23 Mayıs 2020

Arabalı Hikayeler

İki yıl önce Ajax önce Real Madrid'i ardından Juventus'u Şampiyonlar Ligi'nde evine gönderdiğinde İtalyanlarda büyük tartışma başlamış ve takımı beş sezon arka arkaya şampiyon yapan Allegri yerine eski yıldızları Zidane'ı getirmek için görüşmelere başlamışlardı. Juventus o gün bunu başaramadı, gelecekte bir gün Zidane'ın döneceğine inanıyorlar. Ajax, çeyrek asır sonra Avrupa sahnesinde assolistliğe soyunurken kulübün yönetiminde tepe nokta Edvin van der Saar vardı. Hollandalı kaleci, 1995'de Milan'ı devirip kazandıkları ertesi sezon da penaltılarla Juventus'a kaybettikleri Şampiyonlar Ligi finallerinde Ajax kalesindeydi. O günlerde Fransa'da Bordeaux forması giyen Zidane, Juventus'a geldikten sonra takım liderliğine soyunmuş, Fransa'ya da 1998'de Dünya Kupası'nı kazandırmıştı. Edvin van der Saar ve Zidane 1999'da takım arkadaşı oldular. Juventus'un transfer ettiği Hollandalı kaleci Torino'daki tesislere geldiğinde Serie A'nın lüksleriyle tanıştı. Evet, Ajax'ta da idmana otobüsle gitmiyordu ama Juventus'un otoparkı ve takım arkadaşlarına bakakaldı. Hepsi Ferrari ile idmana geliyor ve Dolce&Gabbana, Versace ve Armani'den başka bir şey giymiyorlardı. Hollandalı kalecinin hayran olduğu isim Zidane oldu çünkü Cezayir asıllı Fransız yıldız, kulübün patronlarının sahibi olduğu FIAT markasının mütavazı bir modeliyle tesislere geliyordu, üzerinde de çoğunlukla Levi's kot Pantolon ve basit Adidas tişörtler oluyordu. Van der Saar, Fransızca ve İtalyanca, Zidane da İngilizce bilmediğinden saha dışında çok fazla konuşamadılar ama Hollandalının yıllar sonra söylediği gibi: O basit FIAT'tan inen adam sahaya indiğinde “başka” biri oluyordu...


***
Zlatan İbrahimoviç'in oynadığı hiçbir kulüpte “takım içi dengesi” olmadı.  Barcelona dışında her kulüpte takım arkadaşlarıyla kendi kazandığı arasında uçurum vardı. Saha içinde dengeleri bu kadar bozabilen bir adamın diğerlerinden fazla kazanması kadar doğal bir şey yok elbette futbolda.  Bir takımda sadece kazandığınla ayrıcalıklı olmazsın. Tatilden geç dönersin, ses etmezler, loca istersin, ilk sana verirler. İstemediğin futbolcu vardır, eninde sonunda yollarlar, yeri gelir teknik adamı bile sen belirlersin, kulübün tesislerinde sana özel menü bile çıkar, şef senin tabağına fazla özenir. Otobüste arka tarafta oturursun. İbrahimovic'in büyük egosunu soyunma odasında istemeyen ve eşsiz yeteneğine rağmen takımı bozacağına inanan adam Pep Guardiola idi. İsveçli santrforu bir yılda göndermişti Barcelona'dan. “Arabalı” hikaye ise Zlatan'ın Barça sonrası gittiği Inter değil Paris Saint Germain'den... Fransız kulübünün tesislerinde iki otoparktan biri futbolculara diğeri ise kulüp çalışanlarına, üst düzey yöneticilere aitti. O ikinci otopark neden değerli olmuş Zlatan'ın gözünde ama yıldız olmanın verdiği özgüvenle ısrarla otomobilini, yöneticilerin otoparkına park etmeye başlamış Zlatan... Bu ayrıcalık takım arkadaşlarının da dikkatini çekmiş, o günlerde manşetlere çıkan da isyan eden Pastore.. Arjantinli yıldız, Paris Saint Germain'in büyük umutlarla gelmişti, geriye dönüp baktığımızda hayal kırıklığı olmaktan öteye gidemedi. Pastore işte o günlerden birinde otomobilini Zlatan gibi yöneticilerin otoparkına bırakmak istemiş. Güvenlik bariyerleri kaldırmayınca delirmiş Pastore, Audi A8 kulübün verdiği otomobil, hiç acımadan gitmiş bariyerlere bindirmiş Pastore... Ertesi gün nereye park ettiğini merak etmiyoruz elbette...


***
Taffarel ve Hagi'nin Galatasaray forması giydiği yıllar. Brezilyalı kaleci, Florya tesislerine yakın oturduğundan otomobile ihtiyaç duymaz bisikletle gelir giderdi. O günlerin unutulmaz hikayelerinden biri de Hagi'nin de Zidane gibi FIAT marka mutavazi bir araçla yıllarını İstanbul'da geçirdiği... Arabalı hikayelerin sonunda Hagi ve FIAT ilişkisini biraz daha geriye götürelim. Romanya'da Çavuşesku döneminde yıldız futbolcuların genç yaşta yurt dışına transferine yasak vardı. Hagi de Real Madrid'e gittiğinde 25 yaşındaydı. Bugün onun yeteneğinin yarısına sahip futbolcuyu 18 yaşında bavulunu al gel derler. Hagi'nin Steaua Bükreş forması giydiği yıllarda İtalya'da özel bir turnuvada Juventus'un sahibi izleyip hayran kalır ve transfer etmek ister. İtalya'da Maradonalı yıllar o yıllar...Giovanni Angelli teklifini sunar: “Bana Hagi'yi verin size Bükreş'te FIAT fabrikası açayım.” Hagi, Bükreş'te kalır, FIAT da Torino'da...

Hiç yorum yok: