Ne Dünya
Kupası ne de Avrupa Şampiyonası’nın olmadığı –evet Konfederasyon Kupası bir
ısınma turu- tekli bir yılın sezon finalinde Cardiff’te Real Madrid, Juventus’u
ezerek Şampiyonlar Ligi finalini alırken yine öncesinde ve sonrasında insan
hikayeleri aktı önümüzden. Bir zamanlar Real Madrid forması giymiş sekiz adamı
bir araya getiren fotoğraf karesi kimilerini gençliğine, kimilerini çocukluğuna
götürdü. Fotoğrafta Zinedine Zidane ile Cardiff hatırası pozu veren Karembeu,
Raul, Roberto Carlos, Mijatovic, Salgado ve Seedorf, kariyerlerinde toplam 21
Şampiyonlar Ligi kazanmışlardı ve hepsi; futbolculuğunda bir, teknik
adamlığında geçen sezon bir Şampiyonlar Ligi kazanan Zidane’a destek için
oradaydılar. Bu fotoğrafı sosyal medyada paylaştığımda, bir okurun Sergio
Ramos, Ronaldo, Casillas-Bale ve Marcelo’nun yer aldığı bir reklam çekiminin
fotoğrafını iliştirdiği “Ne var ki; bu karedekiler de 16 kupa kazandılar”
cevabı, sorusu ya da serzenişi bu satırları yazdırdı.... İki fotoğraf
arasındaki farkı, 140 karakterle anlatamazdım elbette.
Aktif
kariyerlerine devam eden futbolcuları sponsor çekiminde bir araya getirmek
kolay. Zor olan ise futbolu uzun yıllar önce bırakmış, sonra yalnız kalmış ya da
çevresi daha kalabalıklaşmış, başarmış ya da başarısız olup dibe vurmuş,
hatırlanan ya da unutulan 40 yaş üstündeki bu adamları, hayatların bu dertleri
ve tasalarını bir kenara bırakıp Zidane’ın yanına koşturan duyguyu
yaşatabilmek. Atılan ve kaçırılan gollerin, kazanılan ve kaybedilen kupaların
yanında futbolculuğun emeklilik döneminde eski dostun başarısı için koşup
gidecek kadar anı biriktirmek, iyi hatırlanmak ve iyi hatırlamak…
Peşinen
söyleyeyim, fotoğraftaki sekiz adamın en yeteneklisi de Zidane’dı, bugün
futbolculuk kariyerleri sonrasında aralarındaki en başarılı insan da Zinedine
Zidane. Dışarıdan bakınca kupa sayarsın, teknik adamlığını sorgularsın ama bu
onların umurunda mı? Hayır…
Şampiyonlar
Ligi finalinin ardından geride kalan haftada yine insan ilişkilerinin kaosa
dönüştüğü, egoların çarpıştığı, kalplerin kırıldığı, onarılmaz yaraların
açıldığı, saygının sevginin çöpte arandığı Türk futbolunda işte unutulan budur...
Kimin kaç para kazandığı, oynadığı kulübün müzesine kaç kupa eklettiği, nasıl
harika ortalar yaptığı, usta golcülüklerinin, belden su alan çalımlarının
hikayesi unutulur gider. Çok hatırlamak isteyen de Google’ı tıklar, geçer...
Mühim olan iyi anılar, dostluklar biriktirmek değil mi hayatta. Elimizde olsa,
geçmişimizi mi değiştirmek isteriz yoksa geçmişte mutlu olduğumuz bazı anların
hakkını veremediğimize karar verip o onları tekrar doya doya yaşamak mı
isteriz? Bizim futbolumuzda kıranı, kırılanı, yöneticisi, gazetecisi,
futbolcusu, taraftarı, çok seveni, nefret edeni posteri asanı, formayı yakanı
her kimse; Predrag Mijatovic’in geçen hafta İspanyol gazetesi El Mundo’ya
verdiği röportajdan bazı satırlarla yüzleşmeye davet ediyorum ve soruyorum: “Acıları
ve sevinçleri anlayabilmek için öznesi siz mi olmak zorundasınız?” Ya da
kısaca: “Değer mi?” Söz Real Madrid’e 1997’de Juventus’a attığı golle Şampiyonlar
Ligi Kupası’nı kazandıran Predrag Mijatovic’te. Herkesin yeni sezon öncesi
hayatının X raporunu alması dileğiyle…
“Bana 1998’te Amsterdam’da Juventus’a
attığım ve Real Madrid ile kupayı kazandığım golü soruyorsun. Neyle mi
değişirim? Oğlumun sağlığı için o golü feda ederdim diyeceğim ama çok daha
fazlası. Hayatta ne kazandıysam, oğlumun yaşıyor olması için verirdim. Andrea
iki yaşından itibaren beynindeki rahatsızlık nedeniyle konuşamadı, yürüyemedi,
evde bizimle iletişim kuramadı. Biliyor musunuz, bana bir gün “Merhaba baba,
nasılsın” demesi için bile her şeyimi verirdim. Futbolu bıraktıktan sonra
futbolun yerine bir şeyi koyamadığımız için hayatta zorlandığımızı söylüyorlar.
Futbol kariyerimin en güzel yıllarında oğlumun hastalığıyla boğuştuk. Futbol
sahasında bazen uçacak kadar formda ve iyi hissedersiniz kendinizi ama ben
çocuğumun yanına gittiğimde onun için bir şey yapamadığımdan kendime “Sen bir
hiçsin” diyordum. İnsan hastane odalarında gecelerini geçirince kendisine bu
soruyu soruyor. “Kimim ben?” diyordum. Cevap, “Kimse” idi. Yıllar boyunca onu
hayatta tutmaya çalıştım ama başarılı olamadım.”
Predrag
Mijatovic, 48 yaşında. Partizan, Valencia, Real Madrid ve Fiorentina’da 13
sezon forma giydi. Kariyerinde İspanya Ligi şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası,
Şampiyonlar Ligi Kupası var. Mijatovic büyük futbolcuydu. Oğlu Andrea, 2009
yılında 15 yaşında hayatını kaybetti…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder