21 Şubat 2021

Aynı Akvaryumun Balıklarıydık

 

Boş tribünler, forma başta olmak üzere taraftara bir zamanlar resmi ürün yetiştiremeyen kulüp mağazaları ve yokuş aşağı koşan yayın gelirleri… Koronavirüsün kabus gibi üzerine çöktüğü dünyada elbette ki önünü göremeyen sadece futbol endüstrisi değil. Sosyal hayatın sıfırlandığı 11 ay boyunca sinemadan müziğe, yeme-içmeden turizme kadar her sektör ölümcül darbeyi alırken  pandemi döneminde yükselenler de oldu elbette. Artık masa-sandalyesi olmayan ve sadece ev servis yapan hayalet mutfaklar girdi hayatımıza, Netflix başta olmak üzere dijital platformlar üye sayısını katlayarak zor günleri fırsata çevirdiler…

11 ay önce maçlara seyirci yasağı geldiğinde kimsenin aklına Euro 2020 ve Tokyo Olimpiyatları’nın erteleneceği gelmiyordu. 2-3 haftalık aranın ardından hayat normale dönecek ve sezon tamamlanacaktı. Olmadı.. Çok kazananın çok kaybettiği futbol dünyasında zarar raporları ardı ardına yağmaya başladı. Deloitte’ın her yıl yayınladığı Para Ligi raporunda Avrupa’nın en çok gelire sahip 20 kulübünün toplam gelirlerinin 1.1 milyar Euro düştüğü açıklandı. Yayın hakları anlaşmalarının ve kombine satışlarının pandemi öncesi yapıldığı gerçeğini hatırladığımızda asıl hasarın içinde bulunduğumuz sezon sona erdiğinde ortaya çıkacak. Önümüzdeki iki yılda Avrupa’da futbol gelirlerinin 4 milyar Euro azalması ve zirvedeki 20 kulübün de 2 milyar Euro daha az kazanması bekleniyor…

Futbolun önündeki tek tehlike elbette ki pandemi değil. Z kuşağının kendisinden önceki kuşaklara göre futbola ilgisinin yüzde 30 daha az olması, elektronik sporun yükselişi güzel oyunun popülaritesini yitireceğini savunanların baş argümanıydı. 90 dakikayı başından sonuna seyretmek yerine 3 dakikalık özetle yetinenler ya da maçı izlerken birden fazla uygulamayı telefonunda kullanıp sosyal medyadaki gündemden geri kalmayanları aslında en iyi anlayan şirket Netflix’di. Artık kimse bir dizinin yeni bölümünü izlemek için bir hafta beklemek istemiyordu. Dizilerinin bir sezonunu sisteme yükledikleri gün yayıncılık dünyasında bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesindi. Futbolda da Şampiyonlar Ligi’nin çeyrek finalden itibaren Lizbon’da tek maç üzerinden oynanan play-off aşaması işte de tam da bu yüzden büyük ilgi çekti. Artık kimsenin rövanş maçını bekleyecek, deplasman golü hesaplarıyla uğraşacak vakti yoktu. Kazanan yoluna devam etsin, kaybeden hemen dönsün ile hikayeye hız geldi.

UEFA’nın 90’lı yıllardan itibaren çok maç-çok gelir projesi aradan geçen çeyrek asra yenik düştü. Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’nde grup aşamalarındaki altışar maç artık başta Z kuşağı olmak üzere futbolseverin ilgisini çekmiyordu. Bayern Münih, Juventus ve Paris Saint Germain’in seri şampiyonluklarıyla rekabetin bitme noktasına geldiği Avrupa liglerinde, Avrupa Kupaları’n gidebilenler hep güçlü, yolu düşmeyenler ise her sezon kaderleriyle baş başa kalıyordu…

Juventus Başkanı Agnelli ve Real Madrid Başkanı Perez’in lobi faaliyetlerini yürüttüğü Avrupa Süper Ligi projesi de apartman hayatından çevresi yüksek duvarlarla örülü bir sitedeki villalara geçen zenginlerin hayatlarından farklı değil. Barcelona yılda 130 milyon Euro brüt maaş ödediği Messi’nin, Huesca ve Girona, Juventus yılda 65 milyon Euro brüt ödediği Ronaldo’nun Benevento ve Crotone maçlarında oynayarak kariyerlerini noktalamalarını istemiyor. Bu maçlardan gelen yayın gelirleri ya da yarısı boş tribünler artık büyük kulüpleri kesmiyor..

Avrupa Süper Lig projesinin önündeki en büyük engel elbette ki UEFA. Avrupa futbolunun patronu Şampiyonlar Ligi’nin formatını 2024 yılından itibaren değiştirerek bu projeye sıcak bakan devleri ikna etmeye çalışıyor. Elinde elbette ki bir de sopa var. UEFA ve FIFA, kendi organizasyonlarından ayrılacak kulüplerde forma giyecek oyuncuların milli takımlarında forma giyemeyeceğini tehdidini savurup her ülkenin içindeki milliyetçiliğe harika bir pas attı…

Basketbolda Euroleague’in oyuna getirdiği yüksek rekabet madalyonun bir tarafı, diğer tarafında ise bu turnuva için idman maçlarının oynandığı yerel ligler var. İngilizlerin 6, İspanyol ve İtalyanların 3’er, iki Alman ve bir Fransızla 15 A lisansı sahip takımın kurmayı planladığı Avrupa Süper Ligi, UEFA için şimdilik öznesi bol bir fıkra. Madalyonun öteki yüzünden ise 20 takımlı ligde kalan 5 kontenjanın kime gideceği ve kendi başlarının çaresine bakması gereken yerel ligler var. Büyük nüfusuyla Rusya, futbol-kulüp kültürleriyle Hollanda ve Portekiz’in birer kontenjanı kapacağı kesin. Geriye biz, komşu Yunanistan ve hangisi gelse insanların şaşıracağı onlarca lig kalıyor.. Emin olun mesele, iki yıl sonra Şampiyonlar Ligi’ne direkt takım gönderemeyeceğimiz gerçeğinden çok daha acı ve mühim… Yerel rekabette birbirlerini yiyen ve tüketen kulüplerimizin başkanları akvaryumun bölüneceğini bilmiyorlar mı? “Elbette biliyorlar” demek isterdim…