1999 Avrupa Şampiyonası’nı hatırlıyorum...
İlk turda Hırvatistan’a mağlup olan, Türkiye’den 3, Bosna’dan 5 sayı farkla ve binbir güçlükle sıyrılabilen İtalya, ikinci turda da Litvanya önünde de hiçbir varlık gösterememiş ve sıradan bir takım izlenimi vermişti. Ancak Carlton Myers, Gregor Fucka ve Andrea Meneghin’in sürüklediği Gök Mavililer, çeyrek finalden itibaren vites değiştirmiş ve üst üste üç galibiyetle şampiyonluğa ulaşmıştı.
O turnuvada büyük bir iz bırakan, tarafsız otoritelerin takdirini toplayan bir de Türk takımı vardı... Orhun ve Harun gibi yıldızlarından yoksun olmasına karşın, ilk beşinde yaşları 20 olan üç oyuncuya (Hidayet, Kerem Tunçeri, Mehmet Okur) yer veren ve basketbol dünyasını yetenekli genç bir kuşakla tanıştıran Türkiye, Erman Kunter’in yönetiminde oynadığı 9 maçtan 4’ünü kazanmış, eve sekizincilikle dönmüştü. Çeyrek finaldeki 66-63’lük Fransa yenilgisi, tıpkı bu yıl olduğu gibi kırılma noktası olmuş, “Genç Türkler” o yenilgiyle hedeften şaşınca dağılıp gitmişti.
Hatırlamayanlar için belirtmekte yarar var; o şampiyonada İtalya’yı kürsünün en tepesine taşıyan teknik adamın adı Bogdan Tanjeviç’ti.
2004’te geldiği Türk Milli Takımı’na en başarılı turnuvasını bu yıl oynatabilen Tanjeviç…
Oynadığı 9 maçtan 5’ini kazandıktan sonra üst üste 4 yenilgiyle turnuvaya havlu atan, “Wroclaw Hazırlık Turnuvası”nı birinci, Lodz’u ikinci bitirdikten sonra zurnanın zırt dediği Katowice’de nefesi tükenen Tanjeviç…
Türk basketbolunun şimdiye kadar yetiştirdiği en yetenekli kuşaklardan biriyle dört yıldır çalışan, yetmezmiş gibi, aynı oyuncuların büyük çoğunluğuyla kulüp takımında iki yıldır gece-gündüz birlikte olan ve sonuçta 99’daki sekizinciliği tekrarlamaktan öteye gidemeyen Tanjeviç…
Bizi on yıl geriye götüren ve kariyerinin en parlak günleri o dönemde kalmış olan Tanjeviç…
Bu turnuvadaki en önemli kazancımız olan Ömer Aşık’ı bile iki yıl önce görmeyen, o pozisyona Slovenya’dan Vidmar’ı transfer ettikten sonra, ancak Semih’in sakatlanmasıyla Ömer’i Alpella’dan çağıran ve Fenerbahçe kadrosuna katan Tanjeviç…
Demirel Federasyonu’nca şimdi muhtemelen “Turnuvada final oynayan iki takımı da yendi” diye korunacak ve arkasını Fenerbahçe’ye de yasladığı için 2010 Dünya Şampiyonası sonuna kadar koltuklarında oturacak olan Tanjeviç…
Evet, 2009 Avrupa Şampiyonası bitti. Bize kalan nedir?
Takkeyi önümüze koyup düşünmenin zamanıdır. Ama önce lütfen şu soruya cevap verin:
Almanya Nowitzki’yle, Litvanya Jasikevicius-Siskauskas-Kaukenas üçlüsüyle gelmiş olsaydı, biz bu şampiyonada çeyrek final oynayabilir miydik?
Üst üste üç turnuvada çeyrek final oynayamayan bir ülkeye, NBA’de kim oynarsa oynasın, basketbol ülkesi denir mi?
Sevgili Aceto sağolsun, yaklaşık iki haftadır onun dükkanında birlikte olduk. Sevindik, üzüldük, kızdık, tartıştık… Artık tası tarağı toplama vaktidir, fazla yayılmayalım. Giderayak biraz “ekşi” bir yazı yazdım, keyfinizi kaçıracak sorular sordum, farkındayım… Ama bu sorulara gerçekçi cevaplar bulamazsak evimizde düzenleyeceğimiz 2010 Dünya Şampiyonası da kabusa dönebilir.
Sürçü lisan ettiysem affola…
YİĞİTER ULUĞ
28 yorum:
Teşekkürler Yiğiter Uluğ...
Yazıdan benim anladığım şey; "Tanjevic eski çağın koçu, bu iş x sebeplerden ötürü kendisiyle yürümez. Çeyrek final de aldatmasın zira gelen takımlar da tam değildi".
Bunu doğrudan yazmak yerine soru cümleleri kullanıp yazıyı yumuşatmak ve pası okuyucuya atmanız garip. Daha cesur, daha direk, dümdüz bir yazı daha büyük saygı uyandırırdı. Bu sevmediğim tarzı favori yazarlarımdan birinde görmek tadımı kaçırdı.
Oynayanları, ter dökenleri üzmemek için nezaket kaygısı sanırım.
Bu turnuvadan bize kalan şey bu jenerasyonun oynaması gereken basketbolun, takımdaki rollerin ve eksik parçamızın ne olduğunu tamamen anlamış olmamızdır.
Geç olmuş olabilir ama bunun farkına varırken çeyrek final oynadık. Madalyaya da gidiyorduk ama ufak detaylarda kaybettik. Kazanabilirdik de. O zaman bu yazı yazılır mıydı peki ? hiç sanmıyorum.
Benim yazıya katıldığım tek nokta basketbol ülkesi noktasıdır.
İyi bayramlar.
Elinize saglik Yigiter Ulug.
yiğiter abicim,
gerçekten bizim duygularımıza tercüman olmuşsun. hatırlattığın 99 çeyrek fianli dün gibi gözümün önünde
10 yıl geçmiş yine aynı yerdeyiz, hatta hatta 8 yıl önceki turnuvadan da çok çok kötü yerdeyiz ,aldığımız 5 galibiyetin hiçbirşey olduğunu slovenyaya atamadığımız son saniye 3lüğünü kaçırınca söylemşiştim çevremde ne kadar haklı olduğumu şimdi görüyorum,6 günde 4 mağlubiyet. Yazık gerçekten yazık. 10 yıl önceki o kadro güya avrupa şampiyonu olacaktı o ışık vardı. ama o nesıl cokdan tukendı . bari dedık gencler yıldızlar umıtler avrupa fınallerının gumus amdalyalı jenerasyonuna guvenelım o nuda mahvettı tanjevıc. bızı hep gumusde bırakıp altına uzanan sırplar fınal oynarken bız nerelerdeyız . ..
79 jenerasyonundan sonra neden başka bir jenerasyon getiremedik.. neden bir ricky rubio'muz ya da lakovic'imiz olamadı 10 yıldır? bence tanjevic "keşke sırp takımını ben çalıştırıyor olsaydım" dediği gün bitmiştir..
küçük detaylarla kazanabilirdik diyip gerçekleri görmemek çok tehlikeli. sonuç nedir ? kazanamadık. hep kaybediyoruz. belki hep küçük detaylardan ama sonuçta kaybediyoruz. yunanistan bu kadar kötü kadroyla mücadele ederken maçın sonuna başa baş girersen o küçük detaylar iki takıma da dönebilir, işte o yüzdendir ki başa baş girmeyeceksin.
tanjevic geldiğinden beri başarılı bir turnuva geçirmedik. devamlı bir kadro tartışması, oyuncu egolarının tartışması,2010'a hazırlık yalanları(çok seviyorum bu bölümü :) ) mücadeleci takım lafları. biz mücadeleci takımız da diğerleri değil mi ? izlemediniz mi maçları ? suçlu devamlı oyuncular. hidayet iyi oynasaydı, mehmet okur sorun çıkartan biri olmasaydı, nitekim serkan erdoğan da öyle, ender o topu öyle kullanmasaydı.. kötü oynuyorsa adamı kenara oturtacak olan kişi tanjevic, son topta iyi bir set çizecek olan yine kendisi. burası klup takımı değil istediğin oyuncuyu alıp istemediğin oyuncuyu kadro dışı bırakma lüksün yok, eğer başarısız isen. coach'un görevi o potansiyeli kullanmak, o iyi takımı yaratmak. semih erden potaya uzaklardan taş fırlatıyorsa, oğuz savaş'ın üçlük atmasına izin varsa, mehmet okur içeriden oynamak istemiyor, huzursuzluk çıkartıyor bahanesinin arkasına saklanmak çok anlamsız. çocuk mu mehmet okur ? herkes profesyonel orada ki mehmet okur'un daha profesyonel olduğunu düşünüyorum tanjevic'in aynı ülkede bir takım çalıştırmasından mütevellit(bir başka sebep de nba'deki istikrarı arkadaşın). daha önce 2010'a hazırlık yapıyoruz yaşlı oyuncuları çağırmıyoruz diyip kerem'i çağırmayıp; bu turnuvaya kerem tunçeri'yi de aynı insan çağırdı. hatırlayalım bu yalanları. ilk sene ersan'ı vatan haini gibi gösteren yine aynı yönetimdi. başarısızlığı başkalarına yıkmaya alışmış bir yönetim var.
eleştirilebilecek çok nokta var, övülecek de çok nokta var, lakin herşeyin sonunda, sebepler önemli olsa da en önemlisinin sonuç olduğunu ve bizim hep başarısız olduğumuzu göremiyor muyuz ?
bir fatura kesmemiz gerekmiyor mu ? yoksa her turnuva böyle devam edelim, gündemi meşgul tutalım ama sonuç elde edemeyelim. şu ana kadar alınan hiç bir sonuç tatmin edici değil bence ve de 5 yıl oldu..
fazla yorum almadığını gördükçe üzülmekteyim . eline yüreğine emeğine sağlık ... yiğiter uluğ ...
Açıkçası nasıl arkaya arkaya 5 galibiyet alırken tüm basında ve Yiğiter Uluğ'nun bu blogdaki yazılarında çok gereksiz pembe bir tablo ortaya konulduysa şu anda da bu şekilde inanılmaz karamsar olmaya gerek yok. Benim de çok bayılmadığım Bogdan Tanjevic turnuvadan önce neyse turnuva sırasında da oydu. Ancak objektif yaklaşarak bazı şeylere özellikle dikkat etmek lazım:
1) İlk turda yendiğimiz takımlar bizi sadece bir üst tura hazırladı, turnuvaya ısınmamızı sağladı. Bulgaristan ile Polonya'yı zaten Türkiye'ye rakip görmeye gerek yok. Ancak ilk maçta bile o meşhur Jasikevicius'undan Siskauskas'ında mahrum Litvanya takımı bizi cezalandırıcak fırsatları eline geçirdi. Fakat klasları yetmedi bir anlamda.
2) Bir başka üzerinde durulması gereken nokta; bizim takım konsantre olduğunda çok iyi savunma yapabiliyor. Son Fransa ve Rusya maçlarını zaten değerlendirmeye almaya gerek yok; hangi sporda bir Türk takımının böyle büyük bir moral çöküntüsünden sonra iyi sonuçlar alabildiğini gördünüz. Ama İspanya'yı ve Sırbistan'ı yenmemizi sağlayan Slovenya ve Yunanistan gibi skorer takımlara karşı maçı son ana kadar kovalamamızı sağlayan yegane faktör de bu savunmaydı zaten. Yoksa turnuva boyunca en kritik hücumları nasıl saçma organizasyonlarla heba ettiğimiz, bu en kritik noktalarda nasıl yanlış oyuncu tercihleri yaptığımız ortada. Tanjevic'in bu hücum noktasında takıma hala pek birşey veremediği maalesef aşikar.
3) Bir de kim ne derse desin en kritik maçımızı Slovenya'ya karşı oynadığımızı düşünüyorum. Tamam; bu maç öncesi bir üst tur garantiydi, takımda önceki maçların yorgunluğu vardı. Fakat bu maçı kaybedersek çeyrek finalde Yunanistan ile de oynayacağımız çoktan belliydi. Bence nasıl futbolda hiçbir şekilde İngiltere'yi yenemiyorsak basketbolda da kronik bir yenememe hastalığımız olan ve bize ters gelen ülkeler var. Yunanistan da bunlardan biri. Oysa ki daha ciddiye alarak başladığımız bir Slovenya maçında aldığımız bir galibiyet hem takımın yenilmezliğine sekte vurmaz (ve böylelikle belki de bizi rakiplerin gözünde "Türkiye de yenilebilirmiş psikolojisine sokmazdı - invincible imajı vermek tartışmasız her zaman rakiplere karşı bir psikolojik üstünlük sağlar) hem de bizi çeyrek finalde Hırvatistan ile eşleştirirdi. Yunanistan'a kıyasla galibiyet şansımız çok daha yüksek olurdu.
4) Rakiplerimizin eksik olup olmamasından ziyade her turnuvaya bir şekilde oyuncu veya antrenör kaprisi ve sakatlık veya dopingli madde kullanımı gibi sebeplerle en önemli oyuncularımızdan yoksun geliyoruz. Gerçekten bir turnuvada madalya hedefliyorsak artık bunun önüne geçmeliyiz. Bence 2010 Dünya Şampiyonası öncesi takım olma yönünde çok iyi işaretler verdik. Kendi evimizde oynayacağımız bir turnuvada bu takım oyunumuz seyirci faktörüyle de birleşirse bizi ilk üçe taşıyabilir diye düşünmekteyim.
5) Bundan önce gerek takım bazında Avrupa maçlarında gerekse de milli takımımızın önemli turnuvalardaki maçlarında faul problemimiz bizim sonuca gitmemize sekte vuran faktörlerin başında gelirdi. Ancak bu Avrupa Şampiyonası'nda olay artık çığrından çıktı. Sadece bireysel olarak Ömer Aşık'ı ön plana çıkartmak istemiyorum. Bu zaten kronik hastalıklarımızdan biri. Ama kaçırdığımız fauller tüm o pota altındaki mücadelemizi değersiz kılıyor. Ve madalya hedefleyen bir takımın kesinlikle takım olarak en az 75% civarında faul atışı isabeti sağlaması lazım diye düşünüyorum.
Yiğiter abi şampiyona boyunca yazdıklarınız için, Bülent abiyede bunların bize ulaşmasına vesile olduğu için teşekkür ederim.
Ülkede hala Tanjevic'in bu kadar az tartışıldığı ve hatta çokca savunulduğu görmek üzücü. En büyük şansızlığımız Tanjevicin Fenerbahçeyide çalıştırıyor olması, bu ona mütiş bir kalkan sağlıyor. Galatasaray ve Beşiktaşta basketboldan bu kadar uzak olunca: Turgay Demirel-Tanjevic ülke basketbolunu el ele mahvediyor.
Ama beş maç kazandık lafı züğürt tesellisinden bile daha iyimser. Derhal Turgay Demirel ve Tanjevic istifa etmeli. Ya da "aslında biz şampiyonu yendik asıl şampiyon biziz" demeye devam edelim.
Yiğiter Uluğ'dan beklenmeyecek kadar dar bir yazı. Hele futbolda dünya 3.sü olduktan sonraki eleştirilerin benzerini görmek üzdü beni açıkçası. Güçlü takımlarla oynamadık..
Hidayet ve Mehmet'in olmadığı dünya şampiyonasında Tanjevic döneminde ki en iyi turnuva performansımızı sergilemiştik. Yani bence bu yıl oynamadık en iyi turnuvamızı. Yanısıra, eğer Jasikevicius, Nowitzki olsaydı herşey farklı olurdu tezini kabul etmiyorum ki o eksik olmayan Litvanya'yı geçtiğimiz yıl iki kez yendiğimizi unutmamak lazım.
Tanjevic başarılı mıdır? Bence hayır. Ama turnuva 8.liğinin bütün sorumluluğunu sırtlanacak kadar da suçlu değil bu kez..
Bu turnuvadan elimizde kalan tek olumu sey milli takimin bu ceyrek finale kadar takip edebildigim uzun yillar icerisindeki en iyi savunmayi yapmis olmasi. Hic bir spor bransinda bu kadar disiplinli bir savunma anlayisi gormemistik simdiye kadar. Yunan macindan sonra dagilip gitmemizde cok normal acikcasi kimsenin 5. veya 8. olmayi umursadigini zannettmiyorum.
Ayrica, yuzde 15 daha yuksek yuzdeyle serbest atis atan bir omer asik, veya biraz kendi gibi oynayabilen bir hidayet olsaydi sahada, dun finali biz oynamistik.
Bence 10 sene once kaldigimiz yerde degiliz kesinlikle, 10 sene onceki takim savunma organizasyonu bakimindan bugunkuyle karsilastirilamaz.
Dilegim odur ki bunun uzerine koyup gidelim.
elinize sağlık, güzel bir çalışma olmuş beğendim
bugüzel yazıyı blog ortamında okumuş olsam da yiğiter uluğ gibi bir duayen ile aynı görüşleri kelimesi kelimesine paylaştığımı görmek içimi rahatlattı.. keşke basketbol ile ilgilenen iki üç terim bilen ve yorum yapma cesaretini gösteren her basketbolsever bu yazıyı okuyabilse ulaşabilse...
Yigiter Abi (izninizle),
Hatirlarsiniz 99 avp sampiyonasindan sonra Erman Kunter ve Remzi Dilli'nin gorevine son verilmisti. Oyle olsaydi boyle olsaydi demek anlamsiz ama Erman Kunter takima hareketli hucum oynatmaya calisan ve nispeten basaran son 10 yildaki tek antrenordu bence. Ama o zaman basketbol camiasi tahminen 2001 avp sampiyonasi var diye pek ses cikarmadi bu ise. Bence olay orda koptu zaten. Biraz iddali olacak ama 79 jenerasyonunu harcayan hareket orda oldu gibime geliyor.
Siz ne dersiniz?
Aslinda 99'dan beri en iyi oyunu bu turnuvanin ilk maclarinda oynadik. Hucumda az cok akici olmaya calisiyorduk. Ben umutlanmistim. Tanjevic'in en kabul edemedigim tavri ne olursa olsun Fransa ve Rusya maclarinda yenilgiyi kabul eder goruntusuydu.
Bu turnuvada ilk 6 basarisizlik olmazdi. Sonucta gucsuz geldiler dedigimiz her takim bizden basketbolu daha iyi bilen ulkelerin takimlari.
Bu saatten sonra 2010'da iddali olmak pek mumkun degil. Ilk 6 olursa 2006'daki gibi cok iyi olur. Her halukarda 2013'e iyi bir jenerasyon yetistirebiliriz gibime geliyor.
Öncelikle Yiğiter abiye çok çok teşekkürler, bir de tabi Bülent abiye bu güzel blog için.
Türkiye'nin turnuvada 8. olması kesinlikle başarısızlık, tanjevic yıllardır koçluk yapıyor milli takımımızda, ama bizim takım bir adım öne iki adım geriye gidiyor, finale çıkıyoruz sonraki turnuvayı almak için umutlanıyoruz, olmuyor, bu kez genç bir takımız sonraki turnuvalara damgamızı vururuz diyoruz ama hiç olmadı, açıkçası olacak gibi de görünmüyor bu haliyle, zira kadroda da bir istikrar yok. Kerem Tunçeri önceki turnuvada yaşlı diye alınmıyor güya, bu turnuvaya ise(gençleşiyor galiba) çağrılıyor, hani nerde Cenk Akyol, Ermal Kurtoğlu, ne oldu Kaya Peker'e Serkan Erdoğan'a Fatih Solak'a...
Şimdi evimizde olacak olan 2010 için umutlanıyoruz, Tanjevic de 2010'u hedef gösteriyordu ama 2010'a ramak kala bizde hala taşlar oturmadı, açıkçası benim çok ümidim de yok, 75 milyonluk, genç nüfus ağırlıklı, potansiyeli yüksek bu güzel vatanımın insanları ne zaman futbolda basketbolda hakettiği başarıları kupaları görecek merak ediyorum...
bu turnuvada ispanya'dan sonra gelen 7 takım da birbirine denkti. aralarındaki maçlar da genelde bunu gösterdi, büyük çoğunluğu son atışa kaldı. ispanya bariz hepsinden iyiydi ve çeyrek finale kalamayan takımlar da hepsinden kötü.
biz bu 7 takım içinde 2. de olabilirdik 8. de. peki niye 8. olduk deyince bence cevap bir turnuva stratejimizin olmamasında ve küçük detaylarda. böyle çeyrek finallere alışık olmadığımız için ve kimsenin beklemediği kadar iyi başlamak gözümüzü boyadı. ispanya'yı yenip çeyrek finali, hatta grupta 3. olmayı garantilemişken ve kalan maçlarımızda dinlenme şansımız varken biz naptık? tüm maçlarımızı kazanmamız gerek gibi düşündük.
sırbistan maçından önce çok net hatırlıyorum. tüm teknik kadro, "hidayet'in dizi şiş, zor oynuyor ama bu maçta onu dinlendirmemiz mümkün değil" diyordu. peki, sonra ne oldu? sırbistan'ı enerjimizi de zorlayarak yendik. ve sırbistan finale çıktı, biz 8. olduk. grupta ilk ikiye girip bir gün fazla dinlenmeyi düşündüler ama o iki maçı salıp 4 gün fazla dinleneceğimizi hiç düşünmediler. işin kötüsü ders de aldıklarını sanmıyorum. şimdi tekrarlansa yine aynı şeyleri yaparlar.
küçük şeylere gelince, herkesin bildiği son topları kullanamamak yanında oyuncularımız hiç nba maçı izlememiş gibi hatalar yaptılar. yunanistan maçı, normal sürenin sonunda 45 sn. var ve iki sayı öndeyiz. kaptığımız topu ilerideki ömer onan'a atıyoruz. o da hemen bir üçlük sallıyor. oysa bilmesi lazım ki o sırada süre bizim için bir üçlükten de önemli. aynı şeyi bir önceki pozisyonda ömer aşık yapıyor. aldığı ribaundu dışarı çıkarıp bir 24 sn. daha kazandıracakken potaya yöneliyor, faul yapılıyor. sonucu herkes biliyor.
ayrıca, tanyeviç'in tartışılması gereken en önemli nokta hücumdaki istikrarsızlığımız. iyi hücum ediyor olsak zaten ispanya'yla aynı düzeyde olurduk. ben çok sık denediği alan savunmasının da bizi birçok maçta yaktığını düşünüyorum. hücum kullanamayan rakiplere boş üçlük atma fırsatı vermiş oldu alan savunmaları.
neyse, bunlar bir yana, yiğiter bey'e çok teşekkür ederim. burada yazmakla gösterdiği amatör ruh bu ülkeyle ilgili en önemli güvencelerimden biri.
naçizane küçük bir notum da bazı yorumlardaki tanyeviç karşıtı veya yanlısı fanatik yaklaşımlar için. onu beğenebilir veya kötü eleştirebilirsiniz, ama kimsenin beğenmediği yorumlar için aşağılayıcı sözler kullanmaya hakkı yok.
takım harikalar yaratınca sadece oyunculardan bahsediyoruz.. takım kaybedince sadece hocadan.. evet bir hocanın eleştirileceği yerler vardır ama takdir edileceği yerler de vardır.. çeyrek finalde elendikten sonra kaçıncı olduğumuz kimin umurundaki zaten..
Turnuva öncesi kadrolar belilenirken Semih, Barış ve Engin'in yerine Kaya, Cevher ve Tutku yada Serkan ile gitsek. Bu sayede 12 oyuncuyununda oynayabileceği çok geniş bir rotasyon kullansak asıl zurnanın zırt diyeceği yerlerde takımın esas oğlanlarının sakatlıklarla boğuşması durumunu yaşamayacaktık.
Fakat Tanjeviç'in anlaşılmaz ısrarları bu konuda hep etkili oldu. Bu turnuvaya kadar takımında süre almayan Cenk'e tanınan şanslar yüzünden heba edilen maçlardan sonra bu turnuvadaki hızlı giriş umutlandırdı.
Ama bu takımı daha önceki turnuvalarda izleyen herkes Yunanistan'a yenildiğimiz anda 8. olacağımızı az çok tahmin etmiştir.
Bunca yıldır bu ülke sporcularına 5, 6 veya 7. olmanında başarı olduğunu ve bunlar içinde motive olunması gerektiğini öğretememizde acıdır.
Bakalım 2010 sonrasında Turgay Demirel ce Tanjeviç koltuklarını korumak için ne bahane bulacaklar daha doğrusu onların iplerini tutan kuklacı nasıl onları koruyacak.
Yiğiter Abi de koça yüklenmiş ancak tüm takım sporlarında olduğu gibi koç benim gözümde skora yüzde 20 etki eder...
Esas problem bir iki maç kazanınca hemen havaya giren takım oyuncularında,ayrıca orlandoda 3.adam olup dışardan 3lük atan hidayeti milli takımın lider oyuncusu olduğuna inandıran takım arkadaşları ve medyadır...
Umarım bu hidayete de milli takıma da iyi bir ders olur 2010 da daha başarılı bir turnuva oynarız...
Teşekkürler Yiğiter Uluğ. Yazılarınızla turnuva çok daha keyifli hale geldi bizim için.
http://sepet-topu.blogspot.com/2009/09/turkiye-yunanistan.html
sirtini fb ye dayamis tanyevic ne demektir.
dunya altinciligi naasil olurda avrupa sekizinciliginden kotu olur.
yabancilara aslan kesilen medya mensuplari neden futbol milli takimini yerlerde surunduren terim karsisinda sut dokmus kedi gibi olur
yunanistan o hücum ribaundu üstünlüğüyle bize 20 sayı fark yapmadıysa bizim 2 sayı farkla kaybetmemiz biraz züğürt tesellisi oluyor...
nowitzki almanya'ya, gasol ispanya'ya parker fransa'ya 2şer gömlek fazla giydirirken biz hidayet'in bencilce şut seçimiyle yeniliyoruz...
ne yazık ki dünya çapında gerçek bir yıldızımız (istikralı şekilde) hiç olmadı asla da olmayacak...
zaten ispanya'yı yendiğimizde gözlerimden yaş gelmesinden belliydi ne kadar zorlandığımız:)
Yazıda asıl giydirme Hidayete gelmeliydi. Tanjevicin tarzı buydu zaten. Onu yermek yerine federasyonu yermeli. Ancak Hidayetin rezalet performansına takılmamak elde değil. Sakatmış deniyor. O zaman bu kadar zorlamasın adam gibi tercihler yapsaydı Yarı finaldeydik rahatlıkla. Gelecek seneki şampiyonadanda hiçbirşey beklemiyorum. Oyun kurucu yetiştirmeye başlamalıyız artık. Ender, Kerem ve Engin ile bi yere kadar gidebiliriz ötesi asla olamaz.
benim anlamadığım şu: tanjevic eleştirilebilir hem de herşeyiyle...stratejisi,taktiği,oyuncu tercihleri gibi..ama sırtını fenerbahçe'ye dayadığını ve bu sayede yerinde kalacağını söylemek ne kadar gerçekçidir ne kadar adaletlidir tartışılır...ben fenerbahçe'nin basketbolda lobisinin o kadar güçlü olduğunu düşünmüyorum...
merhaba
Yigiter Ulug, kendince bombalamis, ama sorunun nerede oldugunu soylememis. Tanjevic neyi hatali yapti? Buna deginse iyi olurdu.
sevgili arkadaşlar sn.yiğiter uluğ ile irtibata geçmem gerekiyor.
acaba bana mail adrsesini verebilecek arkadaşım varmıdır?
suateman@gmail.com
şimdiden teşekkürler..
Eski yazılarda "gümlemek" kötü olsa gerek.
İstikrarın ortaya çıkardığı sonuçlar ortada.
Gs Uefa kupasını aldıktan sonra sanki her sene Avrupa'da final oynuyormuşcasına Lucescu'yu herkes eleştirdi. Şampiyonlar liginde ikinci turlar,çeyrek finaller yetmedi.
Beşiktaş Uefa kupasında ilk kez çeyrek finale çıktığında bile eleştirdik.Sanki her sene final oynuyordu Beşiktaş.
Zico şampiyonlar liginde çeyrek finale çıktı yine yetmedi. Fenerbahçe yıllardır çeyrek finallere alışkındı tabi...
Tanjeviç ölümüne eleştirildi.Basketbolda her sene euroleague de final-four'a kalıyoruzya basketbol ülkesiyiz diyebiliyoruz.
O başarısız sayılan turnuvada yerleşen defans kurgusu ile Dünya ikincisi olduk. Takım elendikten sonra derece maçlarında demorilize olarak yenildi. Grup maçlarında ve elenene kadar oynanan basketbol hiçe sayılarak bu kadar eleştirilmesi bence kantarın topuzunu kaçırmaktan başka bir şey değilmiş.
Benim yaptığım turnuvadan sonra yazmak.Yani kolay olanı. Ancak anlatmaya çalıştığım istikrar önemli. Hem basketbolda hem futbolda
Yorum Gönder