27 Mayıs 2014

Endülüs'ün Son Matadoru

Yedi yıl önce yine bir mayıs günü, İskoçya Glasgow'da finale çıktıklarında UEFA Kupası'nın son sahibiydiler. Kupayı arka arkaya kazanabilen tek takım vardı, Akbaba Beşlisi'nin fırtına gibi estiği dönemde, 1985 ve 1986 yıllarında Real Madrid. Bir yıl önce Hollanda Eindhoven'daki finalde her şey çok kolaydı. Bu kupayı ciddiye almayan İngilizlerin en ciddisi Middlesbrough masal yazmış ve finale gelmişti. Kalede efsane kalecileri Palop, şimdi Beşiktaş forması giyen Fransız stoper, sonraları Barcelona'nın iki bekini teslim alacak olan Dani Alves, Brezilyalı golcü Luis Fabiano, ele avuca sığmaz Arjantinli forvet Saviola ve kanatta fırtına gibi esen Jesus Navas'lı Sevilla, İngilizlere dört atıp kupayı almıştı. 16 Mayıs 2007'de karşılarında bu kez ülkelerinden bir takımı buldular; taraftarlarının hiç haz etmediği Barselona şehrinin kulübü Espanyol. Zaten yarı finalde de ender gelişen ataklarıyla Avrupa'da nam salmış Osasuna'yı elemişlerdi. O gün final 2-2 sona erdi. Espanyol'un bir golü yıllar sonra yolu Galatasaray'dan geçecek olan Albert Riera'dan geldi. Penaltı atışlarında Sevilla adına tek ıska, sonra Barcelona'ya gidecek olan Alves'den geldi, son penaltıyı atan Puerta, o finalden üç ay sonra yeni sezonun ilk maçında Getafe'ye karşı mücadele ederken 35. dakikada yere yığıldı ve hayatını kaybetti. İspanya'nın en umut vadeden sol bekiydi ve sadece 23 yaşındaydı. Kupayı kaybeden Espanyol'un o gün kaptanı yıllarca takımı sırtlayan Raul Tamudo'ydu. Ondan pazubandı alan Daniel Jarque ise Antonio Puerta'dan iki yıl sonra yine ağustos ayında İtalya'da hazırlık kampında sevgilisiyle telefonda konuşurken kalp krizi geçirdi ve hayata veda etti. İspanya'nın güneyinde Endülüs topraklarında Sevilla şehrinin iki takımından biri olan FC Sevilla, 108 yıllık tarihinde tüm kupaları son dokuz sezona sığdırdı. 1945-46 sezonunda kazandıkları tek şampiyonluk dışında 1957 yılından bu yana ikinci bile olmayı başaramayan Sevilla, bu sezona başlarken müzesinde iki UEFA Kupası, beş Kral Kupası ve bir İspanya Süper Kupası bulunduruyordu. 

Ekonomik krizin vurduğu birçok Avrupa kulübü gibi ellerindeki en değerli adamları sattılar. Para Manchester City'deydi ve yıllardır Sevilla şehri dışında futbol oynamayı reddeden ve bu konudaki rahatsızlığı için doktor raporu da olan Jesus Navas, bol sıfırlı kontratı görünce bir günde iyileşti. Takımın klas golcüsü Alvaro Negredo ile birlikte sıcak ve güneşli Sevilla'dan soğuk ve yağmurlu Manchester'ın yolunu tuttular. Paris Saint Germain'in transfer şımarıklığı yüzünden boşa çıkan Kevin Gameiro ve Belçika'da parlayan Carlos Bacca'ya toplam ödedikleri para sadece 15 milyon avroydu. O karlı İstanbul akşamında maç ertelenmese ve ertesi gün o zeminde oynanmasa Juventus, hocası Conte'nin dediği gibi Galatasaray'a mağlup olmaz mıydı? Bunun adı İtalyan mızıkçılığı olsun ama o Juventus, Şampiyonlar Ligi'ne veda edince heybetli kadrosuyla şehri Torino'nun ev sahibi olduğu Avrupa Ligi'nin bir numaralı favorisi oldu. Futbol, kağıt üzerinde favorilerin yeşil sahada yüreği fazla olanlara yenildiği oyun... Fenerbahçe'nin altı yıl önce Şampiyonlar Ligi'nde unutulmaz iki maç sonunda penaltılarla elediği Sevilla, futbolu seven ama biraz da mesafeli duran bir kadın için adıyla da sempatik bir kulüp. Sev-illa. İnsan, sevdiğine; "Sev illa" der mi, demese iyi ama Sevilla'yı çok seven taraftarlarını bir final daha bekliyordu yıllar sonra. İki yıldızını sezon başında satan, kulübü bugünlere getiren Del Nido hapise girince başkansız kalan Sevilla, Avrupa Ligi'nde final yolunda bula bula ezeli rakibi Real Betis'i buldu. Cüneyt Çakır'ın yönettiği ilk maçta Real Betis, Sevilla'yı deplasmanda 2-0 yenince "Buraya kadar" diyenler yanıldı. Sevilla deplasmanda aynı skorla kazanıp, o çok sevdiği penaltılarla bir üst tura çıktı. Porto'yu evlerinde dört gol atıp perişan ettikleri turun ardından kısmetlerinde yine bir İspanyol takımı vardı: Valencia. İlk maçı 2-0 kazanan Sevilla bu kez rahat gitti ikinci maça. 

Şehrin diğer takımı Real Betis gibi değildir elbette. Real Betis'in ligde küme düştüğünün kesinleştiği günlerdi ve Valencia bir anda skoru 3-0'a getirip, taraftarına Torino'daki finalin hayalini kurdurmaya başladı. Uzatmaların dördüncü dakikasıydı ve Mbia kafayı vurdu, kiralık olarak forma giyen Kamerunlu, Sevilla'yı finale taşıdı. Geçen yıl Fenerbahçe'yi eleyip finale çıkan Benfica, ligde sona bir hafta kala Porto'dan uzatmalarda gol yiyip şampiyonluğu kaybetmiş, ardından Avrupa Ligi finalinde Chelsea'ye boyun eğmişti. Bir sezonda üç kupanın bir kulpunu tutup kaldıramayan Benfica, geçen çarşamba akşamı Torino'daki finale sadece Lizbon'dan değil, İtalya ve Fransa'da çalışan binlerce taraftarıyla geldi. Juventus Arena'da Sevilla taraftarı onların yarısı kadardı. Bu sezonu şampiyon bitirmiş Benfica, kendisinin istediği ücreti vermediği için görevine son veren yönetime "100 yıl bir daha Avrupa Kupası kazanamayacaksınız" diyen teknik adam Bela Guttmann'ın bedduasından tam yedi final kaybederek çekmişti geride kalan 52 yılda. Bir zamanlar, Sergio Ramos, Dani Alves, Diego Simeone, Davor Suker, Ivan Zamarano ve Diego Armando Maradona gibi büyük yeteneklerin forma giydiği Sevilla'nın bu finale getirdiği kadro, kağıt üzerinde Benfica'dan güçsüzdü. 120 dakika dayandılar. Galatasaray-Arsenal finalinden 14 yıl sonra ilk kez bir finalin 120 dakikası da golsüz berabere bitti. Sevilla, penaltılarla bir kez daha güldü ve kupayı kazandı. Ertesi gün şehrin sokaklarında üzerinde küme düşmüş Real Betis forması olan bir genç geçti motosikletiyle. Sırtında ezeli rakibi, nefret ettikleri Sevilla'nın yedi yıl önce hayatını kaybeden sol bekinin adı ve numarası yazıyordu: 16-Puerta. 

Hiç yorum yok: