2 Haziran 2007

Bill Shankly

"The socialism I believe in is everybody working for the same goal and everybody having a share in the rewards. That’s how I see football, that’s how I see life" Bill Shankly

Premier League gişe raporu


Üzerine yazıp çizmeye gerek var mı? Rakamlar herşeyi anlatıyor.

1 Haziran 2007

Efsane kadrolar 36

1994 Dünya Kupası'nı kazanan Brezilya: Taffarel, R.Rocha, Mauro Silva, Jorginho, Ricardo Gomes, Branco Dunga, Bebeto, Rai, Romario, Zinho1989 Copa America şampiyonu Brezilya: Mazinho, Ricardo, Andre Cruz, Branco, Geovani, Mauro Galvao, Tita, Valdo, Bebeto, Romario

30 Mayıs 2007

Various gazetesi ve acar gazeteciler

Dün sevgili bir dostumdan mesaj aldım, ekşi sözlük'e de not düşmüş. Aynen kopyalıyorum ve fotodaki Tuncay haberiyle devamını getireyim.
"efendim bbc'nin hergün ada basınındaki transfer dedikodularını derlediği bir haberi vardır. dedikodu yazılır, yanına da parantez içinde hangi gazetede yer aldığı not düşülür. eğer aynı dedikodu çeşitli gazetelerde yer alıyorsa parantez içinde "various" ibaresi yer alır. düzenli takip etmeye çalışıyorum son dönemde Anlaşılan ajansspor da takip ediyormuş. yanlız onlar nedense "bbc'nin sitesinden çevirdik" demeyip, hatta "britanya basını" da demeyip "avrupa basınından transfer incileri" ibaresini kullanmayı uygun görmüşler. Şimdi bir sorum var kendilerine: "various gazetesi" nedir arkadaşım?"
Bugün de bir arkadaş aşağıdaki haberin linkini yollayıp soruyor: "Tuncay Milan'da mı?" Bildiğim Polat Otel'de milli takım kampında ama... Yukardaki fotoya dikkat. Ajansspor'un büyük gazetecilik başarısı! Dergi kupürünü tarayıp koymuşlar; ben de emanet aldım. Manşetleri de Tuncay Milan'da! Peki derginin manşetinde ne diyor? In Turchia dicono che Tuncay e rossonero ". Türkiye'de diyorlar ki: "Tuncay Milan'da"
Tuncay'ın sözleşmesi bitecek. Nereye gider bilmem; lakin İtalyanların Türkiye'yi kaynak gösterdiği bir haberde; "İtalyanlar diyor ki" diye haber yapanların dün neden "various!! gazetesini" kaynak aldıklarını şimdi daha iyi anlıyorum. Bravo devam edin...

Teknik direktör&Futbolcu

Si tienes una plantilla de 24 jugadores y sólo puedes poner a 11, tienes 13 enemigos. Esos 13 enemigos tienes que multiplicarlos por cuatro: las esposas, los padres y los hijos de los suplentes.
Sözün sahibi John Benjamin Toshack. La Liga yazıp çizen bir blogda rastlamıştım. "Teknik direktör-futbolcu ilişkisi üzerine yazmak için gaz verdi. Toshack der ki: 24 kişilik bir kadronuz, ve sahaya çıkartacak 11 oyuncunuz varsa, 13 de düşmanınız vardır. Bu 13'ü de 4 ile çarpmak lazım. Eşleri, babaları ve çocukları..."
Çiçeği burnunda teknik direktör sezon açılışında 25 hırslı adam bulur karşısında. Herkes çok sever hocasını. Hazırlık maçlarında herkes oynar, antrenmanlarda herkes canla başla çalışır. Ağustos'da lig başladı diyelim, ilk 3 hafta kimse sesini çıkarmaz. 4. hafta kilit haftadır. 18 dışında kalanlar ilk arızayı çıkartmaya başlarlar. Kiralık dönemi bitmeden topuklamak isteyenler çıkar. 8. haftaya gelindiğinde 18'e giremeyenler hocaya uyuz olmaktan nefret eder moduna geçerler. İlk 18'de yer alıp ilk 11 yüzü göremeyenler ise bu haftalarda hocanın ne kıl adam olduğunu kanaatına varırlar. 12. hafta geldiğinde teknik direktör hak yiyen adamdır. 18'e giremeyenler kuyusunu kazmaya başlar. 18'de yedek bekleyenler de elde kürek hazır bekler. İlk 11'de olup ilk 18'e giremeyenler arasında "ulan sahada ben o adamla ne iyi anlaşıyorum ya da kankam maç primi alamıyor" diyenler de hocaya pis pis bakarlar. 15. hafta ilk 18'e giremeyenler resti çeker, antrenmana çıkmaz. İlk 18'deki yedekler hocadan nefret eder. İlk 11'deki arkadaşları da artık alenen onların yanındadır. Ligin ilk yarısı bittiğinde 25 kişilik kadroda teknik direktörden nefret etmeyen bir elin parmaklarından az adam kalır. Bunlar da zaten teknik direktörün manevi evladı damgası yer futbolda.

Şimdi böyle mi oldu Blatter?

Fotoğraftan başlayalım. Yer Bolivya, La Paz. Rakım 3600 metre. Hernando Siles Stadı. FIFA Başkanı Blatter 2000'de demiş ki: Yo nací entre las montanas. Mi pueblo en Suiza esta frente a los cerros mas altos de Europa. Por eso la altura no me da miedo." Meali; "Ben dağların arasında doğdum. Benim ülkem İsviçre, Avrupa'nın en yüksek dağlarına komşudur. Bu yüzden yükseklik beni korkutmaz."Yıl 2007. FIFA başkanı Blatter açıklama yapıyor: Bundan böyle 2500 metre rakımın üzerinde yerlerde uluslararası maçlar oynanmayacak. Sebebi de malum oksijen azlığı. CONMEBOL üyesi 4 ülkeyi bağlıyor bu karar. Özlü sözünü söylediği La Paz, Ekvador'da Quito(2.850 m.), Riobamba(2.750 m), Peru'da Cuzco (3.400 m) ve Kolombiya'da Bogota (2.650 m.) 4 ülke de Arjantin ve Brezilya'nın bu dallamalığın altında parmağı olduğunu iddia ediyor ki yalan söyleyecek halleri yok. Şahsen bilirim Perulular en güzel duygunun insanıdır. Bu arada adamlar sittin senedir lig oynuyor, kimsenin canından olduğu yok. Blatter'in kızıyla Ahmet Çakar tenis oynamıştı. Ben de güreşmek istiyorum bu haberden sonra.

Rivaldo AEK'da

Geçenlerde uydu kanallarda dolanırken ERT'de rastladım ona. Ağlamaklı konuşuyordu basın toplantısında. Yunanca ne anlarım ki. Sonra öğrendik. Olympiakos "buraya kadar" demiş arkadaşa. "Beni yarı yolda bıraktılar" diye sızlanıyordu Rivaldo. Komşunun ligini karıştıracak bir imza atmış. AEK ile 2 yıllık sözleşme. Yıllık 1.3 milyon euro'ya. AEK'in teknik direktörü Serra Ferrer'in eli, kolu, bacağı var tabii bu transferde. Barcelona'da beraber çalışmışlardı. Yıllar öncenin Revivo transferini hatırlatıyor bana bu transfer. Rivaldo 35 yaşında, dünya futbolunda ceza sahası dışından vuruşlarla hat trick yapan 3 adamdan biridir. Bu da ayrı bir yazı konusu...

29 Mayıs 2007

25 yıl önce Maradona ve Nunez

25 yıl önce bugün: 29 Mayıs 1982. Diego Armando Maradona, Barcelona'ya imza atıyor. Transferi gerçekleştiren dönemin başkanı Nunez. Transferin maliyeti 12 milyon dolar. Büyük para işte o zaman. Real Madrid, Franco'nun takımı, tu kaka diyenler Barça'yı çok sever. Fotodaki Barça başkanı Nunez peki serveti nereden kazandı? Franco döneminde aldığı inşaat ihalelerinden. Oy ki oyyy. Maradona sonraları Barselona'da bir villada 30 kişilik cemaatiyle yaşayacak, alemin kralını yapacak, hertürlü rezilliğe imza atacak, Nunez yaka silkecek ama bu imzayı atarken kimsenin bundah haberi yok elbettte...

Andrea Casula 11 yaşındaydı

Bugün o gün. 29 Mayıs. 22 yıl önce Heysel. Son iki yıldır yolum düşüyor bu stada. Artık kimse Heysel demiyor. İlk gittiğimizde yolu sorduğumuzda Heysel diyoruz, Baudouin diye cevap veriyordu ahali. Kapısından girdiğimde irkilmiştim, 22 yıl önce ekran başında gördüklerim gözümün önüne geldi. Adını değiştirmişler ama ya tarihi. UEFA'dan nefret ettiğim gündü, onca insan ölmüş maç oynanacak demişlerdi. Arşivimde bir foto vardır Agnelli'nin oğlunun, boynunda Juventus atkısı, ağzında sigara. Olanlar olmuş, sigaranın dumanı ve uzaklara bakışı. O akşam Juventus kupayı kazandı golü Platini attı. O günden sonra İngilizlerden, Liverpool'dan, alayından nefret ettim. İtalyanları duvarın dibinde ölüme terketmişti hayvanlar, sürüyle saldırmışlar, garipler de duvarın altında, ya da sahaya çıkmak isterken izdihamda can vermişti. 30 İtalyan 39 kişi...
İngilizler yedikleri boku temizlemek için kendi kendilerini astılar ama İtalyanlar hiçbir zaman affetmedi onları. 20 yıl sonra Juventus, Anfield Road'a geldiğinde KOP, "amicizia" diye kareografi yapmıştı, Torino'luların çoğunluğunu sırtını dönmüştü.
İngilizlerin tarafından bakarsan bu bir intikam maçıydı. Roma'nın intikamı. 1 yıl önce, 1984'de Roma Olimpiyat Stadı'nda finale çıkmışlardı, rakip de stadın sahibi! Kazanmışlar ama fena dayak yemişlerdi Roma'da. Yıllar sonra Leeds'in hesabını Kopenhag'a sormaya gelenler gibi, bir yıl sonra Brüksel'e geldiler, Güneylilerden yedikleri dayağın acısını Kuzeylilerden çıkardılar. Üstelik Liverpool'lulara destek çıkan Chelsea'li Headhunters grubu da vardı o akşam statta.
Kimileri bu toplu katliam olmasa Liverpool maçı alırdı der, ben de babayı alırdı diyorum. Juventus ve Liverpool bu maçtan 5 ay önce Süper Kupa finali ilk maçını oynamışlardı Torino'da. Juventus 2-0 kazanmıştı. Rövanş bir garip ama Heysel'deki finalden sonra oynanacaktı. Hiçbir zaman da oynanamadı. Liverpool'un kaybettiği tek finaldi. 22 yıl sonra Atina'da yine bir İtalyan, yine bir Kuzeyliye, Milan'a kaybettiler. 29 Mayıs 1985'de Heysel'de 11 yaşında hayatını kaybeden Andrea Casula yaşasaydı 33 yaşında olacaktı.

28 Mayıs 2007

Luca Toni ve Lukas Podolski

Faik Çetiner'in ATV'de Santra'yı yaptığı günler. Programda konuk Hasan Vezir var. Hasan biraz geç anlar. Faik kalktı buna dedi ki: "Sen Hakan Şükür tipinde santrfordun". Hasan ne yapsın, kafasını salladı. Biri varken biri yoktu. Sözü Luca Toni'ye getireyim ben. 2000'de Hakan Şükür Inter'e gittiğinde istediğim tek adamdı. 23 yaşındaydı o zaman daha Serie A yüzü görmemiş o sezon Vicenza ile ilk kez babalarla kapışacaktı. Olmadı elbette. Adını bilen bile yoktu memlekette. Bu adamı yıllarca ısrarla takip ettim, her hafta golü var mı diye kontrol ettim. Çok çile çekti bu arkadaş. Yıllarca Serie C'de, B'de oyna, Serie A'ya çık ve o sezon düş. Brescia'da Baggio ile birlikte oynardı. Tuttu bir daha 2. lige gitti. Palermo'yu çıkardı tek kalemde Serie A'ya. 2005'de Fiorentina'ya geldiğinde artık cümle alem tanıyordu onu. Fiorentina'da ilk sezonunda 1 2. sezonunda 1.5 milyon euro'ya oynadı. Kezman 3.5 alıyor dikkat. İki sezonda Fiorentina'da 49 gol attı. 2006'da şansı yaver gitti, Vieri dağılınca Toni'yi aldılar kadroya. O da kupayı kaldırdı. Şimdi hava değişimi aldı, Bavyera'ya gidiyor. Cebi para da görecek 30'undan sonra. Bayern Munih, Pizzaro'yu yolladı, Makaay'ı da yollar. Lukas Podolski ile iyi ikili olur Toni.

Artık ne haliniz varsa görün

Roman Abramovich oyuncağından sıkıldı. Oligark arkadaş 4 yıldır oluk oluk akıttığı çeşmeyi "tek keriz ben miyim len" deyip kapatmış. "Chelsea'ye artık para vermeyeceğim, kendi yağınızla kavrulun" diyor Peter Kenyon'a. Bir nevi artık ne haliniz varsa görün durumu. Beklenen son aslında bu. Boris B. ile Londra'da lobi olsun arkamız olsun ayağına çeşmeyi açmışlardı; artık yeter dedi. Bugüne kadar cebinden gömdüğü para 700 milyon euro'ya yaklaştı. Karşılığında 2 lig şampiyonluğu aldı. Chelsea bu sezon öyle flaş dedikleri türden transfer yapamaz. PSV'den Alex, Bayern Munih'den Pizzaro ve Reading'den Steve Sidwell geldi; sıfır bonservisle. Ucuz etin yahnisi hesabına...

Pazartesi notları 10

# Milan'ın Atina dönüşü Ambrosini'nin elinde yükselen "şampiyonluğu g.. s..." pankartı Milano derbisi tarihinin en ağır gideri oldu. Ambrosini özür diledi, Galliani büyütmeyelim, Mancini bizim takım bunu unutmaz dedi ama Inter dün şampiyonluk kutlamalarında Ambrosini'ye pankartı eksik etmemişti.
# Milan yine Reggina'ya maçı sattı. 2004'de de Reggina'ya Mayıs ayında 3 puan lazımdı, kazanmışlardı. Ardından diyeti 5 maç arka arkaya kaybederek ödediler Milan'a. Milan yine kıyak geçti ve Reggina kümede kaldı.
# Siena yine 80'den sonra attığı golle kümede kaldı. Chievo bütün sezon düşmeyi haketmişti. Bir takıma aynı hoca 2. kere geldi mi hayır etmez kuralı Del Neri ile devam etti.
# Juventus yine şerefsizlik yaptı. Deschamps'a yol verdiler. Adam takımı şampiyon yapmış, Serie B'nin pisliğini çekmiş. Şimdi Lippi gelir diyorlar.
# NTV'de Okay Karacan ısrarla haftasonunda La Liga var diyor. Fikstüre bir daha baksın.
# Toulouse zor olanı başardı. Nantes maçından hükmen galip geldiler, Bordeaux'yu yenmeleri de yetmiyordu, Lens gitti Troyes'da kaybetti. Toulouse ilk kez Şampiyonlar Ligi'nde.

# La Liga'da Barselona medyası 5. vitese taktı. Getafe teşvik aldı diye ortalığı gerdiler şimdi de hakem Perez Burrull' Ronaldinho'yu atınca asıl parayı o götürdü diyorlar.
# Bütün hafta Osasuna, Real Sociedad'a maç satar dediler, ender gelişen Osasuna atakları yine işe yaradı. Sociedad ve Celta Vigo kalan 2 haftada kurtaramaz.

Riquelme ne kazanıyor?

Villarreal'den Boca Juniors'a kiralık gelen Riquelme ne kazanıyor? Boca başkanı Mauricio Macri rakam vermemiş ama güzel anlatmış: "Ona ödediğimiz para, tüm takımın yıllık ücretine eşit". Biri takım içi dengeler mi dedi? Bu şartlarda Riquelme'yi gelecek sezon takımda tutamayacaklar. Ben değil Macri söylüyor. Lig ve Libertadores biter Riquelme, Boca'dan gider.

27 Mayıs 2007

Nike Momentum


Nike Momentum by Agosto
Uploaded by Razorbuzz

Pau Gasol / Rafael Nadal/ Ronaldinho

Çember sakallı Katalan

Katalanlar almıştı gazı. Bütün hafta yazdım çizdim zaten üzerine tekrar etmeye gerek yok. Real Madrid'in amcaoğlu Getafe gelmiş Camp Nou'ya. Bernabeu'da La Coruna'nın mecali yoktu, kolay kazandı Real Madrid.
Yalnız nasıl bir forma rengidir o La Coruna'nın. Bu takıma bu arada Deportivo diye hitap eden kazık kadar spor yazarları var memlekette. Klasik mavi beyaz formanı giysene kardeşim, bahar geldi ayağına boktan bir renk yapmışsınız kendinize. Nistelrooy ne ballı adamdır kardeşim, bütün karambol toplar bu adamın önünde kalıyor. Manchester United'da ceza sahası dışından bir tek golü yoktu bu arkadaşın. Ramos'un attığı ilk golde Nistelrooy eliyle tepikledi topu. Okay Karacan ilk yarı çok güldürdü.Beckham'ın frikiğinde, muhteşem bir gol deyip arkasından aaa değilmiş deyişi var ki... Olur böyle şeyler, adam stüdyodan maç anlatıyor, top da gitmiş yan fileleri öpmüş auta giderken. Lakin maçın sonunda haftaya Real Madrid'in Zaragoza maçı var deyişi var ki insan bir fikstüre bakar, milli maç arası var. İspanya'da lig haziran ortasında bitiyor.
Camp Nou'da daha 2'de gol gelince bunlar dördün hesabını sorarlar dedim ama olmadı. Bu maçı seyreden Barça'nın Getafe'ye nasıl 5 attığını belki çözebilir ama Getafe nasıl dört attı bu takıma, cevabı yok. Aykut Kocaman'ın takımları gibiydi Getafe, ayağa top yap, gol vuruşu tıs. Teşvik primi iddiaları yüzünden kıran kırana maç oldu. Ronaldinho rakibin taşaklarını pate yapıp El Bulli'ye yollayınca kırmızıyı yedi haklı olarak. İkinci yarı da ter aktı kıçından Barça'nın. Deco kafayı kazıtmış, sanki sülüsü almış Manisa Kırkağaç'a acemi birliğine teslim olacak, Oleguer oyuna giriyor, adam umre ziyaretinden gelmiş, çember sakallı bir Katalan. Valdes desen; kalede keçi sakalıyla şahtı şahbaz olmuş. Messi'yi Alp disiplininde yarıştır, onu da becerir, çocuğun işi slalom. Puanlar yine kafa kafaya. Milli maç arası biraz havayı bozacak. Sonra yine teşvikti, hakemdi derken Zaragoza deplasmanına çıkacak Real Madrid.