Bu akşam Trabzon’da
Trabzonspor-Galatasaray maçı var. Sadece 50. yılında değil her sezona
şampiyonluk parolasıyla giren ev sahibi takım bu 90 dakikaya liderlik
koltuğunda oturan rakibinin 14 puan gerisinde çıkacak. “9 haftada bu fark nasıl
oluştu?” sorusunun cevabı spor sayfalarında aranıyor haftalardır, gelin 9 yıl
öncesine dönelim. Trabzonspor’un Karadeniz Derbisi’nde Rizespor’u 4-0 yendiği
28 Ocak 2008’e… Maçı, galibiyeti değil, Trabzonspor ve kazanma kültürünü
sorgulamıştım hiç yayınlanmayan bu satırlarda:
“Tamam belki de coğrafya
bilgimiz kıttı ama Trabzon'u çok daha büyük bir şehir olarak kurgulamıştım
kafamda çocukluğumda. Haritayla öğrenilmez ki hayat, gitmek lazım. İlk kez ayak
bastığımda ve çarşıyı gördüğümde "Bu kadar mı?" demiştim. Sebebi
Trabzonspor'du. Trabzon'u büyük gösteren şehrin futbol takımıydı. Kolay
mı; o şampiyonluklar, gelen çıkamamış
Avni Aker'den, ligin her zaman en sert deplasmanı. 3 Büyükler’in yıllar boyunca
"beraberlik iyi sonuç" dediği şehir Trabzon... O gidişlerin sayısı
arttıkça sevdim Trabzon'u. Çardak Pide'de İstanbul'un 3'de 1 fiyatına karın
doyurmayı; Maraş Caddesi ve Uzun Sokak'ta yürümeyi... Yol üzerine futbolcuların
fotoğraf kağıdına basılmış kartpostallarını satan işporta tezgahı, envai çeşit
bordo mavi aksesuar. Meydanda çay bahçesinde süzgeç yüzü görmemiş demli çay.
Anadolu'da çok şehirde o gün maç olduğunu bilmezsin, Trabzon'da deplasmanda
olduğunu sana hatırlatırlar. Otelin iki cephesinde de birikir taraftar, maçın
önemine göre sabaha kadar davul çaldıkları da olur kapı önünde. Rakip takım
stada giderken 200 kişi otobüse tezahüratlarla gözdağı verir. Avni Aker
alemdir, ilk 20 dakikada Trabzonspor atarsa o gün zor çıkarsın oradan,
taraftarı şahlanır, dar eder sana sahayı. Formül, ilk golü atıp Trabzonsporlu
futbolcuları taraftarın pençesine teslim etmektir. Sen aradan sıyrılıp, 3
puanla dönersin memleketine. Sabahtan akşama kadar Trabzonspor'u konuşurlar
şehirde.”
Her yeni transferde
taraftar sorar biz futbol yorumcularına: “İş yapar mı?” Bazen doğru tespit
yaparsın bazen yanılırsın, futbol bu; güzel ve zor oyun ama mesele bu değil.. 9
yıl önce de teknik direktör Ersun Yanal’dı, 15 gün öncesine kadar da Ersun
Yanal… Yönetimler değişir, teknik adamlar değişir, futbolcular değişir de değişmemesi
gereken kazanma kültürü değil mi? Büyük takımları büyük yapan kazanma kültürü…
Bir kere kulübün genlerine girdiğinde çıkmayan ama zaman zaman unutulan,
unutturulan kazanma kültürü…
Son 15 yılda Avrupa
futboluna damga vuran kupa bırakmayan Barcelona’nın tarihinde geçtiği karanlık
tüneller, sıradan jenerasyonlar, istifalar, mağlubiyetler, hayal kırıklıkları
yok mu? Borussia Dortmund iflas etmemiş miydi? Atletico Madrid, 1996’dan 2011
yılına kadar neredeydi? Yıllardır “Aranıyor” ilanı verilen Valencia bu sezon
küllerinden doğmadı mı? Milan ve Inter neden geçmişlerini arıyor? Futbolu sevenler bu soruların cevaplarını
biliyor. Trabzonsporlular da biliyor. O zaman bir zamanlar işleyen doğru
formülü hatırlamanın vaktidir. Rol modeli Manchester City (yeni patron, büyük
sermaye), Juventus (kulübün başkanı değil zengin sahibi Agnelli Ailesi), Bayern
Münih (güçlü finansal kaynaklarıyla rakiplerinin aslarını satın alan) değildir.
Örnek Barcelona’dır
çünkü Katalanların kulüplerine aidiyet duygusu Trabzon’da da vardır. Trabzonlu
başka takım tutmaz. Anadolu hiçbir şehrinde bu oranı yakalayamazsın.
Türkiye'nin her deplasmanında o şehirde yaşayan Trabzonlu; illa ki doldurur
tribünü, “Bize her yer Trabzon”dur kısaca…
Barcelona futbolcu yetiştirir ve değer verir. Trabzonspor da yetiştirir…
Örnek Real
Sociedad’dır. Alt yapısından yetiştirdiği onca genci yanına aldığı seçme
yabancı futbolcularla hem yarışmayı bilen hem de futbol kültürüne sahip
İspanyol kulübü… Karadeniz gencinin futbol yeteneği de başardıkları da futbol
tarihimizde yazılı…
Kaybedilen maçın
ardından en bildik futbolcu repliğidir: “Önümüzdeki maçlara bakacağız.”
Trabzonspor’un önündeki maçlara bakması için geçmişini, o bir köşede unuttuğu
kazanma kültürünün harmanını hatırlaması lazım... Bu akşam kazanıp,
kaybetmekten çok daha ötesi mavi umuttur hayatta ve bordonun yanında…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder