Bugün Futbol Blog'da Maradona'ya yapılan bir kamera şakasını yayınladık. İtalya'da Berlusconi'nin kanalı Canale 5'den. Maradona golf sahasında... Son sahne: +İtalya'ya ne zaman geleceksin?
Maradona: Bir daha asla(!)
Derler ki bizde futbolcu olmak zordur. Avrupa'da maç bittiğinde herkes evine döner, futbolcular için de o maç geride kalmıştır. Taraftar kötü sonuç sonrası takımı taciz etmez, futbolcunun huzurunu bozmaz. Memleketten yurtdışına oynamaya giden futbolcuların da fiks cevabıdır bu. Kafamız çok rahat. Büyük yalandır. Inter otobüsüne atılan molotof kokteylinden bahsetmeyeceğim. Messi'nin tükürük anını manşetlere taşıyan Madrid medyasına, Barselona medyası Guti ile cevap verdi. Real Madrid, Juventus'tan evinde 2 gol yediği maçtan iki gün sonra Guti doğumgününü kutluyor. Restoran çıkışında medya sıkıştırınca da Guti basıyor küfürü. Bugün de El Mundo Deportivo'nun manşetinde. Altında da Barça taraftarına müjdeli bir haber var: Van Nistelrooy 6 hafta yok!
"Gerrard'a film teklif edeceğim. İyi rol kesiyor*"
Arsene Wenger'in ekibinin son keşfi. Brezilya'dan 1.69 boyunda bir santrfor. Lenny Fernandes Coelho. Palmeiras'da oynuyor. 1988 doğumlu. Arsenal ile ön mukavele yaptı. Ocak ayında valizini toplayıp gelecek. Wenger her zaman dolu atmaz, bakalım yumurtadan ne çıkacak bu kez. Bir zamanlar Middlesbrough forması giyen Juninho'ya benzetiyorlar(mış)...
Arjantin futbol tarihinde bir ilk(miş) Simeone'nin gidişiyle öğrendik. Ligin son şampiyonunun hocası Apertura'yı bitiremeden gitti. Futbol bu; garip oyun. Geçen sezonu şampiyon bitiren River Plate, bu sezon 20 takımlı ligde son sırada. Takımın yarısını sattılar da böyle oldu da diyemiyoruz ki kadro aynı. Simeone, Estudiantes ve River Plate'de yaptıklarıyla Arjantin'deki en iyi genç teknik direktör olduğunu kanıtlamıştı. Bu sezon ne oluyor ben de anlamadım, ligin ilk haftasında kazandılar, ardından 10 maç 3 puan alamadılar. Boca geldi yıllar sonra River'ın sahasında maç kazandı. Son olarak Güney Amerika Kupası'nda Meksikalı Chivas evine yolladı River Plate'i. Diego Simeone son maçını çıkacak bu haftasonu. Avrupa'ya lazım böyle teknik direktörler...
8 Kasım Cumartesi
"Fenerbahçe ve Galatasaray fark yiyip dönerler" yorumlarına -ki blogdaki anketler de önceki anketlere göre bu kez skoru ıskaladı- Çarşamba sabahı itibariyle yüksek sesle argüman üreten pek yoktu elbette. Futbol bu, rakibin varlığıyla çetrefilleşiyor. "Teknik adam cesur olanı çift forvetle oynar, tek forvetle oynayan korkaktır" yorum dünyamızda yer etmiş bir klişedir. Ben almayayım. Skibbe'nin elindeki maç kadrosunda sağ açık için o mevkinin adamı yoktu. Arda'yı sağa çekip, solda Balta ve Volkan ile oynamak, sağ bekte Serkan önünde Sabri ile ya da sağ kanatta Mehmet Güven'i kullanmak gibi -tekrarlara- hatalara düşmedi maça başlarken. Karan geçen sezon da sağda oynamıştı. Oyun içinde yaptığı Baros-Karan değişikliğini ilk dakikadan itibaren kullanabilirdi. Galatasaray'ı Avrupa'da uzun yıllar sonra panik futbolundan uzak gördüm, ayağa pas yapan, sakin, kafasını kaldıran, top kendilerindeyken üçgen kuran futbolcular vardı sahada. Benfica kağıt üzerinde Galatasaray gibi bir takım. Hücum hattı bol yaldızlı. Di Maria büyük yetenek ama 15 gündür sakattı, risk aldılar ve kaybettiler. Reyes ve Nuno Gomes'in artık hiç de şaşırtmayan kötü akşamlarından biriydi. Yebda'ın başı döndü, kötü bile demek iltifat olur. Aimar son lig maçında sakatlıktan dönmüştü, onbirde de olmaması sürpriz değildi. Ayhan ve Arda inanılmaz oynadı. Karan defansı çıkartmadı, Lincoln 90'da bile kendi sahasından top çıkartıyordu. Atan-attırmayan Emre Aşık ve oyunu 0-0 iken çeviren De Sanctis kaleyi kapattılar. Meira'nın hala o bölge için fazla kalın olduğunu düşünüyorum. Futbol zekasıyla idare ediyor ve karşısında ısıran bir takım olmadığından çok da fazla sırıtmadı. Kharkiv galibiyeti gruptan lider çıkmak demek. Skibbe, kaybettiği takdirde çok da fazla eleştirilmeyeceğini bildiği için belki de bu kadar rahattı kadroyu kurarken. Yönetimin "sözde" desteğiyle de çok da kendine güvenen bir teknik adam beklememek lazım zaten. Sezonun en iyi Galatasaray'ıydı. Benfica'nın kötü olması; kulübede pes etmiş gibi oturan Quique Flores'in derdi, bize ne...
Süpermarketlerde, şirketler ürünlerinin kasaya yakın olmasını istiyorsa stand parası öder, reyon girişindeki rafları rezerve etmek önemlidir. Lokantaya gittiğinde şarap dediğinde tek markadan seçim yaptıran işletmeler vardır. Rakı markaları, çeşidi 20'yi geçmişken "rakı içiyoruz" dediğinde seçimi yapan garsonun mutlaka primi vardır üretici firmadan. Beckham'ın Milan transferi de biraz bu hesap. Ocak ayında Milan'a gelecek. Kaç para alacağı yazılıp çizilmiyor. Beckham'ın da Milan'ın da sponsoru Adidas. Acaba Adidas, Milan forması giysin ve vitrinden düşmesin diye üstüne para vermiş midir?
The Creation of Adam/Michelangelo
İki yıl olacak bu blogu yazmaya başlayalı, ilk postu yazdığım ofiste değilim artık, 1.5 yıl boyunca yazdıklarım için rss'e ihtiyacı yoktu, aynı odada nefes alır, karşılıklı masalarda otururduk. Dergideki her sayfamız için paslaşır, yazdıklarımızı birbirimize okuturduk. Blogun sıkı takipçisiydi, yeni bir post attığımda bak abi derdim. O biriktirerek okumayı severdi. Tarihçiydi, çok şey öğrendim ondan. Beraber çok maç da seyrettik, iş için sabahladık, manşet attık, yazı kırptık. Her seferinde biraz muzipçe "Sevgili Mehmet Ali" diye hitap ederdim. Gülerdi. Nazik adamdı, huyuydu; sevgili Mehmet, sevgili Bülent, sevgili Tarık ile akşamı ederdi. Hani derler ya karıncayı ezmez işte öyle bir adam. Sağlıklı yaşamak onun yaptığıydı. Bizde içki, sigara... Öğle yemeklerinde mutlaka ofis dışına çıkar, zeytinyağlı yer döner, "abi ocakbaşına" dediğimizde uzak dururdu. Sonra ben gittim dergiden de; o odadan da. Telefonum bozuldu bu sabah, sim kart cebimde, gazetede toplantı sonrası Beşiktaş'a indim. Ulaşamamışlar bana eski işyerinden. Döndüğümde bir arkadaş "bu haberi gördün mü?" dedi. Ajansın ekranındaki "Mehmet Ali Gökaçtı'yı kaybettik" satırı ok gibi saplandı yüreğime. 9:45 Kadıköy-Beşiktaş vapurunda kalp krizi geçirmiş. Kurtaramamışlar. Nereye gittin abi ya................
Maradona'nın İskoçya ile oynayacağı hazırlık maçı içinArjantin milli takım aday kadrosu. Messi, Barcelona ile yapılan hazırlık maçlarında oynamasın anlaşması gereği yok. Cambiasso'nun yokluğu sürpriz... Ülke içinden de kimse yok, galiba şampiyonluk yarışı yüzünden...
Bu ilginç bir eleştiri. Milan-Napoli maçında serbest vuruşta topun başına Ronaldinho geliyor. Kanattan, taç çizgisine yakın noktadan altı pasın içine kesiyor, Napoli'nin santrforu German Denis golcü içgüdüsüyle ön direkte kafayı vuruyor ve top filelere gidiyor. Ronaldinho da golü kendisi atmış gibi seviniyor ve samba yapıyor. Gol Denis'e; -kk- yazılıyor. Bu golün Milan'a liderliği getiren gol olduğunun altını çizeyim ve Repubblica'nın eleştirisine getireyim: Napolilerin basiretsizliğiyle gol olan pozisyon için Ronaldinho'yu haksız yere sevinmek ve rakibe saygısızlık yapmakla itham ediyorlar. Çok ince görmüşler ama ben de hem rakibin kendi kalesine attığı gollerden hem de farkın 3'den fazla olduğu maçlarda atılan 4, 5, 6. gollerde sevinmeyen futbolcuları, teknik adamları ayrı seviyorum...
L'Equipe gazetesine göre bu akşam Şampiyonlar Ligi'nde muhtemel onbirler.
Barcelona:Valdés - Alves, Piqué, Puyol, Sylvinho - Xavi, Touré, Busquets - Hleb, Eto'o, Henry
Haberi Özgür yolladı. Türkiye Süper Ligi değil maşallah Dallas Ligi...
Hikaye genelde Bobby Robson'un tercümanıydı, herşeyi not tuttu ve sonunda teknik direktör oldu diye başlar ondan bahsederken. Jose Mourinho'nun da bir de futbolculuk geçmişi var ki bu da o dönemden bir kare. 1963 doğumlu Mourinho bu fotoğrafta 18 yaşında. Rio Ave forması giyiyor ve mevkisi defans. Öncesinde babası eski kaleci Felix Mourinho'nun çalıştırdığı Belenenses'in genç takımında forma giydi.
Bir ikinci adam daha teknik direktörlüğe terfi etti.Inter'de kader arkadaşı Mancini'nin yardımcılığını yapan Sinisa Mihajlovic, Serie A'nın dibini tarayan Bologna'nın başına geçti. 10 haftada 6 puan toplayabilen Bologna'da şapkadan tavşan mı çıkartacak Mihajlovic göreceğiz. Ben -nedense- ileride iyi bir teknik direktör olacağına inanıyorum.
Bizde 9. hafta geride kalırken 9 teknik adam koltuğunu kaybetti. Denizli, Gençlerbirliği, Hacettepe bu hafta teknik adam değiştirdi. İlhan Cavcav aynı gün içinde iki teknik direktörünü de yollayan kulüp başkanı olarak futbol tarihine geçti. Jesus Gil bile bu kadarını yapamamıştı! Osman Özdemir'in yerine gelen Erdoğan Arıca. Yardımcısı da Ergün Penbe. Göz önünde olduğunda; iş buluyorsun demek ki... Arşivden iki yazıyı tekrar okudum, Türk futbolunda değişen bir şey yok... Tek yenilik başlık bence: Mihajlovic ve Erdoğan Arıca'nın adı aynı cümle içinde hiç geçmiş midir ki!
Şampiyonlar Ligi'nde Chelsea'li Del Horno'yu oyundan attırdığında sağlam rol kesmişti Messi. Çirkef futbolcu değildir totalde. İspanyol medyasının savaşına kurban gitmiş. Madrid medyası -Marca-Malaga maçından bir görüntü yakalamış. Messi, Portekizli Duda'ya tükürürken. Barça her maç 4-5 atınca birşeyler yapmak lazım tabii(!)...
Geçen sezon Aziz Yıldırım'ın "yürüyerek şampiyon olurduk" dediği Fenerbahçe'nin neden şampiyon olamadı başlığı altına direkt "Tuncay ruhu"nun eksikliği yazardım. Aleyhine giden skora isyan eden futbolcunun kralıdır Tuncay Şanlı. 3 büyüklerdeki en önemli eksik de bu. Eskişehir-Fenerbahçe maçı da gösterdi ki; Fenerbahçe, Tuncay'dan beri oyun içinde skora itirazı olan, isyan başlatan, takım arkadaşlarına "hadi savaşlım" mesajı veren futbolcu yok. Bu bir takımda kaptan, bayrak adam kadar önemli. Aynı eksiklik Beşiktaş ve Galatasaray'da da var. Eskişehir deplasmanında geriden gelip öne geçen Galatasaray kontak kapattığında; isyan eden bir tek oyuncu yoktu sahada. Yıllar önce Hagi yapardı bunu. Ellerini açar, "hadi hadi, ileri gelin" der; takıma isyana hazırlar, ölü toprağını atardı. Tuncay'ı sırf bu yüzden sever, takdir ederim. 50 metre depar atıp yaptığı pres, taça çıkacağını bildiği topa yaptığı hamle, mücadele etmeyen takım arkadaşlarını utandırırdı. Geçen sezon Fenerbahçe'nin kupada Ali Sami Yen'de 2-1 kaybettiği maçta skora isyan eden adam Gökhan Gönül'dü. O da bu sezon "neden aldım bu Lambourgini'yi" deyip; kendine isyan ediyor. Güiza'nın benzer çabaları var ama pek samimi bulmuyorum. Bu hareketleriyle biraz tribünlere oynayan, takım arkadaşlarını hedef gösteren havası var. Beşiktaş tarafında Nobre her zaman skora isyan eden adamdır ama bu görevi üstlenmesi gereken adam kaptan Delgado. Galatasaray'da geçen sezon bu misyonu saha içinde Servet saha dışında Hasan Şaş üstleniyordu. Bu sezon bu görev Arda'nın. Yaşı gereği o da bu konuda biraz ürkek. "Ön libero tek mi çift mi olsun, forveti ikiliyelim mi?" kadar önemli mesele bana göre bu futbolda. Her takımın bir Kuyt'a, Schweinsteiger'e, Gattuso 'ya ihtiyacı var bu oyunda...
Askerdeki Coşkun Çelik'in kulakları çınlasın. Başlık onun lafıdır mütemadiyen. Timo Glock yol verdi, buyur geç dedi. "Lastik değişmedi falan anlamam kardeşim". Adam değilsin Glock. O son saniyelerde sevinen Ferrari ekibi gerçeği farkedince ne hale geldiler; yazık günahtır... Coşkun şafak kaç kardeşim?
Raul'un Real Madrid'i, Lampard'ın Chelsea'si, İbra'nın Inter'i dersin de; Aurelio'nun Real Betis'i der misin? Diyorlar işte... Bir ön libero ile anılıyor artık Real Betis. İyi oynayıp kazanamadıkları 6 maçın ardından biri kupa olmak üzere 3 seri galibiyet aldılar. Bu akşam Deportivo La Coruna karşısına "poker" yapmak için çıkacaklar. El Betis de Mehmet Aurelio.... Dün gece Barcelona golleri yine erken bulup Malaga'nın fişini çekti. 9 maçta 28 gol attılar. Malaga tribünleri Eto'o'nun ten rengiyle uğraşmışlar, alırlar cezayı. Valencia ilk mağlubiyetini kendi sahasında aldı. Santander'den 4 yediler, 2 attılar. 8 maçta 5 gol yiyen Valencia tek ayak üzerinde yakalandı galiba. Real Madrid de her hafta bir önceki hafta Barcelona'nın üzerinden silindir gibi geçtiği takımlarla oynuyor. Bu hafta da Almeria deplasmanındalar. Kazanırlarsa zirvede Barça ile 22-22 olacaklar...