11 Nisan 2011

El Clasico #1 ?


Casino Hayat

Galatasaray is over. Please insert soul

10 Nisan 2011

Panenka'ya Selam

Juventus, Roma deplasmanından 3 puanla çıkınca bu maç Roma için sezon finaliydi. Ya kazanacaklar ve kalan 6 haftada yola devam edecekler ya da dükkanı kapatacaklardı. Udinese ile puan farkı 6 idi. Hedef Şampiyonlar Ligi’ne dördüncü bilet. Arada bir de iki derbide de mağlup ettikleri 2 puan üstlerindeki Lazio var. Udinese kötüydü. Roma’nın golü geldi geliyor derken penaltı kazandılar. Bu sezon en çok penaltıyı kazanan takım oldukları için nefret edeni çok Roma’nın. Maç 0-0. Penaltı böyle atılır mı? Kalede de Serie A’nın iyi kalecilerinden biri, Handanoviç var. Totti geldi topun altına girdi (İtalyanlar için: cucchiaio) ve Panenka’ya selam yolladı yine. Maçın ardından “Neden Panenka penaltısı?” diye sorduklarında “Daha ölmediğimi ispat etmek istedim. Uzun zamandır denemiyordum” dedi. Udinese baktı pabuç pahalı, salladı biraz Roma’yı. Golü de buldular Di Natale ile. Yaşlı kurt 26 gole ulaştı. Sonra iptal edilen Udinese golü. Belki de 15 milyon Euro değerinde.. Son sözü uzatmalarda son 90 saniyeye girilirken yine Totti söyledi. Sonuç. No Totti no Party.. Bir de Serie A > La Liga

El Clasico'ya Doğru #2

El Clasico ve sinema deyince blogu uzun zamandır takip edenlerin aklına başka bir şey gelebilir ama bu kez ciddiyim (!) Cumartesi günü Barselona’da El Clasico için güzel bir organizasyon var. Camp Nou’nun otoparkında arabalı sinema düzeni yaratacaklar. Arabadan maç seyretmek nasıl bir fikir, takdiri size bırakıyorum. Bir de merakımı gidereyim. Türkiye’de arabalı sinema var mı? Ya da var mıydı?

El Clasico'ya Doğru #1

Geçen hafta Barcelona, bu hafta Real Madrid… Eskiden İspanya’da deplasmanlardan bu kadar kolay çıkılmazdı. Villarreal tepeye oynuyor, Barça fişini çekiyor. Bilbao’dan çıkmak kolay değildir artık klişe. Real Madrid 3 atıp dönüyor. Cristiano Ronaldo ve Messi ya Mart ayında da atsalardı diye sorası geliyor insanın istatistiklere bakınca. İkisinin de 29 golü var ligde. Rekor Hugo Sanchez’de. Taklacı 38 gol atmıştı. Kalan hafta sayısı 7. Messi, son golünü Arsenal’e attığında tarih 8 Mart’tı. Bir ay sonra iki golle döndü. Cristiano Ronaldo, Malaga’ya yaptığı hat-trick’ten sonra sakatlandı. Messi’nin 45 maçta 47 golü var… Ronaldo’nun ise 44 maçta 40 golü. Madrid medyası El Clasico sayfalarını bugünden başlattı. Ellerinde iki süperstar var ama tirajları bizim spor gazetelerinden farklı değil…

9 Nisan 2011

Arda Hakkında Herşey (!)

Arda Turan'ın Atletico Madrid'e transferinde 8 ayda değişen ne var? Gil Marin'in İstanbul'a gelmesi ve sezon başında transferin son gününde Galatasaray'a yaptıkları resmi teklifi ertesi gün Madrid medyasında haberim yok diye yalanlayan Atletico Madrid Başkanı Enrico Cerezo'nun dün verdiği röportajda şu cümleyi kurmuş olması: "O teklif bir dosta iyilik içindi. Arkadaşımız Mendes böyle bir şey istedi. Biz de yazdık. Arda’ya tekliften çok bir iyilik yazısı diyebilirsiniz.”
Gerisi Eylül ayından beri bilinen hikaye... Evet "Mustafa Hakkında Herşey" iyi filmdir...
Ahmet Bulut-Gil Marin-Mendes-A. Madrid-Arda
Süper Menajerler: Jorge Mendes
Galatasaray'daki Kangren
Fotoğrafını Yolla Oralardan Arda Turan
Arda Turan İçin İstek Şarkısı

Hafta Sonu Futbol

9 Nisan Cumartesi
14:00 Denizlispor-Samsunspor / TRT 1
14:00 Bucaspor-Karabükspor / Lig TV
14:45 Wolves-Everton / PL TV
16:00 Konyaspor-Manisaspor / Digi
16:30 Hamburg-B. Dortmund / TRT 3
17:00 Chelsea-Wigan / Spormax
17:00 Man. United-Fulham / PL TV
19:00 Eskişehirspor-Fenerbahçe / Lig TV
19:00 Inter-Chievo / TV8 & Spormax
19:00 A.Bilbao-Real Madrid / NTV Spor
19:30 Stuttgart-Kaiserlaustern / TRT HD
21:00 Barcelona-Almeria / NTV Spor
21:45 Udinese-Roma / Spormax
22:00 Brest-Rennes / Kanal A
23:00 Mallorca-Sevilla / NTV Spor

10 Nisan Pazar
13:30 Juventus-Genoa / TV8
14:00 İstanbul BŞB-Sivasspor / Digi
14:00 Gaziantepspor-Ankaragücü / Lig TV
14:00 Orduspor-Adanaspor / TRT Anadolu
14:00 Giresunspor-Altay / TRT 1
15:30 Blackpool-Arsenal / Spormax
16:00 Lazio-Parma / TV8
17:00 Gençlerbirliği-Kayserispor / Digi
18:00 Aston Villa-Newcastle / Spormax
18:00 Marsilya-Toulouse / Kanal A
18:30 Bayer Leverkusen-Saint Pauli / TRT 3
19:00 Galatasaray-Trabzonspor / Lig TV
19:00 Rizespor-Kartalspor / TRT 1
21:45 Fiorentina-Milan / Spormax & TV8
22:00 O.Lyon-Lens / Kanal A

11 Nisan Pazartesi
20:00 Kasımpaşa-Beşiktaş / Lig TV
20:00 Gaziantep BB-Boluspor / TRT Anadolu
22:00 Liverpool-Manchester City / Spormax

7 Nisan 2011

Hava Açık

Hafta sonu liglerde, hafta ortasında Şampiyonlar Ligi'nde. Herşey biraz ters gitse yarış kızışacak, rövanş maçlarında yarı finalin ucu iki tarafa da açık olacaktı. Manchester United'ın 0-2'den 4-2 aldığı West Ham maçı, Arsenal'in akıllara ziyan beraberliği, Real Madrid'in sahasında mağlup olup, Barcelona kağıt üzerinde en zor deplasmanlardan biri olan Villarreal'den de 3 puan alması.. Milano derbisinde puan farkı Milan lehine 2 iken Inter'in mağlup olması... Zirvedekilerin önü açıldı. Şampiyonlar Ligi'nde de farklı sonuçlar çıkmadı. Real Madrid ve Barcelona işi bitirdiler. Lig ve Kupa finalinin ardından iki El Clasico daha var. Inter, Münih'te ufak çaplı bir mucizeye imza atmıştı ama bu 5-2'lik hezimetin ardından olacak iş değil... Schalke 04 de yarı finalde. Manchester United'a Chelsea her zaman ters gelirdi, Mart başında 2-1 kaybettikleri sahada 1-0 kazandılar. İlker Yasin ve top ağlarda dedi ama olmadı işte... Şampiyonlar Ligi çeyrek final rövanşları Manchester United-Chelsea dışında angarya... Fotoğraftaki arkadaş ve Giggs abinin ellerinden öpüyorum...

6 Nisan 2011

Müsaadenle Lucescu

Maçtan önce İspanyollar, Carvalho-Crouch eşleşmesine takmıştı kafayı. Aralarında 20 cm fark var. Uzun olanın da aklı kısa ama. 14 dakikada atılınca takımının da fişi çekildi. Londra derbisinin öteki yakasından gelen Adebayor'un iki atması önemli tabii. Di Maria'nın golü nefis, final de Cristiano Ronaldo'dan. Mourinho, hafta sonunda Preciado'dan hayatının dersini aldı. Adamı ligin ilk yarısında çok yormuştu. Dün Santiago Bernabeu'nun duvarlarında yukarıdaki ilan varmış. 4-0'ın ardından Real Madrid taraftarı, pahalı bir Londra turu satın almaz. Hedef 3 ya da 4 Mayıs'taki Barcelona deplasmanı. Tabii Lucescu izin verirse. Ligden farklı olarak Şampiyonlar Ligi'nde deplasman kontenjanı daha fazla olduğundan bu kez iki taraf da kalabalık gelecek. 16 Nisan'da ligin rövanşı, 4 gün sonra Valencia'da Kral Kupası, sonra olası Şampiyonlar Ligi yarı finali... Bize de birinde Papatyam! Gecenin diğer maçında skor inanılmaz. Üstelik daha ilk saniyelerde gelen Inter golüne rağmen. "Hain" Leonardo 3 günde 8 gol yedi. Defans hattında Lucio ve Samuel yokken olacağı buydu. Schalke 04'deki Edu'nun kariyerine dikkat. Adamlar kumar oynadı, cımbızla çekti ama oldu işte. Raul da adamdır!... 70 golle bir numarada. Daha da ilginci, bu yaşta ve bu mevkide oynarken, 11 bin 117 metre ile sahanın en çok koşan adamı olması...

5 Nisan 2011

Naklen Yayınlar

5 Nisan Salı 21.45 Real Madrid – Tottenham (EURO FUTBOL) 21.45 Inter – Schalke (HD4 MEN) 6 Nisan Çarşamba 20.00 Beşiktaş – Gaziantepspor (TRT 1) 21.45 Chelsea – Man. United (STAR TV) 21.45 Barcelona – Shakhtar D. (EURO FUTBOL) 7 Nisan Perşembe 20.00 İstanbul BŞB – Gençlerbirliği (TRT 1) 22.05 Benfica – PSV (STAR TV) 22.05 Porto – Spartak Moskova (EURO FUTBOL) 22.05 Villarreal – Twente (HD4 MEN)

4 Nisan 2011

Barbara-Pato-Kristen-Sheva

Santrforlarla özdeşleşmiş gol sevinçleri vardır. Hugo Sanchez takla atar, Batistuta, rakip tribünlere sus işareti çeker, Montella bir planör gibi süzülürdü sahada. Bir de işin romantikleri var tabii! Real Madrid formasıyla 323 gol atan Raul, evlendikten sonra tüm gol sevinçlerini nikah yüzüğünü öperek yaşadı. İspanyol santrforun her golü 12 yıllık eşi Mamen Sanz'e hediye idi. Kadınlar en çok bu gol sevincini sevdi. Sonra bir genç adam çıktı sahneye İtalya'da. 17 yaşında Brezilya'dan Milano'nun yolunu tutmuştu. Milan taraftarı, Shevchenko'lu yıllardan sonra yeni golcüsünü arıyordu. Sevgilisi Sthefany Brito ile birlikte Milano'ya yerleşen Pato'nun gol sevinci en az Raul'unki kadar romantikti. Fileleri havalandırdıktan sonra en yakınındaki kameraya iki eliyle havada bir kalp çizen Brezilyalı yıldız için ekran başındakiler "Canım ne şeker çocuk!" diyorlardı. Brito kariyerine Brezilya'da devam etmek isteyince, "Gözden uzak olan gönülden de ırak olur" kuralı devreye girdi. Pato'nun Milan'daki üçüncü sezonunda ayrıldılar. Ayrılık futbol hesabıyla yarım sezon sürdü. Peri masalı devam ediyordu. Temmuz 2009'da Pato ve Sthefany, Copacabana Plajı'nda evlendiler. Evlilikleri sadece 10 ay sürdü. Pato artık attığı gollerin ardından kalp işareti çizmiyordu. Ona yeni bir gol sevinci gerekti...
Baba hem ülkenin başbakanı hem de en ünlü çapkını olunca kızının da kameralardan kaçabilmesi pek mümkün değildi. Silvio Berlusconi'nin ikinci eşi, aktris Veronica Lario ile yaptığı ikinci evlilikten dünyaya gelen Barbara, büyük medya imparatorluğunu yöneten ağabey Pier Silvio gibi vitrinde olan bir aile üyesi değildi. Futbol dünyasına hep uzak durdu. Milanolu Giorgio Valaguzza ile 10 yıl süren ve nikah masasından uzak durdukları ilişkileri sansasyonel olmaktan uzaktı. J.P Morgan'da analist olarak çalışan Valaguzza'nın tayini Londra'ya çıkınca, Pato'nun ilişkisini bitiren neden Barbara'nınkinin de sonunu hazırladı. Uzaktan sevilmiyordu kimse! İtalya Ligi'ni yakından takip edenler, bir aydır Milan maçlarında rejinin ısrarla ekrana getirdiği bir güzeli mutlaka fark etmişlerdir. San Siro'da ya da deplasmanda, maç kaçırmayan bu sarışın Barbara Berlusconi'ydi. Patronun kızı bir anda fanatik Milanlı olmuştu. "Paparazzi" kelimesini dünyanın tüm dillerine hediye etmiş İtalyanların bu aşkı da atlaması mümkün değildi elbette. Fellini'nin La Dolce Vita'sındaki Paparazzo karakterinden doğma paparazziler büyük aşkın kokusunu almışlardı. Pato ve Barbara ilk kez beraber fotoğraflandıkları, Berlusconi'nin kızı La Gazzetta dello Sport'a röportaj vermek zorunda kaldı. Gazetenin kapağında bir golcü değil güzel bir sarışın vardı o gün. "Sadece arkadaşız" ile geçiştirdiler. Paparazziler boş durmadı, iki ve üçüncü derken Pato en sonunda itiraf etmek zorunda kaldı: "Evet Barbara Berlusconi ile beraberim."
Bu Milan kulübünü sarsan ilk aşk hikayesi değil... Yıllar önce Silvio Berlusconi'nin ilk evliliğinden olan ve bugün Mediaset grubunun başında bulunan Pier Silvio Berlusconi, Amerikalı manken Kristen Pazik ile büyük aşk yaşıyordu. Gün geldi ikili ayrıldı ve Pazik, Milan'ın Ukraynalı golcüsü Shevchenko ile evlendi! Polonya asıllı Pazik, Milano'dan eşini uzaklaştırmak için elinden geleni yaptı. Shevchenko en sonunda "Çocuklarımızın İngilizce öğrenmesi için Londra'ya taşınacağız," açıklamasını yaptı ve Chelsea kulübünün teklifini kabul etti. Bir aşk Milan'ı bir golcüsünden etmişti. Bakalım ikincisinin sonunda kazanan Milan mı olacak? (3 Nisan 2011/SABAH Pazar)

Milano Derbisi'nin Ardından

Milano derbisinin ardından yazamadım. İsa'nın son yemeği ve Hain Leonardo koreografisi harikaydı. Maçın kendisi de... San Siro'daki en güzel pankartta yukarıda fotoda. Kazan-Kaybet üzerinden çok zeki bir kelime oyunu... Milano derbisini ilkokul ikiye giden oğlum Hakan Raul yazmış, ondan alıntılıyorum: "Dün MİLAN İNTERİ 3-0 YENDİ yani NIKE-ADİDAS Karşılaştı GOLLER ALEXSANDRO PATO-ALEXSANDRA PATO- CASSANO (PEN) DA ATTI . ETO'O ATMADI !!! AMA MÜTHİŞ BİR MÜCADELE OLDU . ALEXSANDRO PATO 45 İNCİ SANİYEDE ATTI TEKRAR ATTI PATO ZLATAN İBRAHİMMOVİC BARİ maçında kırmızı kart gördü.Bunun için 3 tane maç cezası aldı."

2 Nisan 2011

Milan vs. Inter

Milan hep daha yerel, İnter adından belli hep yabancıya kapısı açık. Fatih Terim ve Leonardo arasında bile bir ilişki kurulabilir Milan’da. Son yıllarda Milan biraz da Brezilyalı, Inter ise Arjantinliydi. Artık değil... İnter defansına yerleşen sambacılarla Leonardo’nun uyumu bir sürpriz değil. Cepten yiyen Milan bugün 2 puan önde çıkacak derbiye. Ligin ilk yarısında deplasmanda göründükleri derbiyi 1-0 kazanmışlardı. O galibiyete rağmen Inter koptu geldi ve bu akşam kazanırsa liderlik koltuğuna oturacak. Milli maç araları sonrası değerlendirme yapmak zor ama Inter biraz daha ağır basıyor. Milan’da İbrahimoviç kırmızı kart cezalısı. Pirlo sakatlıktan döndü, 18 görse bile yedek başlar. Inter defansında eksik çok. Lucio böyle maçların adamı. Geriden takımı itiyor ama bu derbide cezalı. Samuel sezonu kapatmıştı. Derbiyi Spormax’de Fatih Terim yorumlayacak. Yarın öğlen erken saatte Napoli-Lazio maçı önemli. Akşam da Roma-Juventus oynuyor. Derbiye saatler kala, Milano polisi, Commandante Tigre grubunun liderini içeriye almış. 35 yaşındaki Marco Righetto’nun arabası sağlam yüklüymüş. Kasap değilse yırtamaz. 4 bıçak ve bir beyzbol sopası. Akşam Milan tribünlerinde açılacak bir pankart: Leonardo=Guida... "Hain (Judas) Leonardo..." Muhtemel 11'ler: Milan (4-3-1-2): Abbiati; Abate, Nesta, T. Silva, Zambrotta; Gattuso, Seedorf, Van Bommel; Boateng, Pato, Robinho Inter (4-2-3-1): Julio Cesar; Maicon, Ranocchia, Chivu, J. Zanetti; T. Motta, Cambiasso; Pandev, Sneijder, Eto'o; Pazzini

Hafta Sonu Futbol

2 Nisan Cumartesi
14:00 Karabükspor-Gaziantepspor @ Digi Kanal
14:00 Tavşanlı Linyit-Denizlispor @ TRT 1
14:45 West Ham-Man. United @ Spormax
16:00 Sivasspor-Beşiktaş @ Lig TV
16:30 B. Dortmund-Hannover 96 @ TRT 3
17:00 Stoke-Chelsea @ Spormax
17:00 Ankaragücü-Eskişehirspor @ Digi
19:00 Trabzonspor-Konyaspor @ Lig TV
19:00 Real Madrid-S. Gijon @ NTV Spor
19:30 Hoffenheim-Hamburg @ TRT 3
19:30 Arsenal-West Brom @ Spormax
19:45 Twente-PSV @ Beyaz TV
21:00 Getafe-Valencia @ NTV Spor
21:45 Milan-Inter @ TV8 & Spormax (Yorum: Fatih Terim)
21:45 Feyenoord-AZ Alkmaar @ Beyaz TV
22:00 Toulouse-Montpellier @ Kanal A
23:00 Villareal-Barcelona @ NTV Spor

3 Nisan Pazar
13:30 Napoli-Lazio @ TV8
14:00 Manisaspor-Gençlerbirliği @ Digi
14:00 Mersin İY-Ç.Rizespor @ TRT 1
14:00 Kartalspor-Gaziantep BB @ TRT 6
15:30 Fulham-Blackpool @ Spormax
15:30 Ajax-Heracles @ Beyaz TV
16:00 Kayserispor-Kasımpaşa @ Lig TV
16:00 Lecce-Udinese @ TV8
16:30 Köln-Nuremberg @ TRT 3
17:00 İstanbul Belediye-Bucaspor @ Digi
18:00 Man. City-Sunderland @ Spormax
18:00 Nice-O.Lyon @ Kanal A
18:30 Wolfsburg-E.Frankfurt @ TRT 3
19:00 Fenerbahçe-Bursaspor @ Lig TV
19:00 Samsunspor-Karşıyaka @ TRT 1
21:45 Roma-Juventus @ TV8 & Spormax (Yorum)
22:00 Lens-Marsilya @ Kanal A

4 Nisan Pazartesi
20:00 Diyarbakırspor-Giresunspor @ TRT Anadolu
20:00 Antalyaspor-Galatasaray @ Lig TV

Milano Derbisi


Bunlar son 10 yılda en beğendiklerim...

Juanito

Santiago Bernabeu'da 19 yıldır her maçın 7. dakikasında unutulmayan biri var. Juan Gomez Gonzalez. Kısaca Juanito Real Madrid'in efsane geriş dönüşlere imza attığı 80'lerde tribünlerin bir numaralı adamı. 2 Nisan 1992'de Real Madrid-Torino maçını izledikten sonra evine dönerken trafik kazasında hayatını kaybettiğinde 37 yaşındaydı. Real Madrid kariyerinde 5 lig şampiyonluğu, 2 UEFA Kupası kazanmıştı. 284 maçta 153 gol! Onu unutulmaz kılan özelliği ise yeteneği kadar karakteri... Arızaydı Juanito. Bayern Münih'le oynadıkları Avrupa Kupası maçında Matthaus'a iki darbesi var ki... Faul değil bu... İnfaz...

28 Mart 2011

Emre Tuncay Barcelona

Genç adam kapıyı vurdu ve geniş odaya adımını attı. "Otur," dediler. "Yeni sözleşmede peşinatı biraz yükseltebilir miyiz? Aileme ev alacağım," dedi. Aldığı yanıt olumsuzdu. "Beni Avrupa'dan isteyen takımlar var," dedi genç adam. Kontratı sona eriyordu. İstediği takıma imza atabilirdi. "Kim istiyor ki seni!" dedi yönetici gülerek... Görüşme o dakika sona erdi... Altyapısından yetişen Emre Belözoğlu ile beş yıllık sözleşme yapmak ya da süren sözleşmeyi uzatmak Galatasaray kulübünün aklına gelmemişti. 21 yaşındaki büyük yetenek Emre ve futbolunun en verimli çağındaki Okan Buruk böyle koptular sarı-kırmızı renklerden. 2002 Dünya Kupası'nda üçüncü olan milli takımın kalecisi Rüştü Rençber, Barcelona'ya; yıllar sonra Tuncay Şanlı da Middlesbrough'un yolunu tutarken Fenerbahçe de oyuncuların arkasından bakakaldı. Son 15 yılda Türk futboluna damga vurmuş üç yıldızdan beş kuruş kazanamadı İstanbul'un iki büyüğü. Gün geldi, Emre için Fenerbahçe, Newcastle kulübüne 5 milyon avro ödedi! Evet, Barcelona 'bir kulüpten öte' ama önce bir kulüp! Bir spor kulübü nasıl yönetilmesi gerekiyorsa öyle, layığıyla yönetileninden... Sahada oynadıkları oyunu övmek için artık kurulmadık cümle kalmadı! Başka cümlelere kuralım o zaman, saha dışına bakalım: Taktik teknik adamların işi, yönetim katında rakibiniz Barcelona'yı nasıl yıkarsınız? Bunun cevabını 10 yıl önce ilk başkanlık döneminde Florentino Perez, Barça'nın kaptanı Luis Figo'ya Real Madrid formasını giydirerek vermişti. Rakibin en büyük silahını, beynini rekabette kendi tarafınıza çektiğinizde onu iki kere öldürürsünüz. Yöntem basit ama bir o kadar da etkilidir. Barcelona'nın o şoku atlatması tam dört yıl sürdü ve bundan bir ders çıkardılar. Real Madrid, dünyanın bütün süperstarlarını kadrosuna katıyor ama Barcelona'ya dokunamıyor! Çünkü Katalanlar, iki yıldır herkesi pes ettiren futbolcularını uzun kontratlarla kendine bağladı. Yaz aşkı değil Barça'nınki.. Her yıldızıyla tek tek kıyılmış bir nikahı var onun... Takımın gözbebeği Lionel Messi, 23 yaşında ve kontratında bitiş tarihi hanesinde 2016 yazıyor! Almak mı istiyorsanız? 250 milyon avro nakit lazım ama önce Messi'yi ikna edin. 24 yaşındakli Pique, 26 yaşındaki Iniesta, 22 yaşındaki Busquets ve 28 yaşındaki Dani Alves de 2015 yılına kadar Barcelona'da! Kaleci Victor Valdes, takımın beyni Xavi, golcüleri David Villa ve Pedro, Arjantinli ön libero Mascherano da 2014 yılına kadar Barcelona forması giymeyi kağıt üzerinde taahhüt etmişler. 32 yaşındaki kaptan Puyol için de 2013 yılına kadar forma garanti. 34 yaş, Barcelona'da kontrat sonu demek. Abidal ve Milito gibi sözleşmeleri 2012 yılında bitecek olan futbolcularla yola devam edilmeyeceği de bu tablodan net olarak anlaşılıyor. Defanstan Pique iyi oyun kurarmış. Xavi ile Iniesta oyunu iki yönlü oynarmış, Dani Alves her maç kanattan 20 kez bindirirmiş, sırtında 10 numara yazan Messi bir yıldır santrfora geçmiş, 60 gol atmış, bir maçta 800 pas yapıp, topa yüzde 80 sahip olurlarmış... Bütün bunların arkasındaki adam da Guardiola'ymış... Onların ezberlenmiş futbol hikayesi bu. Peki şimdi oturup, 15 yıldır Emre Belözoğlu'nun formasını giydiği Galatasaraylı, dokuz yıldır Fenerbahçe forması giyen Tuncay Şanlı'lı bir futbol tarihi yazmak istesek... Dünden ve bugünden daha 'öte' olur muydu acaba! (27 Mart 2011/SABAH)

Takım Elbiseye Sığmayan Efsaneler

Takım elbiseyle karanlık basmak üzereyken saha kenarına gelir ve bağırırlardı: "Basit oyna, kademeye gir, uzun at." Her şehrin, her mahallesinde bir zamanlar yıldız futbolcuydular, sonra ağabeyliğe, babalığa terfi ettiler. Aralarında bazıları hızını alamaz, ceketi çıkarır, sabah boyattığı ayakkabısıyla kaledeki ufaklığa beş penaltı atardı. Onlar futbolu iyi bilirdi ve mahalledeki çocukların doğal teknik direktörüydüler. Pro lisansa ihtiyaçları yoktu, sistemci değildiler, sabah kalkıp gitmeleri gereken bir işleri vardı... Hikayemizin asıl kahramanları ise stadyumlarda 10 binleri, ekran başında milyonları ayağa kaldırmış, futbol tarihine adlarını kazımış, kramponları astıkları gün sevenlerini ağlatmış sonra hızını alamayıp teknik direktörlüğe soyunan isimler... Futbol onların hayat boyu işi oldu. Başka iş denedilerse de başarısız oldular çokça... Lakin bu güzel ama huysuz oyun sahadaki her efsaneyi yedek kulübesinde efsane bırakmıyor ne yazık ki! O büyük futbolcular gün geliyor, tribündeki taraftara "Bu adam futboldan anlamıyor (!)" dedirtiyor. Evet, Hagi'den ilham olan ancak onunla sınırlı olmayan bir hayal kırıklığı hikayesi bu. Büyük futbolcudan büyük teknik adam olmaz derneği üyesi onlar. Cruyff gibi (hem efsane futbolcu hem de efsane teknik adam) antitezler üretse de bu oyun, futbolun birçok efsanesi, iş hoca olmaya gelince üzdüler, üzüldüler... Hagi, Maradona, Gullit, Matthaus, Jean Pierre Papin, Stoichkov, Ronald Koeman, Passarella, Boniek ve hatta kimilerine göre Arthur Zico! Hepsinin hikayesi ayrı ama ortak yönlerini bulmaya çalışalım.
1 Soyunma odasında verdikleri taktikle yetinmezler. Saha kenarında 90 dakika oturmaz ve sürekli oyuncularını uyarırlar. Taç atan futbolcuya bile hangi yöne atacağına söyler, serbest vuruşlarda takım savunmasını yerleştirirler. Basketboldan sonra futbolda da tartışılan 'overcoaching' (kenardan aşırı taktik) sahadaki futbolcuların kimyasını değiştirir, kimlik kaybı yaratır. Saha kenarından fırça yiyeceğini bilen futbolcu korkudan üç metreye pas atamaz hale gelir!


2 Kramponlarını çıkarmış, jübilelerini yapmış ancak futbolu hiçbir zaman bırakmamışlardır. Teknik adamlık tercihi biraz da eşofman sevdasıdır. Takım elbiseyle maçlara çıkarlar ama antrenmanlardaki çift kale maçlarda yeleği giyer oyuna dahil olurlar. Zaten onlara kalsa 11'i yazarken tahtaya ilk kendi isimlerini yazarlar. Yönetilenden yönetene geçişteki sancı hiç çıkmaz karınlarından...

3 Uzun yıllar üst düzey futbol oynayıp, pek çok yönetici tanıdıklarından teknik adamlıklarında kulüp yönetimleriyle geçinemezler. İşlerine karışılmasını istemezler. Kulüp başkanı ile kavga eder, son yılların icadı futbol profesyonellerini takıma yaklaştırmazlar. Transfer mutlaka onların listesinden yapılmalıdır. Disiplin kurallarını da kendileri belirler, kapıdan girdiklerinde takıma ketçap, mayonez yemeyi yasaklarlar mesela! Bir de hepsi illa ki sponsor organizasyonlarından nefret eder...


4 Efsane oldukları dönemdeki futbol sistemlerine sadık kalan muhafazakar kafaya sahiptirler. Futboldaki gelişime gözlerine kapatırlar. Yeni antrenman teknikleri, kondisyon antrenmanları fazla bilimseldir! Futbolun en yetenekli adamları için başarının bir numaralı sırrı yine yetenektir. Yeni bir diziliş toplu intihardır. Guardiola (Barcelona), Villas Boas (Porto), Jürgen Klopp (B.Dortmund), Ertuğrul Sağlam (Bursaspor), gibi başarılı teknik adamların sırrı da belki de budur. Genç hocalar için futbolcularıyla kuşak farkı yok denecek kadar azdır ve yeniliklere açıktırlar. Efsaneler eleştirilmeyi sevmez. Bulutların üzerinde geçen futbol kariyerinin şişirdiği egoları o kadar büyüktür ki soyunma odasına sığmaz. Bu yüzden yorumcularla kavga eder, medyayla soğuk savaş yaşar ve yazan çizeni kendilerine düşman bellerler.


5 Büyük futbolcu olup 'zor adam' olmayanı azdır. Efsane oldukları günlerde pamuklara sarılan, bir dedikleri iki edilmeyen, takımda en çok parayı kazanan ustalar teknik direktörlüklerinde kendilerine benzeyen yıldızlara kafayı takarlar. Maradona'nın Riquelme ile, Hagi'nin Misimoviç ile, Koeman'ın Valencia'da takımın yıllanmış isimleriyle geçinememesi gibi... Sahadayken özgür olan, pres yapmayan, "Her top bana," diyen efsaneler; teknik adam olduklarında takımın 10 numarasından çok koşmasını, pres yapmasını ister, futbolun bir takım oyunu olduğundan bahsederler.


Maradona'nın 2010 Dünya Kupası öncesinde Arjantin Milli Takımı'nda 80 futbolcu denemesi ve finallerde yaşadığı hüsran; Hagi'nin Galatasaray'a ikinci gelişinde takımın yarısını üç ayda kafasından sildikten sonra yarıştığı iki kulvarda da havlu atması; Matthaus gibi bir ustanın dokuz yılda yedi takım değiştirmesi; Gullit gibi bir markanın bugün Avrupa arenasından çok uzakta Çeçen takımı Terek Grozny'i çalıştırması, Hristo Stoickov gibi 90'larda dünyayı sallayan bir büyük yeteneğin geçen sezonu Güney Afrika'da ufak bir kulüpte geçirmesi, Fransızların medarı iftiharı Jean Pierre Papin'in ülkesinde yaşadığı hayal kırıklıkları, Ronald Koeman'ın Valencia'dan sonra AZ Alkmaar'ı da imha etmesi; büyük ustalardan Boniek'in hiçbir zaman üst arenaya çıkamaması ve en büyük başarısını Fenerbahçe ile Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynayarak yaşayan tüm zamanların en iyi 10 numaralarından biri olan Arthur Zico'nun Rusya ve Yunanistan'da tutunamayıp, Avrupa'da kendine takım bulamaması.... Uzar gider liste ama durmak lazım... Duvarlarımıza posterlerine astığımız bu adamların takım elbise giydiklerinde bize yaşattıkları hüsran; sadece topun yuvarlaklığıyla açıklanabilir mi sizce? (6 Mart 2011/SABAH)

Şampiyonlar Ligi'nden Uzakta

Şampiyonlar Ligi, Avrupa futbolunun büyülü sahnesi mi yoksa büyük balıkların her sene biraz daha iştahla ufakları yuttukları acımasız bir dünya mı? 18 yıldır sahne alan 'Devler Ligi'ne 2007 yılında dokuzuncu kez katılan Galatasaray için 'Manchester United ve Porto ile en çok katılan kulüp' haberi artık gazete arşivlerinde. Bu haberin üzerine yeni bir Şampiyonlar Ligi haberi yazdıramayan Galatasaray ise tarihinin en karanlık sezonlarından birini yaşıyor. Kulübün borcu 200 milyon avronun üzerinde, beş yıllık vadede naklen yayın ve sponsorluk gelirleri ise temlik altında. Şampiyonlar Ligi'ne katılan her takımın daha ayağına top değmeden kasasına 15 milyon avro civarında bir paranın girdiğini düşünürsek, Galatasaray dahil birçok Avrupa kulübünün neden mazisini aradığı sorusuna da cevap bulabiliriz. Gelin 90'ların sonuna gidelim ve Galatasaray'ı Kopenhag'a finale götüren yolda karşılaştığı rakipler bugün neredeler; bunun izini sürelim. 1997-1998 yılında Şampiyonlar Ligi'nde Galatasaray ile aynı grupta olan B. Dortmund, 2002 yılında Feyenoord ile UEFA Kupası finali oynadı ve kaybetti. O yıl kupayı evinde kazanan Feyenoord ise bugün 10-0 mağlup olacak bir takım haline geldi. B. Dortmund'un uzun süren uykusu bu sezon bitti ve Bundesliga'da şampiyonluğa koşuyor. Parma efsane kadrosuyla ertesi sezon UEFA Kupası'nı kazandı. Şampiyonlar Ligi'nde var olmak demek tesadüfleri de defterden silmek demekti. O efsane kadro dağıldı ve patronu Tanzi ailesinin yolsuzlukları Parma'yı bir gün ikinci lige kadar sürükledi.. 1998-1999 sezonunda Galatasaray ile aynı grupta olan A. Bilbao uzun yıllar kupalara uzak baktı. Bask kulübü 100 yıllık yeminini bozdu ve gün geldi formasına reklam aldı. Gruptaki bir diğer takım İtalyan devi Juventus 2003 yılında Şampiyonlar Ligi'ni kazandı ama 2006 yılındaki skandalın faturasını ağır ödeyip ikinci lige düşürüldü. 1999-2000 sezonunda Galatasaray, gruptan Milan, Chelsea ve Hertha Berlin ile eşleşti. Ön elemede elediği Rapid Wien temsilcisi olduğu Avusturya'nın diğer takımları gibi 2000'li yıllarda hep yutulan küçük balık oldu. Hertha Berlin 1997'de çıktığı 1. Lig'den geçen sezon düştü ve Şampiyonlar Ligi'nin cıngılı artık çok uzaklarda çalıyor. Şampiyonlar Ligi'ne hep katılmak, Kaka ve Shevchenko ikilisini 100 milyon avroya satmak Milan'ı ayakta tuttu.
Chelsea, 2003'e kadar orta siklet bir İngiliz kulübüydü. Abramoviç, 8 yılda bir milyar avroya yakın para harcadı ve Chelsea 50 yıl sonra şampiyonluk sevinci yaşadı. Rus milyarderin futbol aşkı (!) olmasaydı bugün 'Chelski' de yoktu! Milan'ı devirip yola UEFA Kupası'nda devam eden Galatasaray'ın önündeki ilk engel Bologna idi. İtalyan ekibi bir daha öyle bir kadroya sahip olamadı ve Şampiyonlar Ligi'ne uzaktan bakmanın faturası altı yıl sonra çıktı. Bologna küme düştü! B. Dortmund'un arkasından çeyrek finaldeki rakip İspanyol Mallorca'ydı. Bir yıl sonra Şampiyonlar Ligi'nde oynayan Mallorca sonraki 10 yılda ilk dörde giremedi bile. 2008 yılında girdiği ekonomik krizin faturası bu sezon başında çıktı. UEFA, Mallorca'yı borçları nedeniyle Avrupa Ligi'ne almadı. Galatasaray'ın yarı finaldeki rakibi Leeds United'dı. Harry Kewell'lı kadro Avrupa'da '2000'lerin takımı' olarak lanse edilmişti. 12 yıl Premier Lig'de oynayan Leeds United, sahip değiştirdi ve sahadaki başarısızlığın faturası ağır çıktı. Takım, bir alt lige düştü. Orada da kalamadı ve 2007 yılında bizim tabirimizle 3. Lig'in yolunu tuttu. Leeds şimdi 2. Lig'den Premier Lig'e çıkma hayalini kuruyor. Şampiyonlar Ligi ise onlar için bir rüya... Finaldeki Arsenal ise son 10 yılda Şampiyonlar Ligi'ne adeta serbest giriş kartı çıkarttığından, yeni stadına da kavuştu, her sezon zirveye de oynadı. Nantes ve Real Sociedad da yakın tarihte kendilerini ikinci ligde buldular. Deportivo La Coruna, Lazio ve Paris Saint Germain ise taraftarını ancak tozlu kulüp tarihleriyle mutlu ediyorlar... Honved, Partizan, Kızılyıldız, S. Bükreş, Monchengladbach, Saint Etienne, Nottingham Forest... Onlar siyah-beyaz ekranların efsane takımlarıydı. Renkli televizyon günlerinde ortalıkta görünmediler. Şampiyonlar Ligi bir devri kapattı futbol tarihinde. Şimdi yeni bir dönem açılıyor hem Şampiyonlar Ligi'nde hem de HD ekranlarıyla televizyon dünyasında... Siyah-beyaz ekranlara gömülenler gibi olmak istemeyen; Şampiyonlar Ligi marşını yılda en az üç kez statlarında çaldırmak zorunda... Yoksa; Erkin Koray'dan gelir o zaman: "Arkası gelmez dertlerimin..." (13 Mart 2011/SABAH)

15 Mart 2011

Naklen Yayınlar

15 Mart Salı
21:45 Bayern Münih-İnter (EURO FUTBOL)
21:45 Manchster United-O. Marsilya (LOCA)
16 Mart Çarşamba
21:45 Real Madri-O. Lyon (STAR TV)
21:45 Chelse-Kopenhag (EURO FUTBOL)
17 Mart Perşembe
20:00 Paris Saint Germai-Benfica (EURO FUTBOL)
20:00 Spartak Moskova-Ajax (HD4MEN)
20:00 Manchester City-Dinamo Kiev (STAR TV)
22:05 Liverpool-Braga (STAR TV)
22:05 G. Rangers -PSV Eindhoven (EURO FUTBOL)