1 Aralık 2012

21:20'da Santiago Bernabeu'da


"2012'nin en iyi teknik direktörü mü? Guardiola tatilde, Del Bosque'nin 3 ay maçı yok. Benim düşünecek vaktim yok. Onlara sorun."
"Santiago Bernabeu'da derbide beni yuhalamak isteyen taraftarlar varsa; bilsinler ki 21:20'de sahada olacağım." 
 "Atletico Madrid, derbiye büyük beklentilerle geliyor. Sahada göreceğiz."

Hagi / FourFour Two'da

Gheorghe Hagi, FourFourTwo’da!

Geçen ay Türkiye’nin Gelmiş Geçmiş En İyi 100 Yabancı listesinde zirvede yer alan Gheorghe Hagi, bu ay FourFourTwo’nun kapak konuğu...

Beş yılda ardında bıraktığı kupalar bir tarafa, Türk futbolunun damarına güzel futbol zehirini aşıladı ve bir oyuncudan beklenenlerin çıtasını epey yukarıya taşıdı. Topa dokunuşu, topu sürüşü, sahadaki duruşu, her şeyi bir farklıydı. Hagi, bu topraklarda tarih boyunca silinmeyecek bir iz bıraktı. FourFourTwo, onu doğduğu topraklarda ziyaret etti ve ondan hikâyeyi en başından dinledi. O da pişmanlıklarını, Cruyff’tan öğrendiklerini, IQ’sunu, Galatasaray’a bir gün yeniden dönüp dönmeyeceğini, neden Popescu’yla aynı odada kalmadığını sektirmeden anlattı.
Hagi FourFourTwo’ya ne dedi?
“Ben gelirken adaptasyonun ne kadar önemli bir şey olduğunu biliyordum. Onun için oda arkadaşım olarak Bülent Korkmaz’ı tercih ettim. Oysa takımda Popescu da vardı ama biz hiçbir zaman onunla aynı odada kalmadık. Bir an önce Türkçe’yi öğrenmek istiyordum. Bu durum adaptasyonumu hızlandıracaktı.”
“Cruyff’la çalışmak rüya gibiydi. Taktiksel anlamda bana çok büyük katkısı oldu. Galatasaray’a transfer olduğumda zihinsel olarak çok donanımlı hale gelmiştim. 31 yaşımdaydım ve artık futbolu daha çok vücudumla değil kafamla oynuyordum.”
“Teknik direktör olarak yaptığım hataları zaten biliyorsunuz. Tekrar etmeme gerek yok. Oyuncu olarak da sahada yaptığım hatalarım var. Sertliğim, oyun içerisinde yaptıklarım... Şimdi bunları da düzeltmeye çalışıyorum. Mükemmel bir insan yoktur zaten.”

“Oğlum Fenerbahçe’ye gideceğim derse itiraz etmem. Türkiye’deki en güzel manzaralardan biri aile fertlerinin içerisinde Fenerli baba, Galatasaraylı anne, Beşiktaşlı çcouk gibi çeşitliliklerin olması. Sporun güzelliği bu. Ben asla oğluma ne yapacağını söyleyemem, aksine ona destek çıkarım. Ne isterse arkasında olacağım. Ama her zaman kararı kendisi alacak. Daha sonra ileride benden şikayetçi olmasını istemem.”

30 Kasım 2012

Hafta Sonu Futbol

30 Kasım Cuma
18:30 Spartak Moskova - Zenit  @Lig TV 3
20:00 Galatasaray - Gaziantepspor @Lig TV
21:30 Fortuna Düsseldorf - Eintracht Frankfurt @TRT Haber

1 Aralık Cumartesi
14:00 Boluspor - Ankaragücü @TRT 1
14:45 West Ham United - Chelsea @Lig TV 3
16:00 Karabükspor - SB Elazığspor @Lig TV
16:30 Schalke 04 - Mönchengladbach @TRT Haber
17:00 Manchester City - Everton @Lig TV 3
19:00 Orduspor - Beşiktaş @Lig TV
19:00 Akhisar Belediyespor - Bursaspor @Lig TV 2
19:00 Konyaspor - Karşıyaka @TRT Spor
19:00 Samsunspor - Bucaspor @TRT Web
19:30 Reading - Manchester United @Lig TV 3
19:30 Bayern Münih - Borussia Dortmund @TRT Haber
21:00 Barcelona - Athletic Bilbao @NTV Spor
23:00 Real Madrid - Atletico Madrid @NTV Spor

2 Aralık Pazar
11:30 Anzhi - CSKA Moskova @Lig TV 2
13:30 İstanbul BB - Sivasspor @Lig TV
14:00 Denizlispor - Manisaspor @TRT Spor
16:00 Antalyaspor - Mersin İY @Lig TV
16:00 Lazio - Parma @TRT Spor
16:30 Hoffenheim - Werder Bremen @TRT Haber
18:00 Deportivo - Real Betis @NTV Spor
18:00 Norwich - Sunderland @Lig TV 3
18:30 Wolfsburg - Hamburg @TRT Haber
19:00 Kayserispor - Fenerbahçe @Lig TV
19:00 Eskişehirspor - Kasımpaşa @Lig TV 2

3 Aralık Pazartesi
20:00 Gençlerbirliği - Trabzonspor @Lig TV

29 Kasım 2012

İntikam Soğuk Yenen
Bir Yemektir

Stoper yerden uzun oynadı, orta saha yuvarlağının kendi kalesine bakan bölümünde buluştu topla, pas gelirken arkasını kollamıştı oyunu açabilmek için; rakibin sert adamlarından biri  hamlesine hazırlanıyordu ve aşil tendonunda yanmayı hissetti… Yere düştü, faul düdüğü acısına karıştı. Dizlerini karnına çekti çocukluğundaki gibi... Çevresinde bir kavga gürültü kopuyordu ama acıdan gözünü açamadı. Doktor, konçun üzerinden spreyi bastı, mucize bir ilaçtı bu... Sedye ile kenara aldılar, ayağa kalktı, bileğini denedi, “İdare eder ama yarın kimbilir ne çıkacak” dedi kendi kendine. Hakem “Gel” deyince attı kendini tekrar sahaya. Çok değil, 10 dakika sonra rakip kalecinin degajında aşiline basanla kafa topuna çıktı ve dirseğini rakibinin suratında test etti. Evet, yüzünü dağıtacak kadar sağlamdı kemiği... Uzun bir düdük sesi geldi, hakemin çıkardığı kartla rakibin yüzü aynı renkteydi. “İntikam sıcak yenen bir yemektir” dedi; kimseler duymadı ve soyunma odasının yolunu tuttu.
Biliyorum, intikam kulağa hoş gelmeyen bir kelime ama gelin görün ki; hayata dair işte... Hikayenin kahramanı futbolcu için intikam sıcak yenen bir yemekmiş ama 250 yıl önce Pierre Ambrois Francois Choderles de Laclos , “Tehlikeli İlişkiler”i kaleme alıp bir satırında “İntikam soğuk yenen bir yemektir” dediğinde kendisinden etkilenen çok insan oldu dünyada... Hikayenin bundan sonraki kahramanları gibi... Hepsinin bir hesabı vardı ve kapatılması gereken tarihi onlar belirlediler. 
Cantona, formasının yakalarını indirmeye karar verdiği sezonun hemen ertesinde Alex Ferguson kaptanlık pazubandına ona verdi. Doğrusu kaptan olmak için yaratılmıştı. Yetenekse, yetenek, liderlik ise liderlik ve saha içinde rakibe bir adım geri attıran sertlikse sertlik. Gün gelecek, Old Trafford tribünlerine dolduran taraftarlara tezahürat yapmadıkları ve takıma yeterli destek vermedikleri için “Karidesli sandviç yiyor ve sürekli gol istiyorlar” diyerek futbolun ayar tarihine adını altın harflerle yazdıracaktı. 97-98 sezonuydu. Ligin 9. Haftası, rakip Leeds United. Norveçli’ye çelme takma istedi ama başaramadı ve ters basan ayağı onu boylu boyunca yere serdi. Acı içinde kıvranırken, Norveçli, hakeme onun numara yaptığını ve kırmızı karttan yırtmak için kıvrandığını anlatmaya çalışıyordu. Bunu duydu ve hiç unutmadı. Sedye ile kenara aldılar, doktor dizine buz torbasını koyarken; gözlerini kaçırdı. Yere düşürken kulaklarında patlayan sesi birileri daha önce anlatmıştı ama o ilk kez duyuyordu. Bağlar kopmuştu işte, neden söylemiyorlardı ki! Ertesi gün sezonu kapadığını açıkladılar. Manchester United o sezon şampiyonluğu Arsenal’e kaptırdı, yorumcuların ortak fikri, “O olsaydı Wenger bu kupayı alamazdı” oldu. Sonra döndü sahalara ve dört yıl sabretti. Bir yerde karşısına çıkacaktı. En nefret ettiği formayla karşısına dikildiğinde, 85 dakika daha sabretti. Norveçli artık Manchester City forması giyiyordu ve o gün o dakikada olandan sonra kimse maçın sonucunu hatırlama ihtiyacı hissetmedi. Tercih ettiği intikam şekli, uçan tekmeydi, büyük bir hınçla Norveçli’nin dizine krampon darbesini indiriverdi. Sonra bir gün oturdu otobiyografisini yazdı ve meşhur 85. dakikayı “Yeteri kadar beklemiştim. Onu fena s... Top ortadaydı ve darbeyi indirdim ve bana bir daha sakatlık numarasından bahsetme dedim” diyerek anlattı. 

 41 yaşındaki Roy Keane, 12 yıl Manchester United forması giydikten sonra Celtic’de futbolu bıraktı. Sunderland ve İpswich Town’da teknik adam olarak çalıştı. Geçen ay adı Kasımpaşa ile anıldı ancak eşinin diretmesi üzerine Türkiye’de çalışmaktan vazgeçti. “Norveçli” Alf İnge Haaland, 40 yaşında. Manchester City’den ayrıldığında 31; Norveç 3. Ligi’nde Rosseland’da tekrar futbol oynamaya karar verdiğinde 39 yaşındaydı. Futbolu bırakmasına sebep olanın Roy Keane’nin sakatladığı dizi olmadığını söyledi ama...

81’in kışıydı; La Liga’da 15. hafta… San Mames tribünleri en nefret ettikleri iki formadan birini sahada görünce yine çılgına döndü. Barcelona klasik formasıyla sahadaydı ve sarı saçlı Alman genci orta sahada en büyük kozlarıydı. İyi başladılar oyuna, 19 dakika geçmişti ilk düdükten bu yana. De Andres’den topu şık bir çalımla kurtaran sarı saçlı Alman genci karşısında onu buldu, daha doğrusu tekmesini. San Mames tribünleri ayağa kalktı, yerde kıvranan Alman’ın çevresine toplanan takım arkadaşları Athletic Bilbao’nun stoperinin az önce kahkaha atmış bakışını görünce çılgına döndüler. Sarışın genci kenara aldılar, iki gün sonra da Köln’e ameliyat için gönderdiler. Diz bağları kopmuştu ve tıp o günlerde bu sakatlıklar için temiz bir yıl yazıyordu. 82’nin yazında Arjantin’i uçuran müthiş yeteneği kadrosuna kattı Barcelona. Almanya Milli Takımı’nda oynamayı reddeden asabi sarışın çocuk da o sezonun sonuna doğru artık sahalara dönmüştü. Fikstür çekildi ve Alman, Athletic Bilbao maçını bir kenara not etti. 24 Eylül’de Camp Nou’ya geleceklerdi. Dizinin parçalayanla görülecek bir hesabı vardı. İntikam, evet soğuk yenilen bir yemekti ama doğru servis edilirse!.. Basklılar sahaya çıktığında onunla göz göze geldi ve oyun başladıktan sonra da fazla bekleyemedi. Yakaladığı ilk pozisyonda tekmeyi savurdu Barça’nın sarışın Alman’ı. Bilbao’nun stoperi sağlam adamdı ama Alman da tekmenin hakkını verememişti, Basklı zıpladı ve kurtuldu. Yüzünde onu sakatladığı andaki gülümse belirdi. Bilbao’nun stoperi hesap kesmek için uzun vadeyi sevmezdi. Gözüne bir başkasını kestirdi; Tangocu’yu! Orta sahada arkadan hışımla yanaştı ve rakibini Camp Nou’nun çimlerinden kazıdı. Futbol tarihi çok faul görmüştü o güne kadar ama bu kadar acımasızını kimse hatırlamıyordu. Arjantinli 10 numara acıdan bayıldı; bileği kırılmıştı. İki yılda iki Barcelona’lıyı sakatlayan Basklı, o pozisyonda sadece sarı kart gördü. Sarışın Alman intikamını alabilseydi, Arjantinli’nin de intikam almak belki aklından bile geçmeyecekti . Bir yıl sonra Santiago Bernabeu’da intikam zincirinin üçüncü halkasında Arjantinli’nin meydan kavgasını başlatmak için iki sebebi vardı. Birincisi bir yıl önce kırılan bileği. İkincisi, o gece 1-0 kaybettikleri Kral Kupası finali... Bilbao’luların arasına daldı ve uçan tekmelerle önüne gelene saldırdı. 

Andoni Goikoetxea, 56 yaşında. 12 yıl Athletic Bilbao, 3 yıl Atletico Madrid formasını giydi. Önce Schuster’i ardından Maradona’yı sakatladı ve Mourinho’dan önce Katalanlar’ın bir numaralı düşmanıydı. “Bilbao Kasabı” lakabını çok sevdi. Maradona’yı sakatladığı gece giydiği kramponları hatıra olarak saklıyor. Sarışın Alman, Schuster, Barça’dan sonra Real Madrid ve Atletico Madrid’de de forma giydi. Real Madrid’i teknik adam olarak şampiyon yaptı. “60’ların futbolu oynanıyor” dediği Türkiye’de Beşiktaş’ta tutunamadı. Maradona, ertesi sezon Napoli’ye gitti, dünyanın en iyisi oldu. En büyük hayali teknik adam olarak Arjantin’i çalıştırmaktı. Kabusu oldu... 

Uçak Barajas Havaalanı’na indiğinde ufak valizini aldı ve kendisini kapıda karşılayacak olanları bekletmemek için hızlı ön tarafa yöneldi. Madrid’in yaz sıcağı çekilmezdi. Pasaport kuyruğunda beklerken telaşlandı, bir de görevli uzun uzun evraklarını inceleyince ter bastı koyu tenine. Çıktığı kapıda üzerinde isimler olan tabelalara tek tek göz gezdirdi. Eşofmanlı birilerini aradı. Geç kalmıştı işte, gitmişlerdi; ya da hiç gelmemişlerdi. Montonun cebinden kağıt parçasını çıkardı, ezberlemişti aslında ama olsun dilini bilmediği ülkede okutursa daha rahat anlaşırdı. Görevli olduğu kıyafetinden belli 50 yaşlarında bir adama yaklaştı ve kağıdı uzattı. “Ciudad Deportiva-Real Madrid” dedi görevli. O kadarını o da biliyordu!.. 4-5 kelime İspanyolca öğrenmişti. “Donde?” (Nerede) dedi. Olacak gibi değildi. Havaalanı görevlisi, bir kelime İspanyolca duyunca, motor gibi konuşmaya başlamıştı. “Grazie” dedi. İtalyancaydı ama olsun, İspanyol anlamıştı... Metro için cebindeki dolarlar işe yaramadı ama taksicinin söylediği rakam kafasına yattı. Real Madrid o yıllarda Paseo de la Castellana’daki tesislerinde idman yapıyordu. Bir zaman sonra şehrin içinden çıkıp havaalanı yakınındaki Valdebebas’a taşınacaklardı bir zaman sonra ama koyu tenli çocuk o günleri o formayla göremeyecekti. Kapıda adını söyledi, anlamadılar. Pasaportunu çıkardı, genç güvenlik görevlisi ismindeki iki o harfine takıld: Neden yanyanaydılar ki! Yanındakine de pasaportu gösterdi ve parmağıyla ismi işaret etti, güldüler... Sonrası biraz daha kolay oldu. Önce onu havaalanına almaya gelecek olan kulüp görevlisinin “Unuttum” dediğini öğrendi. Bütün bunları bir kenara yazdığından habersizdi, yıllar sonra anımsayacaktı yazdığını... B Takımı’na aldıklarında 16 yaşındaydı. İspanya için erken değildi ama takımın adı Real Madrid’di. Büyük ustalar, kadife kramponlar... Bir yıllığına kiralık verdiler. Leganes’i sevdi, ufaktı ama güzeldi. Ertesi sezon Barselona şehriyle, Espanyol kulübü sayesinde tanıştı. Madrid’den sonra denizi olan bir şehir ona iyi gelmişti. Hem kendi ülkesinden gelen kaçak çalışanlarla da sohbet edebiliyordu arka sokaklardaki kafelerde. Raul, Morientes, Guti, Anelka... Real Madrid’e ne zaman dönse; ona sıra gelmiyordu. Bir de tesislerde kimse konuşmuyordu onunla.. Kulüp, Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kazanırken, o ekran başındaydı ve Mallorca yaşanacak yerdi. Luis Aragones de elinden tutmuştu. Real Madrid’de başkan değişince; yıldız transferi başladı ve onu gözden çıkardılar. Mallorca’da taraftar onu çok seviyordu ve Madrid’e geldiği gün yaşadıklarını, kendisini unutanları, “iki o” ile dalga geçenleri hatırladı. Hesabı kapatmalıydı. İspanyollar onu gibilerine “Bestia Negra” derlerdi. Başının belası oldu Real Madrid’in. Son Moix’de ve Santiago Bernabeu’da affetmedi Real Madrid’i.. Bir keresinde Bernabeu’da attığı golün ardından Real Başkanı Florentino Perez’in oturduğu tribüne doğru koştu ve gözgöze geldiler ya da o öyle sandı. Dört harika sezon geçirdi Mallorca’da. Bir beş yıl daha kalırdı ama “o şehri” çok sevmişti. El Born’da dolanmayı; Barceloneta’da elinde dondurma aylak aylak gezmeyi,; Balık Pazarı’ndaki El Quim’in hasta Barcelona’lı kirli sakallı şefini kızdırmayı özlemişti. Üstelik bu kez şefin takımına gidiyordu. Mallorca, onu aldığı fiyatın altı katına sattı Barcelona’ya.. Real Madrid Başkanı Florentino Perez, “Transferde ilk hak bizim” diye ortalığı bulandırmak istedi ama o çoktan Katalanların medarı iftaharı formayı sırtına geçirmişti. Geldiği sezon da sonraki sezonlarda da Real Madrid’in kabusu oldu. Mallorca formasıyla Real Madrid’e 7 gol atmıştı. Barça’da da durmadı... Sezon sonunda şampiyonluk kutlaması için Camp Nou’ya çıktıklarında, mikrofon kendisine geldiğinde, Madrid Barajas Havalaanı’na indiğinde 4-5 kelime İspanyolca bilen çocuk değildi artık. “Madrid’in p..., şampiyonu selamlayın” diye haykırdı. 100 bin Katalan çılgına dönmüştü. Sahadaki kalabalığın arasından biri ona “Afiyet olsun” dedi ya da o öyle sandı... İntikam soğuk yenen bir yemekti ve doğrusu şehrin havalı şefi Ferran Adria bile El Bulli’de böylesine lezzetlisini pişirmemişti... Eve gidip Old Boy’u bir kez daha izlemeye karar verdi... Ne filmdi ama... 

Samuel Eto’o, Barcelona’da 5 yıl forma giydi. 3 Lig şampiyonluğu, 1 Kral Kupası, 2 İspanya Süper Kupası ve iki Şampiyonlar Ligi Kupası kaldırdı. İnter kariyerine bir şampiyonluk, 2 İtalya Kupası, 1 İtalya Kupası ve bir Şampiyonlar Ligi Kupası yazdırdı. 2011’de paranın götürdüğü yere gitti ve tüm zamanların en çok kazanan futbolcusu ünvanıyla Anzhi Makhachkala forması giymeye başladı.(FOUR-FOUR TWO/ Kasım 2012 -- Karikatürler: Gökçen Eke) 

28 Kasım 2012

Duvarda Totti Yok Artık

İtalyan futbolu için son yıllarda simgelerden biriydi ikinci fotoğraf karesi. Roma'nın son şampiyonluğunu kazandığı 2001'de kaptan Francesco Totti'nin bir gol sevinci böyle ölümsüzleşmişti Rione Monti'de bir duvarda. İlk karede ise bugünkü hali görünüyor. Laziolular hayvanlık hanesine artı bir yazmışlar...

1995-2012: La Masia'dan 11'e


Valencia’nın 10 yabancıyla sahaya çıkıp “İspanyollar nerede?” dedirttiği maç ayrı bir hikaye olsun. Arsene Wenger’in içinde İngiliz olmayan onbirinin üzerinden yıllar geçti. Hafta sonunda Barcelona, Dani Alves sakatlanıp oyuna Montoya girince, Levante karşısında 11 alt yapı oyuncusuyla sahadaydı. Barcelona için çok da büyük manşet değil elbette. Tabloda geçmişten örnekler var. Yakın geçmişyte, 2008-2009 sezonunda Pep Guardiola’nın 9 alt yapı oyuncusuyla sahaya çıktığı Racing maçı bu dönemin ilk basamağı. Barcelona’nın Louis Van Gaal yönetimindeki yıllarında ise La Masia’ya uzak durulmuş. 1999-2000 sezonunda sahada iki alt yapıdan yetişen isim var. Biri hala sahada; Puyol, diğeri de kulübede her şeyi kazanan Guardiola. Bir önceki sezon Hollandalı teknik adamın, El Clasico’da Real Madrid ile 2-2 berabere kalan onbirinde ise sadece bir alt yapı oyuncusu var, Sergi. Takım Hollandalı ve Brezilyalı dolu. 17 yıl önce ise, 4 şampiyonluğun ardından Cruyff’un 1995-1996 sezonunda Betis deplasmanında sahaya sürdüğü 11 ve değişikiklerle berabere 11 La Masia çıkışlı futbolcu forma giymiş. 

Bazen...




Geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde 2-2 biten Chelsea maçının ardından Camp Nou'da Barcelona soyunma odası... hayat.

23 Kasım 2012

Hafta Sonu Futbol


23 Kasım Cuma
19:00 Köln - Bochum @FOG
20:00 Beşiktaş - Akhisar Belediyespor @Lig Tv
20:00 Mersin İdman Yurdu -n Karabükspor @Lig Tv 2
21:30 Fortuna Düsseldorf - Hamburg @TRT Haber

24 Kasım Cumartesi
14:00 Kartalspor - Kayseri Erciyesspor @TRT 1
14:45 Sunderland - West Bromwich Albion @Lig Tv 3
16:00 Kasımpaşa - Orduspor @Lig Tv
16:30 Bayern Münih - Hannover 96 @TRT Haber
16:30 Mainz - Borussia Dortmund @TRT HD
17:00 Manchester United - QPR @Lig Tv 3
19:00 Bucaspor - Göztepe @TRT Spor
19:00 Elazığspor - Galatasaray @Lig Tv
19:00 Bursaspor - MP Antalyaspor @Lig Tv
19:30 Aston Villa - Arsenal @Lig Tv 3
21:00 Malaga - Valencia @NTV Spor
23:00 Real Betis - Real Madrid @NTV Spor

25 Kasım Pazar
11:30 Spartak Moskova - Dinamo Moskova @Lig Tv 2
14:00 Manisaspor - Çaykur Rizespor @TRT Spor
15:30 Swansea - Liverpool @Lig Tv 2
16:00 Torino - Fiorentina @TRT Spor
16:00 Gaziantepspor - İstanbul BŞB @Lig Tv
16:30 Freiburg - Stuttgart @TRT Haber
18:00 Chelsea - Manchester City @Lig Tv 3
18:30 Hoffenheim - Bayer Leverkusen @TRT Haber
19:00 Adanaspor - Konyaspor @TRT Spor
19:00 Fenerbahçe - Gençlerbirliği @Lig Tv
19:00 Sivasspor - Kayserispor @Lig Tv 2
20:00 Atletico Madrid - Sevilla @NTV Spor
21:00 Ponte Preta - Sao Paulo @Lig Tv 3
22:00 Levante - Barcelona @NTV Spor

26 Kasım Pazartesi
18:00 Zenit  - CSKA Moskova @Lig Tv 2
20:00 Trabzonspor - Eskişehirspor @Lig Tv
20:00 Karşıyaka - Denizlispor @TRT Spor

20 Kasım 2012

Manyağın Tekiydi...

Glasgow Rangers’ta ilk idmanıma çıkmıştım. Antrenman bitti, duşa gittim. Duştan çıktıktan sonra dolabıma yaklaştığımda kötü bir koku geldi burnuma. Sesimi çıkarmadım. Boxer’ımı elime alınca ağırlığı fark ettim. Gascoigne çoraplarıma da sıçmıştı. O gün donsuz eve döndüm. İlk gün şakasıymış. Gascoigne manyağın tekiydi ama çok yetenekliydi.” (1997’de Gattuso 19 yaşındayken İskoçya günlerinden bir anı.)

19 Kasım 2012

İlk Gün


Pep Guardiola'nın Barcelona'da teknik direktör olduğunda takıma ilk cümlesi: "Sizi ölümüne savunurum ama Barça için kalbini ve ruhunu vermeyeni affetmem."

16 Kasım 2012

Hafta Sonu Futbol


16 Kasım Cuma
20:00 Galatasaray -Karabükspor @Lig Tv

17 Kasım Cumartesi
14:00 İstanbul BŞB - SB Elazığspor @Lig Tv
14:00 Tavşanlı - Bucaspor @Trt 1
14:45 Arsenal - Tottenham @Lig Tv 3
16:30 Borussia Dortmund - Greuther Fürth @Trt Haber
17:00 WBA - Chelsea @Lig Tv 3
19:00 Adana Demirspor - 1461 Trabzon @Trt Spor
19:00 Gençlerbirliği - Sivasspor @Lig Tv 2
19:00 Eskişehirspor - Fenerbahçe @Lig Tv
19:30 Bayer Leverkusen - Schalke 04 @Trt Haber
19:30 Norwich City - Manchester United @Lig Tv 3
21:00 Barcelona - Real Zaragoza @Ntv Spor
23:00 Real Madrid - Athletic Bilbao @Ntv Spor

18 Kasım Pazar
14:00 Boluspor - Manisaspor @Trt Spor
14:00 Denizlispor - Adanaspor @Trt Web
16:00 Fiorentina - Atalanta @Trt Spor
16:00 Kayserispor - Gaziantepspor @Lig Tv
16:00 Akhisar Bld - Kasımpaşa @Lig Tv 2
16:30 Werder Bremen - Fortuna Düsseldorf @Trt Haber
18:00 Fulham - Sunderland @Lig Tv 3
18:30 Hoffenheim - Wolfsburg @Trt Haber
19:00 Çaykur Rizespor - Karşıyaka @Trt Spor
19:00 MP Antalyaspor - Beşiktaş @Lig Tv
19:00 Bursaspor - Mersin İdman Yurdu @Lig Tv 2
20:45 Granada - Atletico Madrid @Ntv Spor

19 Kasım Pazartesi
15:30 West Ham United - Stoke City @Lig Tv 3
20:00 Orduspor - Trabzonspor @Lig Tv

Roma Derbisi


O eski güzel zamanların derbisi: Roma-Lazio… Via del Corso’dan Flaminio’ya… Ultras Romani’den Irrudicibile’ye... Biraz Gabriele; biraz “Totti’yi çıkarsana, golü atmış Lamela çıkar mı hiç?” hikayesi… Tevere kıyısında dört renk, tek tutku… (4-4-2 Türkiye Aralık sayısında)

Bir de Roma derbisi için sağ-sol derbisi diye yazanların sağını, solunu bilmesi için Roma'dan sarımsak-soğan...

9 Kasım 2012

Hafta Sonu Futbol

9 Kasım Cuma
19:00 Köln - Duisburg @FOG
20:00 Beşiktaş - Bursaspor @Lig TV
20:00 Sivasspor - Eskişehirspor @Lig TV 2
21:30 Mainz - Nürnberg @Trt Haber

10 Kasım Cumartesi
14:00 Karşıyaka - Boluspor @Trt 1
14:00 Şanlıurfaspor - Göztepe @Trt Spor
14:00 Paderborn - Kaiserslautern @FOG
16:00 Kasımpaşa - Antalyaspor @Lig TV
16:30 Bayern Münih - E. Frankfurt @Trt Haber
16:30 K. Krasnodar - CSKA Moskova @Lig TV 2
17:00 Arsenal - Fulham @Lig TV 3
19:00 Adanaspor -  Rizespor @Trt Spor
19:00 Trabzonspor - Akhisar @Lig TV
19:00 Karabükspor - İstanbul BŞB @Lig TV 2
19:30 Aston Villa - Man. United @Lig TV 3
23:00 Malaga - Real Sociedad @Ntv Spor

11 Kasım Pazar
11:30 Lokomotiv Moskova - Anzhi  @Lig TV 2
14:00 Gaziantepspor - Gençlerbirliği @Lig TV
14:00 1461 Trabzon - Gaziantep BŞB @Trt Spor
14:30 Energie Cottbus - Dynamo Dresden @FOG
15:30 Manchester City - Tottenham @Lig TV 3
16:00 Lazio - Roma
16:00 Milan - Fiorentina @Trt Spor
16:30 Wolfsburg - Bayer Leverkusen @Trt Haber
17:00 Mersin İY - Galatasaray @Lig TV
18:00 Chelsea - Liverpool @Lig TV 3
18:30 Stuttgart - Hannover 96 @Trt Haber
18:50 Mallorca - Barcelona @Ntv Spor
19:00 Erciyesspor - Denizlispor @Trt Spor
19:00 Elazığspor - Kayserispor @Lig TV 2
20:00 Fenerbahçe - Orduspor @Lig TV
20:45 Atletico Madrid - Getafe @Ntv Spor
22:30 Levante - Real Madrid @Ntv Spor

5 Kasım 2012

De Rossi: Top 10


De Rossi
1. Hurricane (Bob Dylan)
2. Wish You Were Here (Pink Floyd)
3. The Masterplan (Oasis)
4. Father And Son (Cat Stevens)
5. Nothing Else Matters (Metallica)
6. The Scientist (Coldplay)
7. Stairway To Heaven (Led Zeppelin)
8. Mad World (Gary Jules & Michael Andrews)
9. Otherside (Red Hot Chili Peppers)
10. The Ballad of Casey Deiss (Shawn Phillips)

Totti: Top 10

Francesco Totti
1. Su di Noi (Pupo)
2. Balliamo Sul Mondo (Ligabue)
3. We Will Rock You (Queen)
4. Vado Al Massimo (Vasco Rossi)
5. The best (Tina Turner)
6. Goodbye Kiss (Kasabian)
7. Sotto Bombardamento (Ligabue)
8. Rolling in the Deep (Adele)
9. The Final Countdown (Europe)
10. Ragazzo Fortunato (Jovanotti)

3 Kasım 2012

Hafta Sonu Futbol



3 Kasım Cumartesi
14:00 Samsunspor - Karşıyaka @Trt 1
14:45 Manchester United - Arsenal @Lig TV  3
16:00 Kayserispor -Karabükspor @Lig TV 
16:30 Borussia Dortmund - Stuttgart @Trt Haber
17:00 Swansea - Chelsea @Lig TV  3
19:00 Akhisar - Fenerbahçe @Lig TV 
19:00 Eskişehirspor - Gaziantepspor @Lig TV  2
19:00 Barcelona - Celta Vigo @NTV Spor
19:00 Çaykur Rizespor - Erciyesspor @Trt Spor
19:30 West Ham United - Manchester City @Lig TV  3
21:00 Real Madrid - Real Zaragoza @NTV Spor
23:00 Valencia - Atletico Madrid @NTV Spor

4 Kasım Pazar
14:00 Boluspor - Adanaspor @Trt Spor
15:30 QPR - Reading @Lig TV  3
16:00 Gençlerbirliği - Elazığspor @Lig TV 
16:00 Fiorentina - Cagliari @Trt Spor
16:30 Bayer Leverkusen - F.Düsseldorf @Trt Haber
18:00 Liverpool - Newcastle United @Lig TV  3
18:30 Werder Bremen - Mainz @Trt Haber
19:00 Beşiktaş - Mersin İY @Lig TV 
19:00 Orduspor - Sivasspor @Lig TV  2
19:00 1461 Trabzon - Kartalspor @Trt Spor
19:00 Göztepe - Manisaspor @Trt Web
21:00 Sao Paolo - Fluminense @Lig TV  3
22:30 Sevilla - Levante @NTV Spor

5 Kasım Pazartesi
20:00 Antalyaspor - Trabzonspor @Lig TV 
20:00 Bursaspor - Kasımpaşa @Lig TV  2
20:00 Gaziantep BŞB - Bucaspor @Trt Spor
22:00 WBA - Southampton @Lig TV  3

1 Kasım 2012

Four Four Two / Kasım 2012


FFT yine dopdolu bir içerikle huzurlarınızda. Süper Lig'te oynamış en iyi 100 futbolcu, Alex de Souza, çılgın derbi günü ve çok daha fazlası kasım sayısında...
Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi 100 yabancı oyuncusu
Gelmiş geçmiş en iyi yabancı oyuncular kimler? Türkiye'de bu soruyu sormak ve cevap aramak hiç kolay değil, çünkü verilecek cevap kimseyi tatmin etmez! Yine de FourFourTwo, bir metot belirledi, tüm oyuncuları puanladı ve Türkiye'nin en iyi 100 yabancısını listeledi. Aralara da röportajlar serpiştirdik. Hiç kolay olmadı!

Günahlarıyla sevaplarıyla Alex de Souza!
Çok yazıldı, çok çizildi. Her yaptığıyla, attığı tweetlerle olay oldu. Sonrasıysa malum... Tam sekiz sene önce başlayan bu hikâyenin sonunun böyle biteceğini kimse bilemezdi. En başından sonuna kadar unutulmayacak hikâyesiyle, bir devrin kapanışı Kasım sayısında!
Her yıldız futbolcu kötü ayrılmak zorunda mı?
Geçmişten bugüne baş karakterler değişse de kaçınılmaz son hep aynıydı. Son olarak Alex ve Quresma'yla tanık olduğumuz olaylara bir de geçmişin penceresinden baktık.
Unutulmaz Pazar!
Adana Demirspor-Adanaspor, Milan-Inter, Fenerbahçe-Beşiktaş, Barcelona-Real Madrid, Marsilya-PSG, Standard Liege-Anderlecht, Spartak Moskova-CSKA Moskova… Eminiz ki önceden planlanmış olsa bile böyle büyük maçları aynı güne getirmek neredeyse imkansız olurdu. Ama oldu ve FourFourTwo da unutulmayacak Pazar gününü hem de canlı canlı izleyerek mercek altına aldı.

Ayrıca; 
futbol dünyasının intikamları; Mustafa Aydın'ın hikâyesi; Rooney'nin en zor yılı; forma numaraları; Mersin İdman Yurdu; herkese Ibrahimovic posteri...

31 Ekim 2012

Krampon ve Gazete Kağıtları


Ev sahibi takımın hocası iflah olmaz derecede sağlamcıydı. “Önce kaleyi kapatlım beyler, bir gol bulursak ne ala” sözünü ezberlemişti oyuncuları. Böyle kapanan bir takıma karşı oynamayı sevmezlerdi. İlk yarıda açamadılar da zaten rakip savunmayı. Uzaktan şut deneyin demişti hocaları. O nefis şut doksandan içeri girdiğinde, memleketin ufak bir şehrinde bir adam fırladı ayağa... “Yaşa be kardeş yaşa, ne vurdu be” dedi. Salonda yalnızdı, golü uzaklarda atanla kardeş değildiler ama o zamanlar kardeş gibiydiler. Ayağa kalktı, yıllar önce dizinden geçirdiği ameliyatın bitmeyen sızısını hissetti ama üstelemedi. Yan odada duvara asılı olan çerçeveyi alıp salona döndü. 16 yaşındaydılar o karede, bir idman sonrası takım arkadaşlarından biri çekmişti, antrenmanlarını gazetecilerin izlemediği bir kulübün alt yapısında oynuyorlardı o zaman. Üşümüşlerdi, yorgundular ve sıcak çay isteyen gözlerle bakmışlardı objektife. O  nefis şutu yıllar sonra atanın doğduğu şehirde deniz de yoktu çim sahada. Dokuz kardeştiler ve bir ağabey, iki kardeşi de onun gibi futbola yetenekliydi ama aralarında en iyi olan da oydu. Seçmelere girerken, 38 numara ayaklarına giyecek afilli bir kramponu yoktu. 43 numara kramponların içine gazete kağıtlarını sıkıştırmıştı. Denizi olan ufak şehrin antrenörü ailesini ikna ettiğinde ufak valizi hazırdı ama gittiği kulüp tesisinde iki gün açmadı valizi. Üçüncü gün santraldaki çocuğu otogarın nerede olduğunu sordu. İdmandan çıkmışlar, altı kişi üç ranzada kaldıkları odada az bir muhabbetin ardından kendi kendine “Ben dayanamıyorum, evine döneceğim” demişti. Hem zaten evden çıkarken de annesine “Özlersem dönerim ana” demişti. Valizini aldı ama ondan bir yıl önce takımın alt yapısına gelen arkadaşına yakalandı.  “Nereye?” dedi. “Hiç, otogara, bir akrabımı karşılaşmaya gidiyorum.” İnanmadı ondan bir yaş büyük olanı. Peşine takıldı. Otogarda buldu onu.”Üzme beni kardeş, sabret, yetenekli adamsın, İstanbul’da top oynarsın sen” dedi. Elinde valiz olan genci ikna etmek için bir saat dil döktü. Denizi olmayan şehrin çocuğu en sonunda “Peki” dedi ve gülümsedi.

Mehmet Topal, 26 yaşında. Malatya’dan Çanakkale Dardanel alt yapısına geldi. Oradan Galatasaray’a transfer oldu. Valencia’da iki sezon forma giydikten sonra kariyerine Fenerbahçe’de devam ediyor. Onu otogardan geri çeviren Erdoğan sakatlandı, erken yaşta futbolu bıraktı, Mehmet ile gurur duyuyor. (442- Türkiye / Ekim 2012) 

Üç Pasaport Eskiten Çocuk


Bir başka takıma, bir başka şehire gitmek zordur. Bir başka ülkeye, dilini bilmediğin topraklara gitmek ise bir kara delik sanki. Hele bunun için ilk kez valiz topluyorsun, karıncalanır vücudun, ürperirsin, üşürsün, yalnızlık sarar dört bir yanını kalabalıklar içinde. Futbolun en esaslısının oynandığı ülkenin başkentindeydiler.  Kalabalık şehrin banliyösünde ağaçlar arasına gizlenmiş, kapısından içeriye gazeteci sokulmayan bir otel. Perdeleri sıkı sıkıya kapatılmış, hep akşamı yaşayan odada bir akşamüstü sohbetiydi onlarınki. “Kralını oynarım ağabey, biliyorsun beni” dedi. Diğeri cevap verdi: “Biliyorum, bilmez miyim, sen de bu özgüven oldukça geçemeyeceğin defans yok.”İyi ki varsın ağabey” dedi, futbolcu. Adam “Sen de kardeş, sen de iyi ki varsın. Gurur duyuyorum seninle” dedi. Kardeş değildiler, adam gazeteci kimliğini de odanın dışında bırakmıştı, iş değil dostluk saatiydi. “Hatırlıyor musun yıllar önce bana uçakta bir deplasman dönüşü ne demiştin? Alt yapıdaydın.” Futbolcu gülümsedi, “Hatırlamaz olur muyum abi, ben yeteneğime güveniyorum ama A takıman çıksam bir yarıyı çıkartamam. Tempo çok yüksek orada. Kendimi geliştirmem lazım, özgüvenimi de böyle toparlarım” demiştim. “Ben de sana kaç pasaport eskittin daha 18’ine gelmeden?” diye sormuştum dedi adam.  “Üçtü değil mi?” Sağ açıkta başlayan kariyerinde milli takımların alt yaş gruplarında her zaman aranan adam olmuştu. O milli maç senin, bu milli maç benim derken de üç pasaport birden eskitmişti. Futbolcu olanı oturduğu koltukta dizlerini karnına çekti, başını öne eğdi ve adama “Burada da en iyisini yapacağım ağabey” dedi. “Çok çalışacağım, ben güçlü olduğum sürece bu takımda banko oynarım. Kimse bana yapamadı, gerdi döndü diyemeyecek. Artık aklımda olan tek şey futbol” derken de sanki uzak köşeye plaseye bırakmış gibiydi. “Goolll” diye bağırmak geçti adamın içinden... Memleketin en kalabalık şehrinde, en kalabalık semtlerden birinde sokak aralarında futbol oynayarak büyümüştü her çocuk gibi ama onun Tanrı vergisi yeteneğini semtin ağabeyleri keşfetmişti. Fedakar babaları, onun ve kardeşinin bir dediğini iki etmemiş, onları mutlu birer çocuk olarak büyütmüştü. O bu büyük Avrupa şehrine gelmeden önce de kazandığı paralarla, önce ailem demişti. Odada birbirlerine sarıldılar, çocuk, adının yazılı olduğu yeni takımının formasını imzaladı.  

Arda Turan, 25 yaşında. Bayrampaşa’da büyüdü. 8 yaşında Altıntepsi’de futbola başladı. 12 yaşında Galatasaray alt yapısına geldi. Bir yıl sonra uzaktan izlediği, maçlarda toplarını topladığı ağabeyleri Parken’da UEFA  Kupası’nı ardından Monaco’da Süper Kupa’yı kaldırdı.  Atletico Madrid’de ilk günden itibaren onbirin değişmezi olan Arda Turan, birinci sezonunda Bükreş’te UEFA Kupası’nı ardından Monaco’da Süper Kupa’yı kaldırdı. Özgüveni hep vardı artık ağabeyleri kadar da koşuyordu... (442-Türkiye/Ekim 2012)