞ
Profesyonel futbolda “Sen bizim evladımızsın” diyen yöneticilere inanma. Her işin bir bedeli var. Teknik adamların da, futbolcuların da aldıkları yıllık maaşlar ortada. “Ne verirseniz kabulümdür” deyip yıldız futbolcunun aldığının çeyreğini alma. Sonra “O işi almadı, işi ona verdiler” derler. Hakkını iste, tazminatını bırakma.
DUYGUSAL OLMA
Ağlamak güzeldir ama dört duvar arasında. Sevinç gözyaşlarını herkesin ortasında akıt ama hüznün bir takımın lideriysen ayna karşısında kalsın. Sakat sakat oynamak isteyen futbolcu oyuna girmek istediğinde gözlerinin içine baktığında, gözlerini kaçır. 25 futbolcudan birkaçını daha çok sevebilirsin ama sırtlarını ortalık yerde sıvazlama..
ÖZÜR DİLEME
Senin taktiğin tez ise, rakibin taktiği de anti-tez. Bu oyun güzel ama aynı zamanda garip oyun. Maç kaybedince taktiğinin işlemediğine, yanlış değişiklik yaptığına inanıyorsan bile kendine sakla. Futbolu herkes bilir ama o koltukta oturuyorsan, “En iyi sen biliyorsun” diye ikna olsunlar. Her maç kazanılmaz, her kaybedilen maçtan sonra özür dileme. Bu hakkını her sezon bir kez kullan, “Koca yürekli adam” derler. Tek suçlu sen değilsin, kazandığında tek kazanan da sen olmadığı gibi..
MÜTEVAZI OLMA
Galibiyeti sahadaki yıldız futbolcuların sayesinde aldıklarını söyleyecekler. Kenardan bağırmakla olmaz diyecekler. İnanma. Teknik direktör tek başına maç da alır, maç da kaybeder. “Mütevazı olma inanırlar” ile tevazu arasındaki denge, takım içi dengelerden daha mühimdir. Kazandığın kupaları kimse unutmaz, her başarısızlıkta hatırlatma. Çok kupa ruhunu da zengin eder banka hesabını da ama oturduğun koltuğun baba koltuğu değil sallanır sandalye olduğunu unutma...
YÖNETENLERİ KOLLAMA
Düğününe herkes gelir, göbek atar. Boşanma davasından sonra adliye çıkışında kokteyl veremezsin. Kupa törenine senden önce fırlayıp podyuma çıkan yöneticiler, takım kaybettiğinde evlerinde kanal değiştirip film izlerler, sen mağlubiyetin analizini yaparsın sabaha kadar. Transferi beceremeyen toy yöneticiye, profesyonele sahip çıkma. Başlarının çaresine baksınlar. Unutma, onlar senin yerine teknik direktör bulup kameralara gülümsediğinde sen bunu televizyon ekranından izleyeceksin...
SENİN İÇİN DÜŞÜNSÜNLER
Sen 25 genç adamın kaprisini çekiyor, idman yaptırıyor, rakibe göre taktik belirliyor, her 90 dakika ömründen kimbilir belki de 90 günü alıyor. Yaptığın iş kolay değil, 4-4-2 mi 4-2-3-1 mi, Ahmet mi solda Mehmet mi sağda derken, aileni bile unutuyor; sevdiklerine vakit ayıramıyorsun. Medya karşısına geçtiğinde iletişim danışmanının desteğini al. Hangi soruya hangi cevabı hangi uslupla vereceğine, öfke kontrolünü nasıl yapacağına bırak uzmanları karar versin. Doktor gibi bil onları. Senin yerine düşünmeleri, seni az düşünen yapmaz...
DON KİŞOTLUK YAPMA
Senin rakibin karşındaki takım ve onun başındaki meslektaşın. Hakemler, gazeteciler, futbol yorumcuları senin başarısız olman için sabah yataklarından kalkmıyorlar. Senin gibi onların da bir hayat mücadelesi verdiğini unutma, saygı duy... Hayali düşmanlara karşı savaşma, yorulur; asıl hasmına yenik düşersin. 
TARAFTARI KARŞINA ALMA
İnsan doğar, bir takımı sever, onu severek gider bu dünyadan. Sen taraftar değilsin, çok takım sevecek, çok takım çalıştıracaksın. Taraftar hep yeni transfer ister, kaybettiğinde başka takımın golcüsüne gıptayla bakar. O yüreğiyle bakar oyuna, sen aklınla. Taraftarın tezahüratına iyi kulak ver, onu karşına alma. Büyük kalabalıkların haykırışını çığlığınla bastıramazsın. Tribündeki adam eleştirir, sen onları eleştirme.
TAKIM ELBİSELERİNİ GİYME
Başkanlar, yöneticiler kurumsallaşmadan bahsederler, sen çimenin kokusunu tekmenin acısını bilen adamsın. Kurumsallaşma. Kulübün sponsorunun verdiği takım elbiseyi giy ama yönetimlerin ruhuna giydirmeye çalıştığı ceket-pantolonun içine sığma. Sen kendi hayatının terzisisin. Ruhun duble paça mı seviyor, bırak demode olsun, hiç olmazsa sen bilirler.


İstersen bunların hiçbirini yapma, gel futbol yorumcusu ol. “Tek santrfor oynayıp gol atamayan takıma çift santrfor oynamalı, çift oynayana da orta sahası bir adam eksik kalıyor” dersin, olur biter...

21 Kasım 2015

Hafta Sonu Naklen Yayınlar


21 Kasım Cumartesi
13:00 CSKA Moscow - Krylya Sovetov Tivibu
13:30 Elazığspor - 1461 Trabzon TRT Avaz
13:30 Giresunspor - Karşıyaka TRT Spor
13:30 Akhisar Belediyespor - Bursaspor LigTV
14:45 Watford - Manchester United LigTV3
15:30 Zenit St. Petersburg - Ural Tivibu
16:00 Adanaspor - Boluspor TRT Spor
16:30 Wolfsburg - Werder Bremen Eurosport2
17:00 Mersin İdmanyurdu - Fenerbahçe LigTV
17:00 Chelsea - Norwich City Digiturk
17:00 West Bromwich - Arsenal LigTV3
18:00 Lorient - Paris Saint-Germain LigTV4
18:00 Lokomotiv Moscow - Anzhi Makhachkala Tivibu
18:30 Karabükspor - Gaziantep BBSK TRT Spor
19:00 Kayserispor - Kasımpaşa LigTV2
19:15 Real Madrid - Barcelona LigTV3
19:30 Schalke 04 - Bayern München Eurosport2
19:30 Manchester City - Liverpool LigTV4
20:15 Galatasaray - Antalyaspor LigTV
20:45 Ajax - Cambuur Tivibu
21:30 Espanyol - Malaga İdman TV
21:45 Juventus - Milan LigTV3
21:45 Willem II - PSV Eindhoven Tivibu
23:05 Deportivo La Coruna - Celta Vigo LigTV2

22 Kasım Pazar
13:00 BB Erzurumspor - Maltepespor Kardelen TV
13:00 Orduspor - Anadolu Üsküdar 1908 Altaş TV
13:00 Sivas Belediyespor - Kartalspor Kanal 58 Sivas
13:00 Sporting Gijon - Levante LigTV4
13:30 Denizlispor - Adana Demirspor TRT Spor
13:30 Hellas Verona - Napoli LigTV3
14:00 Torku Konyaspor - Eskişehirspor LigTV
14:00 Osmanlıspor FK - Çaykur Rizespor LigTV2
15:00 Caen - Angers LigTV4
15:30 Standard Liege - Kortrijk NTVSpor
15:30 Feyenoord - Twente Tivibu
16:00 Alanyaspor - Şanlıurfaspor TRT Spor
16:00 Yeni Malatyaspor - Kayseri Erciyesspor TRT Avaz
16:00 Udinese - Sampdoria LigTV3
16:30 Trabzonspor - Gençlerbirliği LigTV
16:30 Hertha Berlin - Hoffenheim Eurosport2
17:00 Villarreal - Eibar LigTV4
18:00 Tottenham - West Ham United LigTV3
18:30 Göztepe - Samsunspor TRT Spor
18:30 Ingolstadt - Darmstadt 98 Eurosport2
19:00 Beşiktaş - Medicana Sivasspor LigTV
19:15 Granada - Athletic Bilbao LigTV4
21:30 Real Betis - Atletico Madrid LigTV4
21:45 Inter - Frosinone LigTV2
22:00 Saint-Etienne - Marseille LigTV4
00:00 Columbus Crew - New York Red Bulls Eurosport
02:30 Portland Timbers - FC Dallas Eurosport

23 Kasım Pazartesi
19:00 Balıkesirspor - Altınordu TRT Spor
20:00 Gaziantepspor - Medipol Başakşehir LigTV
21:30 Getafe - Rayo Vallecano LigTV2
22:00 Crystal Palace - Sunderland LigTV3

19 Kasım 2015

El Clasico / 21N2015

EL CLASİCO 
REAL MADRİD-BARCELONA 
21 KASIM 2015 /19:15 / LIG TV3
SANTİAGO BERNABEU 









15 Kasım 2015

Soyunma Odasını
Kaybettiğinde Yenilirsin


Hayatınızda bir kez olsun langırt oynamışsınızdır. Masanın başına geçtiğinizde kendinizi futbolcu mu hissettiniz, yoksa borulara asılı futbolcuları yöneten teknik adam mı? Dizilişi değiştiremezsiniz değil mi langırtta? Ustasının o sopaya dizdiği tahtadan ya da plastikten adamların sırası bellidir, iki elin koordinasyonu mühimdir langırtta, fırıldak yapmak yasaktır, hücum kadar savunma yapmayı da bilmek gerekir. Ne kondisyon derdi vardır o masadaki adamların; ne de kaybettiklerinde size kaprisi... Boyunlarını dik tutan da sizsiniz, eğen de. "Sahaya diziliş 4-4-2 olmalı, 4-2-3-1 ile yürümüyor bu takım, üçlü defanstan vazgeçmeli, tek forvet yalnız kalıyor." Bunlar hep bildik oyun analizleri, takım ismi önemli değil. Ekrana gelen dizilişler ilk düdükle birlikte dağılır gider, bekler hücuma çıktılar mı, dönüyorlar mı, kanatlardaki adamlar defansa yardıma geliyor mu, orta sahanın göbeğindeki adamlar rakip sahaya adım atıyor mu? İşler yolunda gittiğinde bütün bu soruların cevabı "Evet" dir. Peki ya maç kaybedildiğinde? Teknik adam, sahadaki futbolu, langırtın kolları gibi yönetemediğinden, sorgulama başlar: Takımın kondisyonu yeterli mi? Futbolcular mutlu mu? Teknik direktörle sorun yaşayan var mı? 


Takımla yapılan idman kadar bireysel antrenman yapan, uykusuna, yediğine içtiğine dikkat edenin kondisyon problemi olmaz. Peki ya o mutluluk ve teknik adamla sorun meselesi? Hangi takım olduğu yine önemli değil. Sezon başında 25 futbolcuyla idmana çıkan teknik adamı sahadaki herkes sever. Hazırlık maçlarında hocanın suratına herkes güler. Sezonun ilk haftalarında ideal 11 ortaya çıkar; kalan 14 adamın karakteri, ruh hali de sezonun kaderini belirler. Maç kadrosuna giremeyip tribüne çıkanlardan bir ikisi, haklarının yenildiğini düşünür, idmanlara küserler. İlk 18'e girip yedek kulübesinden oyuna giremeyenler, maç kadrosunda olmayanlarla koalisyona vardığında tehlike çanları çalmaya başlar. Artık dört-beş kişi olmuşlardır. Takım galip geldiği sürece sorun yoktur ama ya kaybediyorsa? İkinci yarılarda şans bulanların aslında 11'de başlamayı hakettiği konuşulur soyunma odasında. Artık yedi-sekiz kişi olmuşlardır. Bu kez taktiğin yanlış olduğu ortaya atılır. Teknik direktörün aslında çift santrfor oynaması gerektiği söylenip, kulübedeki ikinci forvet de saflarına çekilir. Yedek kaleci zaten artık onlarla birliktedir. Yöneticiye şikayet edilir, medyaya haber uçurulur... Bu, sezon içinde yönetimlerin "Hocamızın arkasındayız" diye medyaya konuştukları günlere tekabül eder. Son darbe, 11'deki oyunculardan kendi taraflarına üç-dört futbolcuyu çekebildikleri gün gelir. Teknik direktörünü seven futbolcu sayısı artık en fazla altıyedidir ve yönetim, hocanın görevine son verir. 
Ertesi gün 17-18 futbolcu için yeni teknik direktörle birlikte beyaz sayfa açma günüdür. Takımlar değişir, isimler değişir ama top çizgiyi geçmediği sürece insanoğlu değişmez... Bugünlerde Chelsea'da olduğu gibi... 

10 yıl önce Chelsea'deki birinci döneminde, 38 haftalık ligde; sırasıyla bir,beş ve üç mağlubiyet alan, 2013'te tekrar Londra'ya gelip "Özel biri" olduğunu hatırlattığında ilk sezonunda altı, geçen yıl şampiyon olurken ise sadece üç kez sahadan yenik ayrılan Portekizli teknik adam bu sezon 12 maçın yedisini kaybetti ve küme düşme hattının sadece iki sıra üstünde. Bu çöküşü Mourinho'nun görevine son verdiği kadın doktor Eva Carneiro'nun ah etmesine bağlayanlar da (!) yok değil ama işin aslı Mourinho -her ne kadar inkar etse de- futbol tabiriyle soyunma odasında kaybetti. Adı gazetecide saklı bir futbolcunun "Mourinho için kazanmak yerine kaybetmeyi yeğlerim" sözü sonrasında Portekizliyi sevenler, gitmesini isteyenler ve iki grup arasında gidip gelenlerin listesi yapılır oldu. Kaptan Terry, geçen sezon transfer ettiği Fabregas, Diego Costa, kaleci Courtois ve Ramires, Mourinho'nun sadık adamları. Portekizlinin transfer ettiği Falcao, Oscar, Matiç ve formasını kaybeden İvanoviç ile birlikte hocalarının kellesini isteyen gruptan. İki grup arasında kalıp bu sezon sahada hayalet gibi dolanan geçen yılın en iyi futbolcusu Eden Hazard önderliğindeki grubun isyancılara yaklaşması ise 'Özel biri'nden 'kayıp biri'ne doğru koşan Jose Mourinho için belki de ikinci Londra serüveninin sonunu getirecek. 


Soyunma odası savaşlarına yabancı değil Jose Mourinho. Geldiği gün Raul ve Guti'yi gönderip "Burada kral artık benim" dediği Real Madrid'den bugünün kaptanı Sergio Ramos ve eski kaptan Casillas'ın kurduğu cepheyle gönderilmişti. Gelin üç yıl öncesine dönelim o günlerde Kaka ile küs olan, Nuri Şahin'in yüzüne bakmayan ve menajeri Jorge Mendes'in futbolcularını 11'de oynatan Mourinho'nun Ramos ve Casillas ile sohbetini hatırlayalım... 

Mourinho: Maçtan sonra röportajlarda beni batırmışsınız.
Ramos: Hayır “Mister”, Siz sadece gazetelerin yazdığı kadarını okudunuz. Bizim söylediklerimizin hepsini değil..
Mourinho: Doğrudur, siz İspanyollar, Dünya Kupası kazandınız ve gazeteci arkadaşlarınız sizi kolluyor. Kaleci gibi!!!..
Casillas: (Bu muhabbetten 30-40 metre uzakta diğer kalecilerle çalışıyor). Mister, burada her şey adamın yüzüne söylenir!
MourinhoSergio (Ramos), Puyol’un golünde neredeydin?
Ramos: Pique’yi marke ediyordum.
Mourinho: Puyol’u marke etmen gerekiyordu.
Ramos: Evet ama Pique çok boş kalıyordu biz de markajı değiştirmeye karar verdik.
Mourinho: Ne oluyor? Şimdi de teknik direktör mü oldunuz?
Ramos: Hayır ama sahada şartlara göre olur bu değişiklikler. Bazen bunu yapmak lazım. Siz hiç futbolcu olmadığınız için bazen saha içinde ne döndüğünü bilmezsiniz….

Raul -Son-











2 Kasım 2015

Mino Raiola ve Donnarumma

İtalya'nın güneyi her yere göç verir. Sanayinin olduğu ülkenin kuzeyine, Almanya'ya, Hollanda'ya. Torino, Milano'ya gidenler otomotiv endüstrisi başta olmak üzere fabrika işçisi olarak hayata tutunmaya çalışırlar. Güney güzeldir, güneşlidir, yemekleri daha lezzetlidir, insanları bağırarak konuşur ama hayat zordur. Mino da Güney İtalyalı bir ailenin oğluydu, babası o bir yaşındayken Hollanda'nın Haarlem şehrine göç etti, ailesini de peşinden sürükleyerek. Mino'nun ilk işi ailesinin açtığı İtalyan lokantasında garsonluktu. Ticarete kafası yatkın Mino'yu restoran işi bir zaman sonra kesmedi, futbolda iyi para vardı. Bir menajerlik şirketinde çalışmaya başladığı zaman 23 yaşındaydı. Üç dil biliyordu ve ağzı iyi laf yapıyordu. Büyüdüğü Hollanda ile doğduğu İtalya arasında transfer köprüsünü kurması çok zaman almadı. Önce ufak çaplı imzalar, vasat futbolcular. Bombayı Dennis Bergkamp'ı Inter'e satarak patlattı. Arsenal'de efsane olacak Hollandalı golcünün Milano'daki kariyeri pek parlak geçmeyecekti ama Mino parayı cebine koymuştu bile. Pavel Nedved'i Sparta Prag'dan Lazio'ya götürdüğünde piyasadaki itibarı tavan yaptı. Çek yıldız, Lazio'da tribünleri ayağa kaldıracak ardından Juventus'un yolunu tutacak orada efsane olacaktı ama daha vakit vardı. Hollanda bereketli futbol ülkesi, Raiola da iyi bahçıvandı! "Oldu" dediği futbolculara İtalya'da kulüp buluyordu. Para, parayı çeker derler ya iyi futbolcularla çalışan menajerler de genç yetenekleri kolayca portföylerine katar. Kim, Nedved'in menajeriyle çalışmaz ki? Ajax'ta bir İsveçli santrfor, Hollanda liginin savunmacılarının kabusu olmuştu. İhtişamlı fiziği, müthiş tekniğiyle herkesten farklıydı. Ülkeye Brezilyalı Ronaldo'dan beri böylesine klas bir yabancı genç golcü gelmemişti. 9 numaranın adı Zlatan İbrahimoviç, menajeri de elbette ki Mino Raiola idi. Zlatan'ı 16 milyona Juventus'a sattı. Yetmedi, 2006 şike skandalının ardından İbra'yı Inter'e götürdü, Barcelona tarihinin en büyük bonservis bedelini onun için ödedi. Mino Raiola her al-sattan servetine servet katıyordu. 
İbrahimoviç Milan'a geldiğinde Raiola, Milano'da tezgahı büyütmüştü. Berlusconi onun portföyünden van Bommel ve Robinho'yu aldı. Süper menajerler listesinde Jorge Mendes'in ardından onu adı anılıyor şimdi futbol dünyasında. Borussia Dortmund'un en yetenekli adamı Henrikh Mkhitaryan da onun futbolcusu, Lukaku, Matuidi, van der Wiel de. İtalyan asıllı Hollandalı menajerin elindeki en büyük değer ise Paul Pogba. Manchester United'ın bugün elinden kaçırdığı için kafasını taşlara vurduğu Fransız orta saha. 22 yaşında muhteşem fiziğiyle Juventus'un elindeki en değerli futbolcu olan Paul Pogba için menajeri Raiola bir yıldır Avrupa'nın devlerine kapalı poker oynatıyor ve her seferinde pas diyerek, fiyatı yükseltiyor. Bugünlerde geldiği rakam Ronaldo ve Bale'den de fazla. Pogba'yı almak isteyen 100 milyon Euro'dan fazlasını ödemek zorunda. Carlos Tevez, ülkesi Arjantin'e dönmek isteyip, iyi ama sorunlu orta saha Vidal de Bayern Münih'e gidince, maestrosu Pirlo'yu ABD'ye uğurlayan Juventus, Pogba'yı satarsa taraftarını sokağa dökeceğini bildiğinden menajeri Raiola'ya her seferinde "Teklif topla, gel" dedi. Yetenek avcısı Raiola'ya göre Juventus, Pogba'yı 100 milyona satsa, onlara sıfırdan bir 11 kurabilirdi. Geçen bahar La Gazzetta dello Sport da ona bu soruyu sordu: "Yap 11'i de görelim" Raiola aldı kalemi eline ve yazdı: Kalede Donnarumma, defansta Abate, Ely, Willems, orta sahada Felipe Anderson, Verratti, Mkhitaryan, forvet hattında ise Berrardi, Zaza, Depay ve en uçta Kischna. Şimdi "Bu kadro 100 milyon Euro'dan fazla edebilir" diyebilirsiniz ama Raiola bu listeyi yaptığında, ona itiraz eden İtalyan gazeteci yoktu. Avrupa liglerini yakından takip eden ya da menajerlik oyunlarını oynayanlar için bu 11 aslında çok da bilinmedik isimlerden kurulu değil ama kalecinin kim olduğunu bilebilmek o kadar da kolay değil. 
Mino Raiola'nın yedi ay önce kale için tercih ettiği Gianluigi Donnarumma sadece 16 yaşında. O da Raiola gibi İtalya'nın güneyinde doğdu, daha lisedeki sınavlarından başını kaldırmayan bu genç adam, hafta sonunda Milan'ın San Siro'da Sassuolo'ya 2-1 devirdiği maçta kaleyi korudu. Üstelik Milan kadrosunda, sanki 50 yıldır oynuyormuş gibi duran Abbiati ve geçen yıl Real Madrid'den gelen Diego Lopez gibi file bekçileri varken. Juventus kalesindeki 38 yaşındaki Buffon, Parma kalesine geçtiğinde 17 yaşındaydı ve hâlâ kalesinde yıkılmaz duruyor. Onun oğlu yaşındaki Gianluigi ise 16 yaşında 1.97 cm'lik fiziğiyle, İtalyan milli takımının yaş altı gruplarında her oynadığı maçta kendisine "Yeni Buffon" dedirtiyor. Ağabeyleri, Antonio, Genoa'da üçüncü kaleci, Alfredo, Salernitana'da forvet. Benim kuşağım 16 yaşında okuldan gelir, yetenekliyse bir kulübün alt yapısında, olmadı semt takımında oynar, kalanlar ise mahallenin sahasında topun peşine düşerdi. Bilirsiniz topun sahibi kaleyi geçmezdi, bir de pek yetenekli olmayanları kaleci yapardık aramızda. Bugün 16 yaşında olanlar menajerlik oyununda yaşıtları Gianluigi Donnarumma'yı kaleye koyuyor ve şampiyon oluyor. Sinisa Mihajloviç, bu çocuğa şans tanımış, Mino Raiola gibi bir kurt, menajerlik haklarını almış; çok mu?