1 Temmuz 2018

Davulcu Manolo'nun Hikayesi



Yedi yıl önce tanıştım Manolo ile. Valencia’da Barcelona ile Real Madrid’in Kral Kupası finali öncesinde Mestella Stadyumu’nun karşısında tıklım tıklım kafesinde taraftarların sürekli hatıra fotoğrafı çektirdiği adamdı. “Manolo el del bombo” Davulcu Manolo, İspanya’nın en ünlü taraftarı. Ne Real Madrid’i ne de Barcelona’yı tutuyor, onun en büyük tutkusu İspanyol Milli Takımı. 40 yıldır davuluyla yollara düşüyor ve İspanya’nın oynadığı her maçta tribünde davuluyla mutlaka ekrana geliyor. Manuel Cacares Artesero, İspanya’nın kuzey batısında Aragon bölgesinde Huesca’da doğmuş. “Kasabada davul çalan çok insan vardı, çocukken onlardan etkilendim” diyen Manolo, kasaba takımlarının maçlarında davul çaldıktan sonra İspanyol Milli Takımı’nın peşine düşmüş. 1979’da Kıbrıs ilk deplasmanı.

Asıl hikaye ise ülkesinde düzenlenen 1982 Dünya Kupası. Otostopla maça giden, 16 bin kilometre yapan Manolo cebinde beş kuruş yokken bile bu tutkusundan vazgeçmemiş. Bir gün milli takımla gittiği deplasmandan döndüğünde eşinin çocuklarını alıp onu terk ettiğini öğrendiğinde bile vazgeçmemiş bu sevdasından. Valencia’daki kafesi futbol müzesi gibi. Davulcu Manolo’nun Kral Carlos ile hatıra fotoğrafından, İspanya’nın son 30 yılında milli formayı giymiş futbolcularla karelere, imzalı formalara ve eskiyip duvarlara asılmış davullara bakınıp bekliyor taraftarlar Mestella’daki maçları. Malum İspanya, 2008’e kadar bir başarı olan milli takım değil. Çileli yılların adamı aslında Davulcu Manolo. “İspanya tribününde 20 kişi olurduk en fazla, bazen tek başıma davul çalardım. Şimdi başarılar geldikten taraftar da milli takımın peşine düştü” diye anlatıyor o günleri. 2010 Dünya Kupası’na Güney Afrika’ya giden ve hastalanınca ülkeye dönmek zorunda olan Davulcu Manolo’yu tedavi ettiren de İspanyol Futbol Federasyonu. 40 yıllık serüvenin son döneminde zaten federasyon bütün masraflarını karşılar olmuş Manolo’nun. Milli takımın kamp tesislerine girişi serbest, takımla aynı uçakta yolculuk yapabiliyor ve resmi delegasyon listesinde adı yazılı. 

2010’da tedavinin ardından Madrid’den bir kez daha Güney Afrika’ya uçan ve final maçına yetişen Davulcu Manolo her İspanyol gibi 2014’de Brezilya’daki Dünya Kupası’nda büyük üzüntü yaşamıştı. Gruptan çıkamayan ve erken eve dönen milli takımın 2018’de Rusya’da yine şampiyon olacağına inan Manolo, 15 gün önce yine düştü yollara. Gruptaki ilk maçta, Portekiz-İspanya karşılaşmasında davuluyla birlikte tribündeydi Manolo. Ne olduysa o maçtan sonra oldu. 69 yaşındaki Manuel Cacares Artesero’ya Rus yetkililer davulunu tribüne sokamayacağını söylediler. Davulcu Manolo, davulu olmadan tribüne çıkarmaydı. İki İspanya maçında da Rus yetkililer geri adım atmadı. Manolo gözyaşları içinde televizyon kameraları karşısına geçti ve İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’den Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i arayıp davulu için izin almasını istedi. 

Davulcu Manolo’nun İspanya’da seveni de çok, sevmeyeni de. Birçok İspanyol onun profesyonel bir taraftar olduğunu inanıyor, masraflarının futbol federasyonu tarafından ödendiği için de Davulcu Manolo onlara göre “profesyonel taraftar.” Sevenleri için ise, milli takımın peşinden 8 Dünya Kupası’nda koşturan ve bu uğurda ailesinin dağılmasına bile göz yuman Manolo tutkularından vazgeçmeyen, ülkenin en ünlü animatörü…

Dünya Kupası Notlar #6


VAR’I BEN BULDUM 15 MİLYON EURO İSTİYORUM
VAR, spor dünyası için yeni bir teknoloji değil ama bir elin parmağı kadar ligde kullanıldıktan sonra elbette ki Dünya Kupası ile vitrine çıktı. Seveni var sevmeyeni var ama bir de bu teknolojiye sahiplenen var. İspanya’da biri kişi çıktı ve VAR teknolojisinin patentini aldığını iddia etti ve FIFA’ya tazminat davası açacağına açıkladı. Francisco Lopez, 1999 yılında İspanya’da eğitim ve kültür bakanlığına “21. Yüzyılın futbolu. Hakemlere gelecekte teknolojinin yardımı” başlıklı dosyayı teslim ettiğini ve patentini aldığını söylüyor. Lopez’in FIFA’dan istediği rakam ise 15 milyon Euro. Davayı kazanır mı, hiç sanmıyorum. VAR, “benim aklıma gelmişti” diyen milyonlarca futbolseverin icadı çünkü aynı zamanda…

RUSYA’DA KULÜBE GAZİLERİ 
Dünya Kupası bileti alan milli takımlara seçilmek zor, finallerde forma giyebilmek de bir o kadar daha zor. Rusya topraklarına ayak basmak, formayı kapmanın garantisi değil sonuçta. 23 kişilik kadrolarda bu sezon ortaya çok iyi performans koyan birçok futbolcu 270 dakika boyunca şans bulamadı. Barça kalecisi Alman Ter Stegen ile başlayalım, Roma’nın Arjantinli stoperi Fazio, PSG’de banko oynayan Brezilyalı Marquinhos, Atletico Madrid’in orta sahasındaki dinamosu Saul. Fransızların yükselen yıldızı Thauvin de kulübeden çıkamayan isimlerden. Arjantin’in hocası Sampaoli, orta sahada PSG’li Lo Celso’ya forma vermemek yemin etmişti sanki. Uruguay’da önünde Cavani ve Luis Suarez olduğunda İspanya La Liga’da 21 gol atan Stuani de maçları kenardan izledi.

AFRİKALILAR NEDEN TOPTAN ÜZÜLDÜ?
Sekiz yıl önce Gana kendi kıtasında ilk kez düzenlenen Dünya Kupası’nda Güney Afrika’nın başkenti Johannesburg’da Uruguay ile çeyrek final oynamış ve turnuvaya penaltılarla veda etmişti. Rusya’da 5 Afrika ülkesinde son 16’ya kalamadan otellerini boşaltıp evlerini yolunu tuttular. 36 yıl aradan sonra ilk kez bir Afrika ülkesi gruptan çıkamazken bu fiyaskosunun nedenleri için de kıtanın efsane oyuncuları görüş belirttiler. Bunlardan biri de Fildişi Sahili’nin eski golcüsü Drogba. “Sadece yetenek yetmez, Avrupa ve Güney Amerikalılar ile baş edebilmek için sağlam bir oyun planını ve devamlılığa ihtiyacımız var” dedi Drogba. Hak vermemek mümkün değil ama ekleme yapayım: Afrika futbolunun karakterini yansıtanlar Nijerya ve Senegal’di. Gana ve Fildişi Sahili’nin olmadığı kupada Mısır, Tunus ve Fas’ın yetenekli ayakları vardı ama ne fizik ne de kondisyon olarak sert rakip olamadılar. Sadece Fas’ın pozitif futboluna İspanya ve Portekizli zor grupta yazık olduğunu söyleyebilirim. Kupada silinen Galatasaraylı Belhanda’nın buradan çıkarması gereken bir ders var. Şampiyonlar Ligi’nde aktör olmak istiyorsa Dünya Kupası’ndaki 3-4 katını oynamalı, çünkü Galatasaray’daki futbolu onu Rusya’da ancak figüren yaptı.

Arjantin bu filmi izlemişti

20 yıl önce Arjantin Milli Takımı’nda Passarella görevi bırakmış yerine Marcelo Bielsa gelmişti. İspanya’da Espanyol’da görevdeyken milli çağrıya hayır diyemeyen Bielsa, 2002 Dünya Kupası’nda Arjantin tarihinin en iyi kadrolarından biriyle dibe vurdu. 20 yıl sonra Bielsa’nın öğrencisi Sampaoli ile Tangocular benzer bir bozgunu yaşadılar. Geçen sezon Sevilla’da başarılı bir sezonun ardından Sampaoli de Bielsa gibi milli takımın teklifine hayır diyememişti. Icardi’yi Messi istemediği için kadroya almayan dün milli takım kariyerinde ilk kez sahte 9 (Messi) taktiğiyle sahaya çıkan Sampaoli, Rusya’da Barcelona’nın 10 numarasının anahtarlığındaki şirin maskot olmaktan öteye gidemedi. Kimse onu, Şile’ye Copa America’yı kazandıran teknik adam olarak hatırlamayacak. Sampaoli denildiğinde Fransa’dan 4 yiyip evine dönen dört maçta da ne yaptığını bilmeyen hoca diyecekler…



Dünya Kupası Notlar # 5

Bir dibe vuruş öyküsü
Son Dünya Kupası’nın sahibi Almanya’nın gruptan çıkamayacağını söylemek fazla iddialı bir tahmin olurdu ama bu kadronun yarı final göremeyeceğini söylemek o kadar da zor değildi. 2010-12, iki turnuvayı hedefleyen jenerasyon, İspanyolların çıtaya tavan yaptıkları dönemde istediğini kazanamadı ama 2014, nesil geçişi yaşanırken derin de bir nefes aldırdı. Brezilya’da kupayı kaldırmasalar, bugün Rusya’da olan takımın ağabeyleri turnuvayı evlerinde izlerdi. Joachim Löw burada fazla vefalı ve duygusal davrandı. Rakamlar çok şeyi anlatıyor. 2014 Dünya Kupası’nda 6 şuttan birinde gol bulan Almanlar, Euro 2016’da bu rakamın 17’ye çıkmasıyla hücum hattında tehlike sinyallerini vermişti. Rusya’da Klose gibi bir santrfor olmayınca, bir gol için 33 gol girişimine ihtiyaç duydular. Verimsizlik savunmayı da dibe vurdurdu. 2014 Dünya Kupası’nda Alman defansı 22 gol girişiminde bir gol yerken, Euro 2016’da bu rakam 17’ye düştü ve acı son. Rusya’daki üç maçta Alman kalesine gelen her 7 şuttan biri gol oldu. Şimdi ağabeyler formayı çıkartacak, yeni jenerasyon ne kadar “Alman Milli Takımı” olabilecek, bunu da 2020’de göreceğiz.

Nereye kadar Maradona?
Kariyerinde doping vakası olan, uyuşturucudan kurtulmak için defalarca tedavi gören, İtalya kariyerinde Napoli’de mafya ile yakın ilişkisi yüzünden hep eleştirilen Maradona’nın genç futbolculara örnek olacak bir özelliği yok, hiç de olmadı. Futbol bırakmış bir insan hayat boyu bu sorumlulukla yaşamalı mı, rol modeli olmak için bu Avrupa’da bugünlerde çok tartışılıyor. Maradona olmak, her sabah yataktan dünyanın gelmiş geçmiş en iyisi mi değil mi diye kalkmak kolay değil ama Arjantinli efsanenin, Dünya Kupası’ndaki taraftar hali de en çok sevenlerine bile “Yeter” dedirtti. FIFA, Dünya Kupası boyunca Maradona’ya günlük 11 bin Euro veriyor. Ulaşım, oteller, localar bedava. Maradona bunun karşılığında Arjantin Milli Takımı maçlarında sahadakilerden rol çalıyor, sağlığı iyi değil, refakatçısı olmadan zor yürüyor. Milyonlarca futbolsever bir zamanlar duvarlarına posterini astıkları efsanenin tükenişini izliyorlar. Yazık ve ayıp ediyor Maradona…

Siyah Gözyaşları
2002 Dünya Kupası’nda bizim için en etkileyici fotoğraf karelerinden biriydi. Brezilya ile oynadığımız yarı finalde mağlubiyetin üzüntüsünü yaşayan yüzünü ay yıldızlı bayrağımızı resmetmiş genç kızın gözyaşları hepimizi derinden etkilemişti. Saf bir hüzündü o finalin kapısından dönüldüğü gün. O gözyaşlarının sahibinin Harika Güral olduğunu da kısa bir zaman sonra öğrendik. Almanların, Güney Kore’ye 2-0 yenildiği ve turnuvaya veda ettiği 90 dakikanın ardından bir taraftarın hüznü bana 2002’yi hatırlattı. İki yanağına Alman bayrağını çizdiren genç yazın gözyaşları ve akan boyalar. Latin müziğinin kült şarkılarından biridir “Lagrimas Negras” (Siyah gözyaşları). Fotoğrafa baktıktan sonra Bebe Valdes&Diego el Cigala’dan dinleyin “Lagrimas Negras”ı….

“Plajda görüşürüz Almanya”
İtalya ve Hollanda’sız Dünya Kupası olmasa iyi olacaktı ama kabul edelim iki ülkenin de kadroları son iki yılda dip yaptı. İtalyanların 2006’yı kazanan, Hollanda’nın 2010’da final oynayan kadrolarının kalitesinin yarısı yok bugünkü oyuncu havuzlarında. İtalya turnuva dışında kalınca Roma’dan bir gazeteci not düşmüştü sosyal medyaya: “Bir jenerasyon Dünya Kupası hatırası olmadan büyüyecek. Bu güzelliği çaldık bu çocuklardan” demişti. Okuduğumda “Biz ne yapalım peki?” demiştim. İtalyan halk  tatili Ağustos ayında yapar ama futbolcular Dünya Kupası’na gidemeyince soluğu İbiza’da, Formantera’da aldılar. Corriere dello Sport’un dün Almanların kupadan elenişine dair attığı manşet manidardı. Gazetenin yayın yönetmeni Ivan Zazzaroni kelime oyunlarını seven ve konuşan, konuşulan manşetler atan usta bir gazeteci. “Plajda görüşürüz Almanya” da doğrusu güzel manşetti

Dünya Kupası Notlar # 4


Doğrusu Muslera değil de Muhlera ise?
Her büyük turnuvada futbolcu isimlerinin nasıl telaffuz edildiği konusunda tartışmalar çıkar. 2014 Dünya Kupası’nın bize hediyesi de “Hames Rodriguez” idi. 32 ülkeden 736 futbolcunun geldiği Rusya’da spikerleri zorlayan isimler var elbette. İspanyol Marca gazetesi internet sitesinde güzel bir işe imza attı. Dünya Kupası’ndaki 736 futbolcunun isimlerinin nasıl telaffuz edildiğini öğrenmemizi sağlayan ses kayıtlarını yayınladı. 7 yıldır Muslera dediğimiz Galatasaray’ın Uruguaylı kalecisi Fernando Muslera’ya artık “Muhlera” diyecek miyiz, bizler onu Muslera diye sevdik, böyle mi devam edeceğiz karar siz futbolseverlerin. Ben meraklısı için linki paylaşayım: http://especiales.marca.com/mundial-rusia-2018/pronunciador.html

VAR-Hakem konuşmalarını yayınlayın!
Brezilya medyası, İsviçre maçında 10 faul yapılan Neymar’ın hakemler tarafından korunmadığı manşetlerine atmaya devam ederken, VAR uygulaması için de yeni bir tartışma konusu doğdu. Brezilya Futbol Federasyonu, VAR odası ile maçın hakemi arasındaki konuşmaların kayıtlarını FIFA’dan istedi. FIFA elbette bu kayıtları vermeyecek ama Brezilyalıların iddiası şu: İsviçre’nin golünde Miranda’ya yapılan faulde ve Gabriel Jesus’un penaltı pozisyonunda VAR odasında hakeme çağrı gittiği ancak hakemin ekran başına gelmediği… Oyun gördüğümüz gibi sadece sahada oynanmıyor. İspanyollar, Brezilya Milli Takımı’nın önceki gün Neymar’ın idmanı yarıda bırakmasının bir tiyatro olduğunu ve Sambacıların gelecek maçlarda hakemler üzerinde baskı kurabilmek için Neymar için böyle bir senaryo yazıldığını iddia ettiler.


Soyadı Şeker Mesajı Zehir: Alan Sugar  
Geçmişte büyük turnuvaların en büyük düşmanı holiganlardı. Sadece İngilizler değildi elbette olayları çıkartan. Bugün pasaportu kara listeye alınan farklı ülkelerden birçok taraftar Dünya Kupası’na gidemedi. İyi ki de yoklar, düne kadar meydanlarda, stadyum çevresinde yaşanan bir olay düşmedi ajanslardan. Futbol terörü azalırken son yıllarda yapılan bilinçlendirme kampanyalarına rağmen stadyumlarda ırkçı tezahüratların futbolun güzelliğine leke düşürüyordu. Açıkçası bu konudaki sabıkalı ülkeler var ama Dünya Kupası’nda taraftar profili farklı olduğundan temennim hiçbir futbolcunun böyle aşağılık bir tezahüratla karşı karşıya kalmamasıydı. Rusya’da tribünlerde böyle bir vaka yok ama İngiltere’de ülkenin ilk 100 zengininden birinin sosyal medyadaki mesajı ortalığı ayağa kaldırdı. Tottenham’ın eski sahibi Alan Sugar’ın Senegal Milli Takımı oyuncuları için “Bu insanların bazılarını Marbella’dan tanıyorum” deyip işporta tezgahlarında hayatını kazanmaya çalışan Afrikalı insanlara hakaret eden Lord Sugar, ırkçılıkla suçlandı. Kısa süre sonra “Şakaydı” diyerek tvitini silen ve özür dileyen Alan Sugar binlerce İngilizin protestosuna maruz kaldı. )Irkçı söylem içeren fotoğrafı bu köşede paylaşmıyorum elbette.)

Koş  Golovin koş
Günümüz futbolunda bir takımın 90 dakika boyunca kat ettiği mesafe çok şey ama her şey değil elbette. Dünya Kupası’nda ilk maçlar sonrasında 32 takım ne kadar mesafe kat etti.  En çok koşan takımın 118 km ile Rusya olduğu ilk 90 dakikalar sonrasında toplam mesafe 3 bin 360 km olarak ölçüldü. Bu Moskova ile Barcelona arasını arabayla gitmek istediğinizdeki mesafeden sadece 200 km eksik. İlk maçlarda en yüksek hıza çıkan isim şaşırtıcı değil. Cristiano Ronaldo’nun İspanya maçındaki deparı 33.98 km/s olarak ölçüldü. İlk maçların en çok mesafe kat eden oyuncusu ise ev sahibinden Golovin (12 km 706 metre) oldu.

El Clasico’dan Arjantin-Hırvatistan’a
İzlanda beraberliğinin ardından Arjantin bu akşam grubun kağıt üzerinde ikincilik için en şanslı takımı kabul edilen Hırvatistan karşısına çıkıyor. Gözler elbette ilk maçta penaltı kaçıran Messi’de olacak. Arjantin medyasından onlarca muhabir ve televizyoncu takımın kamp yaptığı tesislerin önünden ayrılmıyor. Sampaoli ve öğrencileri büyük baskı altında. Messi, karşısında takım arkadaşı Rakitic ve El Clasico’lardaki rakibi Real Madridli Modric ve Kovacic’i bulacak. Aklıma geride kalan sezonda Madrid’de oynanan El Clasico geldi. Zidane o gün Messi’yi Kovavic ile adam adama savunmak gibi bir gaflete düşmüş, Barcelona, Real Madrid’i güle oynaya 3-0 devirip, 2018’e girmeden rakibine şampiyonluk yarışında havlu attırmıştı.

Dünya Kupası Notlar #3

Aklıyla oynayanın kalbini kırınca
Almanlar kendi yarattıkları krizde yanmaya devam ediyor. Meksika maçından sonra hedef tahtasındaki isim Mesut Özil. Eski efsane kaptanları Lothar Matthaus’un “Mesut’un Alman Milli Marşı’nı söylememesi benim için problem değil” deyip ardından “Meksika maçında marşın ardından Alman tribünlerini selamlamayan tek futbolcu Mesut’tu” diyerek onu hedef göstermesi de Türk asıllı oyuncuların üzerindeki baskının bir tezahürü. Cezayir asıllı Benzema Fransız Milli Marşı’nı söylemiyordu, sebebi ülke futbolunun efsane ismi Platini ile aynıydı. Michel Platini “Maça çıkıyordum, savaşa değil. Sevgi sözcükleri olsa okurdum” demişti zamanında. Blanc ve Cantona da milli marşı okumazlardı. İtalyan Milli Takımı’nda Arjantin asıllı Mauro Camoranesi de “Bilmiyorum o yüzden okumuyorum. Çocuklarım öğrendi, ben öğrenemedim” demişti. Mesut, marşı okumak zorunda değil, tribünleri selamlamaya gelince, onca gündür süren ıslıklar ve baskının ardından Matthaus’un anlamadığı; futbol aklını Alman Milli Takımı’nın emrine veren Mesut Özil’in bir kalbini olduğu… Kalbini kırdınız, farkında mısınız?

Harry Kane siyah kramponlar gibi
Oyunu icat eden İngilizler, Tunus’u 90+’da geçerken iki golü de atan Harry Kane müthiş gol sezgilerinin yanında sadeliğiyle de farklı bir futbolcu profili çiziyor. İngiliz tabloid medyasında sık sık rastladığımız, aşırı derecede alkol alan, gece kulüplerinde sabahlayan, alkollü araç kullanırken yakalanan, özel hayatlarını yönetemeyen onca yıldızdan sonra Harry Kane tam bir profesyonellik abidesi. Tottenham’nın golcüsü alkol kullanmıyor, gece kulüplerinin yolunu bilmiyor. Ada’nın en popüler erkeklerinden biri, genç, yakışıklı ama lise günlerinde tanıştığı Katie Goodland ile evlilik hazırlığı yapıyor. Publara gitmeyen Kane’nin en büyük hobisi gol ve evinin bahçesinde düzenlediği barbekü partileri. Vücudunda dövme yok ve saç modeli de yıllardır aynı. Son 20 yılda farklı desen ve renklerle üretilen kramponları değil, düz siyah kramponları sevdim ben. İngilizlerin en geç kaptanı Kane’nin karakteri bana o siyah kramponları hatırlatıyor…
Harry Kane’nin zirveye tırmanışı
2011: İngiltere 2. Ligi’nde ilk gol
2012: İngiltere 1. Ligi’nde ilk gol
2014: Premier Lig’de ilk gol
2015: İngiliz Milli Takımı’nda ilk gol
2017: Şampiyonlar Ligi’nde ilk hat-trick
2018: Dünya Kupası’nda ilk gol.

Neden bazen VAR bazen yok!...
VAR teknolojisine karşı olanlar da yavaş yavaş saf değiştirirken sorulması gereken şu: Video hakemler 33 kameranın kaydı üzerinden maçları izliyorlar. Bu yüksek standartı lig maçlarına her ülke getirebilecek mi? İkincisi futbolseverlerin kafasında oluşan soru işaretleri. Birçok maçta VAR odasından hakeme “Gel izle” uyarısı gitmedi. Örneğin İsviçre’nin golünde Miranda’nın itilmesi gibi. Sonuçta sahadaki hakemler inandıkları düdüğü çalıyorlar. Kendi kafalarına göre ya da futbolcuların isteğiyle tekrar izlemek için ekran başına gitmeleri mümkün değil. Burada görev VAR odasındaki düşüyor ama FIFA’nın uyarısı da maçların temposunu kaybetmemesi için mümkün olduğu kadar çok net pozisyonlar için hakeme uyarı yapılması. “Bazen VAR bazen Yok” diyenler bence şimdi haklı.

Ronaldo kötü ev sahibi mi?
Yakın geçmişte futbolu bırakıp yorumculuğa başlayanların anılarını dinliyoruz bu Dünya Kupası’nda. Manchester United’da Cristiano Ronaldo’nun gençlik döneminde takım arkadaşı olan Patrice Evra’nın şu anısını paylaşayım: “Cristiano size evine yemeğe çağırırsa gitmeyin. Ben bir kez gittim, masada salata, haşlanmış tavuk ve su vardı. Meşrubat bile yoktu. Ana yemek olarak et gelir dedim. Gelmedi.” Ronaldo’nun dillere desten müthiş profesyonelliğine dair güzel bir anı bu ancak Patrice Evra’nın bilmediği ama Google’da ararsa bulacağı şudur: Barbekünün başında Ronaldo ve kız arkadaşı… Tavuk ve salata Evra’ya özelmiş…

Dünya Kupası Notlar #2


Kendi çalan kendi oynayan Neymar
Neymar, 222 milyon Euro’ya PSG’e giderken İspanya La Liga’da iki sezon arka arkaya en çok faul yapılan oyuncuydu. Barça’nın çok paslı oyununda onun topla uzayıp gitmesi, artistik çalımları Messi ana yemekse mükemmel bir soğuk başlangıçtı. Taktik disiplin, futbolseverin umurunda değildir, topla adeta rakibin içinden geçen, kadife ayaklarıyla topu uzak köşeye bırakan futbolcuyu izlemek ister insanlar. Teknik adamlar için durum farklıdır. Ortaya bir kazanma stratejisi koyan teknik direktör sahada istediğinin yapılmasını ister. Luis Enrique de Neymar’dan top kayıplarını asla ve asla kendi yarı sahalarında yapmaması gerektiğini söyleyip defalarca fırçalamıştı Brezilyalı yıldız. Neymar kendi yarı alanını topla enlemesine kat ettiğinde ve topu kaptırdığında Barça eksik yakalanıyordu. Neymar’a verdiği özgürlük rakip kaleye 30 metreye kadar uzaklıktaki alandı. İsviçre maçında gördük. Neymar yine kendi çalan kendi oynayan Neymar. Güney Amerikalı futbolcuların eşsiz yeteneğini işleyen ve taktik disiplinle hizaya getiren Avrupalı hocalar kulüplerde başarılı olabiliyor ama Neymar gibi birçok yıldız milli takım formasıyla sahaya çıktığında geldiği yeri ve oyunu hatırlıyor. Hani Zidane’nın Materazzi’ye attığı kafa sonrası denildiği gibi: “Bir adamı gettodan çıkartabilirsiniz ama içindeki gettoyu asla.”

Kaybedince selfi çektiremez ve gülümseyemezsin
Son şampiyon Almanya’nın Meksika karşısında yaşadığı bozgun için ilk akla gelen bu takımda artık Klose ve Podolski gibi bitirici adamların olmadığı. Panzerler de lider oyuncu olmadığının altını çizen Fransız So Foot Dergisi hedefi 12’den vurdu. Oyun içinde takımı ayağa kaldıracak, skor sıkıntılı olduğunda isyan çıkartacak bir lider, karakter yok Alman Milli Takımı’nda. Müthiş özgüvenleri Meksika mağlubiyetiyle öyle bir kırılmış ki o müthiş “Alman teknolojisi” maçtan sonra kafayı mağlubiyette zerre payı olmayan Julian Brandt’a takmışlar. Kaybedilen maçın ardından kendisiyle selfie çektirmek isteyen lise çağındaki taraftarları kıramayan ve uzatılan telefonla bu isteği yerine getiren Brandt’ın gülümsemesi Alman medyasının çok ağırına gitmiş. Alman Milli Takımı’na bunca zamandır hizmet eden Mesut ve İlkay’a karşı yürütülen acımasız kampanyaya sessiz kalanların bir “gülümseme”yi de linç etmesi tesadüf müdür, değildir bence…

Problem teknik direktörler olabilir mi?
Dünya Kupası’nın büyük favorilerinin ilk maçlarda yaşadıkları hayal kırıklığının sebebi oyuncu performansı mı yoksa teknik adamların 23 kişilik kadro, ilk 11, oyuncu değişiklikleri ve soyunma odasındaki iletişim problemleri mi? Bence ikincisi. Fransa kazandı ama Rusya’ya getirdiği kadro, Benzema’nın affedilmemiş olması, Avustralya karşısında topu rakibe bırakan taktik ve Griezmann’ın oyundan alınması hocaları Deschamps’a yazdı. Löw’ün Sane’yi evde bırakması, Mesut’tan ikinci yarıda ön libero yapma çabaları, Brezilya’da Firmino’nun kenarda unutulması, Arjantin’de Sampaoli gibi önemli bir futbol aklının Messi’nin egosuna yenik düşmesi… Cristiano Ronaldo fırtınasına rağmen mağlup olmayan İspanya favoriler arasında ilk maçında en iyi futbolu oynayan takımdı. Oyunun garip cilvesi işte, maça iki gün kala teknik direktörünü değiştiren ve sportif direktör Hierro’yu kulübeye hoca diyen koyan milli takım bu. İlerleyen günlerde bu teknik adam meselesini ve düşük profilli hocalar sıkıntısını tartışmaya devam edeceğiz.

Neden bazen VAR bazen yok!...
VAR teknolojisine karşı olanlar da yavaş yavaş saf değiştirirken sorulması gereken şu: Video hakemler 33 kameranın kaydı üzerinden maçları izliyorlar. Bu yüksek standartı lig maçlarına her ülke getirebilecek mi? İkincisi futbolseverlerin kafasında oluşan soru işaretleri. Birçok maçta VAR odasından hakeme “Gel izle” uyarısı gitmedi. Örneğin İsviçre’nin golünde Miranda’nın itilmesi gibi. Sonuçta sahadaki hakemler inandıkları düdüğü çalıyorlar. Kendi kafalarına göre ya da futbolcuların isteğiyle tekrar izlemek için ekran başına gitmeleri mümkün değil. Burada görev VAR odasındaki düşüyor ama FIFA’nın uyarısı da maçların temposunu kaybetmemesi için mümkün olduğu kadar çok net pozisyonlar için hakeme uyarı yapılması. “Bazen VAR bazen Yok” diyenler bence şimdi haklı.

Dünya Kupası Notlar #1


İKİ YIL ÖNCE MİLLİ TAKIMI BIRAKAN MESSİ VE KAÇAN PENALTILAR
Son 10 yılda aralarındaki amansız rekabetin ikisine de yaradığı ve rekor üstüne rekor kırarken birbirleriyle yarıştıkları ortada. Ronaldo, İspanya karşısında 3 golle şov yaparken ertesi gün İzlanda karşısına çıkan Messi’den bir fazlasını yapmasını bekleyen sadece Arjantinliler değil yüz milyonlarca futbolseverdi. Barcelona’da 12 yılda onca yetenekli futbolcuyla forma giymiş olmasına, Xavi-Iniesta-Suarez-Eto’o-Ronaldinho, say sat bitmez yıldızlarla oynamış olmasına rağmen Katalan kulübü için son 2-3 yılda bir gerçek vardır. Messi bağımlılığı. O olmadığında Barça acı çektiği çok maç oynamıştır. Arjantin kadrosunda Messi’nin pas trafiğinde sadece 3 adam var: Angel di Maria, Agüero ve Biglia. Barça’da oyun sıkıştığında orta saha göbeğine gelip rakibin dar markajından kurtulan, sahayı daha geniş gören, sol beki Alba ile mükemmel uyumu olan Messi, milli takımında her şeyi yapmak zorunda hisseden bir kaptan.  Penaltı bu kaçar ama hatırlanması gereken bir şey var. İki yıl önce Copa America finalinde Şili karşısında penaltı kaçırınca milli takımı bırakacak kadar üzülen ve sonra dönen Messi, İzlanda karşısında da penaltıyı kimseye bırakmadı. Messi’nin problemi Maradona’nın gölgesi değil, maalesef eşsiz yeteneği kadar son dönemde Barça ve Milli takımda “karar veren” egosu.

YAKLAŞAN DRONE VARSA İNDİRİN
Drone ile çekilmiş videoları izlemek büyük keyif, amatörü profesyoneli herkes kullanıyor artık bu teknolojiyi. Elbette günlük hayatta yarattığı sıkıntılar da var. Havaalanların trafik sahasında uçurulduğunda yarattığı tehlikenin herkes farkında. Biz Dünya Kupası penceresinden bakalım. Bilirsiniz milli takımların kamp yaptıkları tesisler büyük koruma altındadır, kuş uçmaz, gazeteciler özel izinle girer, taraftarların idmanları izlemesi imkansıza yakındır. Bütün teknik adamlar bir sonraki maçın taktik hamlelerini rakipten gizlemek için idman sahasında “yabancı” kimseyi istemezler. Ya peki “yabancı” yüksekteyse? Rakip takımın ya da bir tv kuruluşunun idmanları drone ile takip etmesini önlemek için gerekli teknoloji mevcut elbette. İspanyolların kamp yaptığı tesiste bir drone avcısı, drone-savar tüfeğiyle nöbet tutuyor. Drone-savarlar, bir km uzaktan drone’ların radyo sinyallerini bozma, yere indirme ya da kalktığı yere geri döndürme özellikleri var.

FENERBAHÇE, ARAGONES’İN İMZASINI GİZLEMİŞTİ
Dünya Kupası süresince flaş bir transfer haberine rastlamak pek mümkün değildir. Hiçbir teknik adam kadrosundaki futbolcunun turnuva boyunca yeni takımını açıklamasını ve transfer görüşmesi yapmasını istemez elbette. İspanyol Futbol Federasyonu, Real Madrid’in milli takım teknik direktörüyle kupa başlamadan 48 saat önce anlaştığını açıklaması üzerine Lopetegui’nin görevine son vermişti. Burada önemli nüans transferi Real Madrid’in resmen duyurması. 10 yıl öncesine dönelim. Fenerbahçe’de Zico dönemi sona ermiş, Başkan Aziz Yıldırım yeni teknik direktör arıyordu. Anlaştıkları teknik adamın bir şartı vardı, resmi açıklamayı Euro 2008 bittiğinde yapacaklardı. Fenerbahçe sözünü tuttu ama İspanyol gazetecilerin anlaşmanın haberini alıp 17 Haziran 2008’de “Luis Türkiye’ye gidiyor” manşetini attılar. Aragones o turnuvada 44 yıl sonra kupayı İspanya’ya getirdi ve İstanbul uçağına bindi. Lopetegui ve Aragones arasındaki fark budur.

ESKİ YUGOSLAVYA, 2018 DÜNYA KUPASINA GİTSEYDİ…
Rusya’daki Dünya Kupası’na eski Yugoslavya gitse sahada hangi 11’i görürdük. Spor yeteneğinin bereketli topraklarından 2018 Dünya Kupası’nda iki ülke var. Hırvatistan ve Sırbistan. Slovenya, Karadağ, Kosova, Makedonya ve Bosna Hersek’li futbolcuları da katarak yapılan bir ideal 11, çok futbolsevere bu takım yarı final oynar dedirtecek cinsten. Kalede İspanya Ligi’nin en iyi kalecisi Oblak, defans hattında yine iki Atletico Madridli Vrsaljko, Savic, Liverpool’dan Lovren. Orta sahada Real’den Modric, Barça’dan Rakitic, Chelsea’den Matic ve Juventuslu Pjanic, forvet hattında ise Juventus’tan Mandzukic, Roma’dan Dzeko, Inter’den Perisic. Kovacic, Kolarov, Jovetic, Kalinic, Brozovic ve Milinkovic- Savic de yedek kulübesinde…