Fotoğrafı görünce -Lazio-Roma- eski derbiler geldi aklıma. İnönü kapalısının ikiye bölündüğü günler. Zordu o zamanlar maça girmek. Biletix yoktu, kombine yoktu, erken gelen İnönü'de kapalının dış duvarlarına sırtını dayar, kapı açıldığında Dolmabahçe tarafından yüklenenlerle ortalık ana baba gününe dönerdi. Kuyruğa kaynak yapmak incelik isterdi. Arkadaşını kuyruğun ön tarafında gören, 2 yarım ekmek köfte kapar öyle gelirdi. "Ne var birader köfte almaya gittik" derdi. Çok bildik numaraydı, herkes yemezdi. Şimdi maça 1 saat kala gittiğimizde vakit geçmiyor bazen; o zamanlar nasıl oluyor da 10 saat önce stadın önünde olurduk aklım almıyor. Güzel ve naif günlerdi. Kapalının ortasında iki sıra polis, iki taraftar arasında en fazla 3 metre. Burun buruna iki tribünden karşılıklı tezahürat patlardı. Karşılıklı "dışarı gel, maçtan sonra görüşürüz" jestleri, "susun beyler nefesinizi maça saklayın" uyarıları... Taraftar grupları dediğin aynı semtin insanlarının buluşup maça gelmeseydi. Pankartlar maçlık değil, sezonluktu. 10 yıldan fazla süre asılan pankartlar da gördü derbiler. Biz buradayız demekti o pankartlar. Galatasaray ile Beşiktaş nasıl olduysa; bir Fenerbahçe derbisi öncesi dost olmuşlar, İnönü'de kapalının üstünden Galatasaray tarafına Beşiktaş bayrağı sarkıtılmıştı. Ayran savaşı en zevklisiydi. Kapalı ayran kutusunu Kapalı'nın alçak tavanına patlattın mı; rakip tribünün üstüne ayran yağardı. 20 dakikada ayran stokunu bitiren esnaf selpak satışına başlardı. Kavgalardan, gürültülerden bahsetmek istemiyorum. Onlar avcı hikayeleri gibidir çokça. İçinde olan da anlatır; olmayan da yazar durur. "Tribünler yarı yarıya olsun, olmalı" demek istemedim bu satırlarla. Güzel günlerdi vesselam. Şimdi düşünüyorum da; İnönü'den çıkıp nasıl da koşardık yokuş yukarı Spor Sergi'ye, basket maçına. Yaşlı amcanın sattığı kötü ama tadı hala damağımda sosisliler, tribünün altına düşen, "alırız ya" deyip unutulan montlar... Cep telefonu yok ya; anne-baba ancak evin kapısını açtığında anlardı; evladının derbiden sağsalim döndüğünü. Yenerdin, yenilirdin. Skora göre; ya yemeğe oturur ya da "tokum" deyip yatağa aç giderdin...
23 yorum:
bu yazıların tek bir kalemden çıkması inanılmaz bir şey. artık şuna inancım tam bay aceto tek başına bir futbol dergisini baştan aşağıya çıkarsa aynı sayıyı 10 tane alırım eşe dosta dağıtırım hayrına.
abi bu yazıyı okurken her satırdan ayrı bir keyif aldım sanki o gunlere gittim geri dondum , tesekkurler ,kalemine saglık..
perfetto
p.s aceto insan mısın ?
abi bu ne ya gözümde canlandı valla o günler sen yaz ama senaryo yaz filmi çekilsin güzel film olur bu konudan valla.benim de rekorum 7 saattir hemde yazın sıcağında bir fenerbahçe sarıyer maçıydı.dediğin gibi o yedi saat nasıl geçti trübünde oturarak anlamamıştım.hemde yerime biri oturur endişesiyle hiç kalkmadan.sonuçmu o zamanlar sarıyerde oynayan mecnurun golü ile 1-0 yenilmiştik.bir ara sarıyerde belalımızdı kadıköyde oynar piyasa yaparlardı.şimdi kombine var ama o zamanlardaki heyecanlar kalmadı iki haftada bir trübünde olmak heyecanı öldürüyor sanki.
galatasaray ile besiktasın dost olması halen rastlanan bir olay hele hele fenerbahceye karsı..demek ki cok sey degismemis :))
Galatasaray - B.Dortmund maçında 9saat beklemiştim.Benim rekorda bu. Sonuçta Chapuisat'nın golüyle boynumuzu büküp eve dönmüştük
bi juventus-galatasaray nacı aklıma geldi.hani şu olaylı olan.Lise yıllarımdı sabah okulda toplanıp maça koştuk.stada vardıgımızda saat sabah 10'du.yağmurda vardı o gün.Ama asla üşümedim ve asla sıkılmadım.maç saati kuş olup gelmişti hemen.Eskiden güzeldi be.Babanın omzunda tanjunun gollerini izlemek.teşekkürler aceto bizi eskiye götürdün.
Eyvallah Aceto, benim en uzun süre beklediğim maç bir TSYD kupası maçıydı. 7-8 saat beklemiştik. FBliydim ama o maçta BJK dan mrkela ve fani madida ilk kez oynuyordu o kaldı aklımda ve birde eve dönüş paralarını bir arkadaşa vermiştik ayrı bir cebe koysunda harcamayalım diye, bir baktık bizim para bitti ama elaman habire harcıyor para.. Çıkışta farkettik :) yol paralarınıda yemiş unutup.. Herkeste bir bilet vardı, bld otobüsü şöföründen rica ettik tek biletle gidelim diyeKadıköyden Topkapıya.. Topkapıda inip B.evlere yürümüştük. Yorgunluğumu bugün bile unutamam..Sadece Futbolun değil herşeyin bir değeri, güzelliği varmış o zamanlar. Yorgunluğun bile
7-8 saat tribünde beklerken şimdi istiklal marşından sonra girme planları yapıyoruz o zaman o vakit nasıl geçiyordu cep telefonu yok mp3 yok sadece gazete ve çekirdekden ibaret bir bekleyiş.
ohh beee soyle ,atletico icin yok osasuna icin yazdiin yazilari sonunda turkiye icinde yazdin ya olsem gam yemem,ya su Ispanya ya Italya ya harcadigin mesaiyi Turkiye ye harcasan ,milliyet fazla tik alirsin alimallah aceto,askolsun soyle bi yazi icin 3 yil beklenirmi
burdaki altın kelime sanırım "SABIR"
Sabırlıydık o zaman sevdiğimiz şeyler uğruna. Her maçta 6-7 saat bekleyebilmek, kuyruklarda çile çekmek koymazdı o maçı seyredebilmek adına. Şimdi yarım saat kala gideriz maça, 10 dakka karambole girdik mi de isyan ederiz, "hay bir daha maça gelenin" diye söveriz.
commodore 64 de Emilyn Hughes oynayacam diye saatlerce kafa ayarı çekerdik de banamısın demezdik. PS3 geldi halen o zevk yok.. yok ulen işte..
Artık sabırsızız, telaşlıyız, tatminsiziz, stresliyiz, güvensiziz ve anlayışsızız..
nasıl geldik bu hale ? çözen varsa beri gele..
.....Maça 4 saat var daha, çekirdeğimizi çıtlatıp mis gibi yeşil çimleri izlerken, yeni açık başlar "maraton şakşakşak maraton" "beraber yürüdük biz bu yollardaaaa" haydaaa, abi sonra yürürdük be..oturuyoduk ne güzel.. neyse bari.. " beraaberr ıslandık yağan yağmurdaaa"........
Afyonsporun iyi zamanları, Eskişehirspor da coşmuş gidiyor. Bir pazar günü maçtan 4 saat önce kapalı tribünün arkasında saatlerce bekleyip aradaki yüzlerce polisin üstünden rakip taraftarlarla "taş değiştirmece" oynayıp stada girişimiz, bi iki saat de -maç başlayana kadar- tribünde rakiple "küfür değiştirmece" oynayışımız. Babamın onca küfür arasında bana bakışı, üzülüşü...
Maçın heyecanı, amatör ruhu, 80'li yılların naifliği...
Ellerine sağlık abi...
Not: Abi bir de FDL'nin boş tribün fotosu vardır. San Siro'nun ikinci katında... O da güzeldir...
harika bir yazı. insanı geçmişe götürüyor, sımsıcak oluyor insanın içi, klima kâr etmiyor. Gerçi ben yeni açıkta maç izlemeye devam eden bir Galatasaraylı olarak en azından maça 1 saat kala rahatça stada girme gibi bir lükse hala sahip değilim. hala daha aradan kuyruğa sıkışıp arkama bakarak yaklaşık kaç kişinin intizarını aldığımı hesaplıyorum. stad dışında ayrı kuyruğa girip, gişe önünde apayrı bir kuyruğa giriyor ve bu bahsedilen günlerden pek de uzağa gidemiyorum.
çok güzel bir yazı olmuş elinie sağlık.
yazının sonunda ise hafızamda her maç sonunda evden içeri girerken annemin maçın skoruna göre yaptığı yorumlar canlandı.
eğer yendıysek nasıl yendık seklınde bir sahiplenme söz konusu olurken,yenıldgımız zaman ise rezılsınız nasıl yenıldınız diyerek (tribunden sahaya ınıpte bız mı oynadık he oynasak bole olmazdı dedırtıcek) sankı takım tutmaz bır kımlıge burunmekte kendisi :)
Afedersiniz piçin biri "hoppp kırmızılı kaynak yapma" diye bağırır, hemen arkasından gören görmeyen "evet, hop kırmızılı diye bağırmaya başlardı". Bağıran kırmızılının arkadaşıydı. Kırmızılı kıçını kurtarmaya çalışırken arkadaşı pis pis sırıtırdı. "Ben zaten buradayım" ikna çalışmalarına yandakilerden de destek gelince ortalık yatışırdı. Zaman geçmezdi başka türlü. Ne yapacan onunla bununla uğraşacan işte. Hatta bazı manyaklar vardı, ilk ben girecem diye bekleşen. Onu da geçtim tevellütü yetenler şu "maça yatmak" kavramını yazsa da biz de okusak. "Maça yatmak". Geceden, inceden.
eline saglik, o zamanlar boyle kötü fanatizm yoktu bence, su an insanlar birbirlerini bicaklıyor, hatta öldürüyour, eskiden yiycegin bi dayaktı. gerci bi fener-bjk macında dibime odun yagmıstı ama yine de guzeldi yari yariya ayru tribunler, su an kafese konuyor gibi hiç hoş diil
İletişim Yayınları, Murat Toklucu, Taraftarın Senle... okumamış olanlara şiddetle tavsiye ederim, hem eski günler yad ediliyor, hem taraftarların anatomisi çıkartılıyor...
çok güzel yazı olmuş.
biz ismetpaşa'ya hala 2-3 saat öncesinden gidiyoruz. hatta gün boyu çarşıda turluyoruz.
hala kuyruk çilesi oluyor kombinesi olsada olmasada..
yaşarken çekilen çileler, yazınca pamuğa dönmüş... hiç de güzel değildi o günler, 10 saat beklemenin nesi güzel allahaşkına... bir arkadaş taş değiştirmece falan demiş, çiçek değil o taş, o uzaklıktan kafana geldi mi öldürme olasılığı var... tatlı tatlı nasıl küfürleşiliyordu biri bana gelsin anlatsın... geçenlerde bloglardan birinde okudum, içeri girene kadar isyan eden bünyeler içeri girdikten sonra dışarda kalanın yüzüne dönüp bakmıyor bile... tıpkı onun gibi, zamanında çekilen çileler şimdi sanki kutsal çilelermiş gibi anlatılıyor...
naif günler falan değildi onlar, bugün de hiçbir şey değişmedi, 3 fenerli bir cimbomluyu, 3 cimbomlu 1 fenerliyi maç günü stat etrafında görsün bakalım görürüz değişti mi değişmedi mi!
not: yazdıklarım yazının güzelliğine gölge düşürmesin beni sadece şu yaşarken küfredilip yazarken duygulanılan eski günler saçmalığı sinirlendiriyor... eski bayramlar geyikleri gibi!
@varol döken
Değerli arkadaşım ben "taş değitirmece" "küfür değiştirmece" derken naif bir olaydan değil basbaya kör şiddetten bahsediyorum. HA nesi güzeldi dersen işte biz de onu diyoruz. O zaman nesi güzelmiş de biz bunları hiç yadırgamamışız, o kadar saat beklerken isyan etmemişiz onun muhakemesini yapmaktayız... Yoksa o atılan taşlarla en az 20 kişi hastanelere taşınırdı o maçlarda...
Şiddete övgü, mazohizme selam değil; değişen algıya şaşkınlık var yazılarımızda...
Selamlar...
Biz hala bekliyoruz saatlerce ama galiba keyfine, 5 Ocak kuzey kale arkası biletleri saatler önce tükeniyor ama insalar ordan ayrılmak istemiyor. Biz bilerek cefa çekmesini seven insalarız o yüzden bize acı çektiren takımları tutuyoruz. Eğer başka türlü olsaydı her sene şampiyon takımı tutardım ads'yi değil :)
1-2 saat stadda maç beklemişliğim çok oldu. bir keresinde 6 saat beklediğimi hatırlıyorum. euro 2000 elemeleri baraj maçıydı deplasmanda 1-1 berabere kalmıştı milli takım irlandayla. rövanş maçına gitmiştim. ozamanlar 15 yaşındayım ve yalnızım. 6 saat beklemiştim oturduğum yerde.
@tofi
80'li yıllarda , taraftar gruplarının gayrinizami olarak ilk boy göstermeye başladıkları dönemlerde ateşli silahların , zincirlerin , döner bıçakları ve satırların konuştuğu çok büyük meydan muharebeleri olurdu derbilerde. Hepsi gazete arşivlerinde var isteyen araştırsın. Hatta size rahmetli dedemden bir anı aktarayım. 1915 doğumlu olan rahmetli , askeri okul öğrencisiyken haftasonlarında fırsat buldukça maçlara gidiyor. Bir Fener - Galata maçında , Fenerbahçe'nin golü sonrası rahmetli gool diye bağırarak ayağa kalkıp alkışlıyor. İşte o anda ne oluyorsa oluyor 2 - 3 ön sıradan biri ( oldukça temiz giyimli efendiden biri üstelik ) gelip dedemin suratına bir yumruk aşkediyor. Dedem 16/17 yaşlarınnda sene de 1931 ya da 1932 , yer Taksim Stadı devir de herkesin güya birlikte oturduğu maç seyrettiği o yıllar. Askeri okul öğrencisi olduğu için birşey yapamayan bir yeniyetme olarak dedem o gün maçtan da , futboldan da nefret etmiş. Bir daha da maça falan gitmemiş Futbol sohbetinden de zerre hazetmeyen biri haline gelmiş. Bizlerin maça gitmesini , taraftar olmasınıı da hiç onaylamadı. Futbol tarihini herkesin duymaktan zevk aldığı tatlı masallar yerine araştırarak yazan biri çıksa taa Fenerbahça / Altınordu rekabetinde bile ( 20. yüzyılın başları ) yumruklu sopalı kavgalar olduğunu öğreneceksiniz. Tabii " biz maçlara kol kola giderdik , maaile hep beraber otururduk " temalı haberler daha iyi " satıyor ".
Yorum Gönder