Tarihi
boyunca her sezona şampiyonluk parolasıyla giren ama son üç sezonda ilk iki
içinde yer alamayan bir futbol takımının kadrosunu sil baştan yapıp 14 haftada
ezeli rakiplerinin üç puan önünde ilk yarının son virajına sokmak başarıysa,
Galatasaray’da Igor Tudor neden tartışılıyor? Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin
alınabilecek 42 puanın 16’sını kaybettiği bir sezonda Tudor’un başarısı, ezeli
rakiplerinin başarısızlığı üzerinden anlatılırsa, evet Hırvat teknik adam
başarısız, çünkü “başarısız” ezeli rakipleriyle oynadığı maçların hiçbirini
kazanamadı.
Sahada işler
yolunda gitmeyince dünyanın her yerinde teknik adam medya ilişkileri
gerginleşir. 2008’de Barcelona Rijkaard sonrası yeni hocasını ararken Lizbon’da
“Özel biri”nin kapısını çalmış ve “Seninle çalışmak istiyoruz ama medyayla
kavga etmeyecek ve rakiplerle polemik yaratmayacaksın. Bizim kulüp etiğimizde
kavgaya gürültüye yer yok” demişlerdi. Jose Mourinho teklife “Hayır” derken
kestirip atmıştı: “Ben değişmem, ben buyum.”
Galatasaray’da
son 10 yılda Rijkaard, Mancini ve Prandelli gibi muteber teknik adamlar görev
yaptı. Rijkaard’ın İngilizcesi iyiydi, tercümanın kötü. Mancini sinirlendiğinde
İtalyanca konuşur, kendini doğru dürüst ifade edemezdi. Prandelli’nin
tercümanının İtalyancası mükemmel ama Türkçesi 150 kelimeydi. İnsan
sinirlendiğinde kendini en iyi anadilinde ifade eder. Tudor da kırık İngilizce
ile kendisinden önce görev yapan şöhretli teknik adamlar gibi yarım anlatıyor,
yarım anlaşılıyor...
Karabük'e
iyi futbol oynatmak, kısıtlı bir kadroyla başarılı olmak… Avrupa’da her teknik
adam, Zidane gibi Real Madrid’de ilk deneyimini yaşamıyor. Tudor da basamakları
tek tek çıkan, futbol oynadığı Juventus’ta çok şey öğrenmiş bugün
Galatasaray’da çalışırken bir gün İtalya Serie A’da, İspanya La Liga’da çalışmayı
hayal eden bir hoca…
Ne futbol
bilgisini ne de zekasını sorgulayabiliriz Tudor’un ama bir gerçek var ki
duygusal zeka en çok o sıcak 90 dakikaların içinde verilen kararlarla ortaya
çıkar. Bunu ben demiyorum, Jose Mourinho diyor.. Oyunu okuyabilmek, yolunda
gitmeyeni düzeltmek, tabelada geri düştüğünde sahadaki futbolcudan önce pes
etmemek teknik adamlığın en zor tarafı… Bir pilotun, bir cerrahın ihtiyaç
duyduğu o soğukkanlılık Tudor’da yok…
Üst futbol
aklı diye Bükreş’e gidip Lucescu ile görüşen Galatasaray yönetimi Tudor’u o gün zaten çırak ilan etmişti.
Ustalığına çok var ama kalfalık günlerinde Tudor “Ben ustayım” diye
bağırabilmek adına takımının rulmanlarıyla, vidalarıyla oynuyor. Söküyor ama
tekrar toplayamıyor…
Dünyanın her
liginde şampiyonluk yarışı verdiğin rakiplerle oynadığın maçlar üç puandan
fazlasıdır. “Ben derbileri kaybederim
ama diğer maçları alırım” demek o takımların yarıştaki rakiplerin Başakşehir,
Beşiktaş ve Fenerbahçe’den puan almalarını gerektirir. Igor Tudor, “Yazgını
başkalarının ıstakasına bırakıyorsun” diyen Murathan Mungan’ı tanımaz ama bir
İspanyol edebiyatı klasiği Cervantes’in Don Kişot’unu mutlaka bilir… Tudor’un,
Don Kişot’luk yapıp –özellikle medyadan- hayali düşmanlar yaratmasına gerek yok
çünkü yeterli kadar yarışabileceği, çarpışabileceği rakibi var. Hayatta yel
değirmenlerini yenebilmiş insan var mı, işte o yok… (SABAH PAZAR eki)
2 yorum:
Bülent abi kalemine sağlık, çok güzel özetlemişsin olayı.
O tercumanın da gitmesi lazım..
Yorum Gönder