2013 Nisan’ında 3-0’ın rövanşında Türk Telekom Stadyumu’na çıkan Real Madrid 11’indeki tek İspanyol futbolcu kaleci Diego Lopez. O gece ikinci yarıda Mourinho’nun takımı 72. dakikada Drogba’nın golüyle 3-1 geriye düştüğünde basın tribünündeki İspanyol gazetecilerin, turu geçseler bile muhasebesini yapacakları konu belliydi. Varane’dan Pepe’ye, Khedira’dan Mesut’a, Modric’den Ronaldo’ya, Angel de Maria’dan oyuna sonradan giren Gonzalo Higuain’e kadar bütün futbolcular Real Madrid’in seviyesi için tartışılmazdılar ama İspanyollar neredeydi? O gece Casillas, Arbeloa, Albiola, Callejon ve Morata’nın oturduğu Real Madrid kulübesi gün geldi başının çaresine bakmak için valizlerini toplayıp kulübeden ayrıldı ama “Madridismo”yu, “İspanyol” kulübü varlığını sorgulayan gazeteciler sonuda haklı çıktılar.
Luis Figo’yu
Barcelona’dan alarak Los Galacticos dönemini başlatan Florentino Perez’in
ikinci büyük bombasıydı Zinedine Zidane. O yaz tarihin en pahalı transferi
olarak Madrid’in yolunu tutan Fransız 10 numara, ardından gelecek olan Ronaldo,
David Beckham ve Michael Owen ile Perez’in Los Galacticos 1 posterinde yer
aldılar. Real Madrid transferde fırtınalar estiren ama aynı zamanda kadrosunu
da öğüten kulüptü. Milli Takımdan arkadaşı Claude Makalele’nin satılmasına bir
futbolcu olarak ne kadar tepki verebilirdi ki Zinedine Zidane. Makelele’nin
gidişi Beckham’ın gelişi için “İkinci kat boyayı çektiler ama motoru söktüler”
dedi bir zaman sonra. Ruhu, bedeni, beyni ve ayakları 10, forması 5 numara
Zidane, sonraları belgesel olarak yayınlanan Villarreal (3-3) maçıyla Santiago
Bernabeu tribünlerine veda ettiğinde 2006 Dünya Kupası’nın başlamasına bir
aydan az süre vardı. Olanı herkes biliyor, Materazzi’ye ya da hayata atılmış
bir kafa, kaybedilen bir Dünya Kupası ve “Futbolun Bolşoy Balesi’ne cevabı”
kartvizitli muhteşem bir kariyer…
Büyük
futbolcular için dilemmadır. Kramponları astıktan sonra spot ışıklarından
uzakta sessiz ve huzurlu bir hayat mı süreceksin? Roberto Baggio gibi. Ya da
takım elbiseyi giyip çizgi kenarında bir zamanlar yaptıklarını sahadaki
oyuncularından yapmasını isteyecek ve yapamadıklarında delirecek misin?
Zinedine Zidane, Real Madrid’de Florentino Perez’in ikinci döneminde kulübün
marka yüzü olarak VIP salonlarında boy gösterene kadar birinciyi tercih etmiş
gibiydi. Oğulları Real Madrid alt yapısında olduğundan ne Marsilya’ya dönmüşler
ne de Paris’te yeni bir hayata başlamışlardı. Kökeni Fransa olmayan bir adam ve
ailesi için hayatını kazandığı ve mutlu olduğu Madrid en güzel şehirdi.
Fransa’nın 2010 Dünya Kupası’nda yaşadığı bozgun sonrasında onu milli takımın
başına yakıştıranların da hevesini kursağında bıraktı. Teknik direktörlük
yapmaya niyeti yoktu. Jose Mourinho, Inter ile üçleme yapıp soluğu Madrid’de
aldığında ondan takımın içinde ama unvansız olarak yer almasını istedi.
Portekizli akıllı adamdı, soyunma odasında saygın bir karakter olan Zidane
sorun olduğunda uzlaştırıcı olarak çözüm üretebilirdi. Bu da olmadı. Mourinho,
Real Madrid’de Casillas ve Sergio Ramos ile kanlı bıçaklı olduğunda kimse
Zidane’nın ağabey olarak devreye girdiğini göremedi. 2013 yılında Carlo
Ancelotti’nin yardımcılığına yaparken o meşhur kareyi bütün futbolseverler
hatırlar. İşlerin yolunda gitmediği bir maçta saha içine bağıran kendinden
geçmiş Zidane‘ı “Çok biliyorsun sen yönet” bakışlarıyla izleyen Carlo
Ancelotti. Futbolu bıraktıktan sekiz yıl sonra Real Madrid Castilla’nın başına
geçmek, soromluluk almak bir inadın kırıldığı gündü. Haziran 2014’tü ve bir yıl
önce bir röportajında “Başarısız olmaktan korkuyorum. Bu yüzden teknik adamlığa
hazır değilim” diyen Zidane artık korkularıyla yüzleşmeye karar vermişti. Real
Madrid Castilla günlerinden bir başarı hikayesi çıkmaz, “koskoca Zidane, alt
yapıda çalışıyor” dan fazlası çıkmaz bize, zorlamayalım…
Rafael
Benitez, uzun yıllar hayalini kurduğu Real Madrid teknik direktörlüğünde sadece
altı ay kalabildi. Madrid derbisinde Casemiro’ya forma verdiği ve korkak futbol
oynattığı için hedef tahtası olan İspanyol teknik adamın çalışma prensiplerini
beğenmeyen soyunma odası da biletin kesilmesine yardımcı oldu. Florentino
Perez’in sezon ortasında eli kolu bağlanmışken devreye Barça modeli girdi.
Guardiola da Barça B’den A takımın başına geçmişti. Zidane da yapabilir miydi?
Bugün geriye dönüp bakıldığında Perez’in stratejisi çok net belliydi. Ocak
ayında aradığı büyük teknik adamlara ulaşılamıyordu ve Zidane gibi tecrübesiz
bir teknik direktörü sezon sonunda kovarsa ne Marca ne de AS Gazetesi’nin ağır
ağabeyleri bunun hesabını sormazdı.
Perez’in
teknik adam prototipinin dışında biriydi Zidane. Hakemlerle, medyayla,
rakiplerle kavga etmeyi sevmeyen, geçmişinde hocalık başarısı olmayan ve taktik
şemayla fazla oynamayı sevmeyen bir apranti. Staj bitmişti ve Zidane o çok iyi bildiği Santiago Bernabeu çimlerine
çıktığında onu 10 yıl önce “Sihir için teşekkürler” pankartıyla uğurlayan 80
bin taraftar, liyakatına değil itibarına alkış tuttu. Milano’da ilk Şampiyonlar Kupası’nı
kazandırdığında Real Madrid bunu “11” diye okudu. Lig çoktan kopmuştu, Barça
gevşeyince de ancak bir puanla ikinci sırada bitirebildiler. Ertesi sezon,
Barça’nın 39 maçlık yenilmezlik rekorunu 40 maçla kırdıkları muazzam seri ve
Real Madrid müzesine giden 33. Şampiyonluk kupası.
Burada
sorulması gereken Zinedine Zidane, Real Madrid’de neyi değiştirdi? Başarı nasıl
geldi? Gareth Bale’in sakat olduğu
dönemlerde Ronaldo-Benzema ile 4-4-2 oynamak dışında, 4-3-3’ten vazgeçmeyen
Zidane’nın defans dörtlüsü de değişmedi. İkinci sezonunda France Football,
Zidane’nın Real Madrid’de taktiksel bir devrime imza atmadığını yazarken
haklıydı ama aynı zamanda da haksız. Bazen sorun taktik tabelada değil soyunma
odasında maça hazırlanan futbolcularda olurdu. Zidane, efsane kartvizitiyle
girdiği soyunma odasında ego şişkinliği yaratacak, takımı hazımsızlığa sürükleyecek
kim varsa, sakin ve uzlaşmacı kimliğiyle problemleri başlamadan bitirdi. Geride
kalan 2.5 yılda medyaya yansıyan ve onunla geçinemediği iddia edilen iki oyuncu
oldu. Mesut’un yerine alınan James Rodrigues’e bu oyun planında yer yoktu ve
forma giyemeyen Kolombiyalı’nın mutsuzluğuna 80 milyon Euro’luk maliyetine
rağmen son verilip Bayern Münih’e yollandı. Isco, İspanyol medyasının göz
bebeği olduğunda Real Madrid ne zaman sahaya Ronaldo-Benzema-Bale üçlüsüyle
çıksa yokluğu sorgulanan adamdı. Zidane’nın Casemiro-Modric-Kroos üçlüsünü
bozmak için deli olması gerekti. Dahi olmasa bile deli değildi bu adam. Isco
bazen üvey evlat bazen evin en sevilen ufak çocuğu oldu. Bir önceki sezon
“Arsenal’e gidiyor” manşetlerinin ardından kariyerinin en parlak dönemine imza
attı ve Real Madrid’i Şubat-Mayıs arasında sırtladı. Çok fazla konuşmayı
sevmeyen, sesini yükseltmeyen Zidane’ın karşısında sorularla polemik arayan
Madrid medyası, kupalar arka arkaya gelmeye başlayınca Fransız’a kol kanat
germeye başladılar. Juventus ve Liverpool ile oynanan finallerden alınan iki
Şampiyonlar Ligi kupasıyla üçlemeyi tamamlayan Zinedine Zidane, beş gün
sonra iki yıl daha kontratı olmasına
rağmen Real Madrid teknik direktörlüğünden istifa etti. Eden Hazard’ın
transferine Başkan Perez’in hayır dediği ve kaleye de ısrarla Davide de Gea’yı
alacağını söyleyen başkana “Navas ile devam edeceğim” diyen Zidane’nın bir
akşam önce masadan “Çok biliyorsanız, buyurun siz yönetin” diyerek kalktığını
iddia edenler de oldu ama sanki gerçek, Zidane’nın Real Madrid’i çok iyi
tanımasında saklı…
Real
Madrid’deki futbolculuk yıllarında, takımın yarısı sezon sonu gönderilecek
korkusuyla yaşayanla dolu olan soyunma odasından ne yapılmaması gerektiğini
öğrenerek çıktı Zidane. Onun patronluğunda Real Madrid flaş transferlere imza
atmadı, ligin genç yeteneklerine yöneldiler, alt yapıdan oyuncular A takıma
çıkartıldı. Real soyunma odasında özgüvenin yükselmesi kupalar kadar bu
politikanın esiridir. Juventus rövanşında elense sezon sonunda 2.5 yıllık
muhteşem performansa rağmen kovulacağını bilen Zidane bu kez Başkan Perez’den
erken çekti tetiği. Onun kurşunuyla ölmek yerine kendini yaralayıp kenara
çekildi. Teknik adamların kaderi, Kırmızı Pazartesi’deki Santiago Nasar’ın sonu
gibidir. Herkes onların bir gün kovulacaklarını-öleceklerini- bilir ama kimse
gidip söylemez, hayat öyle devam eder. Geçen sezon ligde fark yediği Barça’dan
önümüzdeki sezon da olası bir farkı kaldıramayacak olan Zidane, üç kez arka
arkaya kazanıp bir ilke imza attığı Şampiyonlar Ligi’nde de iki maç kaybetse
sonunun ne olacağını farkındaydı. 17 yıldır tanıdığı Florentino Perez onun Real
Madrid’de kellesini alacağına, o omuzlarda kulüpten gider, gün gelir Santiago
Bernabeu’deki 80 bin taraftar ona ihtiyaç duyduğunda döner takımın başına
geçerdi. Büyük dağcıları anlatan belgeseller, tırmanış ve zirve görüntüleriyle
biter. Zinedine Zidane’nın 2.5 yıllık Real Madrid macerasının başlığı “Zidane’nın yükselişi ve ...” olarak kalacak.
Bazıları düşmeyi, bazıları düştüğünde tutulmayı sevmez. Bazıları da düşerse
kimin tutacağını bilmez. Bazıları da düştüğünde yeniden nasıl ayağa
kalkacağını… Çocukluğu göçmen, yetişkinliği gurbet olan bir adamın en
tepedeyken yaşadığı tedirginlik ya da çaresizliktir belki de budur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder