26 Kasım 2017

Baba Bana Naim'i Anlat


Benim kuşağım ansiklopediye başvuran değil A'dan Z'ye tüm ciltleri roman gibi okuyarak büyüyen bir kuşaktı. Bilgiye açtık ve ansiklopedilerle dünyayı keşfederdik. Hayal dünyası büyük çocuklar yetişti televizyonun tek kanallı olduğu yıllarda. TRT'den yayınlanan Avrupa Kupası maçlarında kimi Real Madrid'i kimi Eintracht Franfurt'u kimi de Nottingham Forest'ı sevdi. Dünya Kupası olmasa Maradona'yı izleyemeyecektik. Olimpiyatlar ve Avrupa Şampiyonları'nda sporun her dalını büyük bir merakla izledik.

Bilgi öyle bugün olduğu gibi klavyenin tuşlarında değildi, sor Google'a cevaplasın yıllarına çok vardı daha. Takım sporlarında pek bir başarımız yoktu, Olimpiyat'larda madalya kazanmış güreşçilerimizin adını ezberler, televizyon ekranında bir gün biz de altın alacak sporcumuzu izleriz diye umut ederdik. Bir gün küçük dev adam çıktı, dünyayı da dünyamızı da ayağa kaldırdı.
Naim Süleymanoğlu ile birlikte kaldırdık millet olarak o halteri, Seul'un Güney Kore'nin başkentini olduğunu ezbere bilen çocuklardık, sonra çok sevdik Güney Kore'yi de Seul'u da, gün geldi A Milli Takım, Dünya Kupası'nda orada üçüncü olduğu gün aklımıza yine Naim'in elini pudraladıktan sonra alnına düşen saçları üfürdüğü anlar geldi...

Zehir gibi gençler var şimdi memlekette. Real Madrid'in 11'inden, Chelsea'nin bu sezon kiraladığı oyunculara, NBA Draft'ında kimin nereye gideceğinden, teniste çıkış yapan isimlere kadar, onlarca dalda yüzlerce makale yazabilecek meraklı ve bilgili gençler... Her spor dalının kurallarını da biliyorlar, efsanelerini de, araştırmayı da seviyorlar, izlemeyi de, spor yapmayı da demek isterdim ama kabul edelim o konuda biraz bilinçsiz, biraz tembeliz galiba...
Naim Süleymanoğlu'nu kaybettiğimiz günün ertesi sabahında kendisi de altyapıda bir sporcu olan dokuz yaşındaki oğlum Emre'ye "Naim'i biliyor musun?" diye sordum. Haftada beş gün okula gidip altı gün sutopu idmanı yapan, sporu çok seven çocuk mahcubiyetle "Hayır" dedi. Spor gazetecisi olarak hatanın bende olduğunu anladım ve oğluma Naim'i anlattım, kendisiyle aynı boydaki "Cep Herkül"ünün kaldırdığı ağırlığı anlayabilmesi için "Bir damacana suyu sen kaldırabiliyor musun?" diye sordum. "Çok ağır, nasıl kaldırırım ki?" dedi. "Haklısın" dedim, "Naim senin kilonun iki katıydı ama tam dokuz damacana ağırlığındaki halteri kaldırmıştı" dediğimde "Nasıl?" diye gözleri yuvalarından fırladı. YouTube'dan Naim'in Valerios Leonidis ile 1996 Atlanta'daki büyük kapışmasına sahne olan videoyu izledik, ikna oldu...Başta futbol olmak üzere her spor dalında altyapıların eksiklerini problemlerini tartıştığımız bugünlerde spor tarihinin en büyük efsanelerinden biri Naim bana şunu düşündürttü. Bizim gençlerimize çocuklarımıza sporu anlatmamız, sporu öğretmemiz lazım önce. Her oyunun kurallarını, efsanelerini anlatmamız lazım. Kim nasıl büyük sporcu olmuş, kim nerede hata yapmış, kim nasıl şampiyon olmuş? Bunları anlatmamız lazım çocuklarımıza.

Yaşar Doğu'dan Reşit Karabacak'a, Ruhi Sarıalp'dan Ramil Guleyev'e kadar büyük sporcuları ezberletmeliyiz onlara... Can Bartu'nun Beşiktaş'a derbide iki gol attıktan sonra aynı gün Spor Sergi Sarayı'nda Galatasaray'a basketbol maçında 32 sayı attığını bir masal gibi dinlemelerini sağlamalıyız. Yaşar Erkan'ı, Cemal Kamacı'yı, Hamza Yerlikaya'yı, Halil Mutlu'yu, Kenan Sofoğlu'nu zihinlerinin bir köşesine armağan etmeliyiz.Türkiye bir gün mutlaka Dünya Kupası'na da, Avrupa Şampiyonası'na da ev sahipliği yapacak. Her çocuk sporcu olmayacak ama her Türk çocuğunun sporsever olabilmesi için orta öğretim çağında haftada iki saat bile olsa Spor Kültürü/Tarihi dersine ihtiyacımız var. Her okulda farklı spor dallarının anlatıldığı, meraklı çocukların nereye başvuracaklarını öğrenecekleri seminerler düzenlemeliyiz. Bir çocuk disk atacaksa, diğeri judo yapacaksa, biri jimnastikçi, bir diğeri hentbolcu olacaksa önce kurallarını öğrenecek, o sporu sevecek...

Altyapıların başarısı da sporun kültürünü öğretmekten geçer. Bilinçli ve bilgili sporcular yetiştirmek, adale ağrısı, yorgunluk, emek, fedakarlık nedir bilen gençlerin sporculara saygı duyacağı, küfür, hakaretin olmadığı tribünler için bizim bu derse ihtiyacımız var.