1 Mart 2011

Süper Menajerler:
Pini Zahavi ve Jorge Mendes

Entourage izliyorsanız yetenek avcısı Ari Gold’u tanırsınız. Jerry McGuire ya da Any Given Sunday de onları anlatır. Sporcu menajerleri... Hollywood senaristleri onları keşfedeli çok oldu ancak Avrupa kıtasında futbol endüstrisine hükmeden kahramanlar şimdilik bir filme konu olmayı başaramadılar.
Rüştü Rençber, Türk futbol tarihin en görkemli transferine imza atıp Barcelona’nın yolunu tuttuğunda satır aralarında kalan isim oydu. Pini Zahavi. İyi bir kaleci arayan Barcelona Başkanı Laporta’yı ikna etmeyi başarmış, Türk ortağıyla birlikte Rüştü’yü Katalanların efsane kulübüne götürmüştü. Zahavi, yıllar sonra o günlerde Rüştü’ye forma vermeyen Rijkaard’ın kapısını çaldı. Oyuncusu Giovani Dos Santos, Dünya Kupası’nda forma giyebilmek için düzenli olarak bir kulüp takımında forma giymeliydi. Galatasaray’ın teknik direktörü Rijkaard, eski dost Zahavi’yi kıramadı! Futbol dünyasının süper menajerinin sırrı da buydu. 30 yıllık menajerlik kariyerini dostluklar üzerine kurmuştu. Önce teknik adamlar, sonra kulüp başkanları ve en sonunda futbola yatırım yapmayı planlayan oligarklar...İsrailli menajer çocukluğundan beri futbol tutkunuydu. Tel Aviv yakınlarında Nes Ziona’da berabere ilkokula gittiği Jacob Shabar gün gelecek Maccabi Haifa kulübünün başkanı olacak, Zahavi ise top peşinde koşmak yerine spor gazeteciliğini seçecekti. “5 yıldan fazla bir gazetede çalışmam. Yeni gazete, daha yüksek maaş, daha iyi şartlar demektir” diyecekti yıllar sonra Guardian’a verdiği röportajda. 22 yaşında gittiği Yedioth Ahronoth gazetesinde 2 sütun olan spor sayfalarını dokuz sayfaya çıkarmaya başladı. 1974 Dünya Kupası hayatının dönüm noktası oldu. Avrupalı teknik adam ve futbolcularla yakın dostluklar kurmaya başladı. Menajerlik kariyeri için temeli inşa ediyordu Zahavi. Ada futbolu kendi dünyasındaydı ve İngiliz teknik adamlar Avrupa kıtasındaki futbolcuların bir çoğunun adını bile bilmiyorlardı. “Maç sonuçları bile yayınlanmazdı İngiliz gazetelerinde” diye anlatıyor o günleri Zahavi. 1979 yılında ilk transferine imza attı. Liverpool kulübüne Maccabi Haifa forması giyen defans oyuncusu Avi Cohen’i 200 bin pound’a sattı. Gazeteci-menajer kartviziti İsrail medyasında tartışma konusu olunca da elinde yetenekli İsrailli oyuncu olmadığından uzun süre menajerlikten uzak durdu. İkinci operasyon için düğmeye bastığında gazetesine istifasını vermişti. 1990’da Ronnie Rosenthal’ı Standard Liege’den Liverpool’a getirdi. 80’lerde Graeme Souness, Kenny Dalglish gibi Ada futbolunun efsaneleriyle yakın dostluk kurmuş, onları İsrail’de ağırlamıştı. İsrail’den Liverpool her gittiğinde yanında götürdüğü bir kasa portakalı Liverpool tesislerinde futbolculara dağıtıyordu. Dönüm noktası teknik direktörlüğünü yakın dostu Souness’ın yaptığı Southampton’dan West Ham’a götürdüğü İsrailli orta saha Eyal Berkoviç oldu. Ona parayı kazandıran vatandaşı değil West Ham’da keşfettiği ve “ Bir gün 1 numara olacağını o gün biliyordum” dediği Rio Ferdinand oldu. İngiliz defans oyuncusu tarihin en pahalı savunmacısı sıfatıyla Leeds United’dan Manchester United’a 30 milyon pound gittiğinde, Alex Ferguson ve Zahavi’nin “çok eski dost” olduğu yazıldı İngiliz medyasında. Nisan 2003’te bir Rus milyarderi Manchester United-Real Madrid Şampiyonlar Ligi maçında locasında ağırladı. Roman Abramovich iki ay sonra Chelsea’yi satın aldığında operasyonun arkasındaki isim Pini Zahavi’ydi. İlk transfer döneminde 111 milyon pound harcayan Chelsea’nin kasasından Zahavi’nin hesabına yatan komisyon 5 milyon pound’du. Nijerya’da keşfettiği Yakubu’yu önce İsrail’e getiren ardından Portsmouth’a imza attıran Zahavi, 2005 yılında onu Middlesbrough’a sattığında 7.5 milyon pound’luk kontratın 3 milyonunu kasasına koydu ve İngiltere ayağa kalktı. Zahavi artık hedefteki adamdı. Zahavi artık futbolcu menajerliğini ikinci plana atmış, kulüplere danışmanlık hizmeti veren bir şirketin sahibi olmuştu. Elinde futbolcu porföyü tutmak yerine, Premier Lig kulüplerinin yabancı sermayeye satışlarına aracılık etmeye başladı. İsrailli Gaydamak Ailesi, Portsmouth’u satın aldığında Zahavi masadaydı, onun Maccabi Haifa’dan getirdiği Avram Grant de o gün Ada futboluna adımı attı. Gün gelecek Zahavi, vatandaşı Grant’i, satışına aracılık ettiği Chelsea’nin başına getirecekti. İngiliz futbolunda kural basitti. Bir futbolcunun sahibi olan kulüp diğerine satış yaptığında kasasına parayı koyardı. Zahavi, İngilizleri bonservis ortaklığıyla tanıştırdı. Futbolcuların artık birden fazla sahibi vardı. Güney Amerika piyasasında oligark sermayesiyle kulüp ve futbolcu satın alan Kia Joorabchian ile de ortak iş yapmaya başladı. Carlos Tevez ve Javier Mascherano bu ortalık sayesinde Zahavi’nin yakın dost olduğu Manchester United ve Liverpool’a transfer oldular. “Cebinde metelik olmayan bir spor muhabiri olarak kalmak istemiyorum” diyen Pini Zahavi, 30 yıl içinde 200 milyon Euro’ya yakın servetin sahibi oldu. Drogba’dan, Peter Cech’e onlarca yıldızı Chelsea’ye, Roman Abramovich’e sattı. West Ham kulübüne ortak olduğundan, transferlerde yolsuzluk yaptığına dair birçok iddia ortaya atıldı, hakkında onlar soruşturma açıldı ancak Pini Zahavi, Güney Amerika piyasında ortak iş yaptığı Jorge Mendes’e gün geldi süper menajerlerin bir numaralı koltuğunu kaptırdı.Yanından ayırmadığı üç cep telefonunun aylık faturası 7 bin Euro. Porföyünde 100 futbolcu bulunduran ve toplam değerleri 600 milyon Euro’yu geçen bu kadife ayakları pazarlayan bir süper menajer için elbette bu faturaların lafı olmaz! Portekizli Jorge Mendes, Zahavi kadar futbolu seven ve hep futbolcu olmayı hayal etmiş bir çocuktu. Babasının çalıştığı petrol şirketinin takımı Petrogal’de ardından ağabeyinin birlikte Lizbon’dan göç ettiği Viana do Castelo’da Vianense’de forma giydi. Üçüncü ligde bir futbolcu ne kadar kazanabilirdi ki! Video film kiraladığı bir dükkan açtı kendine ve 30 yaşında futbolu bıraktığında parayı, bar ve gece kulübünde kazanacağına karar verdi. Caminha’da açtığı bara gelen bir kaleci Mendes’in tüm kariyerini sil baştan değiştirdi. Guimares forması giyen 22 yaşındaki Santo, Porto’ya transfer olmak istiyordu ama iki takım arasındaki düşmanlık yüzünden imza çok zordu. Jorge Mendes, Deportivo La Coruna’ya 1996 yılında Santo’yu satmayı başardı. Önemli olan sektöre girmekti, arkası geldi. Alt ligden Costinha’yı Fransız Monaco’ya, Capucho’yu da Porto’ya sattığında ülkede yeteri kadar tanınmıştı ama Portekiz’de futbolcu menajerliği Jose Vega’dan sorulurdu!Galatasaray’a Mario Jardel’i de satan ve Figo, Pinto, Zidane gibi yıldızların menajerliğini yapan Veiga, Porto’yu avucunun içinde tutuyordu. Sergio Conceiçao’nun transferi yüzünden Porto ve Vega birbirlerine girince devreye elbette ki Jorge Mendes girdi! Vega artık Benfica tarafındaydı, Mendes ise Porto. İki kulübün ezeli rekabeti iki menajer arasında da yaşanmaya başlandı. 2002 yılında Lizbon havaalanında bavullarına beklerken yumruk yumruğa kavga edecek kadar da rekabeti sertleştirdiler ama kazanan genç Jorge Mendes oldu. Porto ile Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Jose Mourinho, Uniao Leiria’yı çalıştırdığı günden beri Brezilyalı menajer Jorge Baidek ile çalışıyordu. Jorge Mendes süper menajerliğe adımını Mourinho ile attı. Adı Liverpool ile anılan Mourinho, Chelsea’ye imza atmadan önce Baidek ile yollarını ayırdı ve Chelsea’de perde arkasındaki adam bir diğer süper manajer Pini Zahavi’nin ortak çalıştığı Jorge Mendes ile anlaştı. Avrupa futbolu artık Zahavi-Mendes ikilisinin kontrolündeydi. Barcelona yönetimiyle iyi ilişkisi olan Mendes, Atletico Madrid’in de neredeyse tüm dış transferlerine imza atmaya başladı. Real Madrid’in 2 milyona almadığı Pepe’yi aynı kulübe 25 milyona satmayı başaran Mendes, Cristiano Ronaldo ve Ricardo Quaresma gibi iki büyük yeteneği erken keşfetmenin ödülünü en büyük rakibi ve aynı zamanda ortağı Pini Zahavi’yi süper menajerler sıralamasında sollayarak aldı. Cristiano Ronaldo’nun Real Madrid’e satışından 4 milyonu cebine koyan Mendes, Quaresma’yı da Mourinho sayesinde Inter forması giydirdi. Portekiz’deki rakibi Jose Veiga, 2004 yılında pes etti ve Benfica yönetiminde çalışmaya başladı. 45 yaşındaki Mendes, Euro 2008’de O Jogo gazetesine düzenli makale yazması teklif edildiğinde kendisine “Milyonlarım” başlıklı bir köşe ayrılmasına itiraz etti ve transferde kullandığı kuru sayfasına taşıdı: “Euro’nun değeri” Yetenek avcısı Mendes, menajerlik şirketinde Güney Amerika’da düzenli olarak maç izleyen ve gelecek vaad eden yıldızları merkez bildiren ekibi dışında oyuncularının medya ilişkilerini düzenleyen gazetecileri de çalıştırmaya başladı. Mendes ismiyle Türk futbolu en sıcak ilişkisini ise Beşiktaş sayesinde yaşadı. Inter’de dibe vuran yetenekli ama takım oyununa ayak uyduramayan yıldızı Quaresma’ya takım arayan Mendes, bir diğer adamı Mourinho, Real Madrid’e gidince Milano kulübünden “Oyuncuna takım bul” mesajını aldı. Quaresma ile başlayan Portekizli modası ara transfer döneminde doruğa ulaştı. Mendes, Atletico Madrid’e sattığı Simao’ya İspanyollar yaşlı olduğu gerekçesiyle yeni kontrat önermeyince yine Beşiktaş’ın kapısına çaldı. Fernandes ve Almeida transferleriyle kare as tamamlandı . Mendes ortak çalışmayı seviyordu. Türkiye’deki operasyonları için de seçtiği isim menajer Ahmet Bulut’tu. Beşiktaş’a gelen tüm Portekizlilerin imzasında kulüp ve Mendes ile üçgeni tamamlayan Ahmet Bulut aynı zamanda Arda Turan ve Emre Belözoğlu’nun da menajeri. Mendes ve Bulut, sezon başında Atletico Madrid’in Galatasaray’a transferin son gününde Arda için yaptığı 12 milyon Euro’luk teklifle gündeme gelmiş, İspanyol kulübünün yönetiminin resmi bir teklif yapmadığı ve bu transfer operasyonunun arkasında Jorge Mendes’in olduğu iddiası iki ülke medyasında da yer bulmuştu. Yakın bir tarihte Arda Turan’ın olası bir Avrupa macerasının startında bu ortaklığın yer alacağını tahmin etmek çok da zor değil açıkçası...Türkiye’de Jorge Mendes modası öncesinde fırtına gibi esen isim hiç kuşkusuz ki Juan Figer. Fenerbahçe’de başta Alex olmak üzere son 7 yılda gelen neredeyse tüm Brezilyalıların menajerliğini yapan ve serveti 600 milyon dolar olan Juan Figer, 70 yaşında. Güney Amerika futbolunun süper menajeri olarak tanınan Uruguaylı Figer, oyuncu menajerliği kadar futbolcuların bonservis haklarını elinde bulundurmasıyla da tanınıyor. Figer vasıtasıyla futbolcu almak isteyen kulüpler, oyuncunun oynadığı takım yerine onunla pazarlık yapmak zorunda çünkü Uruguaylı futbolcuların bonservislerinin aynı zamanda ortağı. Uzun yıllar boyunca Uruguay’daki vergi avantajlarını lehine kullandığı iddia edilen ve ülkesindeki kulüplerden (Rentitas davası) futbolcuların lisanslarını çıkartan Figer, FIFA’nın 2001 yılında kayıt altına aldığı futbolcu menajerliğinde bir efsane. Maradona’yı 1975 yılında keşfeden adam olarak tanınan Figer, Lineker, Socrates, Vialli, Dunga gibi yıldızları da yıllar boyunca temsil etti. Denilson’u 40 milyon dolara Brezilya’dan getirip İspanyol kulübü Real Betis’e satan Figer, Fenerbahçeli Alex, Lugano, Romalı Baptista, Milanlı Robinho’nun da halen menajeri.Süper menajerler listesinde bir diğer isim ise Mendes’in Mourinho’yu götürdüğü Real Madrid’e Cristiano Ronaldo ile aynı zamanda Kaka’yı 65 milyon Euro’ya satma başarısını gösteren Ernesto Bronzetti. 1986’da Fogia kulübünde adı şike skandalına karıştığında genel direktör olarak görev yapan Bronzetti bugün İtalya’da portföyü en geniş futbolcu menajeri. Shevchenko’nun yıllarca transfer operasyonlarını yöneten, Milan ve Inter’de birçok yıldızın imzalarında masada olan Bronzetti, Real Madrid kulübünün de favori menajeri. 2006 yılında patlak veren şike ve hakem skandalının ardından Juventus’lu Fabio Cannavaro’yu Real Madrid’e satma başarısını gösteren Bronzetti, Çizme’nin bir numarası...İngiltere’de Zahavi ve Mendes gibi yabancılar kadar etkili olmasalar da eski futbolcular Jonathan Barnett, Jerome Anderson, Colin Gordon gibi menajerler Ada futbolunun yıldızlarını ellerinde tutuyorlar. Messi ve Cristiano Ronaldo’nun kapışmasına sahne olan İspanya’da ise futbolcu transferi, piyasaya takımların seyahat organizasyonları yapmak için kurduğu turizm acentasıyla giren ve bugün İker Casillas, Victor Valdes, Raul ve F1 pilotu Fernando Alonso için pazarlık masasına oturan Gines Carvajal...
Bol sıfırlı kontratların atıldığı masaların değişmez isimleri olan süper menajerlerden bir tüyoyla kapatalım turumuzu: “Oyuncu satışından kazandığımız komisyonun; futbolcuların imaj haklarından kasamıza giren paranın yanında lafı olmaz.” Peki o kasalar nerede? 800 dolara şirket kurulan Virgin Adaları’nda!

27 Şubat 2011

Yüzde Bir İhtimal!

Maç naklen yayınlanmadı, yayınlasa da izleme şansım yoktu işten güçten... Bahis ağzıyla konuşmak gerekirse üst bitmesi yüksek ihtimal bir karşılaşmaydı. Udinese ters takım, sallandılar ama forveti bağladı mı seriye tutamıyorsun... Palermo da bir o kadar çılgın. Fiorentina sezon başından beri yatmış, deplasmanda ilk galibiyetini Palermo deplasmanında almış yakın zamanda üstelik de 4 golle! İki taraf da atar, keyifli maç olur... Santraya kadar bu kadar... Sonrası kıyamet, Udinese, Palermo'ya 45 dakikada 5 gol attı. Udinese'nin teknik direktörü Francesco Guidolin. İtalya'nın Sakıp Özberk'i... Kaç kere Palermo'ya gitti say, say bitmez. 3 yıldır uzak Palermo'dan... Kulüp başkanı Zamparini onu kovmaktan bıkmadı, Guidolin de gidip gelmekten...
Palermo, 40 dakikada 10 kişi kaldı. İkinci yarı daha ne atacaksın değil mi? 60'da 7-0 yaptı Udinese. Palermo da o dakika sahada 9 kişi kaldı. Son yarım saatte eksik rakibe karşı insafa gelmişler işte. Palermo Başkanı Zamparini deli... Ben teknik direktör Delio Rossi'nin yerinde olsam devre arasında soyunma odası koridorundan uzar, atlar bir taksiye arkama bakmadan kaçardım... Daha ne kalacaksın takımın başında... Neyse maç bitiyor. Palermolu futbolcuların hocalarını satacak halleri yok tabii... Kaptan, "Bizim suçumuz, hocamızı seviyoruz" falan diyor ama Zamparini dinler mi? Medya soruyor: "Delio Rossi ne olacak? " Zamparini cevap veriyor: "Ağzına sıçtı takımın, yüzde 1 kalma ihtimali var!" Göreve muhtemelen Serse Cosmi oturacak. Hani şu maçlara beyzbol şapkasıyla çıkan adam...
Palermo: 0 Udinese: 7
Gol: nel1 pt 10' e 41' Di Natale, 19', 28' e 42' Sanchez; nel st 3' Sanchez, 16' Di Natale su rigore
PALERMO (4-3-2-1): Sirigu, Darmian, Andelkovic (1' st Munoz), Bovo, Balzaretti, Migliaccio, Bacinovic, Nocerino, Ilicic, Pastore (18' st Acquah), Hernandez (30' st Pinilla Ferrera). (99 Benussi, 4 Kasami, 77 Kurtic, 22 Paolucci). All.: D. Rossi.
UDINESE (3-5-2): Handanovic, Benatia, Zapata (1' st Coda), Domizzi, Isla, Pinzi, Inler (23' st Battocchio), Asamoah, Armero, Sanchez (8' st Denis), Di Natale. (6 Belardi, 4 Cuadrado, 26 Pasquale, 9 Corradi). All.: Guidolin.

Ve Almanlar Geldi...

2006'da müthiş bir kaosun, skandalın içinden bir Dünya Kupası çıkardılar. Sonra uluslararası arenada yoklar. Para onların sınırları içine girmiyor. İngilizlere yabancılar milyarları akıtıyor, Ruslar eline cebine atıyor, UEFA Kupası'nın kapatıyor ve İspanyollar, iki takımlı bir lige de doğru yürüyorlar. Ne stadlar Almanya'daki gibi doluyor, ne de diğerleri gibi ürün satabiliyorlar. Deloitte raporunda 20 takım arasında hala 4 İtalyan takımı var. Onlar yıkılmaz kaleler tabii, biri hariç. Milan, Inter, Juventus ve Roma. Gelirlerinin büyük bir bölümünü (yüzde 50 ve fazlası) naklen yayın gelirlerinden elde ediyorlar. Bu oyunun ekonomisinde en büyük tehlike, yumurtalar aynı sepette ve çok değil 10 yıl önce bunu faturasını ağır ödediler yayıncı kuruluşlar rekabet yüzünden battığında... Yaklaşık iki yıl önceden bir başlık: Anne Almanlar Geliyor...
Sene 2011 ve geldiler. Inter'in geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde final oynamasına rağmen geldiler. Kritik sezon bu sezondu.... Fena da gitmedi aslında. Şampiyonlar Ligi'nde Şubat ayına 3 takım getirdiler. Avrupa Ligi'nde Palermo, Sampdoria ve Juventus kötü gitti. Napoli çok sallandı ama o da Şubat ayını gördü... Ve dibe vuruş... 3 İtalyan takımı da Şampiyonlar Ligi'de ilk maçlarını sahalarında oynadılar. Üçü de kaybetti. Bugün birinin bile turu geçmesi büyük sürpriz kabul ediliyor. Napoli de Villarreal deplasmanında kaybetti ve elendi. Son yılların en keyifli ligi oynanıyor İtalya'da... Tribünler tıklım tıklım dolu mu dersen değil, hiç de dolmayacak gibi duruyor. Ülke acı çekiyor çünkü... Sonuç, Almanlar geldi ve geçti. Gelecek sezon değil bir sonraki sezon Şampiyonlar Ligi'ne Almanlar dört, İtalyanlar 3 takımla katılacak. Bunu kısa vadede kendilerine döndürebilmeleri de zor. Bardağın dolu tarafından bakarsak iki yıl sonra şampiyonluk yarışı eksi bir kontenjan yüzünden daha da kızışacak...

Harbi Ronaldo

Babasını ona ilk topunu hediye ettiğinde 1980’in Noel akşamıydı. 4 yaşındaydı ve topla uyuyordu artık. İdolü Zico’ydu, Flamengo maçları için Maraca’nın yolunu tutuyordu. Rio de Janeiro yakınlarında bir favelada 1976 yılında doğan bu çocuk, çeyrek asır sonra dünyanın en büyük golcüsü oldu. İlk kontratını 14 yaşında yaptı. 17 yaşında Cruizeiro onun için 1993 yılında 25 bin dolar bonservis ödedi. 58 maçta 55 gol attı Ronaldo ve efsane bir golcünün sözünü dinlendi. Romario ona “Hollanda’ya git” demişti.

PSV onun için Brezilya kulübüne 6 milyon dolar ödedi. 1994 Dünya Kupası’nda ülkesi kupayı kaldırırken kadrodaydı ama ona sıra gelmemişti. Hollanda, Avrupa’nın santrfor fabrikasıydı. Kluivert’ın parladığı zamanlar... Ronaldo iki sezonda 57 maça çıktı PSV formasıyla ve 55 gole imza attı, Hollanda Kupası’nı kaldırdı. İlk diz sakatlığını da Eindhoven’da yaşadı. Hollandalılar parlatır ve satarlardı. Öyle yaptılar. Ronaldo artık İspanya yolcusuydu.Barcelona onun için 18 milyon dolar bonservis ödedi. Camp Nou’ya çıktığı ilk maçtan itibaren ligi kasıp kavurmaya başladı. Compostelle maçında kaleye 35 metre uzakta topu aldı, kendi has çalımlarıyla 4 kişiyi geçti ve attığı gol futbol tarihinin en güzel gollerinden biri olarak kabul edildi. 49 resmi maçta 47 gol ona France Football’ın Altın Top ödülünü getirdi. Ödülü alan en genç (20) ve ilk Brezilyalı futbolcuydu.Barcelona istediği yıllık ücreti fazla bulunca Inter Başkanı Moratti elini çabuk tuttu. Ronaldo artık İtalya’daydı. Inter uzun yıllardır şampiyonluk hasreti çekiyordu ama Ronaldo da bu hasreti dindiremedi. 5 yıl kaldığı Inter’de 1999 yılında diz bağları koptu. Altı ay sonra sahalarsa döndüğü 12 Nisan 2000’deki Lazio maçında bir kez daha yere yığıldı. 6 gün önce oğlu Ronald dünyaya gelmişti ama Ronaldo bir yıl daha sahalardan uzak kalacaktı.18 yaşında seçildiği Milli Takımla 1994 Dünya Kupası’na gitti. Baggio penaltıyı kaçırdı, Brezilya kupayı kaldırdı ama o hiç forma giyemedi. 4 yıl sonra ev sahibi Fransa’nın karşısına finale sakat sakat çıktı. Yakın dostu Zidane ve arkadaşları kupayı kaldırdılar. 2002 Dünya Kupası’nda bizim canımızı yaktı. En güzel gollerin adamı bizi kramponunun burnuyla avladı. 15 gol attı ve kupayı ülkesine götürdü. Milli takımında 97 maçta 62 gol attı ve 2 Copa America’yı kaldırmayı başardı.2000 yılında Figo, ertesi sezon Zidane’ı alan Real Madrid Başkanı Perez, 2002 Dünya Kupası’nın ardından Ronaldo’nun peşine düştü. Inter kasasına 42 milyon koydu ama Milano’nun yarısının kalbi kırılmıştı. Sakatlık döneminde ondan vazgeçmeyen Inter’i terketmişti Ronaldo. Avrupa’daki tek şampiyonluğunu da İspanya’daki ilk sezonunda kazandı. Şampiyonlar Ligi kupasına hep uzaktan baktı. Sonra yine hep sakatlıklar, tutmayan dizleri... 4.5 sezonda 163 maç ve 98 golle kapadı Real Madrid kariyerini.
İspanya’da El Clasico’nun iki yakasında forma giyen Ronaldo, Milano’da da ezeli rekabeti iki formayla yaşadı. Milan onun için 6.5 milyon Euro ödedi. 1.5 sezon kaldığı Milan’da sakatlıklar yüzünden sadece 9 gol atabildi ve 2008 yılında ülkesine, Corinthians’a imza attı. Takımı geçtiğimiz hafta Libertadores Kupası’ndan elenince taraftar isyan etti. Roberto Carlos Rusya’nın yolunu tutarken Ronaldo da 34 yaşında 18 yıllık kariyerine 442 golle son noktayı koydu. "Futbolu bırakmak ölmek gibi ama bugün kazanan acılarım oldu.”