17 Kasım 2009

Krampon Yoksa Taş Var

"15 yıl önce sağ açığın kestiği ortayı hatırlarsınız değil mi, 8 numaranın vurduğu kafayı, hani düşük konçlu bir futbolcunuz vardı, inceceydi, 5 yıl önce o hakemin çıkardığı kırmızı kart haksızdı." Sohbet konusu oyunsa; severiz biz değil mi eski maçları? Futbol hafızalarına en çok güvenenler o muhabbetlerin kralı olurlar masada. "Söyle lan Mehmet kim yaptırmıştı o penaltıyı, hakemi kimdi 95'deki derbinin." Şıp diye verirler cevabı. Ya kendimize ait oyun hikayelerimiz. En son ne zaman vurduk topa? Ne zaman astık doksana? Kimin çelmesiyle dizimiz kanadı? Kim bastı bileğimize tekmeyi?

İtiraf edeyim kafa karıştıran bir anketti. "Kramponunuz var mı?" sorusu ve "var/yok/vardı/hiç olmadı" şıkları... Basit olan evet/hayır'dı. Mantık aramayın zaten. Ben bir resmi görmek istedim. Bu oyunu seven her 3 insandan birinin hiç kramponu olmamış. Yine yaklaşık her üç insandan biri o "vardı" şıkkını seçerken; bize "Yahu bizden geçti, göbeklendik, evlendik, çoluk cocuğa karıştık" diyor ya da "Saha mı kaldı kardeşim, uzun yıllar oldu, halı sahalara geçtik" diye fısıldıyor. Ve %27 "kramponum var" diyor. Bu; "Oynuyorum, vidaların toprağa, çime nasıl tutunduğundan, betona geçtiğinde çıkan sesten haberim var diyor" ya da "Bu oyunu çok sevdiğimden bir çift aldım, bir gün lazım olur diye attım köşeye"... Kimbilir... Elbette ki oy kullananların yaşı, yaşadığı yer de etkilemiştir ama dedim ya sadece basit resmi görmekti amacım..

Lakin hepimizin bir forması var, renkleri babadan, amcadan, kuzenden, mahalledeki çoğunluktan, yaşadığımız şehirden, semtten vs. emanet. "Taraftarım" diyen kendi maçını oynuyor. Yıllardır bu memleketin stadyumlarında, salonlarında ter döküp, maç kazanıyoruz. Biz kazandığımızı, bizim kazandırdığımızı düşünüyoruz. Sahadakilerin bir bok yediği yok! Spor yapmayan bir ülkenin sporsever insanları her hafta sonu makosenlerle doksana çakıyor, turnikeden boş dönmüyor. Siyah takımlarla penaltı kurtarıyor, blok yapıyor.
***
Mevsimi de coğrafyayı da değiştireyim. Hollanda'ya çok gittim geldim son on yılda. Girdiğim spor mağazalarına bir daha, bir daha girdim. Reyonların arasında kayboldum. O 2-3 katlı devasa mağazalarda ağzım açık dolaştım. Almanya'da, Fransa'da farklı mıydı? Değil. İnsanlar spor yapıyorlardı orada. 80 yaşında bisikletin üzerinde alışverişe gidenlere, babasını 59'unda uğurlamış bir oğul olarak imrenerek baktım. "Kalsa; biz de bir virajı beraber döner miydik iki teker üstünde?" diye hayal ettim. Olmayınca, bu hayali çocuklarıma terk ettim. Onlara raket aldım, top aldım. Dağcılık malzemelerine, çeşit çeşit bisikletlere, çadırlara, futbol toplarına, kramponlara, basket potalarına, tenis raketlerine imrenerek baktım. Alacağım belli bile olsa, tek tek fiyatlarını inceledim. Hafta sonlarında ıssızlaşan ufak kasabalardan geçtim o ülkelerde. Yanyana dizilmiş 5-6 futbol sahası görünce, durdum izledim. Alışveriş merkezlerini Pazar günü kapalı tutan ülkelerin insanlarının dağda, bayırda, çimde, suda, spor yaptığını gördüm...

Dönelim bizim buralara. Yakın zamanda Yiğiter ağabey ile Erenköy'de daldık bir sokağa, sahile doğru yürüyoruz. Alımlı mı alımlı bir bisiklet mağazası gördük. "İflas etmez mi ağabey bu dükkan buralarda" oldu ilk lafım. Onca restoranın, Starbucks'un olduğu o semtlerde kaç spor mağazası var? Hiç düşündünüz mü? Ya da bu İstanbul'da spor mağazası mı çok ;yoksa üç büyüklerin resmi ürünlerini satan mağazalar mı?

***
Aranızda adale ağrısı nedir bilmeyen var mı? Hani o ilk spora gittiğimizde "Elim, ayağım tutmuyor" dediğimiz ağrı. Hani o halı saha maçından sonra yanan bacaklar var ya! Hani o 5 km koştuktan sonra derman kalmayan ayaklar var ya! İşte ondan. Derim ki; spor yapmayan, adale ağrısından bir kez olsun sabaha kadar uyumayan bir ülkenin insanları ancak saldırır, taşlar, zarar verir o sporculara.

Kim neyi hangi tribünden atmış, kim önce vurmuş, kim kimi tahrik etmiş? Önemi var mı? O adale ağrısını çekmeyen; o çok hayran olduğumuz, duvarlarımıza posterlerini astığımız sporculara saygı duyar mı? Anlar mı hallerinden? Bağları kopan bir dizden gelen sesi onların ömür boyu unutmadıklarını bilir mi?

Şimdi dün olanlara, yarın olacaklara hesabı kessinler. Suçlu dediklerine istedikleri cezayı versinler. Birileri içeride yatsın hatta. Bu memlekette vatandaşına spor yapacak alan, zaman, akıl ve huzur bırakmayan ve de yaratmayan politikacılardır asıl suçlu olan. Demokrasi nutukları atıp ülkeyi meydansız bırakan, "Yanyana iki futbol sahası yaparsak, yarın burada miting yaparlar" diyen yönetenlerdir o suyu da, taşı da atan. Gidin bakın semtinizde futbol sahası var mı? Mesela gidin Kalamış'taki spor sahalarının kapısındaki asma kilitleri görün. Evet ben dahil çoklarımız, o koşu bantlarının üzerinde tık nefes kalırken neden dağda, bayırda koş(a)madığımıza ve o fitness salonlarına kucak dolusu para ödediğimize basalım acı kahkahayı. Kimse "Neden kramponun yok?" diye soramaz kimseye bu ülkede. Hakkı yok kimsenin sormaya...
***
Bu sabah De Nigris öldü. Biri diyor ki: "Çok severdim. Hep takımıma alırdım. Finishing'i 20 idi oyunda."
Sormadım "Kramponun var mı?" diye...

71 yorum:

Scapy dedi ki...

Bu çok iyiydi abi..Teşekkürler..

Cherubim dedi ki...

Şu blog aleminde kitap yazsa ilk gün alıp okuyacağım iki yazardan biri Aceto. Bir diğeri de Borges. Elinize sağlık yazı için..

Can dedi ki...

Abi yıllarca sahamız çim olsun diye bekledik oynarken; takım iyiydi, her sene play-off lara giderdi de, nedendir bilinmez, hep finalde, yarı finalde verirdik maçı.Sonradan ögrendik 3.lig de masraflar artıyomuş. Çim saha falan zor işmiş. Derimiz yüzüle yüzüle, dizlerimiz kabuk bağlamış şekilde yaşadık o yaşları.

Sadece imkanlarla bitmiyor ki; benim anneme-babama, "cocuklarımız spor yapıyor, hobileri var, kötü alışkanlıklardan uzak duruyor, nerede oldukları belli, gözünüz arkada kalmasın" diyen hocalarım, sahada yapamadığım harekette, veremediğim pasta, düştüğüm ofsaytta ne annemi bıraktı ne babamı. 12-13 yaşındaki çocukların başına gelen bu şey travma değildir de nedir?

Resmin neresinden tutsak elimizde kalır. Eşeledikçe eşeleriz de birşey değişmez buralarda. Spor yapmayan, yapsa da bahsettiğim biçimde azarlanan, hobisi olmayan, bu imkanları bulamayan insanlara da "bunu nasıl yaparsın?" diyerek ceza vermek abesle iştigal benim gözümde.

sy dedi ki...

Haklisin. Ve tebrikler yazidan dolayi.

Mehmet Ali dedi ki...

Biraz önce HINCAL ULUÇ ta bu konuyla ilgili güzel şeyler söylüyordu. bu da çok güzel olmuş BÜLENT ABİ. ellerine sağlık. bende sadece şunu söyleyebilirim; bu olanların hepsi bizim gelmiş geçmiş bütün hükümetlerimizin politikalarıdır. beyinleri boşalt, gerisini düşünme bile. sonuç; tam istenildiği gibi.

Genel Sekreter Vak dedi ki...

Ellerinize sağlık,başka yapılacak yorumum yok...

Cosa Nostra dedi ki...

Ne yazık ki üniversitelerde/liselerde bile o asma kilitleri vuruyorlar sahalara.

HoAmca dedi ki...

enfesti, ağzımda bir tat...
teşekkürler.

kutay dedi ki...

çim sahada hiç futbol oynamadım. imkaanlar kısıtlı evet. sahalar yok, politakıcılar hatalı, suçlu muhakkak vs...

ama oyle yada böyle burada bu memlekette futbol oynamak mümkün. bize anlatılan oydu en azından. türkler futbolu o kadar sever ki her şartta futbol oynanır.

asfaltta da olsa betonda da. iki taş bir top yetıyor. ben sürekli oynuyorum. çok sağlıksız sartlarda evet, ama ben sağlık için spor yapmıyorum zaten.

insanın içinde olacak bazı şeyler, yoksa imkansızlık çok da önemli değil.

o nedenle bu muhteşem yazıyı üzerime almıyorum..)

Hank dedi ki...

çok güzel bir yazı olmuş, insanı düşündüren ve sorgulamaya iten bir yazı olmuş, elinize sağlık diyorum.
malesef bizim ülke vatandaşımız gelmiş geçmiş hükümetlerin ne eğitime ne de spora yap(ma)dığı yatırımlardan dolayı bu durumu hiç bir zaman sorgulamadı. fitnessa gitmeyi spor olarak değil de, toplumsal ihtiyaç olarak gördü. bizden zaten birşey olmaz deyip, olaya hep profesyonelce yaklaştı, yaptığı ve yapacağı spordan hep bir karşılık bekledi. malesef bugün tribünlerin de yüzde doksanından fazlası karşılık bekliyor takımlarından, aslında hakları ama çoğu zaman bu oyunun içinde kendimizi kaybediyoruz, oysa çok yabancı olmamıza rağmen..

ygtylmz dedi ki...

İnanılmaz bir yazı. Çıktısı alınıp stadyumlara, salonlara gelen insanlara dağıtılmalıdır.

ywz dedi ki...

muazzam yazı tesekkürler.

joe kleine dedi ki...

Bahsettiğiniz spor kültürü bizim mayamızda yok, ama ne var? Bizde sosyallik var, biz eş dostumuzla muhabbeti ya da kavede tavla oynamayı tek başımıza spor yapmaya yeğ tutarız belki sağlık anlamında bir yararı yok ama bireyselleşmekten yakında birbirlerini yemek zorunda kalabilecek batı toplumlarına özenmekte çok gerekli mi? Ben yanımda Yiğiter Uluğ'la caddede turlamayı dağda bayırda tek başına pedal basmaya yeğ tutarım...

Ha benim demek istediğim bir doğuculuk da değil kendi öz uygarlığımızı tanımlayabilme hali yani bizim hollandalılar gibi bisiklet meraklısı olmamız mümkün değil ama çayırın çimenin bol olduğu bu topraklarda pek tabi güreşi sevmemiz mümkün veya basketbol gibi sporda atletik uzunlardan çok keskin nişancı şutörler olması gayet normal yani demek istediğim kendimizi tanıyıp ona uygun sporları bulup halka bunları empoze edebilecek gücümüz var...
Ha rekabetinize tükeriyim, daha sporun "s' sinden anlamazken bulmuşuz bir ezeli rekabet goygoy treni binmişiz gidiyoruz, gidin bir krampona çivi çakın sonra sahadakinin çilesine laf edin diyorsanız baştan sona haklısınız veya sahaları yok etti bu inşaat rantçıları diyorsanız ben bu blogun takipçilerine soruyorum kaçı boş bir arsası olsa oraya apartman dikmez?

Rosso Relativo dedi ki...

Mükemmel bir yazı. Fikirlerine sağlık.

cemilorhon dedi ki...

Abicim şu zamanda yazılabilecek en güzel şeyleri dökmüşsün. Keşke senin gibi düşünebilen 2-3 futbol adamı daha olsa. Keşke kramponsuz adamlar spor yazarı, spor müdürü, yorumcu vb... gibi sıfatlara sahip olamasa...

Beynine, ruhuna, parmaklarına, klavyene sağlık...

Unknown dedi ki...

İbrahim Tatlıses gibi olacak ama; Saha vardı da biz mi oynamadık??

nestavarro dedi ki...

dar alanda kısa paslaşmalar tadında bir yazı eline yüreğine sağlık bülent abi ...bide o lesconlar yokmudur ayağının şeklini değiştirir ne çektik imrenerek baktık beyaz puma king lere gün geldi oda oldu ama kıymeti olmadı mükemmel yazı içlendim ayaklarımdaki lescon ezikleri sızladı yeminle :)))

Musti dedi ki...

bülent abi ellerine yüreğine sağlık. çim sahada kramponla bacağı parçalanmayan yada benim gibi birkaç kez çıktığı kafa topundan sonra gözünü acil serviste açmayan bu olayı bilemez. o spor yapanları belki de o kadar kıskanıyorlar ki ondan yapıolar galiba bütün bu densizlikleri...

Last Son of Krypton dedi ki...

son zamanlarda okuduğum en güzel yazı diyebilirim. facebook profilime ekledim ve herkese okumasını tavsiye ettim. yazılarınızın spor ve futboldan çok sosyolojik ve bilimsel içerikli olması beni çok daha mutlu ediyor.
uluslararası son sınıf ögrencisiyim ve bitirme tezi hazırlamaktayım. konu olarak kendime "dünya barışında sprourun rolü"nü uygun gördüm. türkiye'de son derece az işlenmiş bir konu olması nedeni ile. şimdiler de düşünmeye başladım da acaba konumu değiştirip "spor: silahsız bir savaş" ile ilgili bir tez mi hazırlamalıyım acaba? sanırım kendime bu konuda daha kolay kaynak bulabilirdim. ama zaten ülkemizdeki bu tip sorunlar her zaman "kolaya kaçmakla" ortaya çıkmadı mı? her zaman "burası türkiye abicim, olur bunlar"la geşitirilmedi mi bu tip olaylar? o yüzdendir ki halen bunları yaşamaktayız ve bu mentaliteyle yaklaşmaya devam ettikçe de yaşayacağız. türkiye deki spor anlayışının daha kötüye gitmemesi dileğiyle...
not: tezim için gerekli her türlü yardıma ve desteğe açığım:) belirttiğim gibi gerçekten çok zor bir çalışma çünkü.

aylikk dedi ki...

İçimi okudunuz. Yazınızı okurken her satırında, kendimi başımı öne arkaya sallarken buldum. Benim gibi içinde spor aşkı olan her insan da okurken duygulanmış ve bir parça üzülmüştür. eğitimim için Fransa'dayım ve inanın her sabah uyandığımda, spor yapan insanları görerek güne başlamak, bana enerji veriyor, mutlu oluyorum. Zamanımın çoğunu buradaki spor mağazalarını gezerek geçiriyorum, almasam da inceliyorum, bakıyorum, çünkü kendi ülkemde görmediğim, dokunmadığım şeyler buluyorum. Şimdiden, Türkiye'ye döneceğim güne üzülüyorum sırf bu yüzden. Spor kültürümüzü sorgulamamızın zamanı geldi de geçiyor.
Çok güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık.

Unknown dedi ki...

teşekkürler abi ellerine sağlık

mute dedi ki...

Norvec'te yasiyorum. 5-6 yasindaki cocuklarin yazin cim sahalarda, kisin yapay cim uzerinde top kosturdugunu, evin 100 metre ilerisindeki amator futbol kulubunde kizli erkekli karisik takimlarin hemen her gun antrenman, mac yaptigini, hentbol maclarinin tika basa doldugunu, herkesin evinde kayak takimi bulundugunu, her pazar dag bayir demeden coluk cocuk dolastiklarini gordukce Turkiye'de sporsuz, zevksiz, yavan gecen 30 yilima yaniyor, oradaki cocuklar icin uzuluyorum.

Bulent Bey, kusura bakmazsaniz sunu sormak isterim: Bu yaziyi calistiginiz medya organinda yayinlayabiliyor musunuz?

mute dedi ki...

@joe kleine

"bireysellesmekten birbirini yiyecek bati toplumlarinda" demissiniz. norvec'te yasiyorum. hic birbirini yiyecek insanla karsilasmadim bugune dek. trafikte cami acip kufredeni gormedim, bir kutlamada kadina kiza fiziksel tacizde bulunani da gormedim. sporculara saldiran, eline ne gecirirse, agzina ne gelirse savuran seyircileri de gormedim. allahaskina, nerede bu bireysellikten birbirini yiyecek insanlar?

alicansolak dedi ki...

4 sene İTÜ'de okudum, rektörlük binası, yeni kütüphane, vs. kampüste inşaat hiç bitmedi. Ama 10000 kişinin okuduğu okulumda bir tek çim saha bile yoktu, fakülteler turnuvası çamur deryası içinde oynanıyordu, şimdi duydum galiba geçenlerde ilk çim sahayı açmışlar

Sonra İngiltere'ye master'a gittim, 11 tane çim saha vardı okulumda, canımız istediğinde topumuzu alıp oynamaya çıkıyorduk.

15 Pounda 10 saatlik golf kursu
düzenliyordu okul, hemen kaydoldum, Tiger Woods gibi polo T-shirtümü giydim, büyük bir heyecanla derslere gittim, döndüğümde de babasınnın ilk bisikletini aldığı çocuklar gibi herkese anlattım bunu.

Büyük ihtimal o esnada TVde bir yerde birileri güçlenen gelişen Türkiye masalını anlatmaktaydı. Peh, ben o masallara inanmaktan çok uzun zaman önce vazgeçtim

Deniz Kutsal dedi ki...

Tek kelimeyle MÜKEMMEL bir yazı. Defalarca okuyacağım..

Brainfour dedi ki...

Görüyoru ve arttırıyorum, kaçınızın evinde bir müzik enstrumanı var? O ilkokulda zorla öğretilen blok flüt ve babadan kalma telleri akort tutmaz olmuş o saz hariç...
Ondan sonra İsmail YK çıkıp feysbuk diye şarkı yapınca kızmaca darılmaca yok...

PENNEARABIATA dedi ki...

eline sağlık aceto, resmi çok güzel göstermişsin bizlere.

Fuat dedi ki...

30 yaşındayım, çocukluğumda mahallede boş arsalarda toprak sahada az ayakkabı ve anadolunun ucuz plastik toplarını harcamadık dikenlerin arasında. Sonrasında oynadığımız arsalara binalar dikilmeye başlandı ve biz büyüdükçe futbol oynama alanlarımız betonun üzerine serilen halılara dönüştü. Anadoluda büyüdüm ve üniversite için İstanbul'un yolunu tuttum. Çocukluğumun geçtiği ve futbol oynama alanları bakımından sıkıntı olmayacak küçük anadolu şehrimde bile kramponu kullanacak sahalar bulamadık. İstanbula bakıyorum kramponumuz olsa yine nerede oynayacağız ki? Bu zihniyetle, yetenek yetiştirmekten ziyade klasik "yürü olum, yaparsın sen, en kralı biziz" motivasyon yüklemesiyle devam ediyoruz yolumuza ve imrenerek izlediğimiz yetenekler ve takımlara hatta dolu tribünleri bu gidişle tv den izlemek dışında içimizden çıkaramayacağız. Çıkanlar da bir elin parmak sayısını geçmiyor zaten. Başkalarının yetiştirdiği (Hamit, Nuri, Mesut....) futbolculara olan bakış açısı "nasıl getiririz hazır yetişmişi var" zihniyetiyle bu kadar oluyor işte. Kaçan turnuvalar, her derbi maçında çıkan rezaletler vs.vs.vs.

Adsız dedi ki...

Ve Bülent abi Nirvanaya ulaşır....

Spor kültürü üzerine yazılmış şimdiye kadar gördüğüm en mükemmel yazı.

İşim gereği (spor malzemeleri imalatı yapan biri olarak) yazınızı çoğaltıp işyerinde heryere astım abi izniniz olmadan.

Beyninize, elinize, klavyenize sağlık herzaman ki gibi süpersiniz.

varol döken dedi ki...

bütün çocukluğumuz, 10 metreye 10 metre bir satranç sahasında (gerçek satranç sahası, ataköy de oturanlar veya reklamlardan hatırlayanlar çıkacaktır) top oynayarak geçti... 4erden maç yapamadığımız için japon kale oynuyorduk, kramponlarla düşüp kafa göz yardığımız için plastik tabanlı giyiyorduk... yine de mutluyduk top oynuyorduk... ataköy den taşındım sonra bir ara gittim, satranç sahasını bile kapatmışlar, çocukluğumun üstüne kürek kürek beton atmışlar...

bahsettiğim yer ataköy, özal sonrası dönemin en büyük projesi, türkiye'nin ilk lüks toplu konutları... basket sahaları vardı evet ama komşular şikayet ederdi, tenis sahaları vardı, kapısı kilitli, özel hocalardan ders almadan giremezdin, çim saha yoktu, olan çimlere basmak yasaktı, yapabileceğin en iyi spor bekçilerden uzun mesafe kaçmaktı... ve burası bir zamanlar türkiye'nin en pahalı konutlarıydı (hala da pahalı ve insanlar oturuyor burada, en azından yürüyebilecek kaldırımları var diye)

hep söyledim, hep söyleyeceğim... bu şehir, bu ülke, bu devlet, bu insanlar bize yalan söylüyor... ama en çok da biz kendimize yalan söylüyoruz...

(biz buna beyin jimnastiği diyoruz sağolasın aceto:)

manial dedi ki...

cok tebriklerrrr acetoo..
uzun süredir böyle güzel yazıya hasret kalmışım....

Pardaillan dedi ki...

Tek kelimeyle mükemmel bir yazı...

Eline sağlık Aceto; defalarca okuyup sindire sindire iyice anlamak gerekiyor bunu..

4 sene önce İsviçre'de staja gittiğimde pazar günleri şehirleri gezerken etrafta 10lu-20li gruplar halinde bisiklete binip gezenler ne garip gelmişti bana.. Pazar günü başka işlerimi yok demiştim kendi kendime ama bu yazıyı okuyunca neden oradaki medeniyetin bu kadar ilerde olduğunu çok daha iyi anlıyor insan.

Her yerde yayınlanması gereken bir yazı bu... Özellikle de devletin sporla ilgilenenlerine okutulmalı günde 3 öğün, işte o zaman anlarlar belki sorunun kaynağını..

Tekrar bu gerçekleri bu kadar muhteşem yansıtıp yazdığın için çok sağol Aceto...

soon dedi ki...

alemin en klas spor yazarısın bu değişmez de,

bu kadar tümevarımla yorumlamak, bu işi genellemelere boğmak oluyor,

bi genelleme de benden olsun o vakit:

atina da spor yapma oranı süper yüksek ama kafa kırma oranı da öyle?

rıza yaşar dedi ki...

saygıyla eğiliyorum

teşekkürler

saLsa dedi ki...

Adam yazıyor be. Leziz. Çok leziz.

saLsa

Ahmet C. Toker dedi ki...

bir iki sene icinde naklen yayin ihalesi olacak. inanilmaz paralar dönecek. ama inanilmaz paralar. bu paralar federasyonun eline gececek. bu paralarin ne kadari alt yapi yatirimina gidecek cok merak ediyorum. tartisilmayacak bile. biz bu sacma ligi seyretmeye devam edecegiz.

Flying Dutchman dedi ki...

mafyavari blogdan mafyavari bir yazı daha...:))

hayır bu meşhur "mafya avcıları" bu ve buna benzer yazıları tepeye bir banner koyunca unutup, "bloglar da endüstriyelleşti bidi bidi bidi" muhabbetine giriyorlar ya, belki birkaçı bu yorumu da okur diye not düşeyim...

Unknown dedi ki...

bu yaziyi bir turlu memleketin di$ina cikmayan birisi yazamazdi. i$letme korlugu dedikleri bir $ey var bilirsiniz. benzeri bizim insanimizda ulke korlugu $eklinde tezahur ediyor. vasat, kotu, hatta cok kotu hayatlar ya$aniyor turkiye'de. ama yuzde cogunluk farkinda bile degil. ba$ka bir $ey gormemi$ ki bilmiyor ki, neyi ele$tirsin. nasil daha fazlasini istesin, hakettiginin pe$ine du$sun.

isvec'te ya$iyorum epeydir. dunyanin en sportif insanlari. $irketimin ceo'su 60 ya$inda, her sene 3 maraton ko$uyor. benzer ya$taki babam babam hayatinda yuz metre ko$mami$tir. dokuz aylik boyutunda gobegi var. kendi ofisimdeki 10 ki$inin 5'i ile her sali ak$ami 10 km ormanda ko$uyoruz. kiz arkada$im ile haftada uc gun spor salonundayiz. turk televizyonu filan izlemiyorum ama turkiye ile ilgili herhangi bir goruntude tek dikkatimi ceken $ey gobek oluyor. herkes gobekli, herkes sagliksiz, ama herkes fener gassaray icin olur oldurur.

yazi guzel ama sonunda yuku polikitacilara bindirmek kolayciliga kacmak olmu$. bizim spor kulturumuz yok, ve olmayacak. nasil ki isvec'te kahvehane kulturu yok ve asla olmayacak. bizde de spor kulturu hicbir zaman palazlanmayacak. daha kadinin sosyal hayatta adam akilli yer bulamadigi bir toplumuz, once kadin sokaga cikacak ki ,sonra birlikte spor yapmaya ba$layacagiz. sene 2100'de.

Sinan Yılmaz dedi ki...

Çok iyi çok güzel.
Hani demişsin ya adele ağrısı çekmeyen küfür ediyor taş atıyor sporcuya diye.

Benim çocukluğum çok kırsal bir alanda geçti. Evlerimizin 4 tarafı bağ bağçe yeşillikti.
Hergün sabahtan akşama kadar futbol oynardık.
O yüzden oldu kramponum. Araya üniversite vs girince unuttukta kramponu. Şimdi 3 ayda bir maç yapınca halısahada yine çekiyorum o kas ağrılarını...
Maçları halısahada yapıyoruz çünkü o bağlara bahçelere hep ev yapıldı yahu.

Ve küfür etmiyorum hiçbir sporcuya. Yanımdaki herkes küfür ederken

Yada sahada yerde kalan adama "ulan bu zaman geçiriyor" diye basmıyorum küfürü.

Bazıları şey diyor... Ki bilmez onlar.
Ulan pozisyon geçtikten sonra attı kendisini yere diyor.
Halbuki hiç oynamamış, bilmiyor ki darbe geldikten 3-4 saniye sonra hissedersin zaten acısını.
Darbenin geldiği ilk 3-4 saniye hissetmezsin hiçbirşey.

Öyle işte.
Güzel demişsin, çocukluklar benzer geçmiş anlaşılan ağabey.
Ben şanslıydım kırsal yerde yaşadım. Sen şanslıymışsın 30 sene önce böyle taşlık değilmiş heryer.

Aragorn dedi ki...

Vardı diyen %30 un içinden bir adam olarak bir şeyler de ben karalamak istiyorum.

Evet bir kramponum vardı. 12-15 yaşlarım arasında orta okulda okul takımında oynarken, gol yemeden ilçe turnuvasında şampiyon olan ildeki turnuvada geçen senenin şampiyonunu geçip gruptan çıkan ve kaçak (yaşça büyük) oyunculardan oluşan bir takıma son saniye golüyle çeyrek finalde elenen bir takımın sağ açığıyken...

Eskişehirin bir ilçesinde doğdum büyüdüm, her yer çayır çimendir 2 tane çim saha vardır ayrıca ki biz antremanlarımızı ve maçlarımızı orda yapardık. O takımda bir çok yıldız olabilecek adam vardı ama şu an hiçbiri futbolcu değil, nedeni ise çok basit bizim okuyup adam olmamız eli ekmek tutan adamlar olmamız lazımdı. Kimizi mühendis olduk, kimimiz doktor, kimimizse asker ama hiçbirimiz o çok sevdiğimiz futbol topunun peşinde koşan profesyonel birer futbolcu olamadık, olmak isteyenler de dahil...ASYne gidip maç izledikçe Sabrinin dağa taşa giden ortalarını Hakan Baltanın 30 metre koşup yorulmasını görünce canım sıkılıyor gerçekten. Çünkü bu adamlardan daha iyi adamlar 9-18 kafa patlatıyor 3 kuruş kazanıp rahatça yaşayabilmek için, ve 12 adamı bir araya toplasak da bir halı saha maçı yapsak hevesiyle her haftaya başlıyorlar...

Türkiye gibi nüfusu 70 milyon olan, futbolla yatıp futbolla kalkan bir ülkenin dünya liglerinde oynayan yıldız futbolcuları yoksa sistemde büyük yanlışlar vardır.

İkinci bir nokta ise 17 yaş ve altı takımlarda gayet başarılı iken bunun A milli takım boyutuna çıkamamasıdır. Zamanın Cristina Ronaldolu portekiz genç milli takımını madara eden gençlerimiz varken şu an biz madara durumdayız ve 2010 da yokuz...

Gayet uzun yazdım daha da çok yazarım ama burda keselim, elinize sağlık süper yazı olmuş...

ix dedi ki...

Enfesti. Çimden betona krampon sesi idman yurdu paf yıllarımı getirdi aklıma... Neydi o artislenmeler ya. Tesislerden spor ayakkabıyla, kramponlar boynumuza asılı çıkardık kim bilir hangi topçudan görmüşüz. Hoca tahtaya taktiği yazıp birebir uyarıları yaparken bazen ağrı bile olmayan yerimize bandajımızı sarıp çıktık. Kramponlar ayağa geçirilir, tozluğun boyu ayarlanır. ÇAT ÇAT!

Ayakları sertçe yere vurursun ve bu bir seremoniye dönüşür. Koridordan ilerle, merdivenlerden çık ve yeşil sahadasın...

soon dedi ki...

flying

endüstriyelleştiniz yalan mı,

hele senin blog baya fabrika kıvamında

bıdı bıdı mı oldu şimdi bu??

reklam-ödül-reyting-kartel
ee başka nedir ki endüstri?

joe kleine dedi ki...

@mute
Siz iyi zamanlarına denk gelmişsiniz, mesela çok değil 60 yıl önce birbirlerini yediler zaten...
Başta belirtiğim gibi aslında ben bir tarafı överken öbür tarafı yermiyorum her toplumu kendi içinde değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum, heralde bir Norveç'li ile Anadolu'lu aynı olamaz yada oldurulamaz, kendi uygarlık profilimizi belirlememiz gerektiğini düşünüyorum, ha fazla bireyselleşmenin cannibalisme yol açacağını da düşünüyorum.

cisco dedi ki...

cok guzel yazi olmus, kesinlikle ayni sekilde dusunuyorum. ama bunun cok daha otesi de var bence.

beden egitimi derslerinin haftada 1 saat, onun da %80 bos oldugu ulke burasi.

5 metrekare bos arsa bulunca alisveris merkezi dikiyorlar. insanlarin en buyuk bos zaman aktivitesi alisveris merkezi gezmek. ne spor ne sanat. bir sinema var biraz, o da AVMlerin icinde oldugundan.

bu konu turkiye'nin butun sosyal ve politik sorunlarina kadar gider. gercekten cok onemli bir mesele. cozumu ise basit oldugu kadar uzak :)

varol döken dedi ki...

senden ala mafya olmaz
bannerler sana kalmaz
hadi oradan flying dutchman
halı sahaya beklerim

:)

Adsız dedi ki...

Düşünüpte anlatamadığım yazamadığım şeyler okudukca sanki kendim yazmışım gibi geldi.
Bu ülkede sadece spor alanında değil her alanda altyapı eksikliği var.Bunların faturasınıda haklı olarak hep siyasetcilere keseriz.
Ancak insanın kişiliğini, duygularını, karakterini siyasetciler oluşturmaz biz halk olarak ne yapıyoruz da siyasetcilerden medet umuyoruz.
En son örnek basket maçında yaşanan olaylar.Bu ülkede tahrik olmak için bir bayanın orta parmağını göstermesi gerekmiyor zaten adam oraya hazır tahrik olmuş vaziyette gelmiş orda ne olursa olsun olay çıkaracak.Hadi oraya gelenler cahil eğitimsiz alt tabaka insanları insanlıktan nasibini almamış herşeyi yapabilir diyelim.Başkan adnan polat bu olaylar üzerine aşağıdaki yorumu yapıyor.

G.Saray Başkanı Adnan Polat, Abdi İpekçi’de ‘Özür’lük bir durum olmadığını açıkladı

“Çok üzgünüm. Galibiyete bile sevinemedim. Ama yine de F.Bahçe’den ya da Aziz Yıldırım’dan özür dilemem. Biz Saracoğlu’nda çok tatsız olaylar yaşadık. Onlar özür diledi mi? Derbi öncesindeki yemek davetinde bulunduk, onu bile kabul etmediler”

Böyle bir açıklama neden yapılır inanamıyorum aklım almıyor.Yaptıklarımızı kabul etmedikten sonra başımızda bu zeka seviyesinde hep trübünlere oynayan mallar oldukca bu ülkede sporda siyasette kavga dövüşün sonu gelmez.

dr feelgood dedi ki...

geçen gün mahallenin çocukları top oynuyordu sokakta. doğal olarak salça oldum. eski futbol terimlerinden hiçbirini duyamadım. ne direk üstü, ne adamın diyor ne de başka birşey. mal mal top tekmeliyordu veletler.

futbolla yatıp kalkan ama iş top oynamaya gelince sadece yatan tek ülkeyiz şu dünyada.

ilnevyA dedi ki...

kramponsuz bir dönemim olmadı heralde kendimi bildim bileli. ölene kadar da hep olsun en az bir tane.

yazı mükemmel.

Unknown dedi ki...

Bülent Abi yazı süper, ellerine sağlık. Benimde zaman zaman aklıma düşen konular bunlar.

Üniversite' de haftasonları basketbol oynamak için okula geldiğimizde güvenlik görevlisi sorardı neden geldiniz diye. Spor salonuna geldiğimizi söyleyince içeri almazdı. Neymiş, parkeler zarar görüyormuş. Bu bahsini ettiğim üniversite Ankara'nın iyi vakıf üniversitelerinden birisi. Parkelere zarar vermeyeceğimizi spor ayakbılarımızı göstermek suretiylen anlatmamıza rağmen yine de alınmazdık. Salon görevlisine haftasonu fazla mesai parası vermeyip, öğrencilerden tonla para alan bu adamlar bizim spor yapmamızı istemediler. Ama bizi yine de engelleyemediler.

Bu bahsini ettiğimiz duruma neden olan bir şeyde teknoloji bence. Ben çocukluğumu sokaklarda yaşadım. Uğur abimiz vardı, ben ve arkadaşım Özgür'e topa falsolu vurmayı öğrettiği zamanı unutmam. Okulun bahçesindeki bir ağaç ve karşısına koyduğumuz bir taş ile oluşturduğumuz kaleye bir o geçerdi bir ben ve falsolu vurma çalışması yapardık. Ya da bir başka deyişle ayak içi kesme. Gazozuna mahalle maçları yapardık ve aşağı mahalledekileri yendiğimizde, kavga etmezdik. Hiç kavga etmedik zaten. Ama aşağı mahalleden hoşlandığımız kız kendi abisini, kardeşini yendiğimiz için kızardı bize. Ama bizim mahalledeki bizi seven kızlara ise hava atmak hoşumuza giderdi. Ben menajerlik oyunlarını canlı canlı oynadım. Kareli defterlere sözleşmeler hazırlayıp, mahallenin en iyi oyuncularına imza attırırdım. Bir dondurma bir gazoz karşılığında. Prim olarak maç sonu gazozlarını alırdım.

Şimdiki çocuklara bakıyorum. İnternet kafelerde, evlerinde sanal ortamda ayak içi kesme çalışıyorlar, menajerlik oyunları oynuyorlar. Ama malesef sosyalleşemiyorlar ve bu nedenle bırakın spor kültürümüzü hiç bir şeyimiz gelişemiyor malesef.

Sokak arasında top oynarken top arabanın altına kaçar ve siz eğilip alırsınız. Ya da araba gelir, arabayı gören arkadaşınız araba geliyor diye bağırır, kenrara geçer ve arabanın geçmesini beklersiniz. Bunları o kadar çok özledim ki...

FASLI dedi ki...

en güzel yazındı abi..

Flying Dutchman dedi ki...

@soon

yalan

burgos dedi ki...

halktansın aceto, mükemmel bir yazı,, spor kültürü olmayan bir ülke için yazılabilecek en uygun yazı

aero dedi ki...

30'u devirmis ve bu 30 yilin en az 20 yilini cogunlugu hali sahada olmak uzere futbol oynayarak doldurmus biri olarak ben de cok dusundum kramponum olup olmadigini ve en sonunda maalesef olmadigini hatirladim. sadece odtu'de okurken cim sahadaki turnuvada iki macligina bir arkadastan emanet aldigim kramponlari giymistim. sonrasinda yanlis dizayn adilmis bir hali sahada harcanan bir diz ve omur boyu surecek iyilesme sureci.

cok yurtdisi seyahatim olmadi ama su son iki ayda biri hamburg biri de hollanda-belcika olmak uzere iki kere yurtdisina ciktim.

hamburgda kaldigimiz otelin yaninda bir ormanlik alan vardi. sabah is oncesi ve aksam is sonrasi yuzlerce insanin kosu yaptigini gozlemledim otel penceresinden. is yerleri saat 6 gibi paydos ettikten sonra alster golunun uzerini yuzlerce kucuk yelkenlinin kapladigina sahit oldum her gun.

dun de hollanda'dan dondum. Bulent Abi'nin yazdigi gibi 7den 70e herkesin bisiklet kullandigi memleketten. donerken KLM'nin dergisinde bir yazi dikkatimi cekti. hollanda'daki 2008 yilinin bisiklet sektorundeki donen para 577 milyon euro imis ve bu avrupada birinci siradaymis. otelde araba ile gelenler arabalarini nereye park edeceklerini sordular ve gorevli otelin yanindaki otoparka gunlugu 35 euroya birakabileceklerini soyledi. bir nevi sistem araba kullananlari cezalandiriyordu. sonra istanbul'da (ben dahil) ise araba ile gidenleri dusundum. hollandaya gecen sene calismaya giden arkadasimin her sabah ise bisiklet ile gittigini ogrendim, takdir ettim. ben her sabah araba ile 5 kilometre yolu sinir stress icinde 15 dakikada, arkadas bisikletle ise 7 kilometrelik yolu rahat rahat 20 dakikada aliyor. acaba hangi ulke daha modern. herkesin arabaya bindigi turkiye'mi, yoksa insanlarin isine bisikletle gittigi hollanda'mi. spor imkanlarindan da bahsetmek isterim ama gerek oldugunu sanmiyorum. anlasilmistir saniyorum durumumuz :(

forzafutbol dedi ki...

Ülke insanımız malesef "3S" yi çok iyi biliyor. Siyaset, sağlık ve spor. Her siyasetten anlayan siyasette yer alması gerekmez. Sağlıktan anlayanın da doktor olması gerekmez. Ancak bana göre sporu bilmek için spor yapmak lazım. Sahanın ve ya salonların havasını solumak lazım. Bakın rakamlar ne diyor:
ÜLKE LİSANLI FUTBOLCU SAYISI
1 Almanya 6.273.701
2 İngiltere 2.406.678
3 Rusya 2.211.610
4 Fransa 1.181.719
5 İtalya 1.121.449
20Türkiye 181.481

cerkez1905 dedi ki...

80 yaşında bisikletin üzerinde alışverişe gidenlere, babasını 59'unda uğurlamış bir oğul olarak imrenerek baktım. "Kalsa; biz de bir virajı beraber döner miydik iki teker üstünde?" diye hayal ettim.... peki ya abi babasını 12 yaşında kaybedenler_??

Erdal Güngör dedi ki...

I Want to Believe !

Unknown dedi ki...

selam ben nokta olarak kullandığınız de nigris yazısının sahibiyim ve cevap veriyorum "kramponumu çaldılar"i tebrik ediyorum bu güzel yazı için.

bsrcnzyrt dedi ki...

uzun diye nitelendirilebilecek bu yazıyı bile kısaltmak için elinden geleni yaptığına eminim.sorunların hepsi bi şekilde birbirine baglı bu ülkede ve gercekten başlangıç düğümü de o kadar zor olamaz olmamalı.

empati hakkında hayata dair adı konabilirdi bu yazıya,en sona eklenen not ironik bi finiş sağlamış bu arada:)

Adsız dedi ki...

Bülent abi, yazını bir nefeste okudum. Eline, kalemine, yüreğine sağlık.

el_turco dedi ki...

selam, ne zamandir yorumda bulunmuyordum hic, bu yazi cok etkiledi beni, kramponum var, ama oynayacak sahamiz maalesef halisahalardan ibaret, buyukada da yasiyorum, burada ogretmenlik yapiyorum matematik ogretmeniyim, neyse gecen sene atandim, futbola olan bagliligimdan hemen adanin amator kulubu olan adalarspor un hocasiyla bir halisaha maci sonrasi konustum ve takimla idmanlara basladim, 2. amatordeyiz, adamizda sadece bir tane ufak bir hali saha var, o da saat ucreti 10 tl, anliycaniz idman sahamiz bile yok, idmanlar kucuk tur kros oldu hep, arada birde sansliysak kartal a gittik cift kaleye,
bu sene hocayla konustum ada da musait 2-3 alan var gelin brilik olalim su saha olayini halledelim malum secimler sonrasi parti de degisti belki biseyler yapar dedim yazin ama hic bi icraat yok, bu ulkenin gencligin spora ihtiyaci var, starbuckslara vb lerine ihtiyaci yok, sucluluk orani yuksek diyorlar, insanlari bi sekilde eglenmesini saglayamazsan eger bunlara katlanirsin, eglenmekten kastim spor alanlarini cogaltilip yayginlastirilmasi,
gorev yaptigim okul da cocuklarin hepsi futbol asigi, bazen futboldan ornekler verdigim pur dikat hepsi dinliyor, ama okulumuzda kalemiz bile yoktu ta ki gecen haftasonuna kadar, mudurmle konustum, biraz ugraslar sonucu gectigimiz haftasonu iki demir kale yaptirdim demirciye, cocuklarin kaleleri gordugunde sevinclerini anlatamam, beni kale yerine tas koyarak kale yapanlar cok iyi anlar, cunku ben o tas kale de mac yapanlardim kucukken, nitekim gelecegimiz olan cocuklar icin biseyler yapmamiz sorgulamamiz gerekiyor, elestirmek en kolayi oturdugumuz yerden,
ulkedemizde zaten endustriyel bir alana donusmus futbolu artik hobi olarak yapmakta ticarete dondu halisahalarla, 10 tl den asagi saha yok gibi nerdeyse, asgari ucretin 600 kusur oldugu bu ulkede insanlarin hali sahalara gidip 10 tl vermesini beklemek aptallik olurdu, haliyle spor yapmalarini beklemekte oyle,
bir sene yurtdisinda ispanya da ogretmenlik yaptim okulumuzun kendine ait hali sahasi , kapali yuzme havuzu daha bircok aktiviteye sahip olanaklari mevcuttu, (devlet okulu), fiziksel olarak ispanyollardan hic bir farkmizin olmadigini dusunuyorum, bizimde ayni basarilari yakalayabilmemiz icin ulkede egitim anlaminda koklu degisikliklerin ihtiyaci oldugunu dusunuyorum, konu biraz sapti ama, son cumle de nigris ile ilgili olan gercekten uzuntu verici, saglicakla kalin, yazi icin tesekkurler

Unknown dedi ki...

"Aranızda adale ağrısı nedir bilmeyen var mı? Hani o ilk spora gittiğimizde "Elim, ayağım tutmuyor" dediğimiz ağrı. Hani o halı saha maçından sonra yanan bacaklar var ya! Hani o 5 km koştuktan sonra derman kalmayan ayaklar var ya! İşte ondan. Derim ki; spor yapmayan, adale ağrısından bir kez olsun sabaha kadar uyumayan bir ülkenin insanları ancak saldırır, taşlar, zarar verir o sporculara.

Kim neyi hangi tribünden atmış, kim önce vurmuş, kim kimi tahrik etmiş? Önemi var mı? O adale ağrısını çekmeyen; o çok hayran olduğumuz, duvarlarımıza posterlerini astığımız sporculara saygı duyar mı? Anlar mı hallerinden? Bağları kopan bir dizden gelen sesi onların ömür boyu unutmadıklarını bilir mi?"

Şurası her şeyi bitiriyor zaten. kaç kişi burayı okurken "harbi" diye düşünmedi acaba?

xaropinho dedi ki...

pazar günleri alışverişmerkezlerinin kapalı olması mı?
herhalde böyle bir karar şu anda yürürlüğe konsa yer yerinden oynar ülkede...hele ki ülke insanının en büyük zevkinin pazar gününü o beton yığınının içinde boş boş gezerek ve parasını hatta en değerli şeyini vaktini harcadığı bir dönemde.

erdincinho altunozzi dedi ki...

ellerine sağlık aceto
herhalde bizim en büyük problemimiz spor yapmayan insanların spordan daha çok anlar olmaları,cm fm pes sağolsun hepimiz birer futbol dahisiyiz.

3 4 sene önce kaleme aldığım kısa bir yazım vardı,uzaktan yakından da olsa alakadardır diye düşünüyorum.

--benim eskim--
eskiden kavga etmenin bi raconu vardı
ya “5′de devre 10′da biter” mahalle maçlarında çıkardı o kavgalar
ya da yeni yeterken birşeylere kalbi ilk kez acıtan “3. tekil şahıslar” için kavga ederdi mahallenin delikanlıları top oynanan tozlu arsa kavgaya tanıklık ederdi,mahalle takımının kaptanı uzun boylu -ki adı ismail veya mehmet olurdu,ben zaten hiç kısa ismail tanımadım- abisi küçükleri “doğal seleksiyonla” eler onlara kavga büyür ise mahalleye haber salmalarını emrederdi.
sonra ise sokak ağzı denilen psikolojik yıpratmalar başlardı ki,abilerin yanında şimdinin polat alemdarları,deli yürekleri o mahallelerde kısa şort giyen,terlemesine annesi tarafından izin verilmeyen çocuk kalırlardı..hiç berabere bitmezdi birşeyler,ya dayak yerdi abiler ya da dayak atarlardı.iki koşulda da iki tarafta da kin olmazdı yaptıkları gençlikti kendilerince.
o abiler büyüdü,bizde büyüdük ite kalka.bizden sonrakiler tozu toprağı da herşeyi öğrendikleri renkli kutudan öğrendiler.kavgalarını evde “play station” yüzünden eder oldular.altlarında hep bi yumuşak minder oldu,aman oğlum düşerse canı acımasın diye…

erdincinho altunozzi

Ace Ace dedi ki...

Yanlış.
Hayır. Çocukların böyle playstationla büyümesi değil. Yanlış olan çocuğa playstation'ı almak.
Üstteki yazıların hepsini okuyamadım. Belki soran olmuştur mazur görün. İşten geldim ve çok yorgunum ama Aceto'ya birşey soracağım.
"Oğluna bu raketleri topları aldın peki aynılarını neden kendine almadın? O çocuklara spor yapmayı kim öğretecek?"
Ben anne tarafı 4 baba tarafı 7 kardeş olan çok çok kalabalık bir ailede yetiştim ve bu karmaşada beni Fenerbahçe'li yapabilmek için ne trenler ne toplar ne atariler alındı.
Ben ise Zeki amcam sadece benle beraber maç yapıyor, birlikte bisiklet sürüyoruz diye o kocaman sülaledeki 4 Galatasaraylıdan biri oldum. (diğerleri Zeki amcam ve 2 oğlu) Aceto eğer çocuklarının menajerlikte ya da playstation başında spor yapmalarını istemiyorsan senin çocuklarına değil kendine de raket kendine de top alman "bir şekilde" zaman bulup onlarla beraber spor yapman gerek. Aksi taktirde onlarda spor yapmayan teknik direktörler arasına girecek.
Kimbilir zaten onlarla sürekli spor yapıyorsundur da belki ben boş konuşuyorumdur. ve umarımda öyledir.

adsumcu dedi ki...

sokakta oynayan çocuk kalmaması/sayısının azalması daha geçen cumartesi bir arkadaşla uzun uzadıya yaptığımız bir memleket ahvalı değerlendirmesinin en önemli parçasıydı ve aslında o denli ehemmiyetli bir konu ki...ama burası sosyolojik değerlendirme yazma yeri değil farkındayım.şunu söylemekle yetinicem.arkadaşla konuşmamızda bu durumun daha da iyiye gitmeyeceğine kanaat getirdik.yani sokakta oynayan çocukları artık her yerde göremeyeceksiniz.boş arsalara da hakeza benzer bir gözlükle bakabiliriz:gittikçe azaldılar ve yok oldular.

spor salonlarının varlığı spor alanları eksikliğiyle kısmen açıklanabilir bence zira o salonların asıl amacı spor yapmak mı yoksa piyasaya çıkıp kız-erkek kesmek mi meçhul bence.yukarıda bahsedilen, yurtdışındaki ormanlık arazide yaptığınız koşuda bant üstünde hıldır hıldır devinirkenki piyasayı yapamazsınız."spor barda birer drink alalımmı" sorusunu yöneltemezsiniz...vb.

bununla beraber muhafazakar diye adlandırılan istanbul ilçelerinde belediyelerin yaptırdığı metal spor aletleri alanları son derece ilgi görüyor.türbanlı teyzelerin bu aletleri kullandığına dair fotoğrafları bizzat kendim gördüm.burda, bu teyzelerin piyasa yapma diye bir dertlerinin olmaması önemli bir değişken.spor salonu kuşları bu alanları asla ve kata kullanmaz söz gelimi, yukarıda zikrettiğim sebeblerden dolayı.

şurası bir gerçek ki devlet kamu sporuna kaynak ayırsa, bunu önemsese şu anda olduğumuz yerden farklı bir toplum olurduk.bundan sonra olur mu, meçhul.

adsumcu dedi ki...

@ taylan ege:
gecen sene olabilir, sabah'ta erdal şafak futbol ve milliyetçilik üzerine bir yazı yazmıştı.kendisi sağlam bir entelektüel olup, Fransızca yayınları da sıkı takip eder.yazısında da yine fransızca bir kitaba referans verdiğini hatırlıyorum.bir bakmakta fayda var arşivlere.

Adem dedi ki...

Şimdi bu yazının ışığında Trabzonlulara bakıyorum da, kimse hepsi de teknik direktör gibi demesin abi, demesin. Hakları varmış konuşmaya... ;)

Adem

tofi dedi ki...

eline sağlık, herkesin dile getirmediği önemli bir yazı olmus, demek ki çok kişi aynı yollardan gecmiş, yorumlara da bakınca...ingilterede 5 yasında cocuk Hyde park'ta babaannesiyle top oynar, bizde cimlere basmayın levhası asarlar:) kafa yapısı değişmedikce bir adım ilerleyemez güzel ülkem, tekrar tebrikler.

Sabaha Kadar Futbol dedi ki...

Yaşananların en güzel özeti. Bunu ayrıca neden 15 milyonlu şehrin ülkenin neredeyse tamamının desteklediği 3 takımının maçlarının TOPLAM ortalama seyirci sayısı Avrupa'da orta bir takımın tek başına elde ettiğinden az olduğunu açıklamak içinde kullanabiliriz. Sevmiyoruz ne sporu ne de futbolu maksat tutanacak bir şeyler aramak.

sabahakadarfutbol

Erdem Gunay dedi ki...

Yüreğime dokundu bu yazı. Hıncal Uluç'un Lance Amstrong ve Ivanisevic yazılarıyla birlikte aklımda yıllarca tutacağım bir yazı.

Benim hiç kramponum olmadı. Sadece bir arkadaşımın babasının Adidas Littbarski'sini denediğim 15 dakikayı hiç unutmadım.

Scuba dalıcısı olarak beğendiğim her ekipmanı alabiliyorum. Ama benim hiç kramponum olmadı. Ve olmayacak da...

scar dedi ki...

6 yaşındayken bir Eskişehirspor-Ispartaspor maçıyla futbol aşkım başladı.O günden beri maçlara gidiyorum. 7 yaşında Eskişehirspor ve su işlerinin takımı Eskispor'da başlayan futbol maceram lise sonda üniversite-futbol ikileminden dolayı son buldu.geçen zaman içinde de mahalle maçları gırla gitti.

yani ben çocukluğumdan beri futbolla yatıp futbolla kalkan insanım.11 yaşından beri avrupa liglerini,dünya kupalarını,avrupa kupalarını,şampiyonlar ligini takip ediyorum.fanatik hem de babadan fanatik eskişehirsporluyum.üniversitede bütün arkadaşlarım bjk,gs ve fb'liydi.bir kez bile futbol yüzünden birbirimize karşı sesimizi yükseltmedik.doğruya doğru,yanlışa yanlış dedik.güzelse hep birlikte alkışladık,çirkinse hep birlikte kınadık.futbol kimseyi psikopat yapmaz,yapmıyor işte 25 senede bir şey olmadı bana. bir 25 sene daha geçse yine olmaz. sorun başka,sorun çok derin..

bu arada iyi bir üniversitenin iyi bir bölümünden mezun olup iyi bir işte çalışmama rağmen hala burnumda çim kokusu,bacaklarımda yara izi var.hala içimde devasa bir ukte var.