Gerçekten uzun bir gece oldu. Kahredici bir güne eklenen gecenin, uzadıkça tadı kaçtı, ne yazık ki…
Akıldışı bir hayat sürdüğümüz şu coğrafyada sık sık tabiatın şamarını yiyoruz. Aceto “Yalnız ve güzel” dediğimiz ülkemizden bir kare fotoğraf koymuş. Doğayla barışık yaşayamayan, onun havasına, suyuna, toprağına saygı göstermeyen insanların ülkesi nasıl güzel olabilir ki?
Bu sorulara yanıt bulmak da zor, acıyla başa çıkmak da... Hayata tutunmaktan başka çare yok. İyisi mi, ben işime, uzunların son sözü söylediği ve basketbol milli takımımızın adeta “tıklım tıklım tribünler önünde deplasmanda nasıl oynanır?” dersi verdiği maça döneyim…
Dünkü yazı, “Çember altı mücadelesinde bire birde yenilmezsek kazanırız” diye bitiyordu. Basit bir ilkokul hesabı bile ne yaptığımızı ortaya koyuyor. Polonya’nın uzunları (Gortat, Lampe, Witka, Szewczyk) toplam 43 sayı, 19 ribaund… Türkiye’nin uzunları (Ömer Aşık, Oğuz, Semih, Ersan) toplam 51 sayı, 21 ribaund, ilaveten Ömer’den 2 de blok. Asıl önemlisi, istatistiklere yansımayan özverili ve yardımlaşmalı savunmayla daha baştan rakibe nefes aldırmamak.
40 dakika boyunca hiç yenik duruma düşmedik. Ömer Aşık’ın basket faulüyle 3-0 öne geçtiğimiz 1. dakikadan sonra bir daha eşitlik bile olmadı. Rakibin coşmasına, koşmasına, seyircisinden güç almasına izin vermedik. Tam tersine, her saniye biraz daha açılan fark, tribün baskısının ev sahibinin omuzlarına çökmesine yol açtı. Kendimizden emin ve sakindik, sinirlenmedik. Üçüncü çeyreğin başlarında Lampe’nin ardarda 9 sayısıyla ateşlenen Polonya, farkı 6’ya indirmeyi becerdi ama Tanjeviç hemen mola alarak bu rüzgarı kesti.
Yeri gelmişken söyleyeyim: Bu turnuvada şu ana kadar en formda isim Tanjeviç. Asistanlarının da yardımıyla rakipleri iyi analiz ettiği belli. Konsantre; maçın her anını yaşıyor. Oyuncu değişikliklerinin, molaların zamanlaması kusursuz. Hido’yu ikna edip, verdiği “az ama öz top kullan” rolü etkileyici.
Şimdi çok daha iyiyiz… Moralliyiz, özgüvenimiz arttı.
Ömer Aşık, dünkü performansıyla NBA’e selam gönderdi, daha geçen ay 5 yıl için 34 milyon dolara imza atmış olan Gortat’ı parkeye gömdü resmen… Semih uyandı. Ömer Onan ile Engin iyileşti. Ersan aynı çizgide yürümeyi sürdürüyor. Ender turnuvadaki ilk top kaybını yapmış olsa da (3 maçta sadece 1 top kaybı!) üçlüklerdeki yüksek yüzdesini koruyor. Kerem’in besleyici oyunu, Sinan’ın savunması her maç biraz daha büyüyor.
Uzun zamandır tek yıllarda böyle heyecan verici bir turnuva oynayamamıştık. Bu takım, performansı, pozitif kimyası (dün herkesin, ilk iki günün kayıp adamı Semih’i kendine getirmek için uğraşması ne güzeldi) ve mücadele katsayısıyla Japonya 2006’daki takımı andırıyor. Alacağı derece de benzer, hatta daha iyi olur inşallah.
“Kağıt üzerindeki kadrolara bakarsak, iyi yönetilen, rolleri gerçekçi dağıtılmış ve organize bir Türk Milli Takımı’nın ilk tur grubundan 3’te 3 yaparak birinci çıkması lazım” demiştim en başta… Herkes isminin hakkını verdi, beklenenden de iyi organize olduk, müthiş savunma yaptık (yediğimiz sayı ort. 70.3) ve çeyrek finalin ucu göründü.
Yarın da ikinci turda bizi bekleyenleri konuşuruz.
YİĞİTER ULUĞ
12 yorum:
açıkçası milli takım çoğumuzu şaşırtan bir şekilde, 3 maçtır gayet konsantre, bilinçli ve soğukkanlı bir oyun ile rakiplerini deviriyor. ama tabi ki bundan sonraki maçlar daha zorlu geçecek. kayıpsız bir şekilde ikinci tura çıkmamız çok büyük bir avantaj, belki ikinci turda üç maçta alacağımız tek bir galibiyetle bile çeyrek finale çıkabiliriz. bu şekilde oynamaya devam edersek yarı finali de görmemiz süpriz olmaz.
Kız olsaam Ömer Aşık'a aşık olurdum.
ayaklarımız yere basmalı.savunmamız daha da sertleşmeli.basketbol görüş alışverişleriniz için
http://buzzerbeaterfromjordan.
blogspot.com/
beklerim
belki kazanırız bu turnuvayı.belli mi olur,sakat oyuncumuzun yokluğu bizi etkilememiştir,hidayetin sorumluluk alma vaktidir almıştır,zaten semihin günüdür,ersan potaya gitmemiş şut kullanmıştır ve bir bakmışızki şampiyonuz.kimbilebilir ama belki kazanma sırası bizdedir.
yediğimiz 70 sayı ortalamaya karşılık attığımız 88 sayılık bir ortalammz var ilk turda.
hepsinden önemlisi müthiş bi özgüvenimiz var takım olarak ve oyunun kontrolü sürekli elimizde (litvanya maçının bazı bölümleri hariç tabi,onun da makul sebepleri var bilindiği üzere).
umarım nazar değmez de bu kişilikli oyunla ağzımıza bi parmak bal çalmış olmazlar.
umarım madalyayla geri dönerler,rengi önemli değil !
şimdiye kadar bazı pozisyonlar dışında hido bir nba yıldızı havalarında değildi,ersan zaten o havalara hiç girmedi,ömer aşık,ender arslan,oğuz savaş zaten o taraflarda bezi olmayan en karakterli adamlar.
bu şekilde gider savunmadaki sertliğimizi biraz daha artırabilirsek bir finale neden olmasın diyorum...
şehit ve sel haberleriyle salaklayan bünyeyi 40 dk da kendine getirecek kadar etkileyici bi maçtı. 33 yaşındayım bu kadar güzel bi milli maç izlememişimdir heralde. bir de liseden arkadaşım bekiri (yg) geçte olsa milli olmayı başardığı için tbrk ediyorum buradan:)...
İyi bir savunma takımı olabileceğimizi düşüyordum ama böylesi bir savunmayı uzun yıllardır görmemiştim. Sadece istatisliklere bakarak yaptığımız savunmanın gerçek değeri anlaşılmıyor kesinlikle. Böylesine hareketli bir savunmayı her maç yapabilmemiz dileğiyle. Maç hakkında kendi değerlendirmem için:
http://www.mumtazdemirci.com/avrupa-basketbol-sampiyonasi-turkiye-polonya/
hücum yönünden yunanistan'la beraber en iyi istatistiklere sahip iki takımız (en çok sayı, en iyi ikilik ve üçlük yüzdesi). bu kimsenin beklemediği bir şeydi. hücum gücümüz kesinlikle savunmamızla doğru orantılı. iyi savunma yaptıkça güvenimiz geliyor ve doğru hücum yapıyoruz.
ayrıca, ömer aşık ikilik yüzdesinde 1., ender üçlük yüzdesinde 2., serbest atışta üç oyuncumuz ilk 7'de. nispeten kolay bir grupta idiysek de takımımız daha önce görmediğimiz bir istikrara sahip. bunun sonucu olarak da kimse ispanya maçına kaybederiz gözüyle bakmıyor artık.
bu galibiyetlerin sonucu olarak da bir galibiyetle bile çeyrek finali garantileriz, hem de muhtemelen grupta 2. veya 3. olarak. hatta üç maçı kaybetsek bile 4. olup çeyrek finale kalmamız çok mümkün. bizim grubumuzdan gelen iki takımın diğer üçlüye karşı bizden çok daha iyi sonuçlar alması çok zor ve eşitlik halinde de üzerlerindeyiz. bu durum takımın üzerindeki baskıyı daha da hafifletmeli.
ama tabi ki madem böyle oynuyoruz, niye yarı final olmasın. onun için de çeyrek finaldeki rakibi düşünüp grubu en iyi sıralamada bitirelim. çeyrek finalde yunanistan dışında herkesi yenmemiz mümkün.
Yarabbim, Ender ve Kerem'e bir el değmiş ama nedir anlayamadım.
Oyun kurucularımızın böyle skorer, böyle kontrollü, top kaybetmeyen ve takımı organize eden bir şekilde oynadığını nicedir hatırlamıyorum.
Umarım bu rüya erken bitmez, harika maçlar oluyorlar.
Böyle oynayarak madalya almamamız imkansız.
Ben oynadıgımız oyunlardan cok motivasyonumuzun bu kadar ust duzeyde olmasının bu sonucları getirdigini dusunuyorum...
Şampiyona baslamadan once Basın yerden yere vuruyordu Milli takımı ve Tanjeviçi bi turlu gelemeyen basarılar 'Japonyadaki agzımıza bal hariç' herkesi umutsuzluga sevketmişti...
Zaten ne zaman bu şekilde Turk basını her gazetesi her yorumcusu ile Milli takımları eleştirdi mi dikkat edin arkasından basarı da gelir..
Futbol Milli Takımında da oyle olmamısmıydı ilk maclarda alınan kotu sonuclarda eleştiri okları futbolcuları yaralayınca can havliyle diger maclarda basarı gelmişti..
İzmirdeki bir seminerinde Turgay Biçer 'Bu maçı kaybederseniz yarınki Gazete mansetlerini hayal edin bakalım ne yazıyor' diyerek motive ettiklerini soylemişti ve eklemişti Rüştü ve Ergün haricinde Görsel zekaya sahipler akli gozuyle o mansetleri gormelerini sagladık..Rustu ve Ergünü ise daha farklı motive ettik...
Basketbolcularda bundan farklı değil.Kotu manset korkuları onları 3 te 3 yaptırdı inşallah yarı veya finalde gosterir bu korku...
yazının başlığında A milli futbol takımımıza da gönderme var.. belki farkında olmadan.
Evet, işte deplasmanda böyle oynanır, öyle değil..!
Yorum Gönder