2 Kasım 2010

Sustukça Sıra Sana Gelecek

Jose Mourinho, Real Madrid'de beş ayı geride bıraktı. Basın toplantıları haricinde İspanya, İtalya ve ülkesi Portekiz'de bu süre içinde verdiği röportaj sayısı 15'ten fazla. Frank Rijkaard, Galatasaray'ın başında 17 ay kaldı. Hollandalı bu süre içinde kulübü dışında sadece bir kez, o da Futbol Federasyonu'nun resmi dergisi Tam Saha'ya konuşabildi. Rijkaard, gazete, dergi ve televizyonlara özel röportaj veremedi. Sadece Galatasaray değil, Fenerbahçe ve Beşiktaş da teknik adam ve futbolcularının ağızlarını bantlıyor uzun yıllardır. Bir 'tıp'tır gidiyor futbol dünyamızda!

Sansürün ulaştığı son nokta ise, tercüman vasıtasıyla demeçleri süzgeçten geçirmek. Rijkaard'ın herkesin anlayacağı İngilizce (Hollandalı, idmanda futbolcularına 'Closer' -pas alışverişinde birbirinize 'yakın' oynayın dediğinde- bunu 'kapanın' diye çeviren tercüman, takımı defans yapmaya davet ediyordu!) yerine Hollandaca konuşmasını isteyip, Mustafa Yücedağ'ın eksik çevirisiyle kafa karıştırıldı. Schuster'e ana dili Almanca soru yönelten yayıncı kuruluş muhabiri, Beşiktaş 'iletişim' sorumlusu tarafından "Sorular, İspanyolca sorulacak" diye azarlandı bu ülkede! Peki sayfalar ve programlar nasıl doluyor? Meydan, elbette ki kameraları gördü mü dayanamayan aktif ya da görevi bırakmış kulüp yöneticilerine; bir zamanlar konuşma fırsatı bulamayan, bugün de susmayan eski futbolculara ve reyting avcısı, fantezi meraklısı yorumculara kaldı elbette...

Bu ülkeden ne efsane hocalar, futbolcular geldi geçti... Gittiklerinde ne kaldı geriye? Ne öğrendik? Bir anektod, bu ülkedeki özel hayatlarına dair bir hatırat, giderayak bir nasihat... Tigana, Zico, Del Bosque, Aragones, Rijkaard ve Schuster bizim ligimizi tercih ettiklerinde üç büyükler Avrupa medyasında manşete çıktılar. Sonrası derin bir sessizlik. Yabancı basın bu teknik adamlar hakkında tek satır demeç alıntı yapamadı. Onlar bir kez daha Avrupa'da manşetlere çıktıklarında bavullarını toplamış, evlerine dönüyorlardı. Biz bu adamların teknik adamlık kariyerlerini, yeterliliklerini sorguladık. Kurdukları 11'lere, oynattıkları sistemlere burun kıvırdık. Darağacına çıkardık, kestik, biçtik... Onlar sesini çıkaramadı. Ne düşündüler, cevap hakkı olsa ne söylerlerdi? Yedi gün 24 saat bu takımları takip eden muhabirler neler sormak isterlerdi acaba bu teknik adamlara?
Spor medyasının hakkını savunması gereken, kulüplere "Durun beyler nedir bu yasaklar? Bu sayfalarda soruları biz sorarız," demesi beklenen Türkiye Spor Yazarları Derneği de katıldı bu sessizliğe. Gazetecilik ölüyor, kimse kılını kıpırdatmıyor! Bakın Rijkaard gitti, ondan geriye oturup ülke futbolu için üstüne kafa patlamamız gereken bir yıl öncesinden şu satırları kaldı yadigâr...

"Türk futbolunda her şeyden biraz var. Ama hiçbir şey tam yok. Bu işi hem zorlaştırıyor hem de komplike hale getiriyor. Daha çok tepkisel bir oyununuz var. Karşı takıma göre taktikler belirleniyor. İşler kötü gittiğinde bir anda oyun mantalitesi kaybolabiliyor. Yürekten oynayan oyuncu sayınız çok. Ama bu bazen aklı devre dışı bırakıyor. Herkes kendi başına maçı çevirmeye kalkıyor."

Beşiktaş'ta Schuster de zor bir dönemden geçiyor. Onu da belki Rijkaard gibi kurban vereceğiz. İspanyolca basın toplantısı yapan Alman Schuster, İngilizce demeç veren Alman Fink, bize memleketi Uruguay'ı hiç anlatamayan Lugano, yedi yıldır bu ülkede top koşturup; bin tane anı biriktiren ama özel röportajlarını ülkesi Brezilya'da verebilen 'hiç koşmayan!' Alex de Souza, Lorik Cana, Guti, Quaresma ve diğerleri... Susmayın... Sustukça sıra size gelecek... / SABAH Pazar-31 Ekim 2010

17 yorum:

Cengizhan TÜRKİŞ dedi ki...

Gerçekten süper yazı. Ama kim okuyup da biz nerede yanlış yapıyoruz diye düşünecek acaba? =(

myxomina dedi ki...

merhabalar

ismini vermeyi gerekli bulmuyorum fakat uluslararasi bir basin organinda calisiyorum. dunya kupasi oncesi, ligimizde oynayan ve dunya kupasina katilacak olan oyuncularla roportajlar gerceklestirdik. (orn. fenerbahce'den lugano, ankaragucu'nden sapara, besiktas'tan holosko...)

bu roportajlari ayarlamak konusunda ne kadar zorlandigimizi anlatamam. cok cesitli kaynaklardan tanidiklar, araya adam sokmalar, sacma sapan isler... anadolu kulupleri bu konuda kesinlikle cok daha fazla yardimci olurken, 3 buyukler bizi cok zorladi, ne yaparsak yapalim Galatasaray duvarini ise asmayi basaramadik. bize israrla roportajlarin sadece Galatasaray Dergisi'ne verildigi ve cevaplari oradan alabilecegimizi soylediler, oysa ki Elano, Neill, Keita gibi oyunculari bulunduran kadroyla yapilan roportajlarda Dunya Kupasi'na dair dogru duzgun hic bir materyal yoktu.

cok uzattim, kusura bakmayin, sozun ozu kulupler oyuncularinin hic bir kaynakla konusmasini istemiyorlar, konu kuluple tamamen alakasiz dunya kupasi olsa da. bu kadar sansurun elbette bir sebebi var, yanlis bir seylerin ortaya cikacagindan korkmasalar, niye yapsinlar ki?

DaesAgelmar dedi ki...

Barcelona ve Laporta ilgili postta da görüldüğü gibi başkanlar kulubün kontrolünü bu şekilde sağlayacaklarına inanıyorlar. Birde cımbızlama haberler yüzünden insanların tansiyonu gereksiz yükseltiliyor.

4numara dedi ki...

abi ağzını bantlayan bayan kim? resmi nerden buldun? bir sınıf arkadaşıma aşırı benziyor...

Prior dedi ki...

"yerine Hollandaca konuşmasını isteyip, Mustafa Yücedağ'ın eksik çevirisiyle kafa karıştırıldı."

Bu cümleye takıldım, Mert Çetin'in çevirilerindeki hatalar sırıtınca bu blog değilmiydi,Rijkaard'a ana dilinde çeviri yapacak birisi lazım diyen? Sadece klüp değil,bloglar, taraftar forumları herkes elbirliğiyle Rijkaard'ı ana dilinde konuşmaya itti. Burda biraz haksızlık ediliyor GS yönetimine.

Adsız dedi ki...

prior

Hollandaca konuşmasını istedik de Hollandaca tercümanı türkçe bilmiyor. Sorun burda.Hem Türkçesi hem de Hollandacası iyi bir tercüman gerekli.
Sen eleştirdiğimiz noktayı anlamadan yorum yapmışsın.

Oz dedi ki...

Bülent Bey,

Yazınıza katılıyorum.

Ama FR hakkında yazdığınızda sizi Engin Ardıca benzetiyorum. Onun da CHP hakkında yazdığı yazıların çoğu doğrudur ama insan "be adam bir kere de AKP yi eleştirsene..." der....

FR'nin sadece kötü tercüme ve takım içi çıbanlar yüzünden başarısız olduğuna inanmıyorsanız, bu konuda daha derli toplu bir yazı ile bizi sevindirirsiniz...

nemanja dedi ki...

rijkaard kanaltürk' te canlı yayına katılmıştı.

BT dedi ki...

@Overdrive
Böyle olmadığını blogu takip ediyorsan eski yazılardan bilirsin. Bu elbette ki bir unsur. Rijkaard hakkında en son Ağustos'ta yazdıklarım arşivde. Geçen sezon da Elano ve Servet li başlıklarda farklı bakışlar var.
Barça'da Başarısızlığı getiren sebepler burada tekrarlayınca bundan ders çıkartamadığını gördük.

Adsız dedi ki...

Ben Klüp yönetimlerini, spor medysından daha çok haklı bulduğumu baştan söyliyim, afedersiniz fakat medyada çalışan muhabirlerin, müdürlerin, yazarların vs çoğunun ne yaptığından haberi yok, siz onlara imkan verseniz soracakları soru, yarın çiftmi yoksa tek antremanmı yapacaksınız, x yerine y oynasa daha iyi olmazmı, z nin saç stilini nasıl değerlendiriyorsunuz gibi saçma sapan, izleyeneri hiçbir doğruya götürmeyecek sorular olurdu. Bugün teknik direktörler pekala her maçtan sonra basın toplantısına çıkıyor sorulan soruları ilk okul çocuklarıda sorabilir. Bizim medyamıza güç verilirse en başta yabancı teknik adamarı temizlerler. Medyada her başkanın bir adamı, yazarı var ve bunu açık beyan görsenizde kimse kabullenmiyor.

Sonuç olarak Medyamız spor camiasındaki en kötü dişli, yönetimleden de, hakemlerden de, federasyondan da daha berbatlar.

SirEvo dedi ki...

Konuşsalar da bir şey değişeceğini sanmıyorum. Burası ne İspanya, ne İtalya, ne Portekiz. Burası Türkiye. :)

efe dedi ki...

Malesef Türk basınında öyle gazeteler, öyle spor yazarları, muhabirleri var ki, oyuncuyla röportaj yapmasına gerek kalmıyor, kulübün kapısından içeri dahi girmeleri gerekmiyor haber yapmaları için. 3 büyüklerin resmi sitelerini inceleyin nerdeyse her gün "x gazetesinin şu tarihli haberi tamamen hayal ürünüdür" tarzı açıklamalarla dolu. Bizi kulüpten içeri sokmuyorlar diyen adam zaten içeri girse de girmese de aynı yalan dolan haberi yapmaya devam edecek. Erhan Telli hiç çekinmeden "E Galatasaray yönetimi bizi içeriye almıyor biz de yalan haber yapıyoruz mecburen" diye. Bu kafa yapısındaki bir insana kulübün anahtarını versen ne farkeder?

Türk basını önce kendi içindeki solucanları ayıklasın, ortada müthiş bir bilgi kirliliği var çünkü. Basın üç büyüklerin oyuncularına, teknik adamlarına kolayca ulaşsa ne olur, ulaşmasa ne olur? Her halükarda zaten kafalarına göre haber yapıp, yapılan röportajları kafalarına göre şekillendirip, tek bir kelimeyi ayıklayarak manşet yapıp kişinin demek istediğinin tam tersini yazabiliyorlar zaten.

Önce gazeteler, televizyondaki spor servisleri kendilerine çeki düzen versinler, tekrar insanların güvenlerini kazansınlar o zaman kapılar açılır onlara her şekilde.

Zeynep dedi ki...

Sonuna kadar katılıyorum. Sadece hocaları değil, yıldızları da kendimize saklıyoruz. Mesela Guti. Beşiktaş dergisi röportajı dışında hiç ağzından iki kelam duyduk mu? Hayır. Çünkü yasak. Ricardo Quaresma. Türkiye'de yayıncı kuruluş ve resmi dergi dışında tek bir röportajını izledik mi, okuduk mu? Hayır. Ama adam ülkesine bir gitti manşetlerden inmedi, her gün. Rijkaard. Adam geldi ve gitti. Ne öğrenebildik, hiçbir şey? Del Bosque... Tek bir anektod hatırlayan var mı, yok?

Neden korkuyoruz anlamıyorum. Herkes zaten neyin ne olduğunu az çok sezmiyor, bilmiyor mu?

Ha bu demek değildir ki medyada kötü niyetli, polemik çıkarmaya çalışan fitne peşinde insanlar yok. Ama gayet aklı başında futbol adamları var. Atıyorum bir Mert Aydın, Güntekin Onay, Ercan Taner, Bülent Timurlenk, Mehmet Demirkol, Ali Ece ile bu kişiler neden sohbet etmesin, edemesin?...

Pan Monroe dedi ki...

http://kalenderlibero.blogspot.com/2010/08/yabanc.html

3 ay önceki yazımızda tam olarak bundan bahsettik blogda. Bu problemin en büyük sebebi budur.

CanBey dedi ki...

röportaj yap deyince de adama ölmüş anasını babasını soran kıdemli muhabirlerimiz var yahu...(gerçi o basın toplantısıydı ama kafa aynı kafa.)
doktor olmak için kaç sene okul oku,sınavlara gir... doktor hakkında haber yapabilmek, mesleki kariyerini heba edebilecek bir yazı yazabilmek için okula sertifikaya ihtiyaç yok. aynısını futbola da uyarlayabiliriz rahatlıkla. futbol antrenörü olarak saha kenarına çıkabilmek için bile onlarca kurs, sınav vs. formalite var. peki ya basın?
gazetecilik de en az avukatlık, doktorluk, mühendislik gibi sorumluluk ve profesyonellik isteyen bir meslektir kanımca. bir gecede ülke gündemini değiştirebilmek, bir insanın hayatını mahvedebilmek, vs.. büyük bir güçtür. ve bu güç türkiyede profesyonellikle alakası olmayan, yarı-cahil, yalan söylemekten gocunmayan insanların elinde...
bu bir hatadır.ancak hatayı hatayla kapatmak da bize mahsus bir çözümdür.
basınımız kifayetsiz olunca kulüpler de çareyi muhattab olmamakta buluyor. bunu ancak her alandaki basın mensuplarının yeterliliklerini artırmasıyla aşabiliriz.

Adsız dedi ki...

Benim gibi dusunen insanlarin cogunlukta oldugunu gormek sevindirici.

Yasin dedi ki...

Ben Lugano, Alex veya başka bir futbolcunun kulübün garip yasaklarına uymasını ve sessiz kalmasını anlayabilirim, ekmek parasıdır, işi konuşmak değil futbol oynamaktır vs.
Bu Skibbe gibi, yerli hocalardan biri gibi halen bazı şeyleri ispat etme derdinde ya da iyi geçinmesi gereken hocalarsa onları da anlarım.
Ancak Aragones, Rijkaard, Schuster'in susmasını, tercümanlar aracılığıyla engellenmeyi kabul etmelerini anlayamam. O profildeki bir insan bu garip ve yeri geldiğinde saygınlığını çok olumsuz etkileyecek konuya sessiz kalamaz. Eğer ben parama bakarım banane diyorsa, hakettikleri muamele az biledir. (bence öyle)
2005 yılında Hagi İzmit'te Bursa ile kupa maçında yuhalandıktan sonra basın toplantısına izin verilmeyince ertesi gün ayrı bir basın toplantısı düzenleyip benim aleyhime bağıranlar bir iki yöneticinin kışkırttığı tipler, gerçek taraftar beni destekliyor diyecek yüreği gösterdiği için Hagi olmuştu, bu basın toplantısı onu sona getiren yolu açmış olsa da...