6 Kasım 2013

Spor İletişimi
Sertifika Programı


Spor İletişimi Sertifika Programı
7. eğitim yılımızda 400’e yakın mezun verdiğimiz sertifika programımızın 2013/2014 Burs Sınavı 9 Kasım Cumartesigünü saat 10.00’da Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü’nde yapılacaktır. Sınav sonucuna göre ilk 4’e %100, 5-10 arasına %50 ve 11-20 arasına %20 burs imkanı verilecektir.
30 Kasım’da başlayacak ve 15 hafta (120 saat) saat süren eğitimin ardından Mezuniyet Sınavı’nda başarılı olan katılımcılara spor medyasında iş ve staj imkanları sunulmaktadır.
Sınav kaydı için son tarih 8 Kasım Cuma saat 12.00.

Spor Hukuku ve Yönetimi Sertifika Programı
5. eğitim yılımızda 350’ye yakın mezun verdiğimiz sertifika programımızın 2013/2014 Burs Sınavı 9 Kasım Cumartesigünü saat 10.00’da Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü’nde yapılacaktır. Sınav sonucuna göre ilk 4’e %100, 5-10 arasına %50 ve 11-20 arasına %20 burs imkanı verilecektir.
30 Kasım’da başlayacak ve 15 hafta (120 saat) saat süren eğitimin ardından Mezuniyet Sınavı’nda başarılı olan katılımcılara spor kulüplerinde, federasyonlarda ve hukuk bürolarında iş ve staj imkanları sunulmaktadır.
Sınav kaydı için son tarih 8 Kasım Cuma saat 12.00.

Programlara kayıt ve tüm detaylar için:
Website: http://scm.khas.edu.tr
Twitter: @KhasSCM
Facebook: /groups/KhasSCM

Detaylı bilgi için Spor Çalışmaları Merkezi Müdürü Emir Güney’e 212 533 6532-1483ve 533 399 5177 nolu telefonlardan ulaşabilirsiniz.

3 Kasım 2013

Diego Simeone: Oyunbozan

İspanya'nın Bodrum'u Marbella'nın belediye başkanlığını yaptığı 11 yıl boyunca kenara koyduğu !) paraların canından çok sevdiği Atletico Madrid'in transferlerine gittiğini 90'lı yıllarda sadece Jesus Gil biliyordu ama gün gelecek tüm ülke bunu Gil, sanık kürsüsüne çıktığında öğrenecekti. Jesus Gil terki diyar edeli dokuz yıl oldu ama futbol dünyası onu 17 yılda 39 teknik adamı kovan ve 141 futbolcuyu transfer eden, koltuğuna hiç sığamayan kulüp başkanı olarak tanıdı. O 141 futbolcudan biri de Diego Simeone'ydi. Güneyden, Sevilla'dan başkent Madrid'e getirilen bıçkın delikanlı... Atletico Madrid, son şampiyonluğunu kazanıp, kupayı da aldığında Simeone, orta sahanın hızarıydı. "Top geçer, adam geçmez" derler ya, işte ondan. Ona sorsanız sahada ağzında bıçakla dolaşan bir çete lideri. 'El Cholo' lakabını çok önceleri ülkesi Arjantin'de almıştı ama Avrupa'da forma giydiği kulüplerde sahadaki mafya lideri oldu hep. Atletico gibi 'Kaybedenler Kulübü' İnter ile 1998'de UEFA Kupası'nı da kazandı, Serie A'da şampiyonluğun ne olduğunu taraftarının iki kuşağının bilmediği Lazio ile de mutlu sona ulaştı. Crespo, Almeyda, Sensini ve Seba Veron'lu Arjantin çetesinin lideri Lazio'yu zafere taşırken başkanlık koltuğunda oturan Sergio Cragnotti de gün gelecek Simeone'nin Atletico Madrid'deki başkanı Jesus Gil gibi sahtecilikten yargılanacaktı. Kader işte... Eski kulüplerini hiç unutmadı ama onlardan birine Inter'e en büyük acıyı da tattırdı. Emre'li Okan'lı İnter, şampiyonluğunu ilan etmek için son hafta gittiği Lazio deplasmanında mağlup olup yere serilirken, tabelada gollerden birinin yanında onun adı yazıyordu. Dünya küçük, o gün üzdüğü Emre, yarım sezon da olsa 10 yıl sonra Atletico'da Simeone'nin öğrencisi oldu. 


Maradona imzalı 'Tanrının eli' golünü ve yüzyılın en güzel golünü aynı maçta yemeyi başaran futbolun mucidi İngilizler'in liginin kenarından geçmedi, çünkü Britanya topraklarında en nefret edilen Arjantinli olmayı başarmıştı. 1998 Dünya Kupası'nda İngilizler'in altın çocuğu Beckham'ın toyluğunu affetmeyip kestiği güzel rol sonrasında oyundan attıran Simeone'ye Beckham cevabı, dört yıl sonra 2002 Dünya Kupası'nda verdi. İngilizler'in Beckham'ın golüyle devirdiği Arjantin gruptan çıkamayıp evinin yolunu erken tutarken, Simeone için de bu üçüncü ve son Dünya Kupası oldu. Tatilde plaj voleybolu oynayıp kaybettiğinde hırsını alamayıp karısıyla kavga edip küsen bıçkın Arjantinli için futbol sahasında her 90 dakika, kazanılması gereken bir kavga oldu. Avrupa görmüş her Güney Amerikalı gibi ülke futboluna eski kıtadan futbol felsefesi taşıdı. İtalya demek defans demekti ve Simeone'nin 30'lu yaşların ikinci yarısında başlayan teknik adamlık kariyeri de "Çanakkale geçilmez" ile başladı. Estudiantes ile 2006'da şampiyon olduğunda takım kaptanı kendisi gibi kürkçü dükkanına dönmeyi tercih eden Lazio'dan eski takım arkadaşı Veron'du. İki yıl sonra River Plate ile şampiyon olduğunda takımın golcüsü Falcao ile de yıllar sonra Atletico Madrid'in soyunma odasında buluştu. Bıçkın Arjantinli için Avrupa'da ilk çalışılacak kulübün Sicilya'da Catania olması tesadüf müdür, bilinmez ama maç kaybedilince, sokakların karıştığı topraklarda takımı küme düşme hattından çıkarıp kurtaran da Simeone oldu. 


Vefa demek Diego Simeone demekti ve ilk çalıştığı Racing, ülkesine çağırınca koşa koşa gitti. Altı ay sonra bir başka eski kulübü Atletico Madrid "Gel" dediğinde, yine koştuğu gibi... Çok gol yiyen Atletico Madrid'i iki ay içinde avuçlarında yoğurdu ve Arda'lı kadro, o geldikten altı ay sonra Avrupa Ligi'ni kazandı. Yetmezdi... Üç ay sonra fiyakalı Chelsea'nin üzerinden dört golle silindir gibi geçtiler. Bu da yetmezdi. Atletico Madrid, 14 yıldır tek bir derbi kazanamamıştı. Kral Kupası finalinde Real Madrid'in stadı Santiago Bernabeu'ya çıkarken futbolcuları "Kupayı Real Madrid alacaksa, önce bizi öldürmeleri gerekiyor" diye sahaya yürüdü ve Simeone'nin çetesi 2-1 kazanıp, Madrid'de bir devri kapadı. Sezon başında kampında 10 günde futbolcularına 120 kilometre koşturan bıçkın Arjantinli, bu sezon İspanya La Liga'da bir oyunbozan. Yıllardır Real-Barça arasında gidip gelen şampiyonluğa göz koyan bir çete reisi. Bir ay önce Real Madrid'i deplasmanda bir kez daha yıkan Diego Simeone'yi yılın teknik adam adayları arasına almayan FIFA'ya yeşil sahada vereceği daha çok cevabı var. Sensei-çekirge ilişkisi mühimdir hayatta. Sensei'ler çok şey öğrettikleri çekirgelerini hiç unutmaz. Kendisini Arjantin'de keşfeden ve Avrupa'da (Pisa) ilk kez forma giymesini sağlayan teknik direktörünün hakkını ödeyemez Arjantinli... Gelin görün ki o teknik adam da bir takımı sıfırdan yarattı, gün geldi dünya futboluna Pirlo gibi bir maestroyu hediye etti ama o da en iyiler listesine giremedi.. Kim mi? Elbette ki Mircea Lucescu...