Tigre taraftarları paketlenirken...
1983 yılında Los Andes - Chacarita maçı...
Iker Casillas, Real Madrid tarihinin en iyi kalecisi seçildi. Üstelik oyların %81'ini almış. Diğer adaylar Ricardo Zamora, Buyo, Miguel Angel ve Garcia Remon idi. Casillas'ın, Zamora gibi bir efsaneye bu kadar büyük fark atması ayıp olmuş ama her yerde olduğu gibi genç kuşaklar her zaman kendi döneminin futbolcularına oy atarlar. Kaleci postu oldu bu en iyi 5 kaleci sıralamamı da not düşeyim: Buffon, Cech, Casillas, Palop, Kahn. Hiçbiri çocukluk kahramanımız Sepp Maier'in eline su dökemez o ayrı...
Has Napoli çocuğudur Fabio Cannavaro. Inter'e gittiği zaman Parma'nın bayrak adamıydı. Moggi ile telefon kayıtları ortaya çıkınca -Moggi Juventus'a transferi için Inter'de arıza çıkartmasını, yönetime ben gitmek istiyorum demesini salık veriyordu- ayıp ettiği anlaşıldı ama Capello ile iyi iş yaptılar. Önce Juventus sonra Real Madrid'de. Sıkı Inter'li bir İtalyan arkadaşım ısrarla büyük topçu olmadığını, ufak takımlarda oynasa bu oyun tarzıyla 2 maçta bir atılacağını söyler, kafa sallamam açıkçası. Foto da şudur: Napoli'li Cannavaro, Campania bölgesinin tanıtım reklamlarında oynamış. Bizim Türkiye'yi tanıtan reklamlarda, ben hiç spor öğesi hatırlamıyorum. Hayır var diyen buyursun...
24 Kasım Cumartesi
Bu memlekette bir gelenektir, X'ci, Y'ci olursun, olmak zorunda bırakılırsın. Köyden şehire gelip tutunmak isteyenler Orhan Baba 'cıdır, kırsalda Ferdi Baba'cıların sesi yüksek çıkar. Tarık Akan-Kadir İnanır gerilimi mesela. Tarık Akan önce güzel yüzlü salon erkeğidir sonra da sırtını sola yaslamış aydın. Kadir İnanır bildiğin Kadirizm. Yaşar Kemal kendimi bileli Nobel ile anılır, her ne kadar tebriklerini iletse de vardır bir gerilimi Orhan Pamuk ile. Bunların yanında ucuz kalan Tarkan-Mustafa Sandal rekabeti, gerilimi vardı bir zamanlar. Hülya Avşar-Gülben Ergen deyip işi ucuz magazine dökmeden futbola topu atınca iki isim çıkıyor karşımıza: Mustafa Denizli ve Fatih Terim. Ersun'cular, Hakan'cılar kapışması tıs kalır bunun yanında.
Denizli ve Terim aynı takımda forma giydiler. Denizli başladı, Terim arkasını getirdi, Terim, Euro 96'ya götürdü, Denizli; Euro 2000'de üstüne koydu. Ne zaman ters kutuplarda oldukları yazılıp çizilse, aralarındaki gerilimden bahsedilse bir araya gelip kolkola poz verdiler. Amacım iki ismi karşılaştırıp bir analiz yapmak değil, güncel bir yazıyı not düşmek. Bosna maçı sonrasında Denizli'nin televizyon başında kaleme aldığı maç yazısının sonu ilginç. Gerilim tavan yapmış bu kez. Finallere gittik coşkusu içinde kaynayıp gitmeye mahkum gibi duruyor ama Denizli bu satırları yazarken belli ki çıldırmış. Terim'e; Denizli'nin "Fatih" hitabına dikkat...
Euro 2008 kuraları 2 Aralık'ta çekilecek. Ben Türkiye'nin grubu için Hollanda, Hırvatistan, Portekiz tahmini yaptım. Salladım yani. Herkes sallasın. Doğru grubu tutturana bir Saint Etienne atkısı kuryeyle adrese teslim. Maksat muhabbet olsun, yorum köşesine tahminleri bırakın dostlar... Anonymous yorum bırakanlar yormasın ama kendilerini...
Arjantin basını ayağa kalktı onu bekliyor. Riquelme atsa da imzayı bir soluklansalar. Boca, Villarreal'e 9 milyon euro ödemeye hazır. Daha açılış ligi bitmedi ama kapanış liginin süper olacağı kesin...
March Of The Hooligans. Dougie Brimson yazmış. Amerika'da yükselen holiganizm. Ekim ayında piyasaya çıktı.
Futbol bu, dünü yok işte. Barcelona'da son durum budur. 2007 yazında Ronaldinho formalarının satış oranı %60. Yaz sonuna doğru % 35-40'a geriliyor. Bugünlerde ise % 10-15. En çok forması satan Messi, Henry de Ronaldinho'yu geldiği gibi sollamış. Bu bile gitmek için bir sebep. Aşk bu; biter. Kabul edeceksin...
Advertising Agency: A bunch of monkeys, Mexico
Stansfield: I like these calm little moments before the storm. It reminds me of Beethoven. Can you hear it? It's like when you put your head to the grass and you can hear the growin' and you can hear the insects. Do you like Beethoven?(Leon)
Ronaldo sezon başından beri sakattı. Yeni düzeldi. Malaga'da Zidane ile ortaklaşa düzenledikleri yardım maçında tribünlerde 30 bin kişi varmış. Bizde yapsalar 5 bin kişi anca gelir. Alamet i farikası sıfıra vurulmuş kafası olan Ronaldo'nun bir zamandır neden saçlarını-beyazlaşmış arkadaş, sana da benim gibi formayı vermeyen mi var- uzattığı merak ediliyordu. Telefon çaldı arayan Ronaldo'ydu. İsviçreli kozmeti firması Crescina ile reklam anlaşması yapmış Ronaldo. Crescina saçım dökülüyor, kel kaldım diyenlere al bundan kullan saçın çıksın ürünüymüş bu arada.
Fenerbahçe'ye transfer olduğunda; Galatasaray'ın altyapısında nasıl elinden kaçırdığı çok konuşulmuştu Appiah'ı. 16 yaşındaydı ve A takım düzeyinde oynayacak kapasitede değildi, yabancı futbolcuyu PAf liginde oynatabiliyor musunuz? Rezerv liginiz var mı? Messi'yi 12 yaşında Barça değil; Fenerbahçe getirse memlekete; nerede oynatacaktı? Bunlar hiç konuşulmaz. Bugüne dönelim. Appiah'ın geçen sezonu pas geçmesini bekliyordum. Bu klasik post Dünya Kupası sendromu. Kupanın en iyisi Cannavaro da Real Madrid'de sezonun son haftaları hariç döküldü mesela. Bizden en iyi örnek sanırım 2002 sonrası Hasan Şaş'dır. Appiah bu sezona da sakat başladı. Sözleşmesini yenilemeyeceğini tahmin ediyorum; sanırım kulübünün de niyeti yok.
Profesyonel futbolcu ne düşünür bu durumda? Önünde 2008 Afrika Kupası var, kendini oraya hazırlıyor ve burada risk almıyor. Sezon sonunda da -muhtemelen- kapağı 3 büyük ligden birine atacak. BBC'de bir haber var, Appiah için "kendi tekstil markasını yaratan ilk Afrikalı futbolcu" demişler; ki bence yanlış demişler. Benim bildiğim Rigobert Song var mesela. Paris'te bile Song imzalı ürünleri satılır. Appiah nam ı diğer Gana'nın Beckham'ı. Tişörtleri merak eden buyursun.
2007 yılında İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve Hollanda'da toplam forma reklamı gelirleri 287 milyon sterlin. Bu rakamın dağılımında, İngiltere 70 milyon, Almanya 68 ve İtalya'nın 51 milyon sterlin payı var. Man. United ve Chelsea, Premier Lig'deki toplam reklam gelirlerinin üçte birini götürüyor. 1999 yılı rakamlarına göre artış %100. Geçen sezona göre ise %10. Bizde 3 büyükler için bu rakamlar 2 milyon sterlin barajında..
Ben bu haberi bizim medyada görmedim, muhtemelen yarın ya da ertesi gün birçok gazetenin birinci sayfasında (hürriyet bence 1. sayfa sağ üst köşeden görecek haberi) patlayacaktır. Önce manşeti verelim tabii: Formula 1 pilotu Lewis Hamilton'un Türk sevgilisi: Cemre Mirel. Hanımefendi diyorum en efendisinden, 20 yaşında, güzellik yarışmasına katılmış buralarda, oralarda da London Metropolitan University'de okuyormuş. Hamilton ile 10 ay beraber olmuş. Magazin dünyasının bir klişesidir bu. Flört sonrasında taraflardan biri çıkar bütün çamaşırları döker ortaya. Cemre kızımız da öyle yapmış, ilk tanıştıklarında Hamilton "ben DHL'de kurye olarak çalışıyorum" demiş, klasik ama iyi numara: "Beni mi yoksa paramı mı seviyorsun bebek?" Haberin patlaması için Cemre kızımızın hangi filmleri seyrettiklerini söyleyecek hali yok, yatakta geçen 10 aylarını anlatmış ve "Hamilton'a 10 üzerinden 11 veriyorum" demiş. Daha fazlası bayar beni. "Cemre Mirel'in Lewis Hamilton ile maceraları için lütfen tıklayınız" diyeyim Hürriyet gazetesi internet sitesi gibi habercilik yapayım. Bir de zorunlu açıklama, fotoğraf haberin bir parçası olmasa bu hatunun bu blogda işi olmazdı. Hamilton'un fotoğrafı koysam illa ki biri Cemre neye benzer diyecekti...
#İngilizlerin Musevi lobisi iş yaptı. İsrail-Rusya maçında tribünde bol miktarda İngiliz varmış. Adamlar liglerini peşkeş çektiler,İsrail milli takımı da gaza geldi. Ruslar kapının önünde kaldı.
#Acun Ilıcalı'nın hesapta Fenerbahçe ve Galatasaray'lıları kapıştırdığı dandik yarışmaya memlekette kimse yüz vermemişti. Ya da ben öyle biliyorum. Arjantin'de Şubat ayında "Reality Goal" adında bir yarışma başlıyor. 20 kulübün taraftarı bir evde yaşayacak. Benim bildiğim Boca ve River'lı olanlar birbirlerini doğrar o evde...
Serie A'da yayın haklarından elde edilen gelirin dağılımdaki adaletsizlik bir nebze olsun 2010 yılında sona erecek. İki yıl önce Juventus'un yaptığı sezonluk anlaşmanın bedeli ufak takımların aldığının 12-14 katıydı, Roma'yı da yaklaşık 2'ye çarpmışlardı. Bu dengesizlik bizde de mevcut lakin toplam havuz büyük bir rakam olmadığından farklar o kadar göze batmıyor. 2010 yılından itibaren 3 farklı kritere göre Serie A'da takımların toplam yayın hakkı gelirlerinden alacakları oranları budur. 900 milyon euro olması beklenen havuzdan Juventus 90 alırsa Livorno yaklaşık 27 alacak ki bu eski anlaşmaların yayında ufak takımları koruyan oranlar. Tabii o tarihte bu takımlardan kim kalır, kim gider o başka?
Amerika'da oynanan futbola bir merakım yok. Evet bizim bildiğimiz futbola. Bir ayrıntı dikkatimi çekti. Houston Dynamo finalde New England Revolution 2-1 yen(miş)di ve şampiyon oldu. 2. golü atan Kanadalı Dwayne De Rosario Avrupa'da en fazla Alman 2. ligine kendini beğendirebilmiş bir adam. Maçın kahramanı bu Kanadalı'nın yıllık kazancı 325 bin dolar. Bu da Los Angeles Galaxy'de David Beckham'ın bir haftada kazandığına tekabül ediyor. Ayrıntı budur, evet dağılalım artık...
E-book benim bildiğim büyük fiyaskodur ama işin içinde Jeff Bezos olunca adamın bir bildiği var diyor insan. Amazon'un patronu Amazon Kindle denen bir alet sürüyor piyasaya, görüldüğü üzere Newsweek'e de kapak olmuş bu sayede. 6 inch ekrana sahip, 256 mb kapasiteli Amazon Kindle'a kitaplar direkt indirilebiliyor -ki dergi aboneliği de olacakmış-. Fiyatı ise 400 dolar. Kitaplar içinse 10 dolar fiyat belirlemişler ama bu fiks mi olacak o belli değil. Amazon muhtemelen kurye şirketlerine para kazandıracağıma kendim kazanırım demiş. Bizim memlekette tutmaz bu elektronik kitap olayı. Biz de ofis insanları -ki erkekler hariç- kendilerine gelen forw maillerin print'ini alıp vapurda, metroda okuyor. Kağıdı seviyoruz, kitabı seviyoruz, kitap hacılamayı seviyoruz. E book ne lan!..
Raymond Domenech'ın ağzı ishal olmuş, durmadan konuşuyor. İtalyanlar sayesinde Euro 2008 vizesi aldı ama Gattuso da İskoçya maçından sonra gider yapmayı ihmal etmedi bu çenesi düşmüş Fransız'a. Domenech, "onları ben motive ettim" diyor. Gattuso da cevap vermiş: "Gelsin Haziran'da boyunun ölçüsünü alalım." Foto 1981-1982 sezonundan. Borat haltetmiş yanında. Ver eline mikrofonu; ayağında kundarayı söylesin...
Advertising Agency: Advico Young & Rubicam, Zurich, Switzerland

İskoçları 2008 yazında finallerde çok görmek isterdim. Ölüm grubundaydılar. En çok onlar hak etmişlerdi. Ama oyunun kuralı bu. İtalyanlar ne zaman kazanmaları gerekse kazanırlar.