6 Mart 2016

Düşüyorum Tut Ellerimden

Çok satan ilk romanın ardından ikinciyi yazdığında "Kendi tarzını yaratamadı" diye edebiyat eleştirmenlerinin topa tuttuğu genç yazar gibi... Marş olan şarkılarının ardından bir sonraki albümü raflarda kalan ve konser teklifi gelmeyen müzisyen gibi... "O senaryodan sonra bu çok basit kalmış, iki saat olmasına gerek yoktu, bu hikaye 80 dakikada da anlatılır" denilen film yönetmeni gibi... Bir sezon ortalığı ayağa kaldırıp, takımını şampiyon yapan, tribünlerin sevgilisi olan, bol sıfırlı yeni kontrata imza atan, siyah arazi aracının yanına kırmızı spor arabayı da ekleyen sonra ertesi sezon dibe vuran, ikametgahında yedek kulübesi ve hatta tribün yazan, "Düşüyorum, tut elimden" diye haykıran futbolcular da var. Güzel oyunda madalyonun öteki tarafına bakmanın zamanıdır o zaman. Yine bizim topraklardan başlayalım. 

 
Beşiktaş orta sahasının vazgeçilmeziydi Veli, bilirsiniz Beşiktaşlı sevdi mi bir acaip sever... Dört ciğerli Veli yaşadığı omuz sakatlığına geçici çözüm olacak operasyonu tercih edince bir koca sezonu heba etti. Geçmeyen ağrılar, kramplar, adaleleri kadar beynini de yordu... Her çırağa bir usta gerek. Semih Kaya'nın da ustası İtalya ve İspanya'da zanatkaar olmuş Ujfalusi'ydi. Ondan çok şey öğrendi, ustası gittiğinde ise kalfalıktan bir adım öteye gidemedi. Borç batağındaki Galatasaray için alt yapıdan yetişmiş adam bulunmaz nimetti. Semih kendine ihanet etti. "Inter'den, Manchester United'dan teklif var" balonları, yere sağlam basmayan ayaklar, yıldız olmadan yıldız gibi şişiren sponsor kaygılı satırlar, son karede kırmızı kart görüp hayatla restleşir gibi soyunma odasına gidiyordu Semih. Takım arkadaşı Yasin, geçen sezonun kahramanlarındandı. Sneijder ile iyi anlaşıyor, Hollandalı'nın pas himayesinde kendini aşıyordu. Menajeriyle birlikte paraya pula taktılar kafayı. 

Menajeri "Masaya yumruğumuzu daha vurmadık" dediği gün futbolcusunun kariyer ipini çekti. "Gidiyorum" diyen futbolcuya "Gitme, kal" diyecek taraftar kalmamışsa, hikaye biraz da "Kendim ettim kendim buldum"dur. İngiltere Premier Lig yıllarında onu izleyenler iyi bilir, Raul Miereles tank gibi adamdı, orta sahada onunla ikili mücadeleye girdiğinizde feleğiniz şaşardı. O sert ağabey, Fenerbahçe'de bu sezon spor sayfalarından daha çok magazin eklerinde alışveriş merkezinden çıkarken elinde torbalarla poz veren tüccar futbolcuya döndü. İdmana giderim, paramı alır, sesimi çıkarmam, keyfime bakarım ile bahar aylarına merhaba dedi Meireles. Geçen sezon frikiklerin efendisiydi Mehmet Ekici. Selçuk İnan'dan sonra Trabzonspor maestrosunu bulmuştu. Elle atsan gitmeyecek köşelere topu itinayla asıyordu Mehmet. Sonra idmanda tartışmalar, tesisi terketmeler, sahada değil hayatta kendi kalesine attığı goller, sakatlıklar derken Trabzonspor'un en önemli silahı Mehmet Ekici de "Aranıyor" ilanı çıkarttırdı kendine. 
O Alman asıllı genç Türk çocuk cılız vücudu ama büyük futbol zekası ve kadife ayaklarıyla Santiago Bernabeu tribünlerini büyülemişti. Adı gibi, mesut günlerdi Real Madrid'de. Ama Real Madrid bu, rahat durmaz; Mesut Özil'i satıp 2014 Dünya Kupası'nın şık gollerini atan bir başka gence tutuklu kaldılar. Ne James Rodriguez ne de İspanyolların altın çocuğu Isco, bir Mesut olamadı Real Madrid'de bu sezon. Bonservislerine 120 milyon Euro ödenen ikilinin yerine şimdi yeni Mesut arıyor Real Madrid. Torres, Agüero, Falcao, Diego Costa... Atletico Madrid santrfor parlatma ve pazarlama vitrinidir. Jackson Martinez de bavulunu alıp geldiğinde iyi yere tezgah açmıştı. Porto formasıyla kalecileri deli eden Martinez, altı ay kaldığı Atletico Madrid'de tribünlerin akıl sağlığıyla oynadı, sonunda Çinliler yetişti imdadına da, tası tarağı toplayıp gitti. Geçen sezon Valencia'nın sahadaki en şık adamıydı Feghouli. Fenerbahçe de istedi ama bir yıllık sözleşmesi kalan Cezayirli kontrat sonunu beklediği sezonda yatmayı tercih etti. 
Messi, Ronaldo'nun ardından üçüncü büyük yetenek diye onun ismini ananların sayısı binlerden milyonlara yürürken Eden Hazard rakiplerinin belinden su alıyor, onları bakkala yolluyor, Chelsea'yi şampiyon yapıyordu geçen sezon. Ligin en iyi oyuncusu, sevenlerine arşivden idare edin dedirtiyor. Galatasaray'da dört harika sezonun ardından İtalya'ya kral gibi dönen ama kırmızı kartlarla kendini yakan Felipe Melo ve "Buyrun size Pogba'nın ikizi, ondan da iyi" diyen pazarlanan ve Inter'de "Çakma Pogba" olmaktan öteye gidemeyen 40 milyonluk genç orta saha Kondogbia gibi... Hayat bu, düz yol değil. Rampası, virajı, asfaltı, toprağı, tek şeridi, kör noktası da var her kariyerin. İngilizlerin ağızda mentol ferahlığı bırakan sakız gibi deyişiyle bitireyim, sahada da sokakta da düşüp dizi kanayanların umudu eksilmesin: "Form geçici, klas kalıcıdır." Ama hayatta herkesin "Düşüyorum, tut elimden" diye haykırdığında uzanan bir ele ihtiyacı var değil mi?