1 Mart 2015

Son Pişmanlık Neye Yarar

Bir kurşunla Dünya Savaşı'nın başladığı, bir imzayla barışın sağlandığı tarihte pası futbol sahasına attığımızda değişen nedir ki? Son dakikada rakibe kaptırılmayan genç yetenek, kaçan balık büyük olur misali uçup giden yıldızlar, bir başka toprakta artık dal vermezken, yeni yuvasında ulu bir ağaç gibi yükselen yıldızlar. Beşiktaş, Trabzonspor ile giriştiği transfer yarışında Tolgay Arslan'a imzayı attırmasa, Slaven Biliç, üç gece önce onu Sosa'nın yerine oyuna almasa ve Tolgay topun gelişine vurup doksana takmasa... Gözümüzün önünden gitmeyen sahne bugünlerde budur da bir de hafızalardan silinmeyen ya da unutulup gidenler var... 

70'li yılların sonu. Trabzonspor fırtınasının estiği, yabancı futbolcu denildiğinde eski Yugoslavya'nın yetenekli ayaklarının yanında vasat topçularının da ligimizde forma giydiği yıllar. Toprağı bol olsun, sonraları Fenerbahçe Divan Kurulu Başkanlığı da yapacak olan Yüksel Günay o günlerde kulübün genel sekreteri. "Cevad'ın babası ile kesin anlaşmaya vardım. 19 yaşındaki bu şöhretli futbolcu en geç 10 gün içinde Fenerbahçe forması giyecektir" diyor muhabirlere. Gazetenin manşetinde "Fenerbahçe, Partizan'ın ünlü sol açığı Cevad Prekazi'yi transfer ediyor" yazıyor, 1976 yılında. Aslında manşet abartılı, Cevad ünlü falan değil daha, yolun çok başında. Ne oluyorsa, olmuyor o transfer. Belki Cevad'ın babası yan çiziyor belki de Partizan. Prekazi'nin yolu dokuz yıl sonra çıkıyor Türkiye'ye. Bugün üzerinde rezidans ve avm'nin yükseldiği, Galatasaray'ın eski başkanı Alp Yalman'ın şirketinin toprak sahasında testten geçmesi de belki şehir efsanesi. Prekazi muz ortaları yapıyor, "Koşsam Real Madrid'de oynardım" diyor, onun sayesinde Tanju Çolak Avrupa Gol Kralı oluyor, Mustafa Denizli ve futbol tarihimizin en umut veren mesajı "Yüzde 51" tarihe yazılıyor. Ya peki Cevad Prekazi 19 yaşında Fenerbahçe'ye imza atsaydı? 


Portekiz'in 25 yıl önce 70'lerin ilk yarısında doğan yeteneklerden yakaladığı jenerasyonun kesinlikle en yeteneklisi. Rui Costa, Joao Pinto da var ama o bir başka. Sporting Lizbon formasıyla parlıyor ve 23 yaşında iki İtalyan kulübü onun için kavgaya tutuşuyor. Juventus ve bugünlerde duşlarından sıcak su akmayan ve iflas eden Parma. Parmalat'ın sahibi Tanzi Ailesi, Angelli Ailesi'ne kafa tutuyor. İtalya'nın iki büyük patronunun Figo kavgasına son noktayı federasyon koyuyor. İki yıl boyunca iki kulüp de Figo transferinden men ediliyor. Sporting Lizbon da 23 yaşındaki yıldızını Barcelona'ya satıyor. Ya peki Figo, Serie A'ya gitseydi? 

Alfredo di Stefano'yu Franco mahiretiyle Barcelona'nın elinden alan Real Madrid, bugün müzesindeki 10 Şampiyonlar Ligi / Şampiyon Kulüpler Kupası'nın beşini alabilir miydi peki? Barcelona ülke futbol tarihinin bunu üzerinden anlatıyor ama onlar da 1987'de büyük bir yıldızı ellerinden kaçırdıklarından haberdar değiller. Boby Charlton futbol okulunda sivrilen 12 yaşındaki David Beckham ve arkadaşlarının ödülü, iki haftalık Barselona gezisi. Hayran oldukları Lineker ile fotoğraf çektiriyorlar, Schuster ile tanışıyorlar, kendisinden üç yaş büyük Pep Guardiola belki yanından geçiyor, idmana çıkıyorlar ama kimse Beckham'ı meşhur altyapı La Masia'ya almayı aklından geçirmiyor Barcelona kulübünde. Kaçan balık büyük olur derler, 16 yıl sonra Beckham bir kez daha Barcelona'nın kapısından dönüyor, Katalanlar, Ronaldinho'yu alırken, İngilizlerin en şık adamını Real Madrid kapıyor. Ya peki İngiliz teknik adam Tery Venables, Beckham'ı Ada'ya göndermeseydi? 
1978'de Arjantin'deki Dünya Kupası'nın ardından Inter, bir Fransız'ın peşine düşüyor. Nancy'yi sırtlayan 10 numara Michel Platini ile ön protokol yapıyorlar. O evrak tam 32 yıl sonra gün yüzüne çıkıyor. O günlerde yabancı yasağı maddesine takılan transfer, İtalya'nın futbol tarihini değiştiriyor. Bir yıl daha Nancy'de oynayan, üç yıl da Saint Etienne forması giyen Michel Platini, 1982 yılında Juventus'a imza atıyor. Ya peki bugünün UEFA Başkanı, o günlerde Inter'e imza atsaydı? 

Sene 2003. Barcelona, eski yıldızı Txiki Begiristain'ı Lizbon'a yolluyor. Sporting Lizbon'un Manchester United ile oynadığı hazırlık maçında genç yeteneği çok beğeniyor Begiristain. Ertesi gün İspanyol medyasının manşetlerinde Cristiano Ronaldo-Barcelona flörtü var ama Alex Ferguson elini çabuk tutuyor ve transferi bitiriyor. Barcelona da bir başka Portekizli yetenek Ricardo Quaresma'yı kadrosuna katıyor. Ya peki Katalanlar, o sezon Cristiano Ronaldo'yu alsa, altyapıdan gelen ve o günlerde sağ açıkta oynatılan Messi formayı kapar mıydı? 

Barcelona, Werder Bremen ile Mesut Özil için ön protokol imzalıyor. Bonservis bedeli de 10 milyon Euro'nun altında. Bir haftalık transfer opsiyonuna son noktayı koyan Guardiola oluyor. Ona göre Mesut bir yıl daha Almanya'da forma giyip, pişmeli. Barcelona orta sahasındaki oyuncularıyla rekabet edemeyeceğini düşünüyor Guardiola. Katalanlar, transferden çekildiklerini açıklıyorlar ve zamanında 2 milyona almadığı Pepe'ye 30 milyon ödeyen Real Madrid, iki katına çıkan bonservisi dert etmiyor ve Mesut, Santiago Bernabeu'nun yolunu tutuyor. Ya peki... 

Hiç yorum yok: