5 Kasım 2017

Chelsea'yi Yöneten Kadın
Marina Granovskaia


Juventus’ta kazanabileceği her şey kazanıp, her İtalyan teknik adamın hayali olan “Maviler”i, milli takımı da çalıştırdıktan sonra Chelsea’nin başına geçen Antonio Conte için geçen yıl bu günlerde Pep Guardiola’lı Manchester City karşısında işi zor yorumları yapılıyordu. İtalyanların sert çocuğu sezona sırtladı götürdü, üçlü defansı onun sayesinde geri döndü bile denenebilir. Dünyada birçok teknik adam için ilham kaynağı oldu ve Chelsea şampiyonluğu kucakladı. Hafta içinde Roma deplasmanında 3-0 mağlup olduktan sonra Antonio Conte’nin Chelsea’deki günleri sayılı yorumları yapılıyor, o da zaten “Memleketimi özledim, buralarda çok kalmam” demişliğiyle valizini topluyor. Peki dünyanın en muteber teknik adamlarından biri sezonu şampiyon tamamlamışken nasıl olur da üç ayda bütün ilişkiler kopma noktasına gelir. Futbol dünyasının belki de en etkili kadını Marina Granovskaia ile birazdan tanışacağız ancak soruya cevap bulabilmek için onun ve Chelsea’nin patronu Roman Abramoviç’in hikayesini hatırlayalım:


Roman Abramoviç futbol dünyasına adımı atana kadar, Rusya ile iş yapan uluslararası şirketlerin patronları, yöneticileri dışında kimseye bir şey ifade etmeyen bir isimdi. 18 aylıkken annesini, 4 yaşında babasını kaybeden ve amcası tarafından büyütülen Abramoviç, Moskova'dan çok uzaklarda Komi'de (Sibirya) büyüdü. Ukhta'da eğitimini tamamlayan Abramoviç, Sovyet Ordusu'nda fazla vakit kaybetmedi. Sonraları çok daha büyük oyuncakları olacaktı fakat ilk işi plastik oyuncaklar üretmek oldu. Gubkin Petrol şirketinde çalıştığı günlerde hayatını değiştiren adam, Boris Berezovsky ile tanıştı.Boris Yeltsin döneminde yıldızı parlayan "oligark" Berezovsky'nin altın yıllarında, ülkenin 5. büyük petrol şirketi Sibneft'in yönetim kuruluna girdi. 1992'de başlayan işbirlikleri Rusya'da Yeltsin döneminin kapanıp, Putin'in başa gelmesiyle “sözde” sona erdi. Putin'in afarozuna uğrayan ve İngiltere'ye iltica etmek zorunda kalan Berezovsky'nin hisselerini satın alan Abramoviç, artık dolar milyarderiydi.Artık eğlence zamanıydı. Chelsea'yi kurtardığı gün İngiliz medyasına "anlamlı" konuştu: "Biz Ruslar erken yaşta ölürüz, sadece bir hayalimi gerçekleştirdim.” Dünya Abramoviç’i Mourinho’nun ilk döneminde Chelsea gol attığı tribünde güzel sevinen patron olarak tanıdı. 


Marina Granovskaia ise gizemli kişiliğiyle Londra kulübünün yönetim katında patronun kulağı gözü olarak işe başlamış bir iş kadınıydı. Moskova’da yabancı diller üzerine eğitim alan ve Abramoviç’in sonraları 7.5 milyar Euro’ya sattığı Sibneft’te işe başlayan “Demir Leydi” Granovskaia geride kalan 13 yılda İngiliz kulübünün aldığı ve sattığı tüm futbolcuların kontratları için kulüpler ve oyuncu menajerleriyle masaya oturan isim olmayı başardı. Londra’da özel hayatını gizleyen, Facebook hesabını bile
 kapatan Granovskaia bugün futbol dünyasında en etkili kadın yönetici olarak kabul ediliyor. Patronu Abramoviç’in kovduğu Jose Mourinho’yu geri getirebilmek için aylarca Portekizli teknik adama dil döken ve sonunda başaran Granovskaia, Chelsea’nin genç oyuncu politikasını da belirleyen isim. Çok sayıda genç oyuncuyu Avrupa’nın dört bir köşesine kiralık olarak gönderen Granovskaia, Hollanda’nın Vitesse Arnheim kulübünü de pilot kulüp olarak kullanıyor.
Fernando Torres’in Liverpool’dan Chelsea’ye transferi, Eden Hazard’ın takıma kazandırılması, kaptan John Terry’ye yeni kontrat vermeyip pazarlık masasından kovması, Çin’e Oscar ve Ramires’i 100 milyona yakın bir rakama satması kadar kulübün sponsorluk anlaşmalarındaki başarısı da Granovskaia’yı İngiliz kulübünde bir numara yapmaya yetti. Nike ile yıllık 60 milyon Sterlin’e yapılan anlaşmaya imza atan Granovskaia şimdi büyük bir krizi yönetmek zorunda.

İstediği oyuncular alınmadığı ve transfer görüşmelerinde yer almadığı için sezona kalbi kırık başlayan teknik direktör Antonio Conte’ye patron Abramoviç artık selam vermiyor.

Başarı kriteri Şampiyonlar Ligi Kupası’nın kazanmak olarak açıklayan Rus patrona bu kupayı getirenin “geçici” olarak göreve gelen Roberto di Matteo olduğunu hatırlarsak; “Demir Leydi” Granovskaia’nın bugünlerde ne aradığını bilebiliriz. Marina Granovskaia’nın transferi olarak bilinen Diego Costa’yı takımdan göndermeyi başaran Antonio Conte, 1-0 öne geçtiği maçı üçlü defans da oynasa 4’lü de denese 2-1 kaybedecek… Evet goller Marina Granovskaia ve Roman Abramoviç’ten… 

Mavi Umuttur Hayatta
Ve Bordonun Yanında


Bu akşam Trabzon’da Trabzonspor-Galatasaray maçı var. Sadece 50. yılında değil her sezona şampiyonluk parolasıyla giren ev sahibi takım bu 90 dakikaya liderlik koltuğunda oturan rakibinin 14 puan gerisinde çıkacak. “9 haftada bu fark nasıl oluştu?” sorusunun cevabı spor sayfalarında aranıyor haftalardır, gelin 9 yıl öncesine dönelim. Trabzonspor’un Karadeniz Derbisi’nde Rizespor’u 4-0 yendiği 28 Ocak 2008’e… Maçı, galibiyeti değil, Trabzonspor ve kazanma kültürünü sorgulamıştım hiç yayınlanmayan bu satırlarda:

“Tamam belki de coğrafya bilgimiz kıttı ama Trabzon'u çok daha büyük bir şehir olarak kurgulamıştım kafamda çocukluğumda. Haritayla öğrenilmez ki hayat, gitmek lazım. İlk kez ayak bastığımda ve çarşıyı gördüğümde "Bu kadar mı?" demiştim. Sebebi Trabzonspor'du. Trabzon'u büyük gösteren şehrin futbol takımıydı. Kolay mı;  o şampiyonluklar, gelen çıkamamış Avni Aker'den, ligin her zaman en sert deplasmanı. 3 Büyükler’in yıllar boyunca "beraberlik iyi sonuç" dediği şehir Trabzon... O gidişlerin sayısı arttıkça sevdim Trabzon'u. Çardak Pide'de İstanbul'un 3'de 1 fiyatına karın doyurmayı; Maraş Caddesi ve Uzun Sokak'ta yürümeyi... Yol üzerine futbolcuların fotoğraf kağıdına basılmış kartpostallarını satan işporta tezgahı, envai çeşit bordo mavi aksesuar. Meydanda çay bahçesinde süzgeç yüzü görmemiş demli çay. Anadolu'da çok şehirde o gün maç olduğunu bilmezsin, Trabzon'da deplasmanda olduğunu sana hatırlatırlar. Otelin iki cephesinde de birikir taraftar, maçın önemine göre sabaha kadar davul çaldıkları da olur kapı önünde. Rakip takım stada giderken 200 kişi otobüse tezahüratlarla gözdağı verir. Avni Aker alemdir, ilk 20 dakikada Trabzonspor atarsa o gün zor çıkarsın oradan, taraftarı şahlanır, dar eder sana sahayı. Formül, ilk golü atıp Trabzonsporlu futbolcuları taraftarın pençesine teslim etmektir. Sen aradan sıyrılıp, 3 puanla dönersin memleketine. Sabahtan akşama kadar Trabzonspor'u konuşurlar şehirde.”

Her yeni transferde taraftar sorar biz futbol yorumcularına: “İş yapar mı?” Bazen doğru tespit yaparsın bazen yanılırsın, futbol bu; güzel ve zor oyun ama mesele bu değil.. 9 yıl önce de teknik direktör Ersun Yanal’dı, 15 gün öncesine kadar da Ersun Yanal… Yönetimler değişir, teknik adamlar değişir, futbolcular değişir de değişmemesi gereken kazanma kültürü değil mi? Büyük takımları büyük yapan kazanma kültürü… Bir kere kulübün genlerine girdiğinde çıkmayan ama zaman zaman unutulan, unutturulan kazanma kültürü…
Son 15 yılda Avrupa futboluna damga vuran kupa bırakmayan Barcelona’nın tarihinde geçtiği karanlık tüneller, sıradan jenerasyonlar, istifalar, mağlubiyetler, hayal kırıklıkları yok mu? Borussia Dortmund iflas etmemiş miydi? Atletico Madrid, 1996’dan 2011 yılına kadar neredeydi? Yıllardır “Aranıyor” ilanı verilen Valencia bu sezon küllerinden doğmadı mı? Milan ve Inter neden geçmişlerini arıyor?  Futbolu sevenler bu soruların cevaplarını biliyor. Trabzonsporlular da biliyor. O zaman bir zamanlar işleyen doğru formülü hatırlamanın vaktidir. Rol modeli Manchester City (yeni patron, büyük sermaye), Juventus (kulübün başkanı değil zengin sahibi Agnelli Ailesi), Bayern Münih (güçlü finansal kaynaklarıyla rakiplerinin aslarını satın alan) değildir.
Örnek Barcelona’dır çünkü Katalanların kulüplerine aidiyet duygusu Trabzon’da da vardır. Trabzonlu başka takım tutmaz. Anadolu hiçbir şehrinde bu oranı yakalayamazsın. Türkiye'nin her deplasmanında o şehirde yaşayan Trabzonlu; illa ki doldurur tribünü, “Bize her yer Trabzon”dur kısaca…  Barcelona futbolcu yetiştirir ve değer verir. Trabzonspor da yetiştirir…
Örnek Real Sociedad’dır. Alt yapısından yetiştirdiği onca genci yanına aldığı seçme yabancı futbolcularla hem yarışmayı bilen hem de futbol kültürüne sahip İspanyol kulübü… Karadeniz gencinin futbol yeteneği de başardıkları da futbol tarihimizde yazılı…

Kaybedilen maçın ardından en bildik futbolcu repliğidir: “Önümüzdeki maçlara bakacağız.” Trabzonspor’un önündeki maçlara bakması için geçmişini, o bir köşede unuttuğu kazanma kültürünün harmanını hatırlaması lazım... Bu akşam kazanıp, kaybetmekten çok daha ötesi mavi umuttur hayatta ve bordonun yanında…