4 Eylül 2010

27 Yıl Önce Barça'nın Deplasmanı

Bizde yakın tarihe kadar takımların deplasmana gittiği uçağa taraftar da alınırdı. Önce taraftarlar dışarıda kaldı, sonra da gazeteciler. Şimdi özel seferlerle uçuluyor. Yönetime yakın insanlar dışında da kimse o uçaklara binemiyor. Bir yazı için arşiv çalışması yaparken bu ilana rastladım. 1983 senesinden. Barcelona, 2 Ekim'de Real Murcia deplasmanına gidiyor. İki günlük tur için ilan verilmiş. Takımla birlikte uçuyorsun, deplasman tribününe bilet de garanti hani... Şimdi yanına yaklaşamıyorsun adamların... Alttaki fotolar Barça'nın THY uçağıyla gittiği Uzak Doğu turnesinden...

Yokuz!

Bu adamları hasret gidersinler, kahve içsinler diye çağırmıyor UEFA'ya Nyon'a. Organizasyonun adı UEFA Elite Club Coaches Forum. Katılanlar için UEFA'nın haberinde kullanığı ifade "Europe's top club coaches". Evet, hepsi de birbirinden değerli teknik adamlar. Peki neden Türkiye'den kimse yok? Schuster? Rijkaard? Şenol Güneş? Bu listedeki teknik adamların hepsi Şampiyonlar Ligi'nde değil. O zaman kriter nedir? Ertuğrul Sağlam,  Şampiyonlar Ligi'nde takım yönetecek. O neden yok. Bu forumda teknik direktörler UEFA yönetimiyle sıkıntılarını, önerilerini paylaşıyorlar. Maç takviminden, beş hakem uygulamasına kadar her konuda bu teknik direktörler görüş bildiriyor. Avrupa'nın 5. büyük ligiyiz ya da olacağız demekle olmuyor işte!

Massimiliano Allegri (AC Milan), Carlo Ancelotti (Chelsea FC), Didier Deschamps (Olympique de Marseille),  Alex Ferguson (Manchester United FC), Jean Fernandez (AJ Auxerre), Jesualdo Ferreira (Malaga CF), Thorsten Fink (FC Basel 1893), Josep Guardiola (FC Barcelona), Roy Hodgson (Liverpool FC), Jorge Jesus (SL Benfica), Martin Jol (AFC Ajax), Felix Magath (FC Schalke 04), Jose Mourinho (Real Madrid CF), Nikos Nioplias (Panathinaikos FC), Claude Puel (Olympique Lyonnais), Claudio Ranieri (AS Roma),Thomas Schaaf (SV Werder Bremen)

3 Eylül 2010

Berlusconi-Schröder-Gazprom

İçinden Berlusconi geçen üç hikaye var. İlkini, hafta sonuna gazeteye yazdım. Berlusconi iktidarında ne zaman sallansa Milan’a oyuncu alır temalı. Son günlerde İtalya’da sıkı bir tartışma konusu bu. İkinci ve üçüncü hikayede ortak bir isim daha var. Almanya’nın eski başbakanı Gerhard Schröder.
Önce eski hikaye. 2002-2003 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde ikinci tur gruplarda 5. Maçlar sonunda Milan, turu geçmeyi garantilemişti 12 puanla. Son maçı evinde Borussia Dortmund’la. Dortmund’un puanı 7, Lokomotif Moskova deplasmanına gidecek olan Real Madrid’in ise 8 puanı var. İddia edilen ise, Alman başbakanı ile yakın dost olan Berlusconi’nin son maçta “Yatın” dediği. Gerhard Schröder, B. Dortmund taraftarı, Berlusconi de jest yapacak. Sonuç, B. Dortmund , San Siro’dan 1-0 galibiyetle çıktı. Moskova’da Real Madrid kazanınca da Berlusconi’nin satışı işe yaramadı. O sezon, Milan, yarı finalde ezeli rakibi Inter’i, Juventus da Milan’ın batırmaya çalıştığı Real Madrid’i geçti ve finali Old Trafford’da penaltılarla Milan kazandı.Son hikaye bugüne ait. Milan için 2 yıldır satılıyor söylentileri var. Araplar, Ruslar klasik müşteri ama bir taraftan kendini siyasete adayan diğer tarafta özellikle medya yatırımlarında eskisi kadar gelir elde edemeyen Silvio Berlusconi, Milan’ı elden çıkartmak istemiyor. Bwin’den ayrıldıktan sonra Emirates ile yeni sponsorluk anlaşmasından 4 yıllığına 60 milyon Euro alacak olan Milan, Şampiyonlar Ligi’nde finale uzak kalınca doğal olarak gelirleri düştü. Peki proje nedir? Rus doğalgazını İtalya’ya taşıyan Gazprom’un Milan’ın %30’unu satın alma ihtimalinden bahsediyorlar. Berlusconi ve Gerhard Schröder yakın arkadaş ya, Alman eski başbakanın başını en çok ağrıtan da bu Gazprom. Rusların, 150 ile 200 milyon arasında bir rakamı 2011 yılında Milan’ın kasasına koyacağını iddia ediyorlar. Inter’de Moratti döneminde 1 milyar para harcandığını hatırlarsak, Milan’ın yaşlı kadrosunun yenilenmesi için Berlusconi’nin Gerhard Schröder’den çok bugünlerde Putin’in dostluğuna ihtiyacı var.
Kızıl Samba

2 Eylül 2010

Hayat


Gitsin de Kim Gelirse Gelsin!

Takımında eksik gördüğün bir mevkiye kafanda 2-3 yıldız belirlersin de; bir tribünde "O kadar kötü ki. Gitsin, yerine kim gelirse gelsin" diye adamı zıvanadan çıkartan futbolcular vardır. O oynamayacaksa, o gidecekse, gelecek adamın kalitesi, geçmişi için de beklenti düşük tutulur. Bu sezon istinası kesinlikle Güiza-Niang. İspanyol o kadar kötüydü ki, Fenerbahçe Niang'dan iki gömlek düşük bir santrfor alsa, taraftar yine memnun olurdu-olmazdı galiba(!)-. Niang bu yüzden "Kim gelirse gelsin" tanımına uymayan bir golcü.
3 Büyükler'de yukarıdaki tanıma uygun transferler var. Bilica, saha içindeki garip tavırları, çukur kazması, bireysel hataları ve oyuncunun kumaşından anlayan tribünler için "Bu adam büyük takım topçusu değil" kestirmesiyle aslında kendi sonunu hazırlamıştı. Daha iyisini bulmak için Aykut Kocaman transfer sezonunun sonunu beklemeyebilirdi ama bunu her takım, her hoca yapıyor. Kafandaki adam çağırdığında hemen valizi toplayıp, kampın ilk gününde hazır duruşa geçmiyor. Sağlam Premier Lig tecrübesiyle Yobo da Bilica sonrası ilaç gibi.
Bir diğeri Fatih Tekke... Beşiktaş ile imza öncesinde Galatasaray ile de görüşüp anlaşamadığı söyleniyor. Mehmet Batdal'ın sakat olduğu takımda Baros dışında alternatifi olmayan Rijkaard için iyi bir transfer olurdu. Aynı şekilde Beşiktaş için de. Schuster'in aradığı adam gol yüzdesi yüksek, tecrübeli, gevelemeden topu kaleye sokan bir adam. En azından imza attıktan sonra ilk verdiği röportajlarda gol sorununa dikkat çektiği satırlarda böyle bir adam tarif etmişti. Fatih Tekke ismi tek başına Beşiktaş tribünlerini memnun etmeyebilirdi. Lakin Nobre gibi attığı gollerden çok; oldu ki adam geçtiğinde "Bak Nobre çalım attı" diye tribünde anlatılan bir adama forma yüzü göstermeyecekse, Fatih Tekke de elbette ki mükemmel transfer. Uzun zamandır izlemiyoruz, Nihat'ın çektiği sıkıntıyı görünce Tekke'ye zaman vermek lazım elbette. Bu transfer çokça Denizli'nin Yusuf transferine de benziyor.
Galatasaray'da da "yılların sağ açığı" Aydın var. Lviv'de tur geçilse muhtemelen 5 yıllık sözleşmeye imza atacaktı. Aydın o kadar umutsuz vaka ki Pino (veya Serdar Özkan) geldiğinde, Keita'dan boşalan yeri doldursun değil de taraftar aman Aydın'ın yerine oynar havasında karşıladı Kolombiyalı'yı. Taraftarlık çokça Pollyannacılıktır zaten...
Tuncay Yavuz dostumun katkısıyla bitireyim: Bir de " O kadar kötü ki" transferlerinde yeninin eskiden kesik yemesi var ki! Bkz: Maldonado-Selçuk...

1 Eylül 2010

Mourinho-Mesut-Khedira

Jose Mourinho
Mallorca deplasmanındaki golsüz beraberliğin ardından Jose Mourinho, AS gazetesine uzun bir röportaj vermiş. Bu kadar kısa zamanda kafasındaki takımı yaratabilmesinin mümkün olmadığını da "Ben teknik direktörüm, Harry Potter değil" diyerek özetlemiş. Röportajın tamamı burada. Ben Mesut hakkında söyledikerine takıldım. Khedira ile birlikte Mallorca'da yedek başlayan Mesut'a hem selam yollamış hem de sahip çıkmış Mourinho. İlgili bölüm şudur: "Almanlar"ın burada hayatı kolay değil. İspanyolca bilmiyorlar ve merhaba, iyi günler'den öteye gidemediler. Mesut, Khedira ile, Khedira, Mesut ile yaşıyor. İngilizceleri de iyi değil. Onlara biraz zaman tanımamız lazım." Mourinho sinyali vermiş. Mesut da Khedira da İspanyolca kursuna yazılırlar artık. İkisinin de onbirde sıkı rakipleri var. Medya fazlasıyla milliyetçi ve Mesut'u kapıdan içeriye gelene kadar göklere çıkardılar, imzayı attığından beri de Canales aşağı Canales yukarı...
Jose Mourinho: El Pais Röportajı / Çeviri: Ali Ateş

31 Ağustos 2010

Yine Mi Sen Lan!

İki büyük takımda da kötüydü ama ikisi de çok çabuk vazgeçti ondan. Huntelaar harbiden kısmetsiz adam. Real Madrid'de Portakallar modası varken geldi, 27 milyon bonservisine ödendi. Şampiyonlar Ligi listesine bile yazılmadı. Tutunamadı gitti Milan'a. İtalyanlar 15 milyon Euro ödedi. San Siro'da santrfor bol, şans bulduğu maçların çoğunu pas geçti. Bugün oradan da yol verdiler. Magath, 13 milyon ödetmiş kulübe, Schalke 04'e gelmesi için. Şimdi Hollandalı soyunma odasından içeriye girecek, karşısında eski bir Real Madrid ağası, belki de Madrid'te bavul toplamasına sebep olan adamı bulacak. O Schalke koğuşundan Raul'un "Yine mi sen lan!" haykırışı yükselir...
Arşiv:

Delneri-Misimovic-Jurado

Misimovic transferinin öyküsü Diego hakkındaki postun son bölümünde başlıyor. Boşnak 10 numara bugün Galatasaray'a geldiyse bunun sebebi Luigi Del Neri'dir biraz da. Kısaca geriye saralım. Misimovic, Lincoln gibi takımından ayrılık sinyalleri veriyordu. Kulübünün ona biçtiği değer 15 milyon Euro civarıydı. Galatasaray'ın bütçesini aşan bir rakam. Juventus'a ilk tekliflerine olumsuz yanıt alan Almanlar ikinci kez kapıyı çaldıklarında Diego'nun işini 15 milyona bitirdiler. Bunda Juve'nin hocası Luigi Delneri'nin Diego'nun isminin üstünü çizmesinin payı büyük. Brezilyalının gelişiyle Misimovic'in önü açıldı. Schalke 04'ün önünde 3 alternatif vardı. Misimovic, Van der Vaart ve Jurado. Alman basınında Misimovic'in çocuklarının eğitimi için ülkeden ayrılmak istemediği yer aldı. Schalke 04, Atletico Madrid ile Jurado işini pişirirken (13 milyona bitirdiler transferi) transfer açıklaması Misimovic'ten geldi geçen Cumartesi günü. Transfer de o gün bitti.Galatasaray, Wolfsburg ve Schalke 04 bu zincirin içinde eksiklerini tamamladılar. Adam kaybeden iki takım var Juventus ve Atletico Madrid. İspanyollar, bu zincirin halkası bir takımın kaptanına, (Arda) son tekliflerini dün yaptılar ve red cevabı aldılar.
Misimovic'i benden daha iyi anlatacak, anlatmış olan birine bu yoldan ulaşabilirsiniz. Orhan Uluca, Misimovic transferini ve oyuncu hakkında akla gelen soruların cevaplarını yazmış...

30 Ağustos 2010

Okan Alkan

Rıza Çalımbay'ın oynadığı günlerden bu yana futbol çok değişti. Atom Karınca topu kontrol eder, ceza sahası içini süzer, gerilir, ortayı yapar, bir Allah'ın kulu gelip basmazdı. Bugün Rıza'nın orta yaptığı sürede, rakip bek iki kez basıyor o topa, ya kapıyor, ya taca yolluyor. Okan Alkan'ı dün akşam ilk kez seyrettim. Roberto Carlos'un onu Cafu'ya benzettiğine dair bir haber vardı aklımda sadece. (Ben Cafu'ya benzetemedim. Ağabeyi Gökhan Gönül'den çok şey kapmış.)

Aykut Kocaman, cesur bir kararla genç oyuncuyu sahaya sürmüş. Diego başlıklı yazının ilk paragrafına dönmek lazım burada. Bazen takım arkadaşlarının sakatlığı, cezası senin önünü açar. Orman kanunu geçerlidir, yemeyenin malını yerler, mevkindeki asıl adam tekliyorsa, sana formayı verdiklerinde iyi olmaktan başka çaren yoktur. Olmazsan yerinde sayar, bir zaman sonra özellikle de büyük takımlarda gençlere tahammül edilmediğinden kendini uzaklarda bulursun.
Herkesin bir futbol gözlüğü vardır. Ben de beklerde önce çabukluğa bakarım. Okan, ters kademeye girebilen, önüne atılan uzun toplara hızlı koşular yapabilen bir oyuncu. İki, orta kabiliyeti... Beklerin çoğu orta yaparken kafasını kaldırmaz, toprağa bakar. Okan, Niang'ın kafasına topu kondurmadan önce nişan almıştı zaten... Bugünün hızlı futbolunda topla beraber sıfıra indiğinde hareketli orta yapabilmelisin. Alex'in attığı ilk golde Okan'ın destek ayağının duruşu bile yeteneğinin ve aldığı eğitimin bir göstergesi. Okan bugün haftanın karmasında. Fenerbahçe'de oynayan her futbolcu şanslıdır; peki Okan gerçekten kısmetli bir genç mi? Değil. O mevkide Türkiye'nin uzak ara en iyi sağ beki Gökhan Gönül oynuyor. Evet, bardağın dolu tarafı, Fenerbahçe sağ bekte iyi bir alternatif kazandı, Kocaman artık gerekli, gereksiz yere Gökhan Gönül'ü sakatlıktan çıktığında riske etmeyecek. Lakin sağlam bir Gökhan Gönül de tecrübesiyle formayı Okan'a vermeyecek.

Alt yapıdan yetişen bir futbolcu peki nasıl ilk 11'e yerleşir? Bizde sistemin sakatlığı da bu zaten. Gökhan Gönül, Fenerbahçe kariyerinde oynadığı futbolla çoktan Avrupa'ya gitmiş olması gereken bir yetenek. Beş büyük ligde 100 takım varsa, 90'ınında banko oynar. Fenerbahçe de Gökhan Gönül gibi tavan yaptırdığı bir oyuncusunu iyi bir fiyata satabilse bugün o formanın sahibi "artık olmuş" Okan Alkan olurdu. Ne yazık ki, Türk futbolunda böyle bir çark yok. Tam patlamayı yapacağı sezonda Okan Alkan'ın da büyük ödülü; büyük bir ihtimalle Fenerbahçe'nin yedek kulübesinde oturma şerefi olacak. Yolu açık olsun...

İbrahimovic ve Bonservisleri

İbrahimovic'in üç farklı kulüp tarafından 20 milyon ve üstü ödenerek bonservisini alınmasından devam edelim. Yukarıdaki liste geçen sezon İbra, Barça'ya gittikten sonra yayınlamıştı. Bugün Milan'a 24 milyona giderken 146 milyonun üzerine eklememiz gerekiyor. Tabii, bu rakamlar hesaplanırken Inter-Barça operasyonunun 87 milyon gösterilmesi Eto'o'ya yapılan ayıp. Geçen sezon konu hakkındaki post budur: Modern Köleler

Pazartesi Notları

* Geçen hafta 3 puanı veren 3 Büyükler'in bu hafta zayıf rakiplerle oynaması en büyük şanslarıydı. Beşiktaş'ta Ferrari, geçen haftanın, Galatasaray'da Hakan Balta, Lviv maçlarının, Fenerbahçe'de Santos formsuzluğunun bedelini ödedi.
* Schuster, rotasyonu seviyor, iyi de yapıyor, geçen hafta belki bunun bedeli ödendi ama bir kenara atılan Nobre'ye şans tanıması, Necip'e onbir oyuncusu olduğunu hissetirmesi önemli. Büyük hoca, şanına yakışır başladı. O saatte iş gereği Fenerbahçe maçını izledim. Bugün bol miktarda bireysel hata vardı. Toraman da yaptı ama Sivok'un yokluğunda temel direk yine o olacak.
* Manisa, Karabük ve Eskişehirspor'dan bir karma yapsan, Bursa ve Trabzon'u yenemez. Üçünün de bugün İstanbullular karşısında oynadığı oyunun bir rengi yok. Karabük için lafım olamaz ama Manisa, geçen sezonun sağlam defansını mumla aratan Fenerbahçe karşısında ikinci yarıda çok kolay dağıldı. Maçın adamı elbette ki genç Okan. Gökhan Gönül'ün artık sakat sakat oynayıp fedakarlık yapmasına gerek kalmadı. Hem deparları hem de orta yaparken kafasını kaldırması harika. Alex de maç sonunda gönderme yapıp 6 yıl sonra bir genç oyuncu gördüm dedi. Niang'i ileride tek başına çok yoruyorlar. Buna rağmen ayakta kalıp 2 gol attı. Bunlar klasik Niang golleri. Topuz'dan sağ açık olmaz, olacağı yer sol iç, orada da yer yok. Cristian, Bilica, Caner sırıttı. Emre'nin de geçen sezon tavan yapan formunun ardından güçlenmesi lazım. Aykut Kocaman iyi başlamadı ama iyi yaptığı şey Galatasaray'ın da belası olan takım içindeki kangrenler. En azından bunları keşfediyor ve kesmesini biliyor Kocaman. Önder, Deivid'in gidişi, Güiza'ya set çekmesi, formsuz adamları makaslaması ve genç oyunculara şans tanıması artısı. Defans ve kanatları ayağa kaldırması gerekiyor çünkü derbi yaklaşıyor.
* Rijkaard'ın kendisini batıran orta saha üçlüsünde ısrar etmesi ilginç. Cana ve Musa'nın kenarda oturması, 3 gün önce sakat denilen ve Lviv'e götürülmeyen Elano'nun onbirde olması ilginçti. Geride kalan maçlardan çok da farklı değildiler. Yine güven vermediler ama bu kez rakip yoktu ortada. Sezer büyük konuştu ama bu oyunda sahada konuşacaksın, yoksa ağzının payını alırsın. İki kaleci hatası, ardından arka arkaya gelen iki gol. Galatasaray, kendisine ters gelen Eskişehirspor deplasmanından iyi çıktı. Rijkaard da Barça'da olduğu gibi buradan toparlayabilir. Onun da Aykut Kocaman gibi kangrenleri tespit edip neşteri eline alması lazım. Transferde yüksek ihtimalle gelecek isim Misimovic. Oyuncunun açıklamasına göre bu transfer bitti. Adamı İstanbul'da görmeden inanmamak lazım çünkü uçağa bindi denilen nice yıldız hala ayağını toprağa basamadı!
* A Milli Takım kadrosu skandal. Sakat ve formsuz oyuncular bir tarafa, Necip ve Volkan Şen'in o kadroda olmaması tek şeyle açıklanabilir. Hiddink, Amsterdam'da yaşıyor ve bizim ligi, bizim takımlarımızı takip etmiyor. Necip'in milli takımda olmasını isteyenin Oğuz Çetin, yetersiz bulanın Hiddink olduğunu not düşeyim...
* Avrupa'dan naklen yayınlar insanın başını döndürüyor. Hangi birini izleyeceksin, hangi birine kıyıp, bir diğerine bakacaksın. Serie A'nın Fox TV'de olacağı söyleniyor. Neden hafta sonu değil de Pazartesi başlıyorlar anlamadım. Bez Bebek'ten vazgeçtiler mi, bilmiyorum.
* Sunderland, Manchester City'nin pahalı kadrosuna Bent çekmiş. Bellamy'yi yolladıklarından beri kılım bu takıma. City kaybedince sevindim. Liverpool'dan Mascherano'nun gitmesine sevindiğim gibi. Barça gibi sempatik bir takım içinde saha içindeki gıcıklıklarıyla sırıtacaktır. Yıllar önce Hagi, bana büyük topçu olacak dediğinden ustaya saygıdan futbolculuğuna edecek bir lafım yok.
* Chelsea ve Man. United, Barça-Real Madrid gibi ligi götürecek, fazlasını beklememek lazım. Liverpool da Torres'in Anfield Road performansıyla ayakta kaldı. Orta sahasını düzeltmediği sürece -Mieireles yeter mi?- ilk dördü bozamaz. İlk iki hafta 10 giyen Wigan'a sahasında mağlup olan Tottenham'a bol bol küfür yağmıştır! Wigan da geçen sezon 9 yediği zeminden iyi kazımış 3 puanı.
* Valencia'nın Silva ve Villa'sız ilk deplasmanda zorlanacağını düşünüyordum. İkinci yarıda maçı kopardılar. Mehmet Topal'ın işi zor. Orta sahada Banega ve Albelda vardı. Stopere gelen Ricardo da Costa'nın varlığı Topal'ın işini zorlaştırıyor. Albelda'yı bakalım nasıl kesecek!* Real Madrid, Mesut'suz ve golsüz başladı. Transferi için yaygara yapan Madrid gazeteleri lig başlarken bol bol Canales tezahüratı yaptı. Maçı ancak banttan izleyebileceğim ama 0-0 biten bir maça ne kadar katlanır ki insan! Barça deplasmanda yine 3 golle başlayınca tabii akla şu soru geliyor: Mourinho bu 2 puan farkı nasıl kapatacak?
* Juventus yine çakılarak başladı sezona. Özetleri nasıl izleyeceğiz? Roma ve Palermo'nun golsüz beraberlikleri dışında şaşırtan bir skor yok.
* O.Lyon Gourcuff'u aldıktan sonra bu ligi süpürür dedim de boş konuşmuşum. Tek avantaları bu hafta büyük maçta Bordeaux ile Marsilya'nın berabere kalması. Paris Saint Germain de dışarıda dağıttığı sürece olmaz, olmayacak da... Toulouse'a dikkat tabii.
* Almanya'da akıllara ziyan iki skor var. Wolfsburg'un 3-0'dan Mainz'a 3-4 maçı vermesi ve Bayer Leverkusen'in sahasında M. Gladbach'a 6-3 mağlup olması. Tüm bu skorlar Bundesliga'yı Avrupa'nın en keyifli ligi yapıyor. Bayern Münih'te Robben'in ligin ikinci yarısına kadar dönemeyebileceği haberi ise Kaka'nın 4 ay sürecek sakatlığı haberiyle birlikte okunmalı.

29 Ağustos 2010

Milan'lı İbrahimovic

Juventus, Calciopoli skandalı yüzünden küme düştüğünde takımı bırakıp gidenlerden biriydi. Juventus taraftarı nefret etti. Bugün Milan’a gelirken Guardiola için ağzından çıkanları duyan Katalanlar da ondan artık nefret ediyor. Milano’nun diğer tarafına imza attığı için Interliler de nefret edenler kervanına katılacak. Bazıları hayatta nefretten beslenir. Ibrahimovic büyük sınavına gidiyor. Onun oynadığı her takım şampiyon olur istatistiğinin bu sezon bakalım düşük profilli hocasıyla Milan başarabilecek mi?


Guardiola ve Hayat Bilgisi’nin ardından teknik direktörde kusur bulmak çok zor. “Benimle 6 aydır konuşmuyordu. Bir mekana girdiğimde orayı terk ediyordu” dediği Guardiola ile ne derdi varsa bunu İbrahimovic de bilmiyor. Ya da işine gelmiyor. Guardiola da konuşmadıysam bir sebebi var diye geçiştirdi şimdilik, ligin ilk maçı öncesi belki de takımın konsantrasyonunu bozmak istemedi. İbrahimovic takım oyuncusu değil. Juventus’ta da değildi, Inter’de de olamadı. Onu süperstar seviyesine yükselten yeteneklerinin yanında saha içinde ve dışında egosu patlak bir adam. Takım yaratıcılığına katkıda bulunacak oyun zekası olmasına rağmen çok zaman top kendisine geldiğinde kendine oynayan, bırakın biraz bende kalsın diyen bir forvet. Inter taraftarı da arkasından “Eyvallah kazandırdı ama artık futbol oynamaya başlayabiliriz” demişti.


Barça zaten David Villa transferiyle İbra için kapıyı açmıştı ama yüksek maliyeti nedeniyle Villa’nın solda oynayabileceği İbra’nın da takımda kalacağı yorumları mecburen yapılıyordu Katalan medyasında. Guardiola, bir kez daha Rijkaard’ın yapamadığını yaptı. Kangreni gördü ve kesti, attı. Barça bu operasyonda maddi olarak zarara uğradı, 3 gün içinde transfer yapmazlarsa forvette eksik kaldı ama hiç olmazsa soyunma odasında aylardır konuşmayan iki adamdan biri yok artık.

Barça’ya gelirken Eto’o ile takasta Katalanlar’ın Inter’e 50 milyon gönderdiğini not düşüyor İtalyanlar. Milan transferi çok ucuza bitirdi. Bu sezon bedava kiralıyorlar. Gelecek sezondan itibaren 3 yıl içinde 24 milyon ödeyecekler. İbra da Barça’da aldığı 12 milyondan sonra 8 milyona düşürüyor yıllık ücretini Milano’da. Bu geçmişte Redondo, Rivaldo ve Ronaldinho gibi Barça-Madrid’in gözden çıkardığı yıldızlara kucak açan Galliani’nin operasyonu. Milan, İbra ile elbette ki güçlendi. Olan Huntelaar’a oldu. Bu adamın kaderi bu. Real Madrid’den sonra Milan da onu kapının önüne koyuyor.

AS Gazetesi, İbrahimovic için şu notu düşmüş: Bonservisine 3. Kez 20 milyon üstü bir rakam ödendi. Barça’yı bir sezon/21 gol istatistiğiyle terk eden İbrahimovic’e bu dünyada artık 20 milyon ve üstü ödeyecek tek kulüp kaldı eğer aynı arızayı Milan’da da çıkartırsa: Manchester City...

* Hasta Nunca: Bir daha görüşmeyelim.

Bobo Vieri Porto Cervo'da

Futbolu bıraktığında göbeğinle dost olursun...Hedefe giden yolda zorlar seni o göbek...Yorgun düşersin...Hedef, Melissa Satta ise; buna değer...