Hikayede adı geçen şahıslar gerçektir ancak yapılan eşleştirmelerde ne karakter ne de kariyer benzerlikleri vardır. Birbirlerine kalın zincirlerle değil; ince tellerle bağlı şahıslar bunlar. Madem Frank Rijkaard'ın Galatasaray'a gelişiyle beraber her zamankinden çok daha fazla Barcelona kulübü telafuz ediliyor bu ülkede. O zaman benzer noktaları bulmaya çalışalım yakın tarihte. Önce filmi sona sarmamız gerekiyor...
Teknik adamlık kariyerinde Barcelona macerasına kötü başlayan Rijkaard, Galatasaray tam ters bir grafikle çıktı karşımıza. Oynadığı 16 resmi maçta sadece bir mağlubiyet alan Rijkaard'a yöneltilen futbol eleştirileri konumuz değil. Ne B planının olmaması, ne korkak bir teknik adam olup olmadığı; ne de Türkiye'nin İspanya'ya benzemediğinin farkında olup olmaması... Polat iktidarında Feldkamp'ın ardından Skibbe ve Bülent Korkmaz dönemlerinde yaşanan hayal kırıklıkları, görüşülen teknik adamlar arasında en kariyerlisiyle anlaşmasını sağladı Galatasaray'ın. Bir günde ya da bir ayda. Schuster, Ramos vs. vs... Tabiri caizse bu sefer eşeği sağlam kazığa bağladılar! İki beraberlik ve bir mağlubiyetin ardından tutulduğu eleştiri yağmurundan farklı haberler yazılıp çiziliyor. Mesele de budur. Rijkaard'ın Galatasaray'dan firar edeceği diyelim kısaca. Sezona kötü başlaması hiç de sürpriz olmayan Milan'da Guardiola modasını etkisiyle göreve getirilen Leonardo'nun koltuğuna eski bir Milan yıldızı olduğu gerekçesiyle yakıştırılıyor Rijkaard. Nerede peki? Ne hala attığı her futbol adımını takip eden Katalan medyasında; ne de Milan'da priz bozulsa manşete çıkartan İtalyan medyasında.
Rijkaard'ın Milan ile anlaştığı haberlerinin sadece bizim medyamızda yer almasının bir anlamı bir alt metni olmalı! Duyum üzerine yazılan ve spekülasyon olarak tarif edilen haber(ler)in fikri takibinin İtalya medyasında bir yansıması olması lazım, öyle değil mi? Ya da Milan, Rijkaard'ı çağırıyor diye yazıldığında ertesi gün Galliani'nin, Polat'ın, Rijkaard'ın, Haldun Üstünel'in vazife bilip bir açıklama yapması. Bunu bir kez deneyen Rijkaard oldu ve haberi kesin bir dille yalanladı. Üstelik bu dönemde Leonardo'nun en sıkıştığı Zürih maçının ardından bile İtalya'da manşetlere çıkan isim Van Basten'di. O zaman bu neyin ısrarı? Bugün "Milan istiyor" diye yazıp ertesi gün "Milan'ın istediği" ile devam edilen; bir gün sonra da "devre arasına kadar sabrederiz, o zaman gelirsin" ile geliştirilen bu senaryoların amacı ne? Ya da 16 maçta sadece bir mağlubiyet almış bu teknik adam için neden Galatasaray yönetiminin hayali "güveniyoruz" açıklamları, taraftarın "arkasındayız" haykırışları manşete çıkıyor. Rijkaard bu ülkeye demir atmadı, burada da yaşlanmayacak. Elbet bir gün gidecek. Peki neden sadece geldikten 3 ay sonra? Çok soru sordum, gelelim cevaplara...
O zaman filmi başa saralım ve Barcelona ve Galatasaray tarihinde bazı isimleri pamuk ipliğiyle birbirlerine bağlayalım. Barcelona'nın eski başkanı Nunez ve Özhan Canaydın; Johan Cruyff ve Fatih Terim; Joan Laporta ve Adnan Polat, Guardiola ve Bülent Korkmaz ve Rijkaard ile Rijkaard! Kısaca hatırlatarak gideyim. Cruyff'u kulüpten yollayan ve bunun vebalini 4 yıl boyunca ödedikten sonra Barcelona başkanlığını bırakıp giden adamdır Josep Lluis Nunez. Fatih Terim'in 2. kez Galatasaray'ın başına geçtiği döneme son noktayı koyan ve dönemin başkanı olarak bir numaralı sorumlusu olan ise Özhan Canaydın. Guardiola ve Bülent Korkmaz benzerlikleri herkesin ezberinde geçelim. Joan Laporta'nın başkanlığa geldiğinde sportif direktörlüğe getirmek istediği ve başaramadığı isim Guardiola'dır. Benzer başkanlık özellikleri çizen ve Laporta gibi kulübe farklı gelir kaynakları üreterek çıkış noktasına getiren Adnan Polat'ın da Feldkamp döneminde antrenör yapmak istediği isim Bülent Korkmaz'dır. Rijkaard ise adı geçen iki kulübün keşişme noktası.
Peki Rijkaard neden her gün Milan'a gönderiliyor? İşte bu da Barcelona tarihindeki Mavi Fil grubunun Galatasaray'daki aksini bularak ortaya çıkartılabilir. Galatasaray taraftarının mevcut kadro içinde gitti açıklaması yapıldığında kıyameti koparacağı -tabii bence- 4 isim var. Şiddet sırasıyla yazıyorum çoğalarak. Baros, Keita, Arda ve Rijkaard. Baggio'nun Fiorentina'dan ayrılıp Juventus'un yolunu tuttuğundaki kıyametin bir benzeri bugün ancak Arda ve Rijkaard ile gerçek olabilir. Adı geçen isimler Adnan Polat ve yönetiminin pırlantalarıdır. Arda her gün bir yere gönderiliyor, Rijkaard her gün aynı yere...
Yolun sonuna gelirken koşmaya başlayayım, gözlerinizi daha fazla yormayayım. Rijkaard'ın Galatasaray'dan koparılma çabası ne tercih ettiği futbol taktikleriyle ne rakibin kalem lobisiyle açıklanamaz. Galatasaray'ın 2010 seçimlerine teknik adamı Rijkaard olarak girecek Adnan Polat'ın seçimde karşısında kimsenin duramayacağı aşikardır. Bunu da söyleyen ben değilim. Galatasaray camiası! Rijkaard ve ekibinin tası tarağı toplayıp gittiği bir ortamda "son 3 yılda 5 teknik adamla çalıştı" kartvizitine sahip olacak Adnan Polat'ın o seçim kürsüsünde ve oy sandığında ne kadar yorulacağı da başka bir gerçektir. Bu 8 milyona alınan ancak bedava olduğu asparagası yapılan Elano özneli satırlar hatırlanarak okunmalıdır. İşte Milan haberlerinin alt metini budur. Galatasaray'da seçim dönemi; ortalıkta aday olmamasına rağmen beklenenden çok daha önce başlamış anlaşılan.
Barcelona'da Laporta ile yola çıkan Sandro Rossell, 2010 yılında Galatasaray gibi başkanlık seçimi yapacak Katalan kulübünde Laporta'ya karşı başkan adayı...
Galatasaray'ın da Barcelona gibi bir Mavi Fil grubu var mı?
Galatasaray'ın da üye sicil defterinde bir Sandro Rossell'i var mı?
Bunu ancak Mart 2010'da öğrenecek Galatasaraylılar.
Teknik adamlık kariyerinde Barcelona macerasına kötü başlayan Rijkaard, Galatasaray tam ters bir grafikle çıktı karşımıza. Oynadığı 16 resmi maçta sadece bir mağlubiyet alan Rijkaard'a yöneltilen futbol eleştirileri konumuz değil. Ne B planının olmaması, ne korkak bir teknik adam olup olmadığı; ne de Türkiye'nin İspanya'ya benzemediğinin farkında olup olmaması... Polat iktidarında Feldkamp'ın ardından Skibbe ve Bülent Korkmaz dönemlerinde yaşanan hayal kırıklıkları, görüşülen teknik adamlar arasında en kariyerlisiyle anlaşmasını sağladı Galatasaray'ın. Bir günde ya da bir ayda. Schuster, Ramos vs. vs... Tabiri caizse bu sefer eşeği sağlam kazığa bağladılar! İki beraberlik ve bir mağlubiyetin ardından tutulduğu eleştiri yağmurundan farklı haberler yazılıp çiziliyor. Mesele de budur. Rijkaard'ın Galatasaray'dan firar edeceği diyelim kısaca. Sezona kötü başlaması hiç de sürpriz olmayan Milan'da Guardiola modasını etkisiyle göreve getirilen Leonardo'nun koltuğuna eski bir Milan yıldızı olduğu gerekçesiyle yakıştırılıyor Rijkaard. Nerede peki? Ne hala attığı her futbol adımını takip eden Katalan medyasında; ne de Milan'da priz bozulsa manşete çıkartan İtalyan medyasında.
Rijkaard'ın Milan ile anlaştığı haberlerinin sadece bizim medyamızda yer almasının bir anlamı bir alt metni olmalı! Duyum üzerine yazılan ve spekülasyon olarak tarif edilen haber(ler)in fikri takibinin İtalya medyasında bir yansıması olması lazım, öyle değil mi? Ya da Milan, Rijkaard'ı çağırıyor diye yazıldığında ertesi gün Galliani'nin, Polat'ın, Rijkaard'ın, Haldun Üstünel'in vazife bilip bir açıklama yapması. Bunu bir kez deneyen Rijkaard oldu ve haberi kesin bir dille yalanladı. Üstelik bu dönemde Leonardo'nun en sıkıştığı Zürih maçının ardından bile İtalya'da manşetlere çıkan isim Van Basten'di. O zaman bu neyin ısrarı? Bugün "Milan istiyor" diye yazıp ertesi gün "Milan'ın istediği" ile devam edilen; bir gün sonra da "devre arasına kadar sabrederiz, o zaman gelirsin" ile geliştirilen bu senaryoların amacı ne? Ya da 16 maçta sadece bir mağlubiyet almış bu teknik adam için neden Galatasaray yönetiminin hayali "güveniyoruz" açıklamları, taraftarın "arkasındayız" haykırışları manşete çıkıyor. Rijkaard bu ülkeye demir atmadı, burada da yaşlanmayacak. Elbet bir gün gidecek. Peki neden sadece geldikten 3 ay sonra? Çok soru sordum, gelelim cevaplara...
O zaman filmi başa saralım ve Barcelona ve Galatasaray tarihinde bazı isimleri pamuk ipliğiyle birbirlerine bağlayalım. Barcelona'nın eski başkanı Nunez ve Özhan Canaydın; Johan Cruyff ve Fatih Terim; Joan Laporta ve Adnan Polat, Guardiola ve Bülent Korkmaz ve Rijkaard ile Rijkaard! Kısaca hatırlatarak gideyim. Cruyff'u kulüpten yollayan ve bunun vebalini 4 yıl boyunca ödedikten sonra Barcelona başkanlığını bırakıp giden adamdır Josep Lluis Nunez. Fatih Terim'in 2. kez Galatasaray'ın başına geçtiği döneme son noktayı koyan ve dönemin başkanı olarak bir numaralı sorumlusu olan ise Özhan Canaydın. Guardiola ve Bülent Korkmaz benzerlikleri herkesin ezberinde geçelim. Joan Laporta'nın başkanlığa geldiğinde sportif direktörlüğe getirmek istediği ve başaramadığı isim Guardiola'dır. Benzer başkanlık özellikleri çizen ve Laporta gibi kulübe farklı gelir kaynakları üreterek çıkış noktasına getiren Adnan Polat'ın da Feldkamp döneminde antrenör yapmak istediği isim Bülent Korkmaz'dır. Rijkaard ise adı geçen iki kulübün keşişme noktası.
Peki Rijkaard neden her gün Milan'a gönderiliyor? İşte bu da Barcelona tarihindeki Mavi Fil grubunun Galatasaray'daki aksini bularak ortaya çıkartılabilir. Galatasaray taraftarının mevcut kadro içinde gitti açıklaması yapıldığında kıyameti koparacağı -tabii bence- 4 isim var. Şiddet sırasıyla yazıyorum çoğalarak. Baros, Keita, Arda ve Rijkaard. Baggio'nun Fiorentina'dan ayrılıp Juventus'un yolunu tuttuğundaki kıyametin bir benzeri bugün ancak Arda ve Rijkaard ile gerçek olabilir. Adı geçen isimler Adnan Polat ve yönetiminin pırlantalarıdır. Arda her gün bir yere gönderiliyor, Rijkaard her gün aynı yere...
Yolun sonuna gelirken koşmaya başlayayım, gözlerinizi daha fazla yormayayım. Rijkaard'ın Galatasaray'dan koparılma çabası ne tercih ettiği futbol taktikleriyle ne rakibin kalem lobisiyle açıklanamaz. Galatasaray'ın 2010 seçimlerine teknik adamı Rijkaard olarak girecek Adnan Polat'ın seçimde karşısında kimsenin duramayacağı aşikardır. Bunu da söyleyen ben değilim. Galatasaray camiası! Rijkaard ve ekibinin tası tarağı toplayıp gittiği bir ortamda "son 3 yılda 5 teknik adamla çalıştı" kartvizitine sahip olacak Adnan Polat'ın o seçim kürsüsünde ve oy sandığında ne kadar yorulacağı da başka bir gerçektir. Bu 8 milyona alınan ancak bedava olduğu asparagası yapılan Elano özneli satırlar hatırlanarak okunmalıdır. İşte Milan haberlerinin alt metini budur. Galatasaray'da seçim dönemi; ortalıkta aday olmamasına rağmen beklenenden çok daha önce başlamış anlaşılan.
Barcelona'da Laporta ile yola çıkan Sandro Rossell, 2010 yılında Galatasaray gibi başkanlık seçimi yapacak Katalan kulübünde Laporta'ya karşı başkan adayı...
Galatasaray'ın da Barcelona gibi bir Mavi Fil grubu var mı?
Galatasaray'ın da üye sicil defterinde bir Sandro Rossell'i var mı?
Bunu ancak Mart 2010'da öğrenecek Galatasaraylılar.
Emin olun o tarihten çok daha önce Rijkaard, bir B planının olup olmadığı sorusunun cevabını verecektir Türkiye'deki futbolsevere...
Şimdi, total futbol konuşmak isteyen?
52 yorum:
Olay bundan ibaret!
Bence hemen kendisini yollayıp Fatih Terim'i getirelim.Koşmadığı için Arda'yı kadro dışı bırakalım.Sonra geri çağıralım. Futbolcular, alacaklarını ödeyemediğimiz için kampı terketsinler. Fakir fukara edebiyatı yapalım. 2000 ruhu dönsün. Elano ülkesine gidip dönmesin.Arkadaşlarıyla darbuka çalsın, dönmeyeceğim mesajı yollasın.
Daha iyisi yazılamaz herhalde.Mükemmel.
Yaşasın Mavi Filler!
Sözün bittiği yer. Söylenebilecek her şeyi söylemişsin Aceto usta. Tebrikler ve teşekkürler.
Harika bir yazı. Teşekkürler.
dün gece belçika maçından sonra anladım ki bizim basınımız bu ülkenin herhangi br takımı ve buna milli takımda dahil başarılı olmasını istemiyorlar.
hepsi çıkıp başarıdan istikrardan bahsediyor ve bununda ancak sabırla olacağını söylüyorlar ama bugün gelinen nokta Rijkaard gibi bir adamı daha 3 ayda eleştirmeye başlıyorlar. Sebep? bu sezon oynanan tüm resmi maçlarda sadece 2 beraberlik 1 tanede mağlubiyet aldığı için..
önce kendi altlarını temizlesinler. 2 sezondur göklere çıkardıkları bülent uygun ortada onuda geçtik spor akademesi mezunu tek teknik adam yılmaz vural hala bu memlekette kariyer sahibi olarak dolaşıyor. Daha sayacak çok isim var ama neyse..
bu memleketin sadece 2 tane takımı yok. eğer onlar tarafsız basınız diye ortalıkta dolaşıyorlar ise anadolu klüplerinin her sezon 2 3 hoca değiştirmesini eleştirsinler buna bi çare bulsunlar.
Büyük klüpler her zaman çıkar yol bulurlar.
bi eleştiride sana yapayım Bülent ağabey..
senin olduğun her programı dikkatle izler agzından çıkan her cümleyi beynime not ederim. ama birgün olsun içinde bulundğun camianın şarlatanlarını kamera karşısında eleştirdiğini duymadım. yazdıklarının yarısını tv de senin ağzından duymayı isterim.
nokta
Döktürmüşsün Bülent Abi..Hislerimize tercüman olmuşsun yine..
uluslararası basını takip etmeyip de masa başında haber yapanların havasını böyle almadıkça spor basını, ve genel olarak türk basını, bir yere gelemez.
benzer bir yazıyı sabah gazetesi'nde de okumayı isterim.
bu haberler hep seçim malzemesidir,diyorsun yani bülent abi.mevcut yönetimi yıpratma politikasının en yeni piyonları iş başındalar.ben galatasaray ile alakalı haberleri hep farklı bir gözle değerlendiren spor basınımızı da bu denkleme katmak gerektiğini düşünüyorum.benzer şartlarda başka takımlara yapılmayacak/yapılmayan muamele bizim takıma reva görülebiliyor.
galatasaray'ın sandro rosell'inin kim olduğunu şu an bilmiyoruz. ancak bu kadar erken başladığına göre dişli biri olsa gerek..
"Mavi Filler" değil de "Mavi Dinazorlar" var Galatasaray'da. NTV Spor'a naklen bağlanıp Fatih İbradı'yı kovduğu için Adnan Polat yönetimini Mehmet Demirkol ve Fuat Akdağ'a şikayet edenler, "transferi biz de herkes gibi gazeteden okuyoruz, bizim bir ayrıcalığımız olmalı" diyerek ortalığı bulandırmaya çalışanlar ve türevleri yani.
Ağzınıza sağlık. 10 numara olmuş.
Bence har vurup harman savurmayı kendi zamanında adet edinmiş; kulüp biraz prestij kazanmışken demir atıp sefasını sürecek; camianın lordlarıyla arası iyi biri planlıyor gibi geldi bana bunları, Mehmet Cansun olmasın? Bir süre önce aday olacağı konuşuluyordu sanki. Kankaları Faruk ve Alp'i de arada sırada kulüpteki başkan koltuğuna oturtmakla kandırmıştır belki. Son 10 yılda kulüp yönetiminde yer alıp bir şekilde ayrıldıktan sonra kulübe cephe almışları bir toplasak tastamam bir yönetim kurulu çıkar ortaya. Milli bayramlarda kulübü yönettirip gazlarını almak gerek.
Yazıyı okurken aha gene Rijkaard üzerinden bir eleştiriyi fenerli basına bağlayacak diyordum ki aslında demediğini anladım...
Bence burda konuşulması gereken problemin büyüğü Rijkaard'ın gitmesi veya gelmesinden ziyade gs'nin "kol kırılır yen içinde kalır" mottosunun yok olduğunu göstermek olmuş.
Bundan çok değil 5-10 yıl öncesine kadar bahsi edilmeyecek bir durumdan bahsediliyor...Başkanlığa adaylığını koyacaklardan biri Adnan Polat'ı yıpratmak için Rijkaard'a saldıyor diyorsunuz ben bu yaşıma geldim gs tarihinde böyle bir durum hatırlamıyorum, hatırlayan varsa anlatsın.
Galiba değişim düşünülenden zorlu oluyor...
güzel yazı tebrikler...
lanet olsun sırf başarılı olduğu için aynı camia içinde birbirini çekemeyen insan müsvettelerine.
nefret ediyorum sizin zihniyetinizden, basiretsizliğinizden ve vizyonsuzluğunuzdan...
şapka çıkarılır bu yazıya. blogda da olsa böyle bir yazı yazmak gerçekten zor iştir memleket ahvalini düşünürsek, o yüzden bu yazının anlamı daha da büyük.
bu yazı bence bizi (galatasaraylıları) bir adım daha ileri götürmeli. "galatasaraylı" medya sanıldığı gibi son dönemde fenerbahçelilerin gerisine düşmüş değil. tam tersine, bu medyanın 10 yıl önce olduğu gibi şimdi de çok güçlü olduğunu düşünüyorum. ama bu gücü manipüle edebilenler bugünün galatasaray yönetiminde değiller. sanırım olayın patlama noktası burası.
daha evvelden borges'in "uçan hollandalı"nın blogunda yazdığı bir yazıya benzer bir yorum yapmıştım. son dönemde galatasaray'ın önüne ekonomik anlamda çağ atlatacak çok ciddi projeler çıktı. bunların kullanımı ve elbette daha sonrasında ortaya çıkacak rant sanırım kulübün liseli kısmının iştahını kabartmış vaziyette. burada her liseliyi bir tutmuyorum tabii ki. ama bir düşünün; her türlü kulüp hizmetinden optimum düzeyde yararlanan, üstelik liseli olan (neredeyse kulübün doğal üyeleri) bir kesimi doğrudan ilgilendiren bir meseledir bu.
adnan polat yönetimi de kulüpteki bu lise belirleyiciliğini hedef almış vaziyette. örneğin galatasaray üniversitesi mezunlarının da kulübe tıpkı liselilerin prosedürüyle üye olabilmesi projeler arasında. kulübün liseli üyelerinin önemli ölçüde difüzyonu anlamına geliyor bu ve bunun gibi fikirler. dolayısıyla yapılması planlanan yatırımlar da neticelenip rant kapısına döndüğünde bu difüzyona uğramış olan grubun ayrıcalıkları azalmış olacak. kulüp denen yapı neticede bu rant (bunu kötü anlamda algılamayalım) anlayışının üzerine kuruludur. benim naçizane görüşüm bu.
medyayla olan meseleye tekrar dönmek istiyorum. galatasaraylı medyanın gücünün azalmadığını, gücünü hala koruduğunu söylerken işin bu kısmıyla ilişkilendiriyorum. bu medya bugün rijkaard haberleri yapıyorsa, hıncal uluç o kendine ait "çelişebilirlik" alanında önce rijkaard transferini olumlayıp (ki kulübün yüceltilmesidir bu) ardından o kişiye bel altı vuruyorsa (bu da yönetime cephe yaratma amaçlıdır), ve daha bir çok durumla karşı karşıyaysak; söylenmesi gereken şey şudur: elinde medyayı manipüle edecek gücü olan o belirli kesim -sizin de çok açık gösterdiğiniz gibi- kartlarını açarak oyuna başlamıştır.
galatasaraylılar bence bugün en başta bu gücün farkında olmalıdır. hani o aziz yıldırımcı, "passatçı" medyadan ziyade bu sarı-kırmızı medya, düştüğümüzde ilk tekmeyi vuracak olanlar.
bütün bu süreç, onu okuyabilen gözler için normal; çünkü rantın arttığı yerde böylesi bir kavga kendiliğinden gelir. ama işin bu kulisteki kısmına değil, sahnedeki kısmına odaklanmak isteyenler için karşı karşıya olunan bu muamele can acıtıcıdır. şahsi görüşüm, adnan polat yönetimine de belirli bir uzaklığı koruyarak (ki onun kafasından geçenlerin de ne olduğu tartışmaya açıktır) medya yönlendirmelerine karşı gardımızı almalıyız.
sevgiler, saygılar,
kuzgun leşe
Bu konu benim icin burada kapanmistir. Onumuzdeki maclara bakicaz.
cumartesi gunku mactan sonra en guzel yaziyi demirkol yazdiysa, rijkaard geldiginden beri tum gercekleri ozetleyen ve kisa vadede yerinde ongoruler barindiran, en buyuk, en dolu yazi.
eline saglik.
Takip ettiğim kadarıyla bu haberlerin kaynağı Erhan Telli, gazetesi Habertürk, genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı. Bilmem bu yazıyla birlikte bir şeyler çağrıştırıyor mu?
Bu arada yanlış bilmiyorsam Galatasaray Üniversiteliler kulübe üye olma şartlarında liselilerle aynı statüde değil bu da yukarıdakilerle uzaktan da olsa alakalı olabilir. Belki siz araştırırsanız daha çok ve net bilgiye ulaşabilirsiniz Bülent Bey.
Ellerine sağlık, çok teşekkürler.
Erhan Telli oku bunu! Sıkılmadın değil mi her gün aynı haberi yapmaktan?
adını hatırlayamadım şimdi hıncal uluç'un sürekli galatasaray başkanlığı için aday gösterdiği, 2010'da kulüp üyeliğinde 10. senesini dolduracak bir isim vardı. acaba o mudur aday olacak isim?
Yani bu yazı;
"gazetelere bu haberleri yaptıranlar (kaynak olma, içeriden bilgi sızdırma bahanesiyle) yönetimden olmayan kulübe yakın kaynaklardır (özellikle liseciler)..."
mı demek oluyor?
@ mulan
Ünal Aysal 2010 yılının Haziran ayında 10.yılını dolduracak. Dolayısıyla aday olamayacak bu seçimde. Kısaca Aysal 2000 yılında gelen kupayla Galatasaray'a üye olmuş biridir. Ama para babasıdır...
@ hhkahraman
eyvallah benim aklımdaki isim ünal aysal'dı 2010 için seçimlere gireceğini hatırlıyorum. hıncal uluç'un go home rijkaard yazısından sonra acaba demiştim, saol.
Erhan Telli, Fatih Altaylı, Hıncal Uluç, Fatih Gökşen,Bülent Tulun ve daha kimbilir kaç tane derinden entrika çevirenler...
= Adnan Öztürk?
Ben altında böyle bir senaryo olduğuna inanmıyorum. Yani olabilir ama bir tahminden ibaret gibi geldi. Şunu farkedebilmeli taraftarlar; Bu gazeteler Galatasaray hakkında hergün 2 sayfalık haber yapmak zorundalar. Gündemde bir şey yoksa eğer gündem yaratmak zorundalar. Takım 3-5 attığı zamanlarda da gereğinden fazla abartanda bu gazeteler, yenildiğinde ya da yenemediğin de gereksiz panik havası yaratan da bu gazeteler. O yüzden medyanın çok da fazla ciddiye alınmaması gerektiğine inanıyorum. Aksi halde, basının gazına gelip hiç haketmediği halde kendi futbolcumuzu ıslıklarız. Geçen sene lincoln, ümit karan gibi futbolculardaki form düşüklükleri bu şekilde oldu. Destek olmadık.
Neyse, basın çok ciddiye alınmamalı dedimse, futbol elbetteki konuşalacak. Bu kadar para bu sayede dönüyor. Ancak taraftarın konuştuğunu medya yazmalı, medyanın yazdığını taraftar konuşmamalı..
Teşekkürler..
Yazı çok güzel ve gideceği yere gidiyor.
Benimde bir sorum var;
Fatih Terim'i Cruyff gibi kullanamazmıyız? Klüple resmi bağı olmayacak ancak futbol takımının genel planlayıcısı olacak. Antrenör seçmek gibi. Bu konudaki düşünceleri çok merak ediyorum.
Flaş flaş flaş... Ankaragücü - Galatasaray maçında hakemlik yapan Koray Gençerler'in dedesi Mekteb-i Sultani mezunu çıktı. Detaylar, az sonra...
Şimdi bir de böyle bir haber çıksa, ne şahane olurdu değil mi? "Aha lan gördün mü, bak Bülent Abi de yazmıştı zaten." "Vallaha biliyordum ben, her şeyi bu Fatih Altaylı yaptırıyor" "Evet abi, Rıdvan'a B planı yazısını da Hıncal yazdırmış zaten" "Yapma yaaa..."
Şimdi... Bazı olayları kafada yargılamak, alınan birkaç duyum üzerinden bazı fikirler üretmek, mevcut duruma bakıp acaba demek... Bunlar tabii ki yapılabilecek şeyler, dönem dönem gerekli şeyler. Hatta bir gazeteci için mesleki bir egzersiz olarak da düşünülebilir.
Ama...
Bu kadar aklı başında adamın, şu yazıya evet evet, tabi tabi demesi benim aklımı almıyor esasen. Rijkaard ne oynatsa haklıdır, Aceto ne yazsa haklıdır, Terim'i eleştiren çarpılır, Mehmet Demirkol tarafsızlığın babasıdır... Kafamızdaki kalıplardan kurtulmak ya da kurtulmaya çalışmak bu kadar mı zor, bu kadar mı imkansız? Hani şu yazıyı gündüz feneri yazsa küfür kıyamet okurduk ya yorumlarda. Aceto yazınca tık yok. İşte benim itirazım, bu duruma.
Neyse en azından ben fikirlerimi iletmek isterim. Aceto'ya rağmen. Ona inanan, güvenen binlerce blog okuyucusuna, daha da ileri gidiyim müridine rağmen :)
Bazen hadiseye dümdüz bakabilmek gerekir. Hiç felsefe yapmadan, topun dibine girmeden, bakış açısını 360 dereceye yükseltmeden...
Basında çıkan Galatasaray haberlerinin olumsuz, aldatıcı, yıpratıcı vs. olması, köşe yazarlarının Galatasaray'ı yerin dibine sokması, "Flaş, flaş, flaş inşaat yine durdu. "Şok, şok, şok, işçiler beyaz bayrak çekti" "Anam, anam, anam borçlar Kaf Dağı'nı aştı" gibi haberlerin sürekli önümüze getiriliyor olmasındaki en büyük sebep: Basındaki sarı lacivert kalemlerin fazlalığı, egemenliği, tarafsızlığı ve taraftarlığı.
Şimdi bu size çok yeni bir önerme gibi gelmeyebilir. Olmak zorunda da değil zaten. Grip olan bir adamın inatla yok kardeşim ben AIDS'im demesine benzettim ben Aceto'nun yazısını ve gelen yorumları. Hastalığın aslında hepimizin yıllardır bildiği grip olduğuna dikkat çekmek istedim. Mikrop fenerliler diye alttan alttan gönderme yapmak da istemiş olabilirim :)
Neyse, sonuçta bakın gazetelerin yazı yönetmenlerine, sahiplerine, kallavi köşe yazarlarına, haber merkezlerindeki şeflere, hatta Lig TV'nin genel müdürüne... Hepsinde aynı rengin, tek rengin hâkim olması sizce de yeterli değil mi? Haydi şimdi siz de çok yaşayın, biz de yaşayalım e mi :)
Bülent Tulun ile Fatih Gökşen
antipati kralları, iyi ki gittiler ama eminim içlerin de çok büyük nefret besliyorlardır. Ah bir de Adnan Sezgin gitse o zaman rahatlayacak bu takım.
Güzel ve ilginç bir yazı olmuş.
Adsız 10:38 gibi düşünmek de mümkün.Hatta puan kaybı yaşanan iki haftada bu kadar yoğun yalan haber çıkmasını veya ağır hakaretlere varan eleştiri yapılmasını liselilerin entrikalarına değil de zodyak hareketlerine, Saturn'ün konumuna da bağlayabilirsiniz.Yani herşey mümkün.Bu komplo teprisidir deyip umursamazsan kimse birşey kaybetmez demeniz gayet normal olur.Ama Aceto'nun her söylediğinde bana bulmacanın parçaları bir araya geliyor gibi bir his doğuyor.Bu sebepten okuyorum.Kesinlikle doğrudur demem ama her kitapda yazan her şey de doğru değil.Ama yeni fikirler edinmek birden fazla kitap için okumuyor muyuz? Yani Aceto'nun söyledikleri benim için birer dogma değil.Başka yazarları da okuyorum.Ama mantıklı fikirleri var diye çoğu konuda Aceto'ya katılıyorum..Hatta kitap örneğinden hareketle bazı yazarların bu yüzden müptalası oluyoruz.Bu Rıdan Dilmen veya Aceto hiç farketmez.Ne kadar kitap okursak o kadar fark ediyor beğendiğimiz müptalası olduğumuz yazarların ismi.Bu bizi mürit mi yapar yoksa o kadar kitabın içinde en akla yatkın bilgiyi veya teoriyi söyledi diye onun yazdıklarına daha fazla önem verdik diye o yazarın şakşakçısı mı oluruz? İlaa olup biteni sıradan şeyler gibi görmediğimiz için komplo teoricileri mi oluyoruz? Ben kendi adıma acaba kayda değer birşey söyledi mi diye isim farkı gözetmeksizin her yazarın ne dediğine bakarım ama Aceto daha hoşuma gidiyor diye kendimi onun müridi olarak görmem.
Yani, siz abartıyonuz liseliler Mart'a kadar öyle bön bön bakacak aday da çıkarmayacak o yüzden iki haftada birçok eski yönetici ve çalışan onlarca medya mensubu bunları sırf gazete satmak için mi yaptırdı.Bu işlerin altında liselilerin parmağı yok demek bir fikirdir katılmam ama Aceto'ya inandım diye de mürit olmam.
Şunda size katılmıyorum; kazanınca yere göğe sığdıramazlar öve öve bitiremezler bu yüzden liselilerin ilgisi olamaz tüm olay tiraj kaygısıdır diyorsunuz.Tersine kazansa da kaybetsede olumsuz yorum ve haber hapanlar gerçek niyetlerini açıkça belli ederler ve haberlerin maksatlı olduğu ayan beyan belli olur.Taraftarın amaçlarını anlamasına izin verirler.Bu yüzden sezon başından bu yana puan kayıplarını beklediler.İşler düzelince bir müddet susup tekrar sarpa sarınca yeniden hareketlenicekler.Yani demem o ki onca olup bitenden sonra tüm olay rakip takım passatçılarının tezgahı ne safsınız müritsiniz demek de benim pek aklıma yatmıyor.
Tabi bana duyulan saygı kadar karşımdakine saygı duyarım.Kendi adıma sabit fikirli değilim, mürit hiç değil.
Bülent Bey'in yazdıkları "tüm bunları fenerliler yapıyor, çekemiyorlar" demekten çok daha mantıklı ve gerçekçi. Aynı basın Zico'yu da çift forvet oynatmıyor, b planı yok diye eleştiriyordu. Onu da mı fenerliler yaptı? yada onu gsliler yaptı da sonradan yerlerine fenerliler mi geçti. Ben bu fenerlilerin ve gslilerin mazlum edebiyatını anlayamıyorum. İkisi de çok güçlü hem basında hem federasyonda. Ama hala öbürü güçlü, bizim hakkımız yeniyor muhabbeti yapıyorlar. Eskişehirspor n'apsın yada Gençlerbirliği?
şahane bi yazı ama giderse kıyamet koparacagımız bi adam unutulmuş...
Harry Kewell.
Tek kelimeyle mükemmel bir yazı olmuş, elinize sağlık...
medyada yazılanları "mavi filler" yazdırıyor diye birşey gelmedi aklıma doğruya doğru ama bunu okuyunca da şaşırmadım. çünkü muhalefetin neler yapacağını ve şu an neler yaptığını ben bile (sadace kombınesı olan ve spor haberlerini izleyen basit bir taraftar olarak) biliyorum.
ben demiştim demeyi sevmem, ilk kez burada diyelım. tobol maçından sonra blogumda yazdığım yazıda,(kötü futbol oynamıştık) eğer böyle oynarsak ve basarısız sonuçlar gelirse rijkaard'ın rahat bırakılmayacagını, bu kongre senesinde böyle devrim yapmanın çok zor oldugunu yazmıstım. o zaman da "ilk maçtan rijkaard'ı eleştirme" diye yorumlar bırakılmıştı.
umarım aceto haklıdır. yani gs taraftarının giderse kıyameti koparacagı adamdır rijkaard. tabi bir de şu boyutu var, kıyameti koparacak olanlar kim? adnan polat'ın eseri muhteşem kapalı mı yoksa son maçında hagi'ye i love you hagi diye bağırıp tokmak yiyenler mi?
tebrikler çok güzel bir yazı olmuş
Bülent abi gene farkını ortaya koymuşsun ellerine sağlık...
frank rijkard, futbolun futbol olduğu zamanların yıldızı.. küresel çapta bir futbol figürü.. bunlar itiraz edilemeyecek gerçekler... ama rijkard'ın teknik direktörlük kariyeri futbolculuğu ile kıyaslanınca oldukça vasat ne yazık ki... rijkard'a galatasaraya geldikten sonra yapılan mourinho muamelesini nesnel bulmuyorum. rijkard eğer kongre dönemine kadar başarılı olursa bir katma değer yaratır polat için.. sadece başarılı olursa... yoksa sadece tek.direktörlük kifayeti,kariyeri yeterli olmaz bu etkiyi yaratması için...
Hayatımda okuduğum en iyi analiz inanılmaz. Ben bu bloğu yeni takip etmeye başladım adınızı öğrenebilirmiyim
Bu yazıya Teşekkürden başka yorum yapılmaz elinize sağlık.
Muhteşem bir yazı.
4 Ekim'de isim vererek ben de aynı konuda, aynı sonuçlara vardığım bir yazı yazmıştım:
http://gianinsesi.blogspot.com/2009/10/erhan-telli-halil-ozer-senaryosunun.html
Yazımda da belirttiğim üzere, bana göre bu durumun arkasındaki isim nettir: Adnan Öztürk!
2 beraberlik, 1 mağlubiyet herkesi ya sevindirik ya da mutsuz yaptı, yetmedi bir de senarist yaptı. ne mavisi, ne fili, ne ördeği, bunların seçimle alakası var? birileri, giden - gelen teknik direktörlerden, futbolculardan kongrede medet ummaya kalksa son 5 yılda galatasaray 15 başkan görürdü.
yine böyle müthiş bir futbol/polisiye yazısından sonra bu blogu ve sonrasında diğer futbol blogları camiasını takibe başlamıştım.
eline sağlık bülent abi. mütiş bi yorum.
bu yazının üstüne konuşmak aptallık olur, yeteri kadar açık.
uzun süre sonra böyle bir yazı.teşekkürler
@picasso
burası galatasaray. eğer liseci (liseli demiyorum) değilsen ve şampiyon olamıyorsan kulübün başında oturamazsın.
eğer liseci değilsen ve şampiyon olursan, koltuğun yine sallanır.
***
bu durumu tartışmıyorum, doğru veya yanlış, bu yazının konusu değil. ama galatasaray son 5 yılda 15 başkan görmediyse bunun sebebi canaydın'ın liseliler tarafından benimsenen bir isim olmasıdır. aynı yönetimi başka biri üstlenseydi, ilk seçimde giderdi diye tahmin ediyorum..
Frank Rijkaard bir gün basın toplantısında Mourinho'luk yapıp 'ben giderim ama bu ülkede futboldan anlamayanların da ülkeyi yorumculuğu bırakması şartıyla' dese fena mı olur. Hadai Galatasaraylı olduğunu iddia eden yorumcular takımı cahil cühela eleştiriyorlar onu anladık da diğer takımların taraftarı niteliğindeki objektif! yorumculara ne oluyor. Ama eninde sonunda hepsi haddini bilecek.
Spekülasyon ve başarısızlık ile beslenen basının karşısında ya Galatasaray kazanacak ve bir gol de onlara atarak endüstriyi artık olması gerektiği hale getirecek ya da golü yiyip oturacak ve biz de daha bir 10 sene başarı peşinde kitlenip takımı izleyeceğiz. ama son haftalarda okuduğum en iyi yazılardan biri olmuş, tebrik ediyorum...
nokta...
hiçbir başkan nunez kadar koltuk sevdalısı olamaz ! ! !
abartmayın. sakin olun. tamam güzel yazı da harbiden aceto'yu tabulaştırma olayına dönecek bu. kendisi de istemiyordur bunu herhalde. ADSIZ zaten yazılabilecek şeyleri yazmış.(AIDS olayı güzel örnek :)) ben de şunları demek isterim, yapılan her yalan haberin amacı olacak diye birşey yok. "ronaldinho fenerbahçe'de" haberleri amaçsızca yayınlanıyor mesela. haber okuyucunun kafasındaki trasfer beklentisini artırabilir veya türlü türlü reaksiyonlar doğurabilir. bunlar önemli değil. o haber asyfa doldurmak için yapılıyor. habertürk 12 sayfa spor gazetesi çıkarıyor. nasıl doldursunlar tüm sayfaları? yalan haber yapacak tabii ki.
mesela atıyorum aceto anket yapmış, "milli takım'ın antrenörü türk mü olsun yabancı mı" diye. yabancı çıkacağı kabak gibi bariz. yabancılardan da lucescu çıkacağı bariz. şimdi aceto alttan alttan insanlara lucescu'nun antrenör olması fikrini felan mı aşılıyor? yok abicim öyle birşey. adamın aklına anket gelmiş yapmış, bu kadar basit. kısacası öküzün altında buzağı aramamak lazım. veya şey diyelim,
delinin biri kuyuya bi taş atmış, 40 akıllı çıkaramamış.
erhan telli'nin bugün kulüpten yediği ayar da bu yazının üstüne güzel oldu..polat ve üstünel bişeyleri başarabilecek gibi du bakalım..
bırakalım bunları sezon sonuna kadar sizin Rijkaard da bizim Daum da çok gider gelir :) Total Futbol konusalm Galatasaray kadrosu bunu oynayabilir mi benm ilgilndgm bu...???
http://atigol.blogspot.com/2009/10/galatasaray-ve-total-futbol.html
Yorum Gönder