3 Temmuz 2010

Brezilya'da Arjantin Manşeti

Dün Brezilya, elenince Arjantin medyası (foto 2: Ole) vakit kaybetmeden dalgasını geçmeye (Gidin televizyondan izleyin, (LCD alın) başladı. Ezeli rekabette Brezilya'nın cevabı gecikmedi. Bugün, Arjantin'in Almanya karşısında sürklase olduğu maçın ardından Brezilya'da Globeesporte yukarıdaki manşeti attı.

Sürpriz Yok!

Fransa ve İtalya, Güney Afrika'ya gelirken kötüydü, elenip gittiler. Dunga ve Maradona, Güney Amerika elemelerinde eleştiriliyordu, onlar da eve dönüş biletini aldılar. Maradona, Almanya maçı öncesinde 4 karşılaşmada takımı iyi motive etti ama hiçbirinde taktik zekasını ortaya koyacak, maç çevirecek bir hamlesini gerektirecek bir oyun olmadı. Bugün o sınava girdi ve çaktı. Hollanda, Almanya, Uruguay, bu sezon Avrupa Kupaları'nda finale yürüyen takımların yıldızlarıyla (Forlan, Sneijder, Robben, Müller, Schweinsteiger, Müller....... ) ayakta kalırken, Maradona, Inter'den Cambiasso, Zanetti'yi kadroya bile almayıp, Milito'yu da kulübede unutunca beklenen son geldi.

20 Yıl Sonra Napoli ve Maradona

"Bir gün yeniden San Paolo'yu doldurmak için Napoli'de çalışmak istiyorum." Bunu birkaç yıl önce söylese kimse ciddiye almazdı. Arjantin'i çeyrek finale getirdiğinde söyledi. Bugün özel bir gün. Napoli için. Maradona için. İtalya için. Almanya için. Tam 20 yıl önce bugün, 3 Temmuz 1990'da San Paolo Stadı'nda Maradona, İtalya'nın karşısına çıktı. İki ay önce 29 Nisan'da şampiyonluk sevincini yaşadığı stada, 259 maçta 115 gol attığı ligin milli takımının karşısına. Onun transfer olduğu 1984 yılında stada 70 bin taraftar gelmişti. 6 yıl sonra İtalya'yı değil Maradona'yı destekledi çokça Napolililer. O gün statta olup bu desteği abartmamak gerektiğini söyleyenler de var. Sahadaki zaten sevmiyorlardı Kuzey'de, o maçtan sonra nefret ettiler. Napoli'yi kurtaran adam şimdi 20 yıl sonra bir rövanşa çıkıyor. 1990'da yarı finalde İtalya'yı geçmişler ama finalde Almanya, Brehme'nin golüyle kazanmıştı. Bu kez rövanş çok uzaklarda ama Napoli halkı yine Maradona'nın yanında. Fotoğraflar da maça bir gün kala Napoli manzaraları...Maradona'nın Napoli kariyeri boyunca oturduğu ev.
"Llegar al area y no poder patear al arco es como bailar con tu hermana" Diego Armando Maradona
(Ceza sahasına girip kaleye şut atmamak kızkardeşinle dansetmeye benzer.)

2 Temmuz 2010

Brezilya kupaya veda ettikten sonra Ronaldo, twitter'da günün anlam ve önemini bir cümleyle özetlemiş: "Felipe mello nao deve passar as ferias no brasil..."
Felipe Melo tatilini Brezilya'da geçirmesin.
***
Juventus'u bitirdi, Brezilya'yı bitirdi. Brezilya'ya gidemeyen Torino'ya da dönemez.

Domenech&Lippi

2008'de Domenech, 2010'da Lippi. Kupaya veda bisiklete biniyor bu hayatta (!) Blanc ve Prandelli koltuğu teslim aldılar. Domenech ve Lippi'ye iyi tatiller. Dunga'ya da bir dağ bisikleti lazım. Brezilya'da şehirde tutmazlar artık onu (!)



David Silva ve Yaya Toure

Manchester City'nin Şampiyonlar Ligi'nde olmaması kimin umurunda! Geçen sezon yıldızlar naz yapıyordu gelmek için. Bu sezon bastırıyorlar parayı, alıyorlar tapuyu. David Silva'dan sonra Yaya Toure de Manchester City'e gitti. Mancini'nin takımı için ikisi de iyi transfer. Aynı zamanda Barça ve Valencia için de kasaya kürekle para. Yaya Toure, 32 milyon Euro eder mi? Rakamlar bu sezon yine çıldırdı. Di Maria'nın 25 milyon Euro rakamı bile bu transfer döneminin nasıl geçeceğinin göstergesi. Elbette ki Ronaldo ve Kaka'lı geçen yıldan daha parlak bir transfer sezonu göremeyeceğiz ama domino taşları yıkılmaya başladı. Kole ve Yaya Toure kardeşlerin Manchester City'e toplam faturası yaklaşık 47 milyon Euro? Daha pahalı kardeşler var mı futbol dünyasında!

Cruyff vs. Dunga

Johan Cruyff: "Brezilya'nın maçını bilet alıp izlemem"
Dunga: "Cruyff'un bilet almasına gerek yok, zaten FIFA davetiyesiyle izliyor"

Ramires-Di Maria-Coentrao

Brezilya-Şili maçını izlerken ilk 20 dakikanın ardından Ramires'e fena salladım. Bu takımın ön liberolarını zaten beğenmiyorum. Neyse adam ikinci yarıda toparladı, Robinho'ya asist de yaptı. Bugün güzel güzel pazarlamışlar. Benfica bu gidişle bu transfer döneminde 100 milyon Euro'yu kasasına koyacak. Ramires için 15 milyon Euro teklif geldiği söyleniyor. Di Maria'da ben bir şey göremiyorum, Mourinho bastırdı 25 milyonu aldı. Vardır elbette bir bildiği. Benfica'da satacak adam çok! David Luiz de 20 milyon eder. Dünya Kupası'nın en iyi sol beki Coentrao da 25 milyondan başlar. Mourinho, Di Maria yerine Real Madrid'in sol bekine neden Coentrao'yu almaz ki!

30 Haziran 2010

Elano

Çok iyi başladığı Dünya Kupası'nda Brezilya finale çıksa bile kalan maçlarda forma giymesi çok zor Elano'nun. Yediği tekmede ayağının kırılmaması büyük şanstı. Ayağının üzerine basamadan çıkan Elano için başta ümitli konuştular ama kemikte ödem yayıldı mı işin zordur. Öyle bir darbenin ardından ayağın toparlanması 15 günden başlar. Elano için bence Dünya Kupası kesin olarak bitti. Galatasaray'a da tatilden geç döneceği için Avrupa Ligi ön eleme maçlarında oynamayacak. Galatasaray satmazsa, ligin ilk haftasında tekrar vitrine çıkar. Onun yerine Brezilya'da forma giyen Dani Alves o bölgede yetersiz kalıyor. Elano'dan üstün özellikleri elbette var Alves'in ama Elano çok daha akıllı.

Real Madridli Thierry Henry

Bu garip haberlerin öznesi neden Henry oluyor bilmiyorum ama yine sağlam bir vaka var önümüzde. Haber Star gazetesinden. Mourinho, Henry'nin ipini çekmiş. Peki Henry'nin Real Madrid'de ne işi var? Henry'nin Real Madrid'de oynamadığını kim iddia ediyor ki! Buyrun alttaki habere (2007) alalım sizi.

İkinci Perdenin Finali

Bu sezon Barcelona’nın şampiyonluğunun en basit açıklaması, Cristiano Ronaldo her takımı yendi. Barça da Ronaldo’nun takımını iki maçta da yendi. Portekizlinin tek kişilik şovuyla yıkamadığı tek takımdı Barcelona. Kısaca İspanyol milli takımı. Kupaya Ronaldo ve saz arkadaşları olarak gelen Portekiz’in, ölüm grubunda en iyi yaptığı iş savunmaydı. Kuzey Kore gibi ikinci yarı kamikaze gibi saldıran bir takıma 7 gol atmış olmak ancak istatistiktir. Eksik Brezilya karşısında bu şablonla İspanya maçında ne oynayacaklarının işaret etmişlerdi elbette. Carvalho ve Alves’in önüne geçelim ön liberoyu; 5 metre öteye 3. stoperi , Pepe’yi yerleştirmek Carlos Quieroz’un korkunun ecele faydası yok dedirten oyun felsefesini yeteri kadar anlatıyordu. Sezonun ikinci yarısında coşan Tiago ve Meireles ile orta sahada geride kalan iki büyük maçta ezilmemişlerdi ama işin hücum tarafında bir planları yoktu. Ronaldo kanatta mı? En uçta mı? Mesafe tanımaksızın her yerden vuran ve egosu milli formadan taşan bu adam, anlamsız bir gol dışında bir şey yapmadı turnuvada. Simao her zaman ki Simao. Biraz fizik, sertlik gördüğünde ezilen giden... Takımın en iyisi sol bekte Coentrao idi. Bastos ile birlikte kanat oyuncusundan devşirme bu genç adam kupaya gidemeyen Fenerbahçeli Santos’a da verilmiş bir selamdı. İlk yarı Ramos’un kanadını haşat etti ama önündeki Simao yokları oynayınca tecrübesizliğinden dolayı kondisyonunu 90 dakikaya yayamadı ve ikinci yarıda Ramos’un da önde basmasıyla 30 dakika ortalıktan kayboldu. Almeida, golcü yetişmeyen bu takımda ne arar, onu bilen yok.İşte bu Portekiz karşısında 2 yıl önce bugün Euro 2008'de kupayı alan İspanya o finalin ilk onbirinden 3 adam farklı olarak sahaya çıktı. Marchena, Fabregas ve Senna , 2008’de sahadaydı. Iniesta ve Torres’in sakatlık dönüşü güçsüz olmaları zaten grup maçlarında yaşadıkları sıkıntının nedeniydi. Bugün de kondisyonu 90 dakikayı çıkartması mümkün olmayan Iniesta, aktif dinlenmelerle büyük profesyonel olduğundan nefesini bütün oyuna yayarak maçı bitirebildi. Torres ise bu kez ilk 15 dakikada hırs yapıp, ardından yine silinip, gitti ve bir kez daha oyundan alındı. Del Bosque’nin oyunu kendi sahasında kabul edeceği belli Portekiz karşısında çift ön libero kullanması elbette ki eleştirilebilir ancak İspanyol hoca ilk maçtan beri bu şablonu bozmamıştı. Bugün bu şablonla oynayıp kaybetse; hem eleştirilerden etkilendiğini belli etmiş olacak (bu bilettir) hem de takımın ayarlarlarıyla oynadığı için topa tutulacaktı. Sol beki çıkmayan İspanyollar'da Coentrao ile boğuşan Ramos da çıkmayınca iş elbette kanata çıkıp top alan David Villa’ya kaldı. İspanyol milli takımının 3 değerli kanat oyuncusunu da kulübeye çekmesi de anlamlı. Açıkçası ben gol öncesindeki Torres-Llorente değişikliğini doğru bulmadım. Sorun orta sahadaydı ve son adamlara top akmıyordu. Silva ya da Mata’yı beklerken, Torres’den tek üstün yanı yüksek toplar olan Llorente’nin girmesi beni şaşırttı. Kanattan yüksek top atmayan İspanyollar, golü yine bir Barça klasiği akınla buldular. Gol ofsayt mı? Tartışılır.
Beklenildiği üzere İspanyollar kazandı. Fransa ve İtalya’nın zaten soru işaretleriyle geldiği turnuvada Gana dışında 7 takım da grubunu birinci sırada bitirmişti. Onlar da işi uzatmada bitirip buraya geldiler. Sürpriz var mı? Yok. Çeyrek finallerden elbette ki bir Copa America yarı finali de çıkabilir, bir bacağında Euro 2008 finalinin rövanşı da. İspanya için yarı finalde diyebiliriz. Diğer 3 eşleşmede ortada. Benim adaylarım Gana, Brezilya ve Almanya.Son 8 maça girilirken;
Turnuva başından beri finalin ardından tek konuşacağımız şey inşallah vuvuzela olmaz diyordum. Bugün keşke sadece vuvuzela olsa diyorum. 2010 Güney Afrika'da futbol büyük yara aldı. Skandal hakem hataları, risk almayan teknik adamlar, silinip giden bir teknik adam kuşağı, gol sıkıntısı, bir elin parmaklarını geçmeyen iyi maç sayısı, Rooney, Anelka ve Torres'ın sıfır çekmesi. Bizim olmadığımız finallerin en güzelinin bir Türk olması ise bardağın dolu tarafı. Bu turnuva şimdilik Mesut Özil'in turnuvası...

(Maçın skorunu ve golü atanı bilen Ali Cahit. Tebrik ederim. Bana adresini yollamasını rica ediyorum.)

29 Haziran 2010

Ailemin Tatile Gittiği Yıl

Dün Brezilya-Şili maçı oynanırken Sao Paulo'dan bu fotoğraf karesi.
Dünya Kupası ve Brezilya deyince bu filmi izlemeyen kalmasın derim. Vesile oldu blog arşivinden bir hatırlatma olsun.
0 Ano em Que Meus Pais Sairam de Ferias (Ailemin tatile gittiği yıl)
Brezilya'da ordunun iktidarda olduğu yıllar, anlayacağınız zor yıllar. Sene 1970. Meksika Dünya Kupası'na birkaç ay var. Brezilya'daki musevi cemaati içinde geçiyor film. Yönetmen Carlos Hamburger de alman asıllı bir musevi. 1962 doğumlu. Çağan Irmak ve 80 ihtilalinin bir Brezilyalı yönetmen versiyonu sanki. Senaryo yönetmenin değil ama 1970'de 8 yaşında olan Hamburger'den filmin asıl çocuğu Mauro'ya çok gönderme var gibi. Dedim ya sene 1970. Pele, Rivelino, Tostao'lu Brezilya Dünya Kupası'na hazırlanıyor. İktidarı elinde tutan ordu ve baş düşmanları komünistler. Sürgünler, voleler, goller ve harika müzikler. (6 Mayıs 2008)

İspanya vs.Portekiz Skor Tahmini

İspanya-Portekiz karşılaşmasının skoru ve golleri atanları tahmin ediyorsunuz. İlk bilene bir şişe iyisinden Aceto Balsamico.
İspanya: X Portekiz: Y
Goller: A, B, C

Mesut'un Sahte Alman Pasaportu (!)

Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık (!) Dünya Kupası'nda biz yok ama bu geceden itibaren manşetlerdeyiz. Üstelik bir skandal yüzünden. Bunu iftira da diyebiliriz. İtalyan ve İspanyol medyası saatlerdir bu haberi manşetlerine taşıyor. Yarın da gazetelerinde büyük yer bulacaktır. Hiddink'in Mesut Özil için sahte pasaportla Alman milli takımı forması giydiğini söylediğini iddia ediyorlar. Peki nereden çıktı bu haberler?
Hiddink, Alman Bild'e konuşuyor ve orijinal metinde yer alan şu açıklamayı yapıyor.
Schade, dass Özil sich für den falschen Pass entschieden hat. Er ist ein moderner Fußballspieler, den ich in meinem Team gut gebrauchen könnte. "
Almanca bilmiyorum ama en basitinden çeviri programı bile Hiddink'in sahte pasaport kelimesini kullamadığını ortaya koyuyor. Meali: "Mesut'un yanlış pasaportu seçmesi çok kötü. O modern futbolun temsilcisi. Onu takımımda kullanmak isterdim."

Türk Milli Takımı'nın teknik direktörünün, Dünya Kupası'nın en çok konuşulan oyuncusu hakkında yaptığı bu açıklamadan daha normal olan nedir ki? Hiddink keşke ile başlayan temennisini dile getiriyor: "Mesut benim futbolcum olsa" diyor. Tabii atı alan Üsküdar'ı geçmiş. Hollandalı da bunu zaten biliyor.

Skandal bundan sonra başlıyor. İtalyan ve İspanyollar, bu açıklamaları bilerek ya da bilmeyerek yanlış çeviriyorlar. "Yanlış pasaportu, yanlış formayı" seçti açıklaması oluyor size "sahte pasaport" (!) Altını da doldurmayı da ihmal etmiyor. İtalyan ve İspanyol haber sitelerini, gazetelerini kontrol ettim. İşte uydurulan İtalyanca ve İspanyolca örnekler :
«Il passaporto tedesco di Mezut Ozil è un falso - ammette l'ex tecnico del Chelsea -. Il documento è stato falsato per permettere ad Ozil di giocare nella nazionale tedesca, ma lui non ne ha diritto»
El pasaporte alemán de Mesut Ozil es falso. El documento fue falsificado para permitir al futbolista jugar con la selección de Alemania, pero no tiene tal derecho

Kim kimi kaynak aldı bilmiyorum ama; uyduran iyi uydurmuş ve yukardaki satırlarda Hiddink'in açıklamalarını çarpıtmış: Diyorlar ki: Hiddink: "Mesut'un pasaportu sahte. Almanlar, Mesut'un milli takımlarında oynayabilmesi için dokümanlarda değişiklik yaptılar."

Bunun böyle olmadığını, Mesut'un Almanya doğumlu olduğunu ve Alman Milli Takımı'nı seçtiğini sadece biz ve Almanlar bilmiyoruz elbette. Bu çeviri hatası ya da anti-Almanya propagandanın sebebi ne olabilir? İlk ihtimal yarı finaldeki olası İspanya-Almanya eşleşmesi öncesinde karşı tarafa saldıran İspanyollar habere balıklama atladı ve yarın rezil olacaklar. İtalyanlar da geçmişlerinde bin tane sahte pasaport davası olduğundan "Olmuştur" deyip atlamışlar!

Tabii Hiddink'in açıklamalarını doğru çeviren Brezilya basını ve bazı İtalyan haber siteleri de var. Muhtemelen yarın Almanlar ve Hiddink, İtalya ve İspanyol medyasını topa tutacak. Neymiş Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık. Galip miyiz şimdi?

28 Haziran 2010

Rafael Marquez

"Bütün takım, Tevez'in golünün ofsayt olduğunu dev ekrandan gördü. Hakem de gördü ki koşarak yardımcısının yanına geldi. Fakat kararını değiştirmek istemedi. O dakika bütün enerjimizi yitirdik. Sadece bu maçta değil turnuvanın başından beri hakem hataları vardı. Artık bir şeyler yapmak lazım..." Rafael Marquez / Meksika

27 Haziran 2010

44 Yıl Sonra Bir Pazar


 

Messi'yi Maradona ile karşılaştıranların ekmeğine yağ sürdü bu oyun. İngiltere'ye attığı slalom golün aynısı attı, yetmedi gitti Tanrı'nın Eli'ni de yeniden çevirdi. Bugün değil, geride kalan grup maçlarının birinde yaşansa Lampard'ın pozisyonu elbette ki konuşulurdu ama böyle filmin devamı olmazdı. Bu oyun bu yüzden güzel, bu yüzden büyülü, bu yüzden acıklı, bu yüzden garip. 44 yıl önce olmayan golle sevinenler, bugün bal gibi golleri verilmediği için evlerine dönüyorlar. İngilizler, son 16'ya kalan takımlar arasında en kötü futbol oynayandı desem abartmış olur muyum? Galiba olmam. Son kader maçını Milner'in solo performansıyla aldılar, başka da bir şey yapmadılar. Bugün de futbol oynadıkları dakikalar 30 ile 45 arası. Her şeye rağmen yine de bir fakatı var bu oyunun. O gol verilseydi maç ne olurdu? Lampard topa vurduğunda onunla yaklaşık aynı hizada olan yardımcı ofsayt çizgisini kontrol ettiğinden doğal olarak yetişmedi pozisyona. Bu türden pozisyonlarda yardımcıların çizgiye yetişebilmeleri için toptan hızlı olmaları lazım! Yok öyle bir şey tabii! İş orta hakemde bitiyor. Pozisyon üstelik top çizgiyi geçti mi acaba tartışması yaratmayacak kadar net bir biçimde girdi içeriye. Skoru ve turu elbette ki Almanlar haketti. İngilizler buraya gelirken, Rooney ile büyüyeceklerdi, o ortalıkta görünmeyince beklenen oldu ve Capello faktörünü (?) rağmen yine valizleri topladılar. O reklamın senaryosunu kim çekmişse, Rooney gitsin tekme tokat dalsın artık:)



Teknik adamlar için bir paragraf açmak lazım. Sonra uzun uzun yazmak üzere. Capello, Lippi, Eriksson, Hitzfeld, Antiç bir tarafta Löw, Maradona, Dunga... diğer tarafta. Birinci grup 90'larda Avrupa futboluna hükmetmiş, hepsi efsane hoca sıfatını hakeden adamlar. Ve hepsi de sınıfta kaldılar. Teknik adamlıkları tartışılanlar ise yola devam ediyorlar.


Bu turnuvanın en değerli istatistiği onbirlerin yaş ortalamaları. Almanlar, Avustralya'yı geçerken (6 yaş fark), Şili bu kadar sevilirken, İngiltere bugün Almanya karşısında dağılırken... Genç olanlar kazanıyor. Yaş ortalaması düşük takımlar yürüyor. Bugün Almanların, İngilizlere attığı gol sayısı ile iki takımın yaş ortalaması arasındaki fark aynı...