16 Şubat 2014
Kereviz Atmak Yasaktır
Biz Türkler, İtalyanlarla birbirimize benzer miyiz? Mevzubahis olan büyük aileler, Ferzan Özpetek filmlerinin olmazsa olmazı kalabalık yemek sofraları, herkesin konuştuğu, kimsenin dinlemediği sohbetler, kırkına gelen oğluna daha dün okula başlamış gibi davranan anneler, 'akşam dışarı çıkamazsın' bakışı fırlatan babalar, her işi son dakikaya bırakmalar, bir otomobilin en önemli aksesuvarının korna olduğuna inananlar ve aynı zamanda sinyalin gereksiz bir kol olduğuna kanaat getirenler ise; evet! Makarnayı onlar dişe dokunur sever, biz annelerin ağızda dağılan makarnasıyla büyürüz. Karadeniz pidesinin, pizzadan, Antakya'nın nar ekşisinin, balzamik sirkeden çok daha güzel olduğuyla bir maç başlatmak niyetinde değilim, çünkü hikayenin içinden yine meşin yuvarlak geçiyor. Geçen hafta İtalya'da ligin uzak ara en iyi takımı Juventus, deplasmanda Verona ile 2-2 berabere kaldı. Asıl hikaye ise Verona'ya gelen bir Juventus taraftarının stadyuma yanında 24 cm'lik bir bıçakla girmek istemesiydi. Neyi, kimi kesecekti bilinmez ama elindeki suç aletiyle ertesi gün hakim karşısına çıktı. Pazar yakalanan, pazartesi yargılanan ve dokuz ay hapis cezası, 2 bin avro para cezası ve beş yıl stadyumlara girme yasağı olan bu İtalyan taraftarının, Kasımpaşa-Beşiktaş maçında sahaya dalan ve Fernandes'e saldırdıktan sonra ertesi gün özgür kalıp akşamında bir televizyon kanalındaki 'spor' programına konuk olan Türk 'taraftar'a benzese de; kaderinin benzemediği ortada...
Peki biz Türkler, İspanyollar'a benzer miyiz? Akdeniz havzasında her milletin bir diğerine kanı biraz çeker, uzatmadan futbol sahasına dalalım. Kral Kupası'nda Real Madrid, 1999 yılından beri yenilmediği ezeli rakibi Atletico Madrid'in sahasına ilk maçı 3-0 kazanmanın rahatlığıyla gitti. Rövanşı da 2-0 kazandılar ama mesele yine tabela değildi. Atletico Madrid tribününden kimliği tespit edilemeyen bir taraftarın attığı çakmak dünyanın en iyi iki futbolcusundan birinin kafasına isabet edince kıyamet koptu. Ronaldo'nun başı yarılmadı ama bize de bir hikaye çıktı: Sahaya atılan yabancı maddeler. Aslında hiçbirine yabancı olmadığımız ama 'sahada ne işi var'dan yola çıkılarak 'yabancı' kabul edilen maddeler. Dünyanın her stadyumda minimum iki güvenlik noktasından geçilmesine rağmen tribüne sokulan ve sahada işler yolunda gitmeyince, zıvanadan çıkan taraftarın ya hazırda tuttuğu ya da eline ne geçerse savurduğu 'yabancı' maddeler. Sahaya çakmak atmak, çakmak ancak Ronaldo'nun kafasıyla buluşursa haber değeri taşıyor.
Ayakkabısını atan ve evine topallayarak dönen, telefonunu atan ve arkadaşının cebinden eşini arayıp, "Telefonumu çaldılar" diyen, marketten 30'luk yumurta kutusunu, tribünde menemen yapacakmış gibi stada sokup sahaya fırlatanlar, stat büfelerinde satılan su ve ayran şişelerini sahaya yetiştiremeyip, kendi taraftarının üzerine boca edenlerin tribün terörü, kabul edelim çok yeknesak. Futbol tarihi ne yabancı maddeler gördü oysa ki. 50 yıl önce sahaya atılan el bombası, oyuncak çıkınca "Sahada savaş çıktı" manşetleriyle Milwall taraftarına yüklenen İngiliz medyası, aradığını bir Newcastle United-Tottenham maçında bulmuştu. Tottenham'a transfer olan ve eski takımının sahasına çıktığı ilk maçta sahaya atılan yüzlerce Mars çikolatayla protesto edilen Gascoigne, en sevdiği çikolota sorusunun verdiği cevabın kurbanı olmuştu. Yakın geçmişte Sunderland maçında sahaya atılan balonu kurtarmayı çalışıp topu unutan ve golü yiyen Liverpool kalecisi Reina, Premier Lig kariyeri boyunca Chelsea taraftarının sahaya attığı kerevizlerle tanışamadı çünkü İngiliz Futbol Federasyonu, kerevizi de yabancı madde sınıfına koymuş ve stadyuma girişini yasaklamıştı. 30 yıl önce içinde kereviz kelimesi geçen bir tezahüratı (Bizde de vardır kerevizli bir tezahürat: Bahçelerde kereviz biz gol yemeyiz) üç boyutlu hale getirmek için maça kerevizle gelen ve sahaya atan Chelsea taraftarı doğrusu İnter taraftarına gıptayla bakmıştır! Çünkü San Siro'da sahaya motosiklet atan İnter taraftarından daha büyük bir objeyi yabancı madde sınıfında stada sokabilen olmadı. Milano'ya Bergamo'dan gelen Atalanta taraftarının scooter'ını gasp eden ve dört kulesinden rampalar çıkılarak ulaşılan San Siro'nun tribünlerinden sahaya atan Interliler futbol tarihine adlarını İtalik yazdırdılar...
İngilizler, holiganlar, İtalyanlar, Ultras'lar ile uğraşırken, Franco rejiminde baskı altında kimliksiz kalan İspanyol taraftarların biraz ordan biraz burdan ile oluşturdukları tribün kültüründe, takımı protesto etmek için beyaz mendil sallamak nasıl vazgeçilmezse, rakibi sindirmek için sahaya yabancı madde atmak da bir o kadar büyük gelenektir. Herkes atar ama en çok da İspanyollar atar. Luis Figo, İspanyol futbol tarihinin en büyük hainidir Barcelona taraftarına göre. 'Judas' Figo, kaptanı olduğu takımı bırakıp Real Madrid'e gittiğinde onunla kapanmayacak bir hesabın defterini açan Katalanlar, 2002 yılında Camp Nou'ya gelen "Hain" Figo'ya korner attırmazken, sahaya da domuz kafası atmışlardı. Üç metre ötede viski şişesinin eşlik ettiği domuz kafası, El Clasico hatırası olarak yıllar sonra Barselona'da bir sergiye konuk oldu, binlerce ziyaretçi bu enstalasyonu (!) görebilmek için sergiye akın etti. Atletico Madrid taraftarının attığı viski şişesi hakemin elinde canlı yayında 10 saniye gösterilince markanın yaptığı bedava reklam da yanına kar kalmıştı yıllar önce. Endülüs bölgesinin ateşli derbisi Sevilla-Real Betis'te ise yıllar boyunca sahaya atılan içki şişelerinin hesabını artık kimse tutmaz oldu.
Norveç'te bilardo topu, İsviçre'de tenis topu, Hırvatistan'da fırın sahibi başkanı protesto etmek atılan çörekler... Say, say bitmez. Bizle bitirelim. Kadıköy'de bir derbide Hasan Şaş'ın kafasında patlayan yumurta, TT Arena'da kaleci Volkan'ı sıyıran rakı şişesi, Trabzon'da Milan Baros'a atılan ama kaleci Tolga'ya isabet edip ıslatan su şişesi, Ali Sami Yen'de futbol tarihine 'sulu derbi' olarak geçen maçtaki yüzlerce poşet su, ülkenin her yerinde tabela terse dönünce sahaya yağan koltuklar... Çok yaratıcı (!) olduğumuz söylenemez değil mi? Hayır asla. Ne domuz kafası, ne Vespa, ne de kereviz... Bu alanda da en yaratıcı millet biziz. Sahaya giren ve ertesi gün hakim karşısına çıktığı zaman "Ben tribünde en öndeydim. Sahaya atlamadım, beni ittiler" diyerek kendini savunanlar kadar yabancı madde görmedi maalesef bu futbol tarihi...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
hocam ilk zamanlar kerevizi fazla sevmezdim.hatta nefret ederdim kokusundan falan.sonra ne olduysa oldu kerevizi sevmeye başladım.belkide biri kerevizi çok iyi yaptı ve o gün kerevize karşı ön yargılarım yıkılmış olabilir.ama ne oldu da kerevizi sevmeye başladım netlikle bilemiyorum.
kereviz dedin de aklıma geldi:)
abi düğün davetiyesini es geçmeyelim :)
Yorum Gönder