Memleketin
her şehrinde işinin erbabı esnaflar, ustalar var elbette, makbulü kuşaktan
kuşağa olanlar. İstanbul’da Türk mutfağını layıkıyla yapan birçok lokanta
bulabilirsiniz ama insan Üsküdar’da Kanaat Lokantası’nın, Kadıköy’de Yanyalı
Fehmi’nin, Eminönü’de Pandeli’nin kapısından içeriye girdiğinde sadece lezzetli
bir yemek yemeyeceğinin farkındadır. O dükkanlarda, tarihe tanıklık eder ve
güven satın alırsınız. Bilirsiniz ki tarihi yüzyılı aşan müesselerde beş
kuşağın temsilcileri o tariflerin değil güven duygusunun temsilcileridir.
Lezzet garantidir, servis itinayla yapılır,
çok iş yapınca fiyatları iki katına çıkan restoranlar gibi değildirler.
Restorandan, zanaatkarlığı, esnaflıktan, sanatkarlığı kuşaklardan kuşaklar
taşınan bu ticaret ahlakı ve bilgisi güzel memleketimin çimentosudur. Kuşaklardan
kuşağa bilgi ve tecrübe aktarımını futbol tarihimizde başarabildik mi, işte
ondan emin değilim. Luis Enrique, Barcelona ile geçen sezon üç kupa aldıktan
sonra bu sezon da üç kupaya koşarken, Katalan kulübünden yetişmiş, ter dökmüş,
ekmek yemiş geçmişin futbolcusu bugünün teknik adamlarını sıralamak isteğimi
acı bir haber pekiştirdi. Ekim ayında amansız hastalığa yakalandığı açıklanan
ve o günlerde bu satırlarla (Dayan Sarı Fare Dayan/ -25Ekim) kariyer yolculuğuna çıktığımız Johan Cruyff’un bu dünyaya veda haberi
geldi. Hollandalı efsane futbolcu ve teknik adam olarak her şeyi kazandığı
Barcelona’ya en büyük mirası alt yapı organizasyonunu kurarak yapmış ve La
Masia, bir futbol fabrikası haline gelince de karşımıza geride kalan 10 yılda
sürekli değişen ama devrilmeyen bir takım çıkarmışlardı.
Futbolculuğu
döneminde çalıştıkları efsane teknik adamların idman metotlarını, maç
taktiklerini, motivasyon konuşmalarını hafızlarına kazıyan ya da “söz uçar yazı
kalır”a inanıp defterlere günlük tutan çok futbolcu hikayesi dinledik. Gün
gelecek kramponlarını asacaklar ve ustalardan öğrendiklerini çıraklık döneminde
bir teknik adamın yanında fırına verdikten sonra kalfa olduklarında kendilerine
genç teknik adam denecek ve fırından çıkanla da taraftarı doyuracaklardı. Her
not tutanın, her büyük hocayla çalışanın başarılı bir teknik adam olacağının
garantisi yok elbette ama biz yine de armut dibine düşer deyip Barcelona’nın
sahada olduğu kadar kulübede de dünya futboluna hükmeden isimlerine bakalım.
İlk sırada
elbette Pep Guardiola var. Cruyff’un “Rüya Takım”ının en genç isimlerinden, ön
libero mevkisinin atalarından Guardiola. İdolü “Arjantinli deli” Bielsa da olsa,
bugün Guardiola, Barcelona ve Bayern Münih’te kazandıklarıyla dünyanın bir
numarası olduysa bunda “Sarı Fare”nin tedrisatından geçmesinin büyük payı var.
Luis Enrique, Barcelona alt yapısından değil hatta Katalan da değil. Ve hatta
Barcelona’ya geldiği kulüp Real Madrid! Roma ve Celta Vigo’nun ardından geldiği
Barcelona’da bir başka Barcelona yaratan zamanın hırçın futbolcusu da kulübün B
takımını çalıştırırken, Cruyff’un “Bundan olacak” dediği isimlerden.
Barcelona'da fazla kalmadı ama klas adamdı Laurent Blanc futbolculuğunda.
Ülkesi Fransa’da beş kulüp, Avrupa’da Napoli, İnter ve Manchester United.
Futbolu bırakalı 13 yıl oldu ve bir zamanlar La Masia’yı gözlemleyen Blanc da
büyük teknik adam oldu. Önce Bordeaux ardından Fransız Milli Takımı ve Paris
Saint Germain’in başında lige koyduğu ambargo. Cruyff etkisiyle her zaman
Hollandalı futbolcuların sevdiği ve oynamak için can attığı kulüptür Barcelona.
Philip Cocu da yeteneğiyle o formayı hak eden isimlerden biriydi. PSV’den
yetişmişti, futbolu bıraktığında Barcelona’daki 200 maçtan damıttıklarıyla önce
külübün alt yapısında her yaş kategorisinde çalıştı. Şimdi A Takım’ın hocası.
Atletico Madrid’e penaltılarla elenirken nasıl bir takım yarattığı
futbolseverlerin dilinde. Yolu Galatasaray’dan da geçen “Yabancı değil” Frank
de Boer kardeşiyle beraber Barcelona’dan geçmiş isimlerden. Hollandalı da o
günlerin tecrübesini teknik adamlığına taşıdı. Ajax’ta marka bir hoca olmayı
başardı. Barcelona’ya Şampiyon Kulüpler Kupası’nın getiren efsane frikiği atan
Ronald Koeman da Cruyff’un Rüya Takımı’ndan. Barcelona’da yardımcı hocalık
yaptı. Valencia’da birinci adamken zorlandı, Ajax, PSV, Feyenoord, ülkesinde üç
ası da çalıştırdı ve şimdi Southampton’a Premier Lig’de güzel futbol oynatan
adam olarak biliniyor. Michael Laudrup, İspanya’nın gördüğü en büyük
yeteneklerden biriydi. Juventus, Lazio, Real Madrid derken Barcelona.
Danimarkalı da Barcelona’dan çok şey öğrendi teknik adamlığı için. Ömrünü
Barcelona’ya veren ve kariyerinin sonunda Atletico Madrid forması giyen Sergi,
çok yetenekli olmasa da büyük yürekli bir defans oyuncusu olan Abelardo
(Sporting Gijon’da), Barcelona’da 400 maça yakın oynayan Bulgar futbolunun
efsanesi Hristo Stoichkov, Barcelona’da futbolculuğunda efsane olan ama alt
yapıda çabuk sıkılıp, Polonya Ligi’ne yolu çıkan Jose Maria Bakero, hem Real
Madrid hem de Barcelona forması giyen bugünlerde İspanyol Genç Milli Takımı’nda
görev yapan Albert Celades… Kluivert, Juan Antonio Pizzi, Hagi; uzar gider bu
liste. Cruyff’u Cruyff yapan da, sadece “14”, “Sarı Fare” olarak anılmamasını
sağlayan da bu galiba… Futbolculuğunu anlatmak için kelimelerin kifayetsiz
kalmışken teknik direktörlüğü için kitaplar yazdıran adam… Bir Serkan Uçar
şiirinden emanet alırsak eğer: Tut
yüreğimden ustam tut, tut beni, sür güne…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder