21 Ocak 2018

Sen Gidince...


Bugün Jorge Mendes ve Mina Raiola’nın bir numaraya oynadığı menajerlik mesleğinde bir zamanlar büyük ağabeyleri eski bir spor gazetecisi olan Pini Zahavi’ydi. 1974 Dünya Kupası’na maçları izlemekten daha çok teknik adam ve kulüp yöneticileriyle tanışmak için giden Zahavi’nin işi zordu. İngiltere’ye oyuncu satmak istiyordu ama Ada’daki teknik adamlar bırakın onun getireceği İsrailli futbolcuları Avrupa kıtasındaki oyuncuları bile tanımıyordu. 80’lerde Liverpool’a Avi Cohen ve ardından Rosenthal’ı satan Pini Zahavi’nin iki kozu vardı, biri ağzı iyi laf yapıyordu iki; Liverpool tesislerine ülkesinden kasa kasa portakal taşıyor, eli boş gitmiyor, herkese kendini sevdiriyordu. Teknolojinin emeklediği yıllar elbette. Bırakın interneti, bir başka ülkenin lig maçlarını bile izlemenin zor olduğu günlerdi.

Bugün bir teknik adam ya da kulüp yöneticisi için transfer listesindeki futbolcunun oynadığı bütün maçların görüntüsüne ulaşmak bir tuş ötesinde. Yetenek avcıları sadece sahadaki performansı değil oyuncuların özel hayatlarını hakkında çıkan haberleri de raporluyorlar. Yani, Brezilya’ya oyuncu izlemeye gitmenin modası geçti. Avrupa’nın dev bütçeli kulüpleri, dünyanın dört bir köşesinde yerel izleme komiteleri kuruyor ve bırakın fidan olmayı futbolcu daha fide verirken ileride ne hasat alacaklarının hesabını yapıyorlar. Bugün Türkiye’de bir futbolsever Cumartesi günü ekran karşısına geçip, Pazar gece yarısına kadar aralıksız naklen yayınlanan maçları izleyebilir. Bugünün gençleri Avrupa’nın 5 büyük liginde şampiyonluk yarışındaki takımların 11’lerini ezberden sayıyorlar. Zahavi’nin video kasetlerle oyuncu tanıttığı yıllarda ansiklopediden 200 ülkenin başkentini ezberleyen kuşak ise bugün artık 40 yaşın üzerinde…

Taraftarlık hele de babayla maça gitmek en güzel çocukluk hatırasıdır, gençlik günlerinde tutulan takıma kendisine aynı yaşta bir futbolcu geldiğinde insan büyüdüğünü anlar. Gün gelir kendisiyle aynı yaşta futbolcu takımında kalmadığında, sahadakilerin hepsinden duvarlara fazla takvim asıldığında ise Yaş 35 şiiri anlam kazanır…

Bir fotoğrafa bakarak yazıyorum bu satırları… Best, Platini, Maradona’nın lig kariyerlerinin tamamını izleyebilmek mümkün değildi. Fotoğraftaki gençler, 90’ların sonunda Arjantin 23 yaşaltı milli takım formasını giydikleri günlerde bir araya gelmişler. Kimi Boca Juniors’lı kimi River Plate’li. Hepsinin hayalleri var, fonda The Cranberries çalıyor mesela, Dolores O’Riordan’ın eşsiz sesi yankılanıyor Buenos Aires’te, Londra’da, İstanbul’da, Ankara’da…
Bu gençler Arjantin’e 1997’de Dünya Gençler Şampiyonası’nda getiren gençler ve bizim için özel olan, bu futbolcuların yıldız olma yolunda ilerdiklerini günden kramponlarını astıkları güne kadar tüm kariyerlerini izleyebilmiş olmamız. Sol bek Diego Placente’yu belki her futbolsever hatırlamaz ama Samuel, Riquelme, Aimar ve Saviola dendiğinde bu oyunu seven herkesin hatırladığı bir gol, bir maç bir hikaye vardır mutlaka…



Şimdi fonda yine The Cranberries çalıyor;  İstanbul nere Buenos Aires nere… Erkin Koray’ın “Öyle Bir Geçer Zaman ki” sindeki eşsiz yorumu, Dolores O’Riordan’ın “When You’re Gone”daki (Sen Gittiğinde) kalp ağrısı sesine karışıyor. “Ama seni özleyeceğim gitmiş olduğun zaman” diyor Dolores, “Öyle bir geçer zaman ki /Dediğim aynı ile baki/ Birden dursun istersin/Seneler olunca mazi/Öyle bir geçer zaman ki” diyor Erkin Koray… Samuel, Placente, Riquelme, Aimar ve Saviola kramponlarını asıyorlar, formalarını çıkartıyorlar, Dolores O’Riordan ölüyor ansızın 46’sında… “Sen gittiğinde” kalıyor geriye bir de öyle bir geçer zaman ki… 

Hiç yorum yok: