3 Ağustos 2014

Camp Nou'dan Ali Sami Yen'e


Büyük transfer hamlelerinin hepsi yılan hikayesine döner yaz aylarında. Sosyal medyanın olmadığı yıllarda sabah kalkıp televizyonlardaki spor bültenlerinde, spor sayfalarında yolu gözlenen futbolcunun imza haberi aranırdı. Umut dünyasıdır, bugün gelmezse yarın gelir ile geçer gider(di) koskoca yaz. 18 yıl önce yine sıcak bir temmuzun son gününde Hagi kendisini üç yıllığına Galatasaraylı yapan imzayı attığında aldığı paranın da yaptığı fedakarlığın da bugünün profesyonel futbolunda yeri yok. 'Karpatlar'ın Maradona'sı' lakabını sevmez Hagi ama üzerine yapışmıştır, 31 Temmuz 1996'da Hagi imzayı attığında üç yıllığına aldığı para 4 milyon 400 bin dolardı. Büyük para o yıllarda, şimdi bu rakama bir yıllığına forma giyen futbolcular var memlekette. Galatasaray'ın "Sağlık kontrolüne gerek yok" dediği Hagi o gün "Olur mu? Sağlık kontrolünden geçeceğim" demiş; bir de Barcelona'ya 800 bin dolar bonservis bedelini cebinden ödemişti. Üç yıllık kontratın, beş yıla uzadığını, Hagi'nin o beş yılda neler yaptığını herkes hatırlar, kimse de bir daha dinlemek istemez. Ama sol ayağının bir roman kahramanı olduğu aşikar olan bu efsane için gelin şu soruyu soralım o zaman. 90'ların en yetenekli 10 numaralarından biri Barcelona'dan nasıl koptu? Meksika Ligi'nde forma giyip belki de 35'ini görmeden kariyerine son noktayı koyacak olan Hagi, Galatasaray'a nasıl geldi? Filmi geri saralım o zaman... Dünya Kupası, katılabilen ve kendini gösterebilen her futbolcu için eşsiz bir vitrin. Hagi de bu fırsatı iki kez iyi kullandı. Şampiyonlar Ligi'nin olmadığı, Avrupa'da kulüpler arasında kalite makasının bu kadar açılmadığı 80'lerin sonunda Steaua Bükreş ile Galatasaray'a yarı finalde rakip olan, finalde kaybeden ama ülke dışına çıkabilmek için 25 yaşına kadar bekleyen Hagi, 90 Dünya Kupası sonrasında Real Madrid'e imza attı. 


Seksenlerin ikinci yarısında 'Akbaba Beşlisi' (Emilio Butragueno, Manolo Sanchis, Martin Vazquez, Míchel ve Miguel Pardeza) ile İspanya'yı kavuran Real Madrid'in karşısına Johan Cruyff'un Barcelona'sı çıktığında bir devir kapandı. Hagi için talihsiz iki sezondu. Real Madrid'in iki sezon son haftada Tenerife'de kaybedip Barcelona'nın ipi önde göğüslediği dört sezonun ikisinde Rumen efsane kaybeden taraftaydı. Real Madrid kolay tüketir, Hagi defterini de iki sezon sonunda kapadılar. İspanya'nın zirvesinden İtalya İkinci Ligi'ne gitmek büyük travmadır ama Hagi bunun altından kalkmasını bildi. Brescia ile Serie B'den bir üst lig Serie A'ya yükselmeyi başardı ama birinci lig Hagi'nin takımına sert geldi, yine düştüler. Hagi 29 yaşındaydı ve 94 yazı onun kariyerinde ikinci dönüm noktası oldu. ABD'deki Dünya Kupası'nda Kolombiya'ya (kalede eski Beşiktaşlı Oscar Cordoba varken) attığı gol tüm zamanların en iyi gollerinden biri kabul edildi, hâlâ da öyledir. Johan Cruyff onu Barcelona'ya çağırdığında kulübün efsane başkanı Josep Lluis Nunez, transfere karşı çıktı ama Hollandalı teknik adamın dört şampiyonlukla eli kuvvetliydi. Kazanan Cruyff oldu ve Hagi küme düşen Brescia'dan Katalan devine imza attı. Real Madrid döneminde takım arkadaşlarıyla arasının iyi olmadığını savunan Madrid medyası, bu transferi fazla önemsemedi. Hagi, Barça'nın o sezon kadrosundaki dört yabancısından biriydi. Balkanların bir başka efsanesi Stoichkov da kadrodaydı ve Cruyff ile araları bozulmuştu. Hagi, Barselona'ya geldiğinde "Cruyff'un güvenini boşa çıkarmayacağım. 5. şampiyonluğu ve Avrupa'da kupayı alacağız. Barcelona'nın ofansif ve göze hoş gelen futbolunu sevdiğim için buraya geldim" dedi. Sözleşmesi üç yıllıktı. Ertesi sezon Barça'da kıyamet kopacak, şampiyon Real Madrid olacaktı. Barça ilk üç içinde yoktu. Stoichkov, apar topar Parma'ya satıldı. Cruyff, ipini çekmişti. Hagi'nin ikinci sezonunda Popescu da transfer edilmişti. İki transferde de menajer Becali'nin becerisini unutmamak lazım. Popescu, PSV yıllarından Cruyff'un iyi bildiği bir isimdi. 


Hagi, Galatasaray'a geldikten aylar sonra Cruyff'u bombaladı. Hollandalı teknik adamın onu saha içinde özgür bırakmadığından ve yanlış mevkilerde oynattığından yakındı. Aslında Barcelona'da kalmak istediğini ama kendisine güvenilmediği için Galatasaray'ı seçtiğini söyledi. Fatih Terim'i de övmeyi ihmal etmedi: "Türk teknik adam, beni takımın saha içindeki patronu yaptı. Ne Madrid'de ne de Barça'da bu kadar topla buluşmuyordum. Onunla tekrar kendimi buldum." Popescu çok daha başarılı oldu Barça'da, kaptanlığa kadar yükseldi. İkinci sezonunda Bobby Robson ile çalıştı. Takımın santrforu Ronaldo'ydu. Sezon sonunda İngiliz teknik adam gidince Başkan Nunez koltuğu bir başka Hollandalı'ya teslim etti. Barça'nın portakallaşacağı yıllar başlıyordu. 90'ların Ajax'ını ve sonraları gittikleri her takımda Avrupa'yı kasıp kavuracak adamları yetiştiren Louis Van Gaal kapıdan girdi ve Popescu'nun ipi çekildi. O da, Hagi'den sonra Galatasaray'ın yolunu tuttu. Transfer, medya arşivlerine Galatasaray, Barcelona'nın kaptanını transfer etti şeklinde geçti. Popescu, Van Gaal'ın kendisini istemediğini ve bir yıl sonra Dünya Kupası'nda forma giyebilmek için oynayabileceği bir takıma gitmek zorunda kaldığını söyledi İspanya'da... 18 yıl sonra yine yaz vakti, Manchester United'ın başındaki Louis Van Gaal'ın Sneijder'i istediği haberleri Galatasaray taraftarını çok kızdırmıştır mutlaka. Hollandalı teknik adama sempatiyle baktıklarını söylemek zor ama bir gerçek var: Galatasaray'ın UEFA Kupası'na giden yıllarında iki Hollandalı teknik adamın iki Rumen yıldız için ağızlarından çıkan "Yollayın" kelimesi bir kulübün tarihini değiştirdi.