3 Nisan 2010

Şampiyonlar ve Avrupa Ligi Finalistleri Kim Olur?

18 Aralık tarihinde tahminler başlamıştı Şampiyonlar Ligi'nde son 8 için. 8 bilene ilk 3 kişi kitap kazanacaktı. 8'de 0 çeken ise bana yemek ısmarlayacaktı:) Ne 8 bilen oldu ne de 0 çeken. Hepimize bravo. Devamını getirelim o zaman. Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi'nde finalistleri tahmin ediyorsunuz. İki kupanın da finalistlerini doğru tahmin eden ilk 3 kişiye içinden futbol geçen kitaplar var.

2 Nisan 2010

Man. United vs. Chelsea?


Galatasaray'ın Deplasman Tatilleri

Rijkaard ve Servet Çetin arasında doğan polemik ardından takım içi iletişimin temel taşı olan tercüman Mert Çetin özneli bir yazı yazmıştım. Ariel Ortega blog harika bir incelemeyle büyük emek vererek muhteşem bir yazı çıkartmış ortaya. Ortega'nın İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu olduğunu da not düşmek lazım. Okumanızı tavsiye ederim. Yazı sezon başındaki Tobol (Kostanay) deplasmanı öncesi bir çeviri harikasıyla başlıyor. Deplasman yolculuğu "journey" çeviride "vacation" (tatil) olmuştu. Galatasaray'ın Tobol tatili!
Galatasaray'ın bu sezon deplasman performansı ortada. 13 maçta sadece 6 kez kazanabildiler, 5 mağlubiyetleri var ve arka arkaya kaybedilen Eskişehir ve Trabzonspor deplasmanları şampiyonluk yarışında en büyük yara oldu.
Demek ki, Galatasaray'da bu sezon herkes deplasman yolculuklarını "tatil" olarak algılamış. Sahaya şezlongla çıkmışlar (!) Futbolcu ne yapsın, ne deniyorsa onu yapmış işte (!)

Neeskens'in Oğlu Real Madrid'e

Babasının soyadıyla tanınmıyor. John Ramirez diye biliniyor. Belki de Jordi Cruyff'un babası yüzünden başına gelenlerden (Baba Cruyff, Barça'dan yollanırken oğlunu da kapının önüne koymuştu başkan Nunez) ders çıkarmıştır. John Neeskens Ramirez, Johan Neeskens'in oğlu. 16 yaşında ve Barcelona alt yapısında yetişti. Sol ayaklı, bekte oynuyor. Babasının Barça yıllarından en yakın arkadaşı Cruyff'un onursal başkanlığa getirildiği kulüpten firar etmek üzere. Dünyanın herhangi bir başka takımı olsa belki de üzerine konuşulmaya değmez bir transfer olur. Lakin John Ramirez'in peşindeki takım Real Madrid. Transferi bitirdikleri söyleniyor. Nereden baksan tahrik var işte! Bu firar bana Maradona ve oğlunun hikayesini hatırlattı. Maradona'nın uzun yıllar kabul etmediği ve 1995 yılında mahkeme kararıyla soyadını alan oğlu Dieguito 1.5 yıl önce River Plate'e gitmiş, genç takımla antrenmanlara çıkmış, formayla poz vermişti.

1 Nisan 2010

Hafta Sonu Futbol

2 Nisan Cuma
20.00 Ankaragücü – Beşiktaş (LİG TV)
3 Nisan Cumartesi
14.30 Kayseri Erciyer – Adanaspor (D SPOR)
14.45 Manchester United – Chelsea (SPORMAX)
16.00 Inter – Bologna (NTVSPOR)
16:30 Schalke 04- Bayern Münih (TRT 2)
17:00 Fenerbahçe - RC Cannes (Voleybol Final 4) TRT 3
17.00 Arsenal – Wolverhampton (SPORMAX)
19.00 Bursaspor – Antalyaspor (LİG TV)
21.00 Barcelona – Atletic Bilbao (NTV)
22.00 Montpellier – Monaco (KANAL A)
22.00 Palmeiras – Oeste (SPORMAX)
4 Nisan Pazar
17.00 Birmingham – Liverpool (SPORMAX)
18.00 Everton – West Ham (SPORMAX)
18.00 Marsilya – Lens (KANAL A)
18.00 Valencia – Osasuna (NTVSPOR)
18.30 Hamburg – Hannover (TRT 3)
19.00 Fenerbahçe – Kayserispor (LİG TV)
20.00 R. Santander – Real Madrid (NTVSPOR)
22.00 Ituano – Corinthians (SPORMAX)
22.00 Auxerre – PSG (KANAL A)
5 Nisan Pazartesi
20.00 Sivasspor – Galatasaray (LİG TV)
20.00 Altay – Giresunspor (D SPOR)

Beşiktaş'ta Yeni Kontratlar

Beşiktaş'ta yeni yönetimin sosyal sorumluluk projelerine öncelikle bir selam çakayım. 3 Büyükler'in maddi-manevi gücünü ihtiyaç sahipleriyle buluşturması az bile yer buluyor medyada. Geçen gün Ümraniye'ye gelen ve rahatsızlığı nedeniyle anne ve babasının adını unutan ama çok sevdiği İbrahim Toraman'ı unutmayan çocuğu izlediğimde gözlerim doldu. Bu mutluluğun bedeli yok işte. Liseden büyüğümdür; Revna Demirören'in ön ayak olduğu projeler, diğer kulüplere de örnek olmalı. Yani "Yetmez Bayan Demirören..."
***
Yıldırım Demirören seçimlerden sonra kurduğu Futbol Komitesi'ni ön plana çıkardı ve kendini geri çekti. Komite Başkanı Serdar Adalı'nın ilk icraatı sözleşmesi biten futbolcularla masaya oturmak oldu. Gökhan Zan ve İbrahim Kaş'ın bedelsiz gitmesi nedeniyle bu kez yoğurdu biraz üfleyerek yediler ama transfer politikasının kulübün geleceği açısından pek de hayırlı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. 5 futbolcu ile sözleşme yenilenmiş. Aralarında en yüksek ücreti alan 29 yaşında İbrahim Toraman ile yapılan 3 yıllık sözleşmeye kimsenin bir itirazı olamaz. Diğer 4 oyuncunun sözleşme uzatılma sebebinin ise gelecek sezon Beşiktaş'a yararlı olmaktan çok bu sezon şampiyonluk yarışında kalan haftalarda maksimum verim amacı var gibime geliyor. 35 yaşındaki Yusuf Şimşek'in bu sezon ortaya koyduğu performans yeni sözleşme gerektirir mi? Ya da İsmail kadroda iken 36 yaşındaki İbrahim Üzülmez ile kontrat uzatmak? 37 yaşındaki Rüştü ile yapılan 2 yıllık yeni kontrat peki? Bir de Beşiktaş'a hiç faydası olmayan Uğur İnceman ile yapılan bir yılı opsiyonlu iki yıllık sözleşme var. 5 oyuncunun 3'ü 35 yaş üstünde. Benden bu kadar. Şimdi söz sizde. Bu imza kararlarının altına imza atar mısınız?

Kitap Kazananların Dikkatine

Murphy kanunları işte. İki ameliyat yetmemiş gibi garanti süresi sadece 10 gün geçmiş laptopum da yolda bıraktı beni. Ekran kartı için bir netbook parası isteyen HP'ye de selamlarımı yolluyorum buradan. Dolayısıyla draft'ta cevap bekleyen e-posta ve göndermem gereken kitapların adreslerine ulaşamıyorum. Blogdaki tahmin postlarında kitap kazanan ve eline ulaşmayan arkadaşlardan ricam bana bir kez daha adreslerini yollamaları. E-posta adresi sağ
üst köşede. Şampiyonlar Ligi'nde son 8 tahmini de yapmıştık. Onun sonuçlarını belirlemek için de Emre Atasoy'u göreve çağırıyorum. Aksaklık için özür diler, yolu buradan geçen herkese selam ederim.

31 Mart 2010

Arsenal 2 - Barcelona 2

Emirates'de ilk 15 dakikanın özeti şuydu galiba. John Locke, Ada'nın zımbırtısıyla oynadı, yine zamanı kaydırdı. "Bu da geleceğin futbolundan çeyrek saatlik bir demet beyler. Birazdan sahilinize geri döneceksiniz." İlk yarıdaki oyunu dünyada bir standarta oturtabilmek için gerçekten de bir 20 yıla ihtiyacı var galiba teknik direktör ve bilim adamlarının. Kağıt üzerinde "süper maç" olur denilen maçların süper maç olması tadından yenmiyor tabii. Bu oyunda topa en iyi hükmeden iki takımın kapışması... Sadece sahadaki kurgularıyla değil Henry'den Fabregas'a, 2006 finaline kadar sahne gerisinde onca hikaye barındırması da cabası. İki sezondur gerçekten inanılmaz 90 dakikalar izliyoruz. Geçen sezonun efsaneleri arasına koymakta bir sakınca yok bence. Lakin ilk 15 dakika sanırım son zamanlarda gördüğüm en iyi açılıştı. Atletik, teknik ve tek pas oynayan bir takımı kendi sahasında %24 topa sahip olmaya mahkum ediyorsunuz ki bu en az Almunia'nın devleştiği pozisyonlar kadar önemlidir. Iniesta'nın olmadığı onbirde sola atılan Pedro ve geride her zaman en zayıf halka kabul edilen Busquets dahil ilk yarıda inanılmaz bir pas trafiğiyle hallaç pamuğu gibi attılar Arsenal'i. Solda Maxwell ile çıkmak yerine Pique'nin uzunları, sağda Alves'in git-gelleri ve Xavi'nin hükümdarlığı. Arsenal bu dönemden 0-0 ile çıkabildiyse Almunia'nın ellerine ve Tanrı'ya şükretmeli. Bu baskıya rağmen rakip kalede iki pozisyon bulduklarını da not düşmek lazım. %75 ile topa sahip olan takımın peşinden koştururken de iki telef verdiler. Arşavin sakatlandı mı bundan emin değilim. Kafa kafaya gittiği şampiyonluk yarışında 10 gün sonra Santiago Bernabeu'ya gidecek olan Guardiola'nın bu maçtan önce Mallorca deplasmanında Messi ve Xavi'yi yedek başlatması da Emirates istilasının bir parçasıydı. Devre arasına girerken topa sahip olma %72 Barcelona, telef olan Arsenal'li iki, adamı deli eden spiker birdi. İkinci yarı topun "Yuvarlağım ama benden bu kadar" deyişiyle başladı. Onları kurtaran Almunia bunu, yedi; onları kaçıran İbra bunu attı. Futbol işte! 2-0 sonrası Premier Lig-La Liga arasındaki tempo farkıdır. Arsenal'in atletleri ayakta kaldı. Arsene Wenger'in Ebou değişikliği oyuna özellikle ikinci yarıda damga vurdu kenarda oyunu tutacak alternatifi olmayan Guardiola ise skoru yeterli gördü. İngiliz takımının kenardan gelen İngiliz'in yardığı yine Barça'nın sol içi. En zayıf karınları. Ardından Fabregas penaltıyı Puyol'dan aldı, arkadan yaslanacağının farkındaydı. 80'den sonra ekrana bakanın sanırım hiç bitmesin diyeceği bir maç izledik. Rövanşta Fabregas'sız Arsenal, Puyol ve Pique'siz Barcelona karşısında ne yapar? Ben olsam La Boqueria'da yemek yemeden dönmezdim... Son olarak Almunia'nın selamı var. Elinizdeki siyah-beyaz divx filmleri, Arsenal Kulübü-Londra adresine yollayabilirsiniz (!) Messi demeden yazı bitti. İyi mi (!)

30 Mart 2010

Maradona'nın Hain Köpeği

Köpeğin insanı ısırması haber değil mi? O insan Maradona ise haber! Arjantin'deki evinde köpekleriyle oynarken, biri suratını dağıtmış Maradona'nın. Yüzünde ısırıklar, dudakları parçalanmış. Ameliyat sonrası durumu iyi. Köpeklerden anlamam ama cinsini merak ettim. İnsan Maradona'nın köpeği deyince bir de böyle bir vukuatı duyunca sert arkadaşlardan biri zannediyor. Isıran köpeğin cinsi Shar Pei. Bakındım şöyle, pek Maradona'nın yüzünü ısıracak asabiyette bir hayvana benzemiyor (sakin, iyi huylu, sahibine sadıktır diyor) ama bir bilen varsa da paylaşsın tabii.

Arsenal vs. Barcelona?


Rijkaard&Elano&Leo Franco

Son 20 yılda futbol çok yeteneği yiyip bitirdi. Değişen sistemlere, hızlanan oyuna ayak uyduramayanlar çemberin dışında kaldı. 90'ların klasik kanat oyuncuları mesela. Steve McManaman'ın Real Madrid kariyeri aklıma gelir her seferinde. Bugünden de Quaresma, Mancini örnek olabilir. Bir de başlıkta adı geçen Elano. Orta sahasının skora katkı yapmadığı bir takımın şampiyonluk şansı yok gibi artık futbolda. Ya Cristiano Ronaldo, Messi gibi rakibi tek başına deviren adamlara sahip olacaksınız ya da sezon genelinde orta sahanız, forvetle gol yükünü paylaşacak ve her biri asist hanesinde bir elin parmaklarını geçecek. Bursaspor'u bugün zirvede tutan bu paylaşımdır zaten. Elano da günümüz futbolunda mevkisini kaybeden adamlardan. 10 numara mı? Sağ açık mı? İkinci forvet mi? Ön libero. Hepsinden bir tutam olduğunda işte bu performans çıkar ortaya. Sezon biterken, iyi top atıyor denilen Elano'nun asist hanesinde sıfır yazması istatistikçilerin hatası değil! Arda'nın sezon başında oyun kuruculuğa soyunduğu dönemdeki performansını tahmin etseler bugün Galatasaray'a Elano formasını giydirmezdi teknik kadro ve yönetim. Geriden iyi çıkan Lucas Neill transferi sonrasında bile Elano rakip sahaya 20 metre daha yakın oynamayı başaramıyorsa bu elbette ki o göbekteki iki partnerinin yerinde sayan (Mustafa Sarp) ve geriye giden (Mehmet Topal) performansı yüzündendir. Sezon başında anlattığım yerli ve yabancı arasındaki kalite makası da budur zaten. Her koşu istatistiğinde takımının ilk beşinde olan bir adamın saha içinde hayaleti oynamasını da "Alex koşmuyor"cular açıklasın; ne yapayım! Rijkaard, Linderoth'un gidişi sonrasında yeni bir ön libero almayarak Elano'nun da yolunu taş dizdi. Oyun melekeleri, adam geçmek, şut atmak, son pası vermek olan bir adamı, rakip kaleden 50 metre uzakta oynattığınızda da 90 dakikada ancak iki 40 metrelik diyagonal pasına mahkum kalırsınız. Onu 20 yıl önce Cevat Prekazi de atıyordu!
****
Bir sezonda en büyük rakibiyle oynadığı iki derbide de skora direkt etki eden bir kaleci eğer sezonun diğer 32 haftasında şapkadan tavşan çıkartmamışsa işi zor. Türkiye'de artık faşizanlığa varan yerli-yabancı futbolcu/teknik adam süzgecinden bakmıyorum Leo Franco'ya. İyi futbolcu, iyi teknik adam vardır sadece!
Transfer olduğunda daha ortalıkta Rijkaard yoktu. Madem herkes şimdi çuval diyor ben de demiştim diyeyim o zaman. 8 Mayıs 2009'da çuval gibi kalecidir demişim Leo Franco için. Bonservisi yok, Atletico Madrid'de 5 yıl oynadı referansları imza attıranlara elbette ki cazip gelmiştir. Buradan sonrası ise Rijkaard'ın sorumluluğu altında. Barcelona'da ilk yılında Rüştü kötü oynadığında kaleyi gözü kapalı Valdes'e teslim eden Rijkaard'ın, demek ki 7 yıl sonra refleksleri Leo Franco gibi zayıflamış!..

Rijkaard ve Servet Çetin

Derbi sonrasında basın toplantısında ilk konuşan Servet'ti. Kaybedilen bir derbinin ardından konuşmak zordur. Servet de kaybedilen her maçtan sonra aslında aynı şeyi söyler: "Yeteri kadar mücadele etmedik." Yeteneklerinin farkında olan ve kalbiyle oynaması gerektiğini bilen bir futbolcunun başka bir şey söylemesini de beklememek lazım. Servet haklı mıydı? Evet. Derbiler kaybediler, hatalı goller de yenir ama o akşam Ali Sami Yen'deki 11 Galatasaraylı'nın oyuna konsantrasyonu, mücadelesi taraftarını tatmin etmedi.
Ardından Rijkaard geldi basın toplantısına. Haftalardır iyi oldukları dakikalarda kaçırdıkları gollerden dert yanıyordu. "Golü atamazsanız kaybederseniz"e getiriyordu lafı. "İyi mücadele ettik" deyince, doğal olarak medyadan Servet'in aksi düşündüğü yönünde bir soru geldi. Geride kalan haftalarda zaten problem yaşayan ikili için düello vaktiydi! Oynatmadığı maçtan sonra "Neden oynatayım?" dediği, -savunduğu Emre'yi bireysel hatası nedeniyle kulübeye yollayan- Rijkaard, oyuncusunun bu açıklamasına bozuldu. Benzer düşünmek zorunda değildiler ama Hollandalı usta bir manevrayla kapatacağı soruyu deşti ve takımının mücadele gücünden çok aklını kullanmadığını söyledi. Bu da direkt Servet'e giden bir kurşundu. Asıl sorun teknik adam ve futbolcunun bir ağızdan konuşmaması değil. Farklı düşündüklerinde nasıl anlaşacakları? Bu sadece Servet ile de sınırlı değil. Keita, Ayhan, Nonda, Mehmet Topal, Barış, Arda da sezon içinde teknik adamlarıyla sorun yaşadılar. Peki sorunların çözümünde tercümanlık yapacak olan kim? Mert Çetin. Aylar önce yazdım, Kapalıçarşı'da hanut işinde çalışanların İngilizce'siyle bu iş yürümez diye. Galatasaray yönetimi vizyondan bahsediyor ama 80 kelime ile konuşan bir tercümanı dünya markası hocasının peşine takıyor. Şimdi pratiğine bakın. Servet sıkıntılarını hocasıyla paylaşacak ve bu tercüman onun söylediklerini Rijkaard'a aktaracak! Hadi canım oradan! Teknik adam tercümanlığı, antrenmanda beşe iki oynarken kaytaranı uyarmak ya da oyuncu değişikliğinde bir cümle "çizgide oynayacaksın, sağa geçme demek" değildir sadece. Sezon başından beri bir tek gazeteye röportaj vermedi Rijkaard. Kimse kendisine tek soru soramıyor. Galatasaray TV'de iliştirilmiş gazetecilikle yöneltilen çanak sorularla da bu iş yürümez. Rijkaard'ın Türk futbolunu, Galatasaray'a dair fikirlerini 100 kelimelik dağarcığıyla "can you make some comment"çi Mert Çetin iletiyor futbolsevere. Madem Rijkaard deyince lafa Total ile başlanıyor bu da Total Kepazelik olarak geçsin kayıtlara...

Güle Güle Alp Can

Çocukluğumun geçtiği semtte bir abiydi, yeni yetmeliğimde yazılarını takip ettiğim bir gazeteci. Alp Can'ı kaybettik. Gelişim Spor'u aldım elime titreyerek, yine baktım künyeye. Güzel adamlar erken gidiyor bu dünyadan. Huzur bul Alp Ağabey...
(Fotoğrafı bana eşsiz arşivinden çıkartıp ulaştıran Coşkun Çelik kardeşime teşekkür ederim.)

Naklen Yayınlar

30 Mart Salı
21.45 Bayern Münich – Man. United (FUTBOL SMART)
21.45 Lyon – Bordeaux (EURO FUTBOL)
31 Mart Çarşamba
21.45 Inter – CSKA Moskova (FUTBOL SMART)
21.45 Arsenal – Barcelona (STAR TV)
1 Nisan Perşembe
22.05 Valencia – A. Madrid (EURO FUTBOL)
22.05 Hamburg – Standard Liege (FUTBOL SMART)
22.05 Benfica – Liverpool (CNN TÜRK)

28 Mart 2010

Real Madrid 3 - A. Madrid 2

Atletico Madrid, Barcelona'ya sezonun ilk mağlubiyetini tattırdığı maçın ardından-payım vardır tabii:)- kulüp başkanı Enrique Cerezo ligi güzel özetlemişti aslında: "Real Madrid her sezona 9 puan önde başlıyor. Bizi iki maçta da yeniyorlar biz de Barça'yı evimizde yeniyoruz". Yalan mı! Takım arkadaşına sırtıyla pas veren bir adamın santfor olduğu, 10 numarasının bu dünyadan mı acaba tereddüt yaşattığı bir takımla şampiyonluk yarışı veriyorsanız işiniz zor. Üstelik o takım bir gece önce kağıt üzerinde zorlu görünen Mallorca deplasmanından 3 puanla dönmüşse. Aradaki puan farkı 34 de olsa derbi derbidir diyeceğim ama Real Madrid'in son 10 yıllık vadede kabusu olduğu Atletico Madrid karşısında bir avans verip kazanması sanırım kimseyi şaşırtmamıştır. Yine basit bir hatayla, zamanlaması kötü bir müdahale sonrasında yediler golü. Atletico Madrid'in Galatasaray deplasmanına bile tek forvet çıkarken, Santiago Bernabeu'ya Forlan-Agüero ikilisiyle ayak basması da ilginç tabii. İlk yarıda orta göbeğin kötü oyunu yüzünden zorlanan ve Ronaldo'nun ayağına kalan Real Madrid, 15 dakikada bitirdi Atletico Madrid'i. Bu sezon fazlasıyla yakından takip edilen Atletico Madrid'in artık ezberlenen defans hatalarının tekrarının olduğu 3 gol. Takımın hatları arasında kalite farkının bu kadar fazla olduğu az takım vardır Avrupa'da. Bu forvet hattına bu defans! Forlan'ın penaltısıyla fark bire indiğinde bile Real Madrid kazanır havası vardı. Real Madrid'in tek kaybı aradaki bir averajı eritmek oldu. El Clasico iki hafta sonra...

Galatasaray:0 Fenerbahçe:1

Maçın 3 dakikalık özet görüntülerini izleyen, bu 10 yıl önce Fenerbahçe'nin Johnson'un frikiğiyle kazandığı maçın benzeri diyebilir. Değildi. Fenerbahçe, net pozisyon üretemediği, rakibine de 4 pozisyon verdiği maçtan 3 puanı bileğinin hakkıyla aldı. Fenerbahçe'nin ilk 15 dakikadaki oyunu rakip sahaya yıkma düşüncesi geçmiş maçlarda Rijkaard'ın oyunu kendi sahasında kabul etme anlayışı gibi görülebilir ama bu da değildi. İlk çeyrek, orta sahada Galatasaray'ın yine çaresiz olduğunu gösterdi. Emre ve Cristian'ın olmadığı Fenerbahçe göbeğinde Selçuk ve Mehmet Topuz'a yakın oynayan Alex, karşılarındaki üçlüye üstünlük sağladılar ve maçı tabelada olmasa bile pratikte sahada aldılar o dakika. Oyunu bırakın iki taraflı oynamayı, tek yönünü bile beceremeyen Galatasaray'ın orta üçlüsü olmayınca, bir derbiden 4-0-3 ile 3 puan çıkarmanız beklenemez. Kanatlarda Fenerbahçe'nin iki adamı da rakip kademesine girerken aralarındaki mesafeyi korudular ve birini ekarte eden Galatasaraylı, ikincide duvara çarptı. İki takım koşu toplamlarından çok; koşu tiplerine bakmak lazım. Galatasaray'da koşan adamlar rakibe refakat eden mesafedeyken, Fenerbahçe'nin her koşusu rakibin ya ensesinde ya burnunun dibindeydi. İki takımın forvet arkasında oynayan Alex ve Elano'nun ayağına -yeri önemli değil- top geldiğinde hangisinin daha boş alan bulduğu da zaten bunun göstergesi. Daum'un "beraberlik de benim" oyun anlayışını Galatasaray, 30. saniyede kırabilirdi. İkinci yarının başında Giovani'nin golü de galibiyeti getirebilirdi ama Rijkaard'ın haftalardır çektiği sıkıntı bu. Trabzonspor maçını da net iki pozisyon kaçırdıktan sonra bireysel hatayla kaybetmişlerdi. Yine öyle oldu. Leo Franco'nun uyuduğu pozisyon ve Fenerbahçe'de 5 yıl daha kalmayı garantileyen (!) Selçuk'un golü sonrasında kalan 25 dakikada sakat Arda (ısınırken yere eğilemeyen) tercihi, Galatasaray'ın son sanşını da tüketti. Kazanan Fenerbahçe'de "gol attı" diye Selçuk'u tercih etmezseniz ;maçın adamını seçmekte zorlanırsanız. Takım olarak bir standart tutturdular. Hepsi maçın adamıydı. Galatasaray tarafında maçın adamını bulmak için ise çok kafa patlatır, laf olsun diye belki "Lucas" derseniz. Bu da iki takımın; pardon biri takım olmayı başarmış; diğeri ise yaptığı transfer yanlışları yüzünden bu sezon Beşiktaş maçı dışında büyük maç kazanamamış bir 11'in farkıdır zaten. Galatasaray (su şisesi yüzünden bir maç sahası kapanır), şampiyonluk yarışından ve ikincilik potasından da düştü. "Total Futbol" diye başlanan ama orta sahada yanlış adamlar yüzünden "Topal Futbol" olarak biten bir sezon olarak yazılabilir kulüp tarihine. Yarından itibaren Servet-Rijkaard kavgası büyüyecektir. Kaybeden de yolcu da Servet olur. Kaybettiği havayı tekrar yakalayan Fenerbahçe'nin bir sonraki finali Beşiktaş derbisi olacak. Gerçek sezon finali de o derbidir...