31 Ekim 2012

Üç Pasaport Eskiten Çocuk


Bir başka takıma, bir başka şehire gitmek zordur. Bir başka ülkeye, dilini bilmediğin topraklara gitmek ise bir kara delik sanki. Hele bunun için ilk kez valiz topluyorsun, karıncalanır vücudun, ürperirsin, üşürsün, yalnızlık sarar dört bir yanını kalabalıklar içinde. Futbolun en esaslısının oynandığı ülkenin başkentindeydiler.  Kalabalık şehrin banliyösünde ağaçlar arasına gizlenmiş, kapısından içeriye gazeteci sokulmayan bir otel. Perdeleri sıkı sıkıya kapatılmış, hep akşamı yaşayan odada bir akşamüstü sohbetiydi onlarınki. “Kralını oynarım ağabey, biliyorsun beni” dedi. Diğeri cevap verdi: “Biliyorum, bilmez miyim, sen de bu özgüven oldukça geçemeyeceğin defans yok.”İyi ki varsın ağabey” dedi, futbolcu. Adam “Sen de kardeş, sen de iyi ki varsın. Gurur duyuyorum seninle” dedi. Kardeş değildiler, adam gazeteci kimliğini de odanın dışında bırakmıştı, iş değil dostluk saatiydi. “Hatırlıyor musun yıllar önce bana uçakta bir deplasman dönüşü ne demiştin? Alt yapıdaydın.” Futbolcu gülümsedi, “Hatırlamaz olur muyum abi, ben yeteneğime güveniyorum ama A takıman çıksam bir yarıyı çıkartamam. Tempo çok yüksek orada. Kendimi geliştirmem lazım, özgüvenimi de böyle toparlarım” demiştim. “Ben de sana kaç pasaport eskittin daha 18’ine gelmeden?” diye sormuştum dedi adam.  “Üçtü değil mi?” Sağ açıkta başlayan kariyerinde milli takımların alt yaş gruplarında her zaman aranan adam olmuştu. O milli maç senin, bu milli maç benim derken de üç pasaport birden eskitmişti. Futbolcu olanı oturduğu koltukta dizlerini karnına çekti, başını öne eğdi ve adama “Burada da en iyisini yapacağım ağabey” dedi. “Çok çalışacağım, ben güçlü olduğum sürece bu takımda banko oynarım. Kimse bana yapamadı, gerdi döndü diyemeyecek. Artık aklımda olan tek şey futbol” derken de sanki uzak köşeye plaseye bırakmış gibiydi. “Goolll” diye bağırmak geçti adamın içinden... Memleketin en kalabalık şehrinde, en kalabalık semtlerden birinde sokak aralarında futbol oynayarak büyümüştü her çocuk gibi ama onun Tanrı vergisi yeteneğini semtin ağabeyleri keşfetmişti. Fedakar babaları, onun ve kardeşinin bir dediğini iki etmemiş, onları mutlu birer çocuk olarak büyütmüştü. O bu büyük Avrupa şehrine gelmeden önce de kazandığı paralarla, önce ailem demişti. Odada birbirlerine sarıldılar, çocuk, adının yazılı olduğu yeni takımının formasını imzaladı.  

Arda Turan, 25 yaşında. Bayrampaşa’da büyüdü. 8 yaşında Altıntepsi’de futbola başladı. 12 yaşında Galatasaray alt yapısına geldi. Bir yıl sonra uzaktan izlediği, maçlarda toplarını topladığı ağabeyleri Parken’da UEFA  Kupası’nı ardından Monaco’da Süper Kupa’yı kaldırdı.  Atletico Madrid’de ilk günden itibaren onbirin değişmezi olan Arda Turan, birinci sezonunda Bükreş’te UEFA Kupası’nı ardından Monaco’da Süper Kupa’yı kaldırdı. Özgüveni hep vardı artık ağabeyleri kadar da koşuyordu... (442-Türkiye/Ekim 2012)

Hiç yorum yok: