13 Aralık 2020

Önce Ölmek Var mıydı Paolo?

 

Sokakta futbol oynuyorduk, asker ağabeyler geldi, çocuklar evinize gidin, sokağa çıkma yasağı var” dedikleri günden 12 gün sonra İzmir Atatürk Stadyumu’nda İzlanda’nın bizim milli takımı 3-1 mağlup ettiğini tek golümüzü de penaltıdan Fatih Terim’in attığını bana arşivler hatırlattı. Dünya Kupası’nın ne olduğunu biliyorduk ama biz hiç gitmemiştik ya da gittiysek de babalarımız bile hatırlamıyordu.

1982 Dünya Kupası, İspanya’da yapılacaktı. Sovyetler Birliği, Çekoslavakya, Galler, İzlanda ile aynı gruptaydık ve 8 maçı da kaybettik ve "top ağlarımızda" diyen spiker ağabeyler bunu 22 kez dediler, bir gol atabildik, o gol de Fatih Terim’in penaltısı…

1970’te Pele’li Brezilya’ya kaybeden İtalyanlar 48 yıl sonra Dünya Kupası’na gidemedikleri 2018’de dönüp geçmişe baktıklarında 12’nin büyüsünün bittiğini kabul ettiler. 70’te final oynamışlar, 82’de kupayı kazanmışlar, 94’te Baggio penaltıyı kaçırmış, kaybetmişler, 2006’da Zidane kafayı atmış ama onlar kupayı almışlardı, 2018 Rusya’da da final oynayacaklardı, 12’nin sihri buydu. Olmadı, biz zaten hep gidemiyorduk da onlar gidemeyince anılara sarılmışlardı o günlerde. 1982 yazı, ne yazdı ama…

Eleme grubunda Yugoslavya’nın ardından Dünya Kupası biletini alan İtalyanlar şike skandalıyla sarsılan futbollarını kurtarmaya çalışıyorlardı İspanya’ya giderken. 24 yıl sonra Almanya’daki finaller öncesinde de şike skandalı patlak verdiğinde yine mi kupa kazanacağız diye acı acı gülümseyenler elbette ki 82 yazını unutmayanlardır…

Polonya’nın Kamerun’u 5-1 yendiği maç dışında grupta bütün maçlar berabere bitti. İtalyanlar üç beraberlik alırken sadece iki gol atmış ve 3 beraberliğini bir gol atıp alan Kamerun’u averajla sollayıp adını bir üst tura yazdırmıştı. İtalyan medyası Totonero bahis skandalı sonrasında milli takımlarından umudu kesmişti. Muhteşem Brezilya, genç Maradona’nın olduğu Arjantin, Fransız ve Almanlar varken nasıl kupayı kazanabilirlerdi ki?

Çok şey oldu 1982 yazında… Gijon’da Almanya ve Avusturya 80 dakika top çevirdiler, Cezayir’i kupanın dışına attılar, o günlerde grupların son maçları aynı gün saatte oynanmıyordu işte… Sevilla’da Schumacher’in Battiston’a uçan tekmesi, unutulmaz Batı Almanya-Fransa yarı finali… O günlerde grup maçlarının ardından ikinci tur da 3 takımlı gruplarla oynanırdı. İtalya daha ne kadar zorlu bir gruba düşebilirdi ki… Brezilya ve Arjantin, Güney Amerika’nın iki devi karşılarında kabus gibi duruyordu.. Barselona şehrinde bugün Sarria Stadı’nın yerinde dev apartmanlar yükseldi ama 82 yazının hatıralarını dozerler de yıkamadı. 40 bin kapasiteli Sarria, 120 binlik Camp Nou’nun yanında neydi ki! 

Sarria’nın çimlerinde İtalyanların boğduğu ilk takım Arjantin oldu. 2-1 kazandılar. Brezilya da Arjantin’i 3-1 mağlup edince son maç 70 finalinin erken rövanşı oldu. Socrates, Zico, Eder, Falcao’lu Brezilya karşısında Zoff, Cabrini, Antognoni, Tardelli, Bruno Conte ve Paolo’lu İtalya… 5, 25 ve 74’te üç kez yıktı Paolo Brezilya kalesini, Socrates ve Falcao’nun golleri yetmedi sambacılar.. İtalya çıldırmış, Arjantin ve Brezilya evine dönüyordu.

1934 ve 1966’dan sonra ilk kez Dünya Kupası yarı finalinde dört Avrupa ülkesi vardı. İtalya’nın rakibi ilk grubu önünde bitiren Polonya, Batı Almanya’nın karşısında ise Fransa… 8 Temmuz günü öğleden sonra hayat durdu İtalya’da.. İki kez sallandı ülke, Paolo, Polonya filelerini havalandırmış, İtalyanlar delirmişti. Medyanın ne işi var bu formsuz haliyle Dünya Kupası’nda dediği Paolo’ya inanan hocası Bearzot takımıyla Madrid’deki finale gidiyordu..

Dünya Kupaları’nda ilk penaltı atışlarının uygulandığı finallerdi. Tarihin en unutulmaz maçlarından birine sahne oldu Sevilla’daki Ramon Sanchez Pizjuan Stadı.. 90 dakikada Littbarski ve Platini’nin karşılıklı golleri, uzatmalarda önce Tresor ile öne geçen Fransa Giresse ile 98’te skoru 3-1’e getirdiğinde iş bitti denmişti ama Almanlar son sözü söylediler, önce Rummenigge sonra Fischer’in golleri ve penaltı atışlarında Six ve Bossis kaçırınca yıkılan Fransa… 70 bin kişi Batı Almanya’yı Madrid’deki finale uğurluyordu İtalya-Polonya maçından dört saat sonra..

11 Temmuz akşamı Madrid’de Batı Almanya’yı yıkan ilk gol yine Paolo’dan geldi. Tardelli ve Altobelli ile üçü buldular, Breitner’in tek golü kaybedenin sayısı olarak geçti tarihe.. Santiago Bernabeu’nun tribünlerinde 90 bin futbolsever Dünya Kupası’nı kaldıran, turnuvanın en iyi oyuncusu ve gol kralı olan Paolo’yu alkışlıyordu…

Paolo artık tüm İtalyan erkeklerinin kardeşiydi, ağabeyiydi, oğluydu. Ferrari, Armani ya da Umberto Eco- Luchino Visconti ne ise Paolo da öyleydi artık, bir ülke yeni markasını, efsanesini yaratmıştı… 38 yıl sonra iki kızıyla gittikleri tatilden döndüklerinde eşine sırtının ağrıdığını söyledi… Gittikleri doktor onu görünce “Oooo Signor Rossi” diye ayağa fırladı. Hastalıkla savaştı ama başaramadı.. Paolo Rossi dört gün önce eşinin kollarında hayata veda etti. 64 yaşındaydı… Herkes güzel konuştu ardından ama en güzelini 81 yaşındaki teknik direktör Giovanni Trapattoni söyledi: “Futbolcular, hocalarından önce ölmemeli...”