9 Mayıs 2011

Eşittir Nuri Şahin

Geçen hafta resmi olmasa da iş bitmişti. Şampiyonlar Ligi rövanşına 48 saat kala manşet tercihini, birinci sayfayı ona ayırdılar Madrid'de. Aynı gün onun hakkında yazılan köşe yazısının başlığı da biz yazsak burada ne diyorsun abi kafa mı buluyorsun bizle cinsindendi. Xabi Alonso'yu al, Xavi'yi ekle, yetmedi bir de Fabregas, eşittir Nuri Şahin. Türk pasaportu tezi falan varmış, o çürümüşmüş. Geçelim. Mesut da Nuri de Alman futbolundaki performanslarıyla o formayı giydiler, giyecekler. Mesut'a ne kadar sevindiysem Nuri'yi de o kadar sevindim. İkisi de Türk çocuğu. Tez mez kırılacaksa Türkiye'den bir oyuncu Barça-Real'e gider, o zaman çıtayı yükselttik deriz. Alman kulüpleri iyi yönetiliyor diyoruz ama iki oyuncudan da sağlam kazık yediler. Real Madrid, Mesut'u 15 milyona bitirmişti. Nuri ise 10 milyon. Transfer piyasasında bu kalitedeki iki adamı 60 milyona zor alırsın. İranlı menajer işini iyi yapıyor. Mendes, Beşiktaş'a nasıl 4 Portekizli getirdiyse, Fazeli de Real Madrid'e, üçüncü bir Türk oyuncusu, Hamit'i, üstelik bedavaya götürebilir. Lass ve M. Diarra gider. Sezonda 60'a yakın maç oynayan Real Madrid'de Nuri de aslanlar gibi oynar. Yolu açık olsun!

"Real Madrid treni her oyuncu için bir kere geçer. Ya o trene binersin ya da televizyondan izlersin."

Blanc Beyazdır
Laurent Blanc Değil!

Komedyen Jamel Debbouze onları çok güldürüyor. Rachid Taha'nın müziğiyle eğleniyorlar. Mavi forma altında Zinedine Zidane'ın çalımlarıyla kendilerinden geçtiler. Bugün futbol sahasında Karim Benzema, Samir Nasri ve Hatem Ben Arfa'dan medet umuyorlar ama kapalı kapılar ardında 'onlar' gibi olanların altını kazıyorlar.
Fransızlar için Kuzey Afrika'dan gelen ülkelerine göç etmiş ailelerin çocukları birer 'Beur'... Ev sahipliğini yaptığı 1998 Dünya Kupası'nı kazandıklarında 'Mavibeyaz- kırmızı' bayrağın artık 'Beyaz-Siyah-Beur' olduğunu savunan, Zidane'ı milli kahraman ilan eden ve Afrika kökenli siyah oyuncuların da katkılarıyla iki yıl sonra Euro 2000'de de şampiyonluk kupasını Paris'e götüren Fransızlar, 2010 Dünya Kupası'nda yaşadıkları hayal kırıklığı ve sonrasında çıkan isyanın sıcak intikamının alındığı skandalla boğuşuyor bugünlerde!

Kozmetik devi Bettencourt Ailesi'nin Fransa'da birçok siyasetçiye rüşvet verdiğini ortaya çıkartan ve Sarkozy'yi sallayan Medipart sitesi, Fransız Milli Takım'nda ırkçılık yapıldığını konuşma kayıtlarıyla ortaya koyunca elbette ki ülkede kıyamet koptu. Güney Afrika'daki Dünya Kupası'nda başta Anelka, Ribery gibi Müslüman oyuncuların teknik direktör Domenech'e baş kaldırması sonrasında karışan Fransız Milli Takımı, beyaz sayfa açmış ve soyadı da 'Beyaz' anlamına gelen Laurent Blanc'ı göreve getirmişti. Ancak görünen o ki 'Beyaz' Blanc, federasyona getirdiği utanç verici teklifiyle aslında teni kendisinden koyu olanların düşmanıymış!İspanyolların da "Bizde siyahi oyuncu yok, ama başarılıyız," söylemiyle katkıda bulunduğu skandalda Laurent Blanc, ortaya çıkan görüşme kayıtlarına göre alt yapılarda ağırlığı Magrip kökenli olan Afrikalı çocuklara kota uygulanmasını savundu. Blanc'a göre bir alt yapıda 10 çocuktan en fazla üçü göçmen kökenli, diğer yedisi beyaz Fransız olmalıydı. Fransa'da milliyetçilik denilince akla gelen siyasetçi Jean Marie Le Pen'i bile kıskançlık krizine sokacak bir teklifti bu.
Görevi Domenech'ten devraldıktan sonra takımdaki Müslüman oyunculara karşı üstü kapalı bir kampanya başlatan ve İslami usullere uygun kesilmiş et yemek isteyen oyuncularına karşı çıkan Laurent Blanc, eski defterleri de açtırmış oldu. 1997'de Fransa'da altyapılarda oynayan Müslüman çocuklarının çantaları aranmış ve antrenman çantalarında seccade taşımalarına izin verilmemişti.

Fransa'da başta efsane alt yapı merkezi Clairefontaine'de yetişen göçmen çocuklarının 21 yaşına geldiklerinde Fransa yerine köklerinin olduğu milli takımları tercih ettiklerinden yakınan Laurent Blanc "Biz yetiştiriyoruz, başkaları kapıyor," diye yakınıyordu. Kota önerisini bu yüzden istediği iddia edilen Blanc, en çok da 1998 Dünya Kupası'nı beraber kaldırdıkları ten rengi kendisinden farklı olan ama kendisini kardeş gibi seven eski milli takım arkadaşlarını şoka uğrattı.
Blanc'tan ten rengi farklı olan (!) Fransız futbolunun efsane ismi Patrick Vieira, tüm bu skandalın bir kabus olmasını dileyenlerin başında geliyor. Beraber milli takım formasını terlettikleri ve dört yıl boyunca dünya futbolunu domine ettikleri Blanc için Vieira bakın neler diyor: "Onu iyi tanırım, aramız her zaman iyi oldu. Onun bir ırkçı olduğunu inanmıyorum ama bu bu kota önerisinin de mantıklı bir açıklaması yok. Lafının arkasında durmalı. Kimse onu bu öneriye yapmaya zorlamadı."Bir başka efsane Lillian Thuram, eski dostuna Vieira'dan çok daha fazla kırgın: "Irkçı değildi, ama artık özür dilemesinin de bir anlamı yok!" Bu zor ve sonu karanlık günlerinde Blanc'a destek çıkan ve eski bir hatırayla ortalığı sakinleştirmeye çalışan ise yine eski bir milli takım oyuncusu oldu. Christophe Dugarry, 1998'de Dünya Kupası'nı kazandıkları akşam, Thuram'ın takımdaki siyahi oyunculara "Hadi, siyahlar toplanın bir hatıra fotoğrafı çektirelim," dediğini ve buna bir diğer beyaz oyuncu Franck Leboeuf'ün de şahit olduğunu söyledi: "Leboeuf şaşkına dönmüştü, dönüp Thuram'a 'Biz şimdi 'Tüm beyazlar toplanıp fotoğraf çektirelim,' desek bunu nasıl karşılardın Lillian (Thuram)?' dedi. Biz de o gün Thuram'ın faşist ya da ırkçı olduğunu mu düşünmeliydik?

8 Mayıs 2011

Bize Lazım

GS Cimbom Fanzin Sayı 44

Yazı dünyasında işlerin kalitesinin altında çokça samimiyet yatar. Onlar da böyle insanlar. "Dergicilik deli işidir" dedim röportaj yapmaya gelen arkadaşa. Onlar fanzin diyorlar ama mizanpaja ve verilen emeğe bakılırsa bunun adı bir e-dergi. Çok profesyonel duruyor ama ruhu amatör... Her şeyin sanal dünyada bulunduğu bir ortamda bunu basıp, bayiilerde de okuyucunun beğenisine sunmalılar mı? İçeriğiyle hak ediyor ama hak ettiğini bulur mu emin değilim. Muhammet Gülhan ile İspanya dönüşü bir sohbet yaptık. Çokça El Clasico konuştuk. Sonunda da Galatasaray... Cesur sorulardı, dilim döndüğünce cevaplamaya çalıştım. Blog yasaklarından, içinde bulunduğum medyaya; Arda'dan Mourinho'ya... GS Cimbom fanzinin bu 44. sayısı. Bu sayıda Bülent Korkmaz ve Emre Tilev röportajları da var. İçerik nefis, emek büyük. Zamanını, aklını bu işe koyan tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum...


Amore Milanese

Dün akşam naklen yayında İtalyan yönetmen maç boyunca bıkmadı, Bir Barbara, bir Pato, bir Barbara, bir Pato. Brezilyalı oyunu girdikten sonra da devam etti. Bir de faul olduğunda, uff olmuş ya Pato... Bir Barbara, bir Pato.... Şampiyonluk kutlamasında tüm medya peşlerindeydi. Ben saha ortasında bu buluşma olmaz dedim yanıldım. Şampiyonluk kutlamasında Milan'ın Sabri'si Cassano idi. Elinde damacana şişe şampanya, milleti ıslattı durdu, en sonunda kafayı bir yere vurdu, buzla dolanıyordu. En çok Gattuso için sevindim...
Barbara-Pato-Kristen-Sheva

Spor Gazetesi

Tabloid formatında gazetecilik yapmanın avantajları da var, dezavantajları da. Bizim dilimize geçmiş, yayın politikasından bahsetmiyorum. Gazetenin boyutundan... İspanya'da uzun yıllardır bu formatta yayınlanıyor spor gazeteleri. Birden fazla manşeti büyütmenin mümkün olmadığı sayfalar bunlar. Birinci sayfa yerine hatta kapak demek lazım. Bir yayın yönetmeni için kapak tercih en zor karardır. Tirajı etkiler, doğru manşet, doğru foto ve doğru zaman... Bugün spor gazeteciliği adına bir örneği blog arşivine katmak istedim. Ölüm saati nedeniyle dünkü baskıları yetiştirememişlerdi. İspanya'nın yetiştirdiği en büyük sporculardan hatta uluslararası alanda bir ilk olarak kabul edilen, kral golfçü Severiano Ballesteros, Cumartesi 02'de hayatını kaybetti. İki yıldır beyin kanseriyle savaş veriyordu. Dün Real Madrid, Sevilla deplasmanında 6 gol attı. Doğrusu ligin gidişatı açısından bir önemi yok. Bu Sevilla'nın problemi. Ama Real Madrid her zaman satar, futbol her zaman satar. Bugün Madrid'deki gazete derbisinde kapaklarda Severiano Ballesteros var. Sporu sevmek budur, spor gazetesi budur... İnsana saygı da...

7 Mayıs 2011

Hafta Sonu Futbol

7 Mayıs Cumartesi
16:00 İstanbul BŞB-Antalyaspor / Lig TV
16:30 Werder Bremen-B. Dortmund / TRT 3
17:00 Everton-Manchester City / Spormax
19:30 Tottenham-Blackpool / PL TV
20:00 Gaziantepspor-Manisaspor / Digi
20:00 Bursaspor-Beşiktaş / Lig TV
21:45 Roma-Milan / TV8 & Spormax
22:00 Nancy-Lille / Kanal A
23:00 Sevilla-Real Madrid / NTV Spor
8 Mayıs Pazar
13:00 Mallorca-Villareal / NTV Spor
14:00 Mersin İY-Boluspor / TRT 1
14:00 Gaziantep BŞB-Samsunspor / TRT 6
14:00 Wolves-West Bromwich / PL TV
16:00 Gençlerbirliği-Konyaspor / Lig TV
16:00 Lecce-Napoli / TV8
16:05 Stoke City-Arsenal / Spormax
18:00 Valenciennes-Rennes / Kanal A
18:10 Manchester United-Chelsea / Spormax
20:00 Barcelona-Espanyol / NTV Spor
20:00 Sivasspor-Ankaragücü / Digi
20:00 Bucaspor-Trabzonspor / Spormax
20:00 Karabükspor-Fenerbahçe / Lig TV
22:00 Lyon-Marsilya / Kanal A
9 Mayıs Pazartesi
20:00 Galatasaray-Kasımpaşa / Lig TV
21:45 Juventus-Chievo / TV8
22:00 Fulham-Liverpool /Spormax

Çizme'nin Derdi

Ne Şampiyonlar Ligi ne de Avrupa Ligi'nin son dördünü bir takım yollamadılar. Son 5 yıl kabus gibi geçti. 2007 Atina dışında. (Inter geçen yıl ya, unuttuk (!) hatırlattılar) İtalya Milli Takımı'nın başarısız olduğu dönemlerde her ülkenin yaptığı gibi olmaz bu kadar yabancı deyip kapattıkları kapıyı açmaya çalışıyorlar şimdi. Serie A bu sezon keyifli geçti, Pastore, Hernanes gibi yetenekleri de parlattı ama eskisi gibi yıldız yatağı değil elbette. Sezon sonunda yayın ihalesinden gelecek olan yıllık 800 milyonu bölüşecek olan kulüpler transfer piyasasınd esecekler ama önlerinde bir engel var. Avrupa Birliği dışı oyuncu transferi birle sınırla. Bu sınırlamayı aşmaya çalışıyorlar. Fotodaki isimlerden Ganso ve Lamela'nın Milano'ya gelme olasıklıkları yüksek. Tevez için Inter yazılıyor. Adebayor, Real Madrid duvara çarpınca gözden düştü. Satın alma opsiyonunu kullanmayacaklar. Hulk da Porto'nun transfer politikası gereği artık "Oldu", gidebilir...

4 Mayıs 2011

Barcelona: 1 Real Madrid: 1

Senede iki tane olunca dört gözle bekliyorduk ama fazlası zarar işte. Üç haftada 4 El Clasico sonunda bitse de önümüzdeki maçlara baksak dedirtti. Öyle ya da böyle. 0-2’in rövanşında tribünlerde 95 bin seyirci, 965 medya çalışanı, 33 farklı ülkeden gelen gazeteciler ve 224 ülkede naklen yayın. Dünya futbolunun doruk noktası bu. İyi ki iki maçın arası 6 gündü. Tüm bu polemikler 15 güne yayılsa harbiden çekilmezdi. Mourinho, Real Madrid geleneklerine ihanet etti. Savunma futbolundan nefret eden, büyük bir kulüp nasıl oynarsa; her zaman öyle oynayan bir takımı, 7 savunmacıyla kendi taraftarının önüne çıkartıp iki yedikten sonra söyledikleriyle şehrin medyasını da, kulübün ağır abilerine de karşısına aldı. UNİCEF-Barça-UEFA üçgeni komplo teorisinin son noktasıydı. Bu gece onu haklı çıkartacak pozisyon olmadı mı? Oldu. Cristiano Ronaldo’nun dengesini kaybedip düştüğü pozisyonda rakibe faul yaptığını söylemek ve Higuain’in golüne iptal etmek akıllı adam işi değildi. O pozisyon gol olsa, başka bir maç olur muydu? Olurdu ama yine Barça turu geçerdi.İlk maçta kuru saha, kesilmemiş çim tartışması da vardı. Yağmur isteyen Katalanların, Aziz Jordi’leri var. Bize gelmeyen bahar Barselona’ya da uğramadı daha. 10 gün önce de hafta böyle geçmişti. Cezalı Mourinho için 3 alternatif vardı. Bir; stada gelecek ve bir locada UEFA yetkilisi gözetiminde maçı izleyecekti. Malum, kulübeyi araması yasak. 2) Bu biraz medya gazlaması oldu galiba, biletlerden üç binini iade eden Real Madrid taraftarları arasında, 2000 Madrista arasında olacaktı. Üç, stada 5 dakika mesafedeki kamp yaptıkları Rey Juan Carlos Otel’deki odasında izleyecekti. Üçüncüyü tercih etti.

Sahaya sürdüğü bu kadroyu Santiago Bernabeu’da Ramos ve Pepe göbeğiyle kullansa sanki daha fazla şansı olurdu diye düşünüyor insan. Neyse Mourinho’dan iyi bilecek halimiz yok. Bu kadro kendi evinde daha kolay pozisyon bulur kıvamdaydı. Sezona Alman gibi başlayan biraz Türk gibi bitiren, son dönemde fizik olarak düşen Mesut kenarda, Valencia maçının iyisi Kaka sahada. Higuain de Benzema ya da Adebayor’un yerinde, en uçta...Barcelona klasik onbir, İniesta dönmüş. İlk 10 dakika sonrasında da sazı aldılar yine ellerine. İlk yarı, son yılların klasiği. Barça, Aziz Casillas’a karşı. Zaten Casillas tutmazsa, ya 6 oluyor ya da 5! Yine de günlerdir yüklenen tansiyon ve iki eksikli Madrid karşısında pek de 5 atalım havasıyla çıkmamışlardı. Tabii, hepsi finale sağlam gitmek isteyen adamlar... Real Madrid, önceki 3 maçın faul ortalamasının üzerine çıktı. Carvalho ilk yarı atılsa kim itiraz eder? Maçı uefa.com’dan izledim. Bir demet papatyam parası karşılığında. Bu ekrana para da ödesen insan o hiç haz etmediğim illegal yayınları izliyor gibi hissediyor. Doğrusu hiç giremedim maçın havasına...İkinci yarıda bir yerde çözüleceği belliydi Real Madrid savunmasının. İniesta her zamankinden attı, Pedro da en iyi bildiğini yaptı, sızdı ve plase. Camp Nou’da El Clasico da olsa kötü tribünler var. Maçın başındaki kareografi de kulüp imzalı zaten. Taraftarın emeği olmayan gösteri, en güzeli olsa ne yazar... Sağ kale arkasında 4-5 davullu genç bir grup dışında sürekli tezahürat yapan da yok zaten. Hakemle oynamasını ise elbette ki iyi biliyorlar. Barça’nın baygınlık geçirten 25-30 paslık serisinde oleyler yine erken başladı. Futbolda uğursuzluktur bu. Oley çektin mi golü yersin. Di Maria’nın kötü şutu direkte iyi açıda patladı, autu hakeden bir şuttu aslında, dönüşü ve Marcelo’nun golü... Hesapta asıldı Real Madrid ama neye fayda... Kaka ilk yarıda sahada yok, Mesut eh işte. Higuain’in golü verilmemiş, Adebayor pislik peşinde.
Barça’yı güzel kılan muhteşem futbol kadar sempatik adamları da... Xavi, İniesta, Messi; bu adamları kavga ederken, rakibe pislik yaparken göremezsin. Ama beklenildiği üzere Mascherano bu takımın oyununa katkı yapsa da kimyasını bozdu. Artık Barcelona’da da futbolseverin nefretini kazanan, rol kesen Mascherano, Pedro ve Busquets gibi adamlar var. Maçın en güzel anı elbette ki, sakatlıktan değil bir tümör ameliyatından sonra mucizevi bir şekilde sahalara dönen Abidal’ın oyuna girmesi.

Real Madrid için transfer dönemi yarın sabah açılıyor. Başta Nuri Şahin olmak üzere onlarca futbolcu yazılıp çizilecek. Mourinho kalır mı emin değilim. Bir mucize bekleyen basın da dahil olmak üzere Madrid’de kimse daha kılıçlarını çekmemişti. Asıl kavga bu geceden sonra başlar. Bu sezon Avrupa’nın en iyi futbol oynayan ve finali hakeden iki takımı Wembley’e çıkacak. İki yıl öncesinin sıcak rövanşı... Manchester United’ın iyi gününde olmaktan başka çaresi yok... Çünkü karşısında en kötü günümüz işte bu gece gibi olsun diyen bir Barcelona var.

29 Nisan 2011

Hafta Sonu Futbol

29 Nisan Cuma
20:00 Sivasspor–Gençlerbirliği @ Lig TV
21:30 Werder Bremen-Wolfsburg @ TRT 3

30 Nisan Cumartesi
14:00 Adanaspor-Çaykur Rizespor @ TRT 6
15:00 Kasımpaşa-Konyaspor @ Lig TV
15:00 Antalyaspor-Bucaspor @ Digi
16:30 B. Dortmund-Nurnberg @ TRT HD
17:00 Blackburn R.-Bolton @ PL TV
19:00 Real Madrid-Zaragoza @ NTV Spor
19:00 Beşiktaş-Galatasaray @ Lig TV
19:00 Cesena-Inter @ TV8
19:30 Chelsea-Tottenham @ Spormax & PL TV
19:30 B.Münih-Schalke 04 @ TRT HD
20:00 Lille-Arles @ Kanal A
21:00 R.Sociedad-Barcelona @ NTV Spor
21:45 Napoli-Genoa @ TV8
22:00 PSG-Valenciennes @ Kanal A
23:00 Deportivo La Coruna-A. Madrid @ NTV Spor

1 Mayıs Pazar
14:00 Liverpool-Newcastle United @ PL TV
15:00 Manisaspor-Eskişehirspor @ Lig TV
16:00 Milan-Bologna @ TV8
16.05 Arsenal – Man. United @ Spormax
18:10 Man. City-West Ham @ PL TV
19:00 Fenerbahçe-İstanbul BŞB. @ Lig TV
19:00 Trabzonspor-Gaziantepspor @ Digi
19:00 Kayserispor-Bursaspor @ LOCA
22:00 St. Etienne-Monaco @ Kanal A
22:00 Osasuna-Valencia @ NTV Spor

2 Mayıs Pazartesi
20:00 Ankaragücü-K. Karabükspor @ Lig TV
21:45 Lazio-Juventus @ Spormax & TV8

28 Nisan 2011

Real Madrid: 0 Barcelona: 2

Kral Kupası’nda yanımda en delisinden bir Barcelona taraftarı var. Pedro golü atıyor, kendinden geçiyor arkadaş. Kolundan çekiyorum çünkü yardımcının bayrağından haberi yok. Sonrasında sohbet ede ede 90’ı bitiriyoruz. Fena sallıyor Guardiola'ya... “Soyunma odasını iyi idare ediyor ama oyunu okuyamıyor” diyor. Kadro derinliğinin olmadığında konusunda anlaşıyoruz. Sahadaki onbirin çıtası o kadar yüksek ki; kenarda bu adamlara alternatif olacak ve otururken arıza çıkartmayacak adamları bulmak kolay değil, neredeyse imkansız. Uzatmada değişiklik yapmayınca küfür ediyor Guardiola’ya. Ronaldo’nun uzatmanın ilk çeyreğinde attığı deparda “Adios Coppa” diye bağırıyor, olmuyor. Sonra 105 dakika oturduğumuz yerden uzakta oynanan oyunun finali. Di Maria dibimizden kesiyor, Ronaldo kafa ve kupa geliyor...0-5’ın ardından Santiago Bernabeu’daki ilk maç travmayı tedaviydi dedik, Kral Kupası’nda ilk maçta tutan taktiği değiştirmeyi düşünmedi. Rizikoluydu, tek maçta yesen ipin çekilecek, yemeden atmayı başardı. Açıkçası Şampiyonlar Ligi’nde Mourinho’nun devamını getirmeyeceğini düşünüyordum. İlk maçı kazanmak zorundaydı. Onun hesabı ise hep yememek üzerine kuruluydu. Evinde ya da deplasmanda bir tane atarsam finale giderim.. Evdeki hesap, evdeki hesap....
Iniesta’nın sakatlık haberi taktik bir aldatmaca değilmiş, öyle olduğunu iddia ettiler. Sistem elbette ki bozulacaktı. Villa’yı ileriye tek atıp, Messi’yi kanada çekip diğer kanada Afellay’ı monte edebilirdi Guardiola. Eğer evinde oynasaydı! UEFA rejisi bile Busquets’i Pique’nin yanına stoper yazdı maç başlamadan önce. Kral Kupası’ndan sonra yüksek toplar için Mascherano’yu mu ortaya attı derken, rejinin yanıldığını gördük. Guardiola da işleyen düzene dokunmamıştı.Barcelona’ya 3 adamla gol atmak. Ronaldo, Mesut ve Di Maria. Bu stadyum, Capello’yu savunma futbolu oynatıyor diye takım şampiyon olmasına rağmen kovan taraftarla doluyken... İki senedir herkes bu sorunun cevabını arıyor. Arsene Wenger de. Barcelona nasıl durdurulur? Mourinho cevabını verdi ama futbolseverden de küfürü yedi. Yedi savunmacıyla, ki biri geride, bir ortada iki hızar... İkisi de Camp Nou’da forma giyemeyecek. Ramos’un kartı da, Pepe’nin kırmızısı da doğru karar...
İlk yarı 22 futbolcunun değil, 2 teknik adamın oyuna ne kadar etki ettiklerinin ispatıydı. Evet, izleyen için işkenceydi. Ne Mesut vardı sahada, ne de Ronaldo... Diğer tarafta ne Messi top alabildi ne de Villa... Bir de karşılıklı çadır tiyatrosu... Pedro, Busquets, Di Maria bunlar her zaman iyi rol kesen adamlar...
Kağıt üzerinde bir yere kadar... Pepe atıldı (Mourinho'nun maçtan sonraki yorumu: "Ovrebo, Busacca şimdi de bu hakem... Chelsea ile bu yüzden finale gidemedim. Inter'i mucize kurtardı. Ne bu? UNICEF'in UEFA'daki gücü mü?) ve Mourinho’nun taktiği de çöpe gitti. Ortada ilk karşılayan adam düşünce, Barça klasiği başladı... Messi’nin ilk golde attığı deparda, Xabi’nin yaya kalması... İkincisi ise Messi klasiği... Sadece bu gol için 90 değil, 900 dakika futbol izlenir. Bu golün hemen ardından ekrana gelen Mourinho’nun bir bakışı var ki... Bir duble rakı söyle bir de beyaz peynir-kavun... Sonra otur karşısına “Hafız söyle; Pepe atılmasa böyle olur muydu?”Bir gün önceki basın toplantılarında kopan kıyamet, sahanın çimlerinin kesilmemesi ve sulanmaması, devre arasında oyundan atılan Pinto’nun Chendo’ya saldırması... İyi futbolu hiçbir zaman aramadım El Clasico’larda... Bu iş burada bitti... Haftaya Camp Nou’da Barcelona iki eksikli, kenarda hocası olmayan Real Madrid’e yine 5 atmak için çıkacak sahaya... Bunu Mourinho istedi!

27 Nisan 2011

Tribün Hikayeleri

Sevgili kardeşim Emre Atasoy'un da yer aldığı bir futbol kitabı... Asla Yalnız Yürümeyeceksin... Tribün hikayeleri...

Devam

Bir hafta fişi çekmek iyi geldi... Gittim, Real Madrid kupayı aldı. Barça, iki yılda ikinci kez gözlerimin önünde yıkıldı (!) Sonuç: Valencia >Barselona... Balıkçı Sabahattin>El Quim... Döndüm, bloglar da açılmış... Arman Kırım gitmiş buralardan, üzüldüm... Akşam El Clasico #3 var... Bir de dolmayı özlemişim ki...

17 Nisan 2011

Mourinho Inter'e

Real Madrid ile anlaşması 4 yıllık ama kim kalmış ki Madrid'de 4 yıl. Mourinho gelecek sezon da Real Madrid'de kalır? Kariyerinin sonlarına doğru Portekiz Milli Takımı olacağını söylüyor zaten. Bir de Premier Lig'e döneceğini... Abramovich'den intikam için Liverpool da olur Manchester United da.. Alex Ferguson verecek elbette bunun kararını... Bugün İtalya'da Real Madrid'e giderken bıraktığı ipucunun üzerinden yürümüş La Gazzetta dello Sport. İyi aile babası Mourinho. Çocukları ve eşi de çalıştığı şehirde oluyor. Çocukların eğitimi önemli tabii. Geçen sezon iki çocuğunun gittiği okulda bu tarihlerde bir sonraki yıl için kayıt yenilemeyince "Tamam Mourinho yolcu" denmişti. Öyle de oldu... Bu kez tam tersi... Mourinho, çocuklarını tesislerin bulunduğu Appiano'ya 30 km uzaklıktaki okula yazdırmış gelecek yıl için... Bu ne demek? Inter'e mi dönüyor?

Real Madrid: 1 Barcelona: 1

İspanya Ligi’nin son iki yılda geldiği nokta bu: “Her hafta El Clasico olsa da izlesek.” Haftada bir olsa iyi, dört gün sonra Kral Kupası; ardından iki hafta içinde iki Şampiyonlar Ligi maçı olunca iki taraf da oturmuş hesabını yapmış. Camp Nou’daki 3, 4 ve 5. golden sonra Real Madrid’li futbolcuların yakın planda ekrana gelen suratları, son golden sonra yerde çaresizce bakan Casillas’ın hali...
Mourinho’nun 8 puan geride çıktığı dörtlemenin ilkinde neden ilk hedefinin yenilmemek olduğunun fotoğrafıdır. Barcelona karşısında iki yıldır kimyası bozulmuş bir Real Madrid vardı İspanya’da. Bir önceki sezon bu sahada 6 atmış bir takımdan bahsediyoruz, omurgası aynı kadro. Valencia'da Kral Kupası finalinde de, Şampiyonlar Ligi’ndeki iki maçta da; soyunma odasında “Biz bu takımı yenebiliriz” dediğinde sana inanmalarını bekliyorsan, önce onları durdurabileceğini kanıtlaman gerekli. Mourinho bunu istedi bence ve ilk yarıda da başardı. Skor kadar Barcelona’nın Santiago Bernabeu’da yüzde kaç topla oynayacağı da önemliydi. Maçın sonuna bakıp Mesut ile başlaması gerekiyordu demek kolay. Camp Nou’da çok cüretkardı Mourinho, Mesut da çok kırılgan. Benzema’nın görevi gol atmaktan çok sakatlıktan dönen Puyol ve partneri Pique’yi çıkartmamaktı. O noktada görevini yaptı. Busquets ile aralarını ne kadar açarsan, Barça’nın ritmini o kadar bozuyorsun. İkinci hamle Pepe... Inter’de Zanetti’nin deliliğinden çok faydalandı Mourinho. Pepe de aynı göreve soyundu. Orta sahanın fedaisi. Erken bir kırmızı kartla atılsa kimsenin şaşırmayacağı bir futbol karakteri. Khedira sonuçta bir Cambiasso değil! Barcelona’nın bir maçta kaç gol pozisyonuna girdiğini, nasıl oynadığını herkes ezbere biliyor. İlk yarı Messi’nin iki çaprazı dışında bir de Villa’nın penaltı pozisyonunu verdi Real Madrid. Ben penaltı yok diyorum ama Madridli gazetecilerden bile penaltı diyen varsa, stadyumda seyredenler haklıdır demek lazım. Di Maria şaşırtmadı. Uzun zamandır zaten düşüyor. Xavi-Iniesta’nın klasik aşırtmalarını kesip; Messi’yi önde karşılayarak, Katalanların keyfini kaçırdı Mourinho... Takipçine 8 puan fark atmışsın. 4 gün sonra Kral Kupası finaline gidiyorsun, neden Santiago Bernabeu’da kazanmayı deli gibi isteyesin ki! Guardiola’nın taktik zekasından çok soyunma odası ve tesislerdeki yönetimi taşıyor Barça’yı. Kadro aynı, şablon aynı... Cruyff’un da işaret ettiği gibi, kazanması gereken iki maç var. Kral Kupası ve Camp Nou’daki Şampiyonlar Ligi yarı final rövanşı... Evdeki hesap çarşıya uymaz tabii bazen bu oyunda. Albiol’un yaptığı penaltı ve “Hep 10 kişi kalıyoruz” diyen Mourinho’nun yine haklı çıkması! 53’de Mourinho’nun çalıştırdığı bir takıma ilk kez golü penaltıdan da olsa atan Messi ve saz arkadaşları sonraki 10 dakikada fişi çekebilirlerdi ama top yapmayı tercih ettiler. İkiyi bulsalar belki de tekmeler başlayacaktı! 9 dakikada 3 değişiklikle Mourinho son kartlarını oynadı. Santiago Bernabeu tribünleri de eksik bir adamın yerine oynadı. Real Madrid’in kazandığı penaltı tartışmalı. Bir ilk daha. Ronaldo kariyerind ilk kez Barcelona’ya gol attı. Sonunda kimse üzülmedi. Gerek de yoktu. Lig, Gijon maçında bitmişti Real Madrid için.. Çarşamba kafalar daha rahat olacak, tahminim çok daha sert bir maç olacak! Maçtan bir gün önce basın toplantısında bu kez konuşmayarak olay yaratmayı başaran Mourinho, kendisini protesto edip salonu terkeden gazete muhabirlerinin maçtan sonra soru sormasına izin vermedi. Medyayla kavgayı sever. Bu yüzden İtalya’da sevilmedi ama İspanya gibi bölgesel medyaya sahip bir ülkede Madrid medyasına sırtını dönmek pek akıllıca değil. Zayıf anında ona acımayacaklar! Gidelim bakalım, neler olacak Valencia'da...

16 Nisan 2011

El Clasico'ya Doğru #5

İspanya'da bugüne kadar en çok izlenen El Clasico, 1997'de Kral Kupası'nda Barcelona'nın 3-2 kazandığı maç.. Son 5-0 ilk 5'te yok. Bu akşam 10 ülkede 3D olarak naklen yayınlanacak. Biz daha HD izleyemiyoruz. NTV Spor da sanırım gelecek sezon HD'ye geçer. 30 kamera, basın tribününde sadece gazeteleden 300 kişi! (Kral Kupası'na akredite olan gazeteci sayısı: 850) İstanbul'da Kozyatağı'nda bir sinema da maç için organizasyon düzenlemiş ama bu maç en güzel evde seyredilir... Çarşamba da hayırlısıyla Mestella'da...

İbrahimoviç vs. Napoli

Adam Şubat'tan beri yok. Kırmızı görüyor, 3 maç alıyor, birini affediyorlar, Floransa'da bir kırmızı daha... Sezon sonunda Milan şampiyon olmazsa Berlusconi kovalar bu adamı. Ne var ki bir takımda İbrahimoviç varsa o takım şampiyon olur gerçeği var 2000'lerde.. Aldığı para 12 milyon Euro. Karşısında da Napoli 11'i. 35 resmi golü geçen Cavani'nin kazandığı parayı daha önce de tartışmıştık burada. Sadece 1.8 milyon Euro. De Sanctis bile sadece 700 bin Euro'ya oynuyor. Napoli'yi kazıklayan (!) tek adam Dossena... 1.5 milyon veriyorlar...

El Clasico'ya Doğru #4

Ortada çok kaliteli bir mal var ama pazarlamasını da paketlemesini de iyi biliyorlar. Bu ilan da bu pazarlamanın bir parçası. El Clasico haftasında her akşam bir ustayı ağırladılar. Figo, Cruyff, Antiç, Vicente Del Bosque ve Jorge Valdano... Ne kadro ama!

Hafta Sonu Futbol


16 Nisan Cumartesi
14:00 Boluspor-Rizespor / TRT 1
14:00 Ankaragücü-Bucaspor / Lig TV
16:00 Karabükspor-İBB / Digi Kanal
16:30 Hamburg-Hannover 96 / TRT 3 & TRT HD
17:00 West Brom-Chelsea / Spormax
17:00 West Ham-Aston Villa / PL TV
19:00 Roma-Palermo / Spormax
19:00 Fenerbahçe-Gaziantepspor / Lig TV
19:15 Manchester City-Manchester United / NTV Spor (FA Cup)
19:30 Werder Bremen-Schalke 04 / TRT 3 & TRT HD
21:45 Parma-Inter & Milan-Sampdoria / Spormax & TV8 (Dönüşümlü)
22:00 Lille-Bordeaux / Kanal A
23:00 REAL MADRID-BARCELONA / NTV SPOR

17 Nisan Pazar
14:00 Sivasspor-Kasımpaşa / Lig TV
14:00 Denizlispor-Diyarbakırspor / TRT 6
14:00 Tavşanlı-Orduspor / TRT 1
14:00 Mersin İY-Altay / TRT Anadolu
15:00 Kayserispor-Konyaspor / Digi Kanal
15:30 Heracles - PSV (Canlı)(Dönüşümlü) - Beyaz TV
15:30 De Graafschap v Twente (Canlı)(Dönüşümlü) - Beyaz TV
16:00 Fiorentina-Juventus / Spormax & TV8
16:30 Bayern Munih-Leverkusen / TRT 3 & TRT HD
17:00 Antalyaspor-Eskişehirspor / Digi Kanal
17:00 Samsunspor-K.Erciyesspor / TRT 1
18:00 Bolton-Stoke / NTV Spor (FA Cup)
18:00 Arsenal-Liverpool / Spormax & PL TV
18:00 Montpellier-Marseille / Kanal A
18:30 Dortmund-Freiburg / TRT 3 & TRT HD
19:00 Trabzonspor-Bursaspor / Lig TV
21:45 Napoli-Udinese / Spormax & TV8
22:00 Espanyol-Atletico Madrid / NTV Spor
22:00 PSG-Lyon / Kanal A

14 Nisan 2011

El Clasico'ya Doğru #3

Kerem Sefa Gökbuget'in Madrid'den selamı var. İki ay önce bir Capello röportajını çevirmişti. Real Madrid-Barcelona'nın ilk kapışmasına 4 gün kala dün Marca'da iki sayfalık bir derleme yayınlandı. Kahramanlarıyla, düşmanlarıyla El Clasico. Bir hayli dolu ve uzun bir metin. Kerem'in emeğine sağlık. Yazıyı bu adreste okuyabilirsiniz.
Arşiv
Barcelona: 5 Real Madrid:0
Real Madrid:0 Barcelona: 2
Barcelona: 1 Real Madrid:0
Real Madrid:2 Barcelona:6
Barcelona: 2 Real Madrid: 0
Real Madrid:4 Barcelona:1
El Clasico'da İhanet
Laporta döneminde Barcelona vs. Real Madrid
Barça ve Kaçan Yıldızlar
Ben Luis Figo