8 Ekim 2017

Hiç Pas Vermiyorsun


Hayatımıza yerleşmiş en talihsiz soru kalıplarından biridir: “X, Y’den anlar mı?” Hadi X, kadınlar, Y de futbol olsun… Ne kötü bir soru öyle değil mi: “Kadınlar futboldan anlar mı?” Kısa ve öz cevabı vereyim ve biraz daha derinlerde yüzelim: Kadınlar anlamak istedikleri her konuyu anlarlar, basit ve “güzel oyun” futbol nedir ki!
Uzun yıllar önce Amerikan spor endüstrisinin tepe noktası olan Super Bowl’u (Amerikan futbolu finali) izleme sebebi, oyuna olan tutkum değildi. Ortada büyük bir ihtişam, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş teknolojiyi son noktasına kadar kullanan bir yayıncılık anlayışı vardı. Bir sporsever ve gazeteci daha ne ister ki! Ne takımların tarihi hakkında bilgim vardı ne de oyuncuların kariyerlerini biliyordum. İtiraf ediyorum, oyun kurallarına da vakıf değildim, yıllar içinde “anlamadığım” değil, bilmediğim bu spor dalının kurallarını “öğrendim”, takımların finale nasıl geldiğini araştırdım, Tom Brady gibi ikon sporcuların kariyerlerine göz attım. Hayır, hiçbiri beni Amerikan futbolu uzmanı yapmadı, yapmaya yetmez de zaten… 
İşte tam da bu yüzden o sorudaki “anlar mı?”yı alıyor ve yerine “keyif alır mı, merak eder mi, sever mi, tutkusu olur mu?” koyuyoruz. Kadınlar futboldan keyif alır mı, merak eder mi, sever mi, tutkusu futbol olan kadınlar var mıdır? Futbola “22 adamın bir topun peşinden koşturması” diye bakan milyonlarca erkek olduğu gibi; bu oyunu sevmeyen, 90 dakikasını tv başında geçirmek istemeyen, futbolu basit ama güzel bulmayan kadınlar vardır elbette. Bir de milyonlarca erkek gibi futbola büyük bir aşkla bağlanan, stadyuma giden, hafta sonu programını maçlara göre yapan, “David Beckham” dediğinizde size yarım saat hayat hikayesini anlatıp oradan Luis Figo’nun Real Madrid’e transfer olduğunda Barselona şehrinde neler yaşandığını anlatabilecek, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş veya şehrinde hangi takımı tutuyorsa 11’ini bir çırpıda sayabilecek kadınlar olduğu gibi… 
Şimdi derin sulardan sahile çıkalım ve şezlongun kenarında duran bir kitaba uzanalım… Kitabın yazarı Moleküler Biyoloji ve Genetik diplomasının yanı sıra pazarlama üzerine de yüksek lisans yapmış bir kadın. Kendi alanında da çalışmış, bir gün hayallerinin peşinden gidip ayakkabı tasarımı eğitimi de almış. Durun daha futbola gelmedik çünkü futbolu sevmek çocukluktan babanın kucağından başlar bu hayatta. Hangi kadın hayalindeki ayakkabıyı giymek istemez ki? Bu kitabın yazarı fazlasını yapmış kendi markasını yaratmış. Hayaller bitmez tabii bu hayatta. Bir başka tutkusu futbolun peşinden koşmaya başlamış. Önce radyo programı ardından televizyonda adı ziyadesiyle kendini anlatan “Tutkumuz Futbol” programı. Memleketten, dünyanın dört bir köşesinden futbol hikayeleri anlatmış yıllarca. Futbolu rakamıyla, istatistiğiyle, ısı haritasıyla sevenlere saygım büyük ama mesele o nefis golü atan Dybala’nın da çocukluğunu bilmek, çektiği acıları öğrenip hissedebilmek değil mi?
“Hiç Pas Vermiyorsun” adı gibi hınzır bir kitap... Burcu Kapu çocukluğundan beri biriktirdiği, bir köşeye not ettiği futbol dağarcığını, yaşadığımız hayatın sokaklarıyla verkaça sokmuş. Futbolu iyi bilen, hikayelerini yazmış bir kadının hemcinsleri için hazırladığı bir kılavuz aslında bu kitap. Oyunun kurallarından başlıyor, tribünler, tezahüratlar, efsaneler, kulüpler bir zaman sonra Zeki Müren, Ajda Pekkan ile buluşuyor ceza sahası önünde… Evet kitap, futbolu seven ama kısa zamanda tarihi ve figürlerini öğrenmek için bir başucu kaynağı ama aynı zamanda Gareth Bale gibi depara kalkmış diliyle de erkekler için kadınlar karşısında bir hayatta kalma rehberi Bu hayatta Boca Juniors’un stadı La Bombonera’nın ne anlama geldiğini, Metin Tekin’in gol attığı maçın ardından taksi şoförüyle yaşadığı diyalogları okuduğunuz satırların ardından bir yerde şair Ah Muhsin Ünlü’nün dizeleriyle karşılaşıyorsunuz: “Samimi olmak en güzel keramettir, bırakın uçmak kuşlara kalsın.” Sizce de bu gol değil mi? Bakın hiç ofsayt demedim… Ne samimiyete kalksın; ne de kuşlara o ofsayt bayrağı bu hayatta…